EĞİTİME İDEOLOJİK MÜDAHALE VE DEĞİŞİM İHTİYACI/Ali TÜRER ALİ TÜRER
EĞİTİME İDEOLOJİK MÜDAHALE VE DEĞİŞİM İHTİYACI
ALİ TÜRER
Eğitime ideolojik müdahalenin kaçınılamaz biçimde sistemde değişim ihtiyacının ortaya çıkmasına, derinleşmesine yol açacak sonuçları olur.
Topluma giydirilen at gözlükleri, algı operasyonları ve lâfebelikleri ile sistemde değişim ihtiyacını belki bir süre bastırmak mümkün olabilir, ama sürekli değil. Çünkü sistem bozulur, ortaya istenmeyen ürünler çıkar. Bu ürünler sizi çağdaşlaşma, kalkınma yarışında giderek daha gerilere düşürür.
Bir gün birileri de çıkar boyunuzu posunuzu ölçer, halinizi bütün çıplaklığı ile ortaya seriverir. İşte PİSA 2015 sonuçları ile olan tam da budur.
PISA kapsamında 70 ülkede (35 OECD ülkesi dahil) 15 yaş grubu öğrencilerin okulda öğrendiklerini (matematik, fen ve okuma becerilerini) günlük yaşantılarında ne ölçüde kullanabildikleri ölçülmekte ve değerlendirilmektedir. Türkiye 2003’den buyana uluslar arası bu değerlendirmeye katılmaktadır.
PISA üzerinden bakıldığında eğitim sistemimizde kalitenin 2009’dan buyana düşmeye başladığı açıkça görülür. 2009’lu yıllardan buyana siyasette otoriterleşmenin, eğitime ideolojik müdahalenin artmaya başlamasının PISA ölçümlerine nasıl yansıdığı ortadadır. Buradan alınması gereken önemli dersler olmalıdır.
PISA 2015 sonuçlarına göre matematik, fen ve okuma becerileri alanlarında Türkiye OECD üyesi 35 ülke arasında sondan ikinci, 70 ülke arasında ise 50’nci sırada yer almıştır. Fen bilimleri, matematik ve okuma becerisinde en az birinde üst dilimler olan 5 ve 6’ncı dilime giren öğrencilerin oranı Türkiye’de yüzde 1,6, en düşük iki dilime girenlerin oranı ise yüzde 31,2’dir. Oysa OECD ortalamasında bunlar sırasıyla yüzde 15,3 ve yüzde 13’dür.
Türkiye’de bölgeler arasındaki farklılık da oldukça vahim görünüyor. Okuma becerisi ortalaması Batı Marmara’da 458 iken Güney Doğu Anadolu’da 390.
Bu verilere göre en iyiden en kötüye altı düzeyli başarı listesinde(haritasında) beşinci düzeyde Birleşik Arap Krallığı, Şili, Moldova, Uruguay, Karadağ, Tayland ve Arnavutluk gibi ülkelerle birlikte yer alıyoruz.
Demek ki 2012-2015 arasında eğitimde kalite düşmüş, fırsat eşitsizliği derinleştirmiş. Sisteme 4+4+4 müdahalesinin sonuçları bu olmuş. Şimdi bu sonuçlara bakıp, eğitim sisteminde işler yolunda diyebilir misiniz?
Ortaya çıkan sonucu sudan gerekçelerle küçümsemek, önemsiz göstermek: daha vahimi de bu olur. Bu, eğitime ideolojik müdahaleye fütursuzca devam edileceğini gösterir.
***
“Değişim” ve “İstikrar”, ancak birlikte düşünülebilir kavramlardır. Değişim aracı olma fonksiyonu ortadan kaldırılmış bir eğitim, istikrar aracı olma işlevini yitirir. İstikrarı değişim içinde yakalayamazsanız sistemde bunalımın, istikrarsızlığın derinleşmesinin de önünü açmış olursunuz.
Yalnızca kendi değerlerinizi dayattığınız oranda eğitim sistemi otoriterleşmenin, giderek diktatörlüğün aracı haline gelir. Toplumda yaşayan farklı düşünce ve inançların eğitim sisteminde kendilerini ifade etme fırsatı bulmaları eğitim sisteminde bir zenginliktir. Bu değişim kapısından giren düşüncelerle, egemen düşünce kendini sınama geliştirme fırsatı yakalar.
Eğitim reformu bir bütündür. Sadece programları değiştirerek; ya da sistemi orasından burasından çekiştirerek reform olmaz. Devleti başlıca istihdam alanı olmaktan çıkaracak, yetişmiş-nitelikli insan gücünü hazırlayacak, toplumsal iş bölümünü arttıracak, toplumda hoşgörü ve uzlaşma kültürü yaratacak, bireyi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda mesleğe yönlendirecek çağdaş bir eğitim sistemi başka türlü yaratılamaz.
İster etnik, ister dini temelde olsun istikrarı yukarıdan aşağıya tesis etme alışkanlığı korunarak bir yere varılamaz. Bütün kimlikleri içine alan siyasal birlikle uluslaşmayı tamamlama iradesi ortaya konmadan bölünme-dağılma sendromundan kurtulmak mümkün değildir. Bölünme dağılma korkusu bertaraf edilmeden “kurtarıcı” yetiştirme alışkanlığı da terk edilemez.
Toplumun homojen olmadığını, farklılıkların birer zenginlik olduğunu baştan kabul etmeniz gerekir. Amaç farklılıkların kendini özgürce ifade ettiği bir ortam yaratmak, farklılıklar içinden insanların bir araya gelebilecekleri ortak değerler, ilkeler üretmek olmalıdır. Çağdaş eğitim anlayışı bunu gerektirir.
Amaçlarınızı, ilkelerinizi programlarlarınızı bu bakış açısı ile gözden geçirmeniz, tek tip insan yetiştirmeye dönük bütün ifadeleri eğitim ile ilgili belgelerden tek tek çıkarmanız gerekir.
Programları yukarıda birer “direktif” olarak üretip yukarıdan aşağıya sisteme dayatmaktan vazgeçmek gerekir.
Alt sistemlerde ortaya çıkan örnek program uygulamalarının sistem içinde örnek modeller haline gelmesine fırsat vermek gerekir. İlgili bütün tarafların oluşumuna katkı verdiği bir programın hataları olsa da uygulanabilirliği daha yüksektir.
Program geliştirme işliyorsa bu hatalar da düzelir. Programların yaşamın içinde sürekli yenilenmesi, geliştirilmesi, bunun için program geliştirmenin sistem içinde demokratik biçimde örgütlenmesi bu yüzden son derece önemlidir.
Orta öğretimde okullaşma devlet memuru olmayı özendirmeyecek biçimde; mesleki yaşamı, iş yaşamını canlandıracak biçimde yeniden yapılandırılmalıdır. Orta öğretimin meslek edindirmeye katkısının yükseltilmesi gerekir. Mesleklere giriş eğitim yolu ile edinilmiş bir belgeye bağlamadan ekonominin kayıt dışı işlemesinin önüne geçilemez. Emeğin üretkenliğini, kalitesini, değerini yükseltmek buna bağlıdır.
Bunun için mesleklerin standartları belli olmalı, programlara dönüştürülmüş olmalı, mesleki eğitim buna uygun çeşitlendirilmiş olmalıdır.
Böyle bir değişimin önünü yetkinin merkezde toplandığı hantal merkeziyetçi örgüt yapıları ile açamaz ve yönetemezsiniz. Eğitim örgütünü alt sistemlerde kontrol mekanizmalarının oluşmasını sağlayacak şekilde, “okula dayalı eğitim” anlayışı içinde yeniden örgütlemek zorundasınız.
Eğitim yöneticisini, öğretmeni görev aldığı birimin lideri olacak şekilde yetiştirmeniz gerekir, “devlet memuru” zihniyeti ile değil. Alt sistemlerde yöneticileri sorumlukları oranında yetki ile donatmanız gerekir. Denetim mekanizması ile rehberlik mekanizmasını birbirinden ayırmanız gerekir. Okul yöneticilerinin belirlenmesinde, okulda sorunların çözümünde ailelerin, yerel yönetimlerin söz hakkı olmalıdır.
Bu personel rejimi, bu atama sistemi, bu hizmet içi eğitim anlayışı ve denetim anlayışı ile eğitim sisteminde çalışanların morallerinin yüksek olması mümkün değildir. Liyakate, uzmanlığa, örgüt kültürüne, örgüt iklimine, standartlaşmaya önem vermeden sistemde istikrarı, huzuru sağlayamazsınız.
Bütün bunların gerçekleşebilmesi zihniyet değişimine bağlıdır.
Öğrencilerin eline verdiği idam sehpası ipleriyle hatıra fotoğrafı çektiren militan (öğretmen demeye dilim varmıyor) görüntüleri geliyor bugün sınıflardan.
Kin ve nefret tohumları ektiğiniz yerde yarın sizi nasıl bir gelecek bekliyor olabilir?
YORUMLAR
Halen yürürlükteki 1789 sayılı yasanın 43.maddesi dahi çok iyi incelenmelidir.İyi bir öğretmen,genel kültür,,pedagojik formasyon ve özel alan bilgisine sahip olmalıdır der ya.Tibetlilerin,"Tabak yıkayıcısı isen,tabak yıka".atasözündeki gibi...
Ve Harvard,Cambridge adlı iki üniversitenin kafa yorduğu genel kültür nasıl verilir sorusuna cevap aramak gibi.Onlar bu dört dersi önemsemişler,,,,Felsefe,tarih,psikoloji,edebiyat.
Valla o okullar gidecek yaşı geçtik ama onlardan ders/ örnek alarak bu dört "konuda",iyi öğretmen olacaksak,kendimizi donanımlı kılmamız gerekir öncelikle...sonra meslekte uzmanlaşmak ve tartışma kültürü.Toplum ne 8 yıllık kesintisiz eğitimi tartıştı 97'de ne de 4+4+4 ü 2012'de...Oysa bunlar yapılmadan doğru bulunamaz ki.Mesela İsveç,"Laik eğitimden ne anlıyoruz" sorusunu 1929 da tartışmaya açmış,1951 de uygulama başlamış.22 yıl hiç de az değil....Ki uzatmak da mümkün ama esasa ilişkin bu kadar yeter demeliyim.
İyi günler.
Eğitim,en zor ve sorunlu alan maalesef.Öğretmen kalitesinden başlayarak,okul-çevre ve aile üçgeninde sorunların ele alınmasında tutun da derinlemesine analize ihtiyaç var:Şu önemli.Devlet,ne düşüneceğini değil nasıl düşüneceğini öğretmeli.Ki analitik olan akıl sorgulamayı öğrenir,eleştiri yapar bu da giderek daha kaliteli bir "olgunun" ortaya çıkmasına fırsat verebilir.
En acil ihtiyaç eleştirici aklı ortaya çıkarmaktır...