- 725 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
0007 - ÇİÇEK KARANLIĞINA TÜNEYEN SEVGİ - YAR YAR
ÇİÇEK KARANLIĞINA TÜNEYEN SEVGİ
"Gülümser
Acının hep kaynayan kıyısında
Küllenmiş ateş gözü
Soy mutluluğun..."
Tahsin SARAÇ
Şiirin düzyazı hali:
Acının küllenmiş ateş gözü, hep kaynayan soy mutluluğun kıyısında gülümser. O ürkek sevgi, akşamüstleri, sarı yellerin kaçışmasından, çiçek karanlığına tüner. Yaşam, bir gel-git arası sevinç solur. O ölümün uşağı sayrılıklar… Bugünde dün ve sonra… Sen suskunluğun ata-anası! Yaz dönümü bir sıcaklıkta yüreğin… Yıldız alacası geceme gök gök bakar.
***
YAR YAR
Benim ocağım, başından beri acı acı yandı, hüzün hüzün tütüp durdu. İlk gün neydiyse, bu zamana kadar aynı şekilde devam etti ama artık o ateş tamamen küllendi küllenecek… Bu yuva yıkılacak! Çok az bir köz kaldı bir kenarında. Sonunda o da sönecek ve kederim mutluluğa dönecek. Bu zamana kadar yanması azaptı benim için, sönmesi mutluluk olacak. Güzel günler yakında… Hemen elimi uzatıp, tutuvereceğim kadar yakın… Mutluluk, uzanıp koparabileceğim kadar yakınımdaki bir dalda olanca güzelliğiyle açmış nadide bir çiçek gibi durmakta… O ıstırap ateşinde pişen, tadı tuzu yerinde, güzel bir yemek gibi hazırda…
Güneşin uzun sarı saçlarını saldığı, rüzgârların onları dağıtarak yaydığı zamanda, yani bir akşamüstü, kendisine sığınacak yer arayan ürkek bir kuşun çiçeklerin kuytusuna tünediği gibi ömrümün sonuna yakın, bu ahir çağında aşkın, çiğdem çiçek gönlüme ürkekçe daldı, loş ve sarhoş yüreğime gizlendi.
Akarsuların yerin gizemli katmanları arasından geçerek geldiği, başları karlı aşılmaz yüce dağların yüreklerini deldiği gibi aşk, fıkır fıkır kaynayarak yüreğimin gözlerinden fışkırmaya başladı. Şırıl şırıl akan çelik gibi suyundan birkaç yudum içmek için her uzanışımda ben sana gülümsüyorum, sen de bana… Uzanıp avuç avuç alıyor, kana kana içiyorum seni. Uzatıp ellerimi yıkıyor, kollarımı serinletiyor, yüzüme serpiyor, bağrıma sürüyor, saçlarımı ıslatıyor, seninle ferahlıyorum.
Güneş yavaş yavaş yükselir ve rampayı döner ya, hiç aksatmadan her gün. Süzüle süzüle yol alır, her günkü umursamazlığı, beklentisiz ve telaşsız görünümüyle… Aynı tempoda yürünmekte hayatın yolu… Bazen boş, bazen dolu, dopdolu… Günler sakin, yerde hareketsiz ne varsa sabırlı… Hiç canı sıkılmaz gibi mor dağların, kayaların, ağaçların… Öylece dururlar oldukları yerde. Güçsüz dallara, cılız otlara, bitkin kuşlara gücü yeter yelin. Son zamanlarda o da isteksiz isteksiz esmekte… Benim gibi yorgun mudur, hasta mıdır nedir? Canından bezmiş bir hali var. Son derece acelesiz ve sakin… Yavaş yavaş da olsa usanmadan, sararan güneşin ısıttıklarını soğutmakta… Sağa sola kaçışmakta… Kuşları ürküttüğünün farkında değil.
Sevgi, ürkek bakışlarıyla sığınacak bir yer ararken, ağaçlarla çevrili, çiçeklerden görünmeyen gönlümün loş bahçesinin karanlığına daldı ve saklandığı kalbimde kaldı. Ona gül bahçesi benim gönlüm. Yeri yurdu ise yüreğim. Gönlüm çiçek bahçesi, kalbimse aşk yuvası…
Büyülü ateş topu, o sarışın efsunlu afet, sarı saçlarını salıp dağıtırken ipek elbisesinin kloş eteklerini yavaş yavaş toplayıp, yalbır yalbır yanan sarı pelerinini omuzlarından ağır ağır sıyırarak, pembeleşen yanaklarıyla uyumlu janjanlı pembe abiyesiyle, salına salına mor dağlara yaklaşır. Öylesine güzeldir ki bu vuslatın seyri, ağır çekim devam ettirilir, uzatıldıkça uzatılır… Nihayet gün, ışınlarıyla sarar sağ yanını dağın, geniş ve mağrur alnından öper önce usulca, sonra çıplak omzuna güzel başını dayar. Öyle bir, bir oluştur ki bu kavuşma! O mor dağ, günü yudum yudum içer… Güneşin varlığı, varlığında yok olur.
Dağ, yerin var oluşundan beri var. Ömrü kesintisiz, kıyamete kadar uzar. Gün, her gün ölür ölür dirilir onun kollarında! Torosların sağ omzuna baş koyarak ölür, her gece; her sabah sol omzunda dirilir. Onda yok olur yine onda hayat bulur.
Akşam alacasında bir telaş, tüm canlılarda! Herkes günün son alışverişini yapıp, en kısa yoldan evine yuvasına ulaşma derdinde… Caddelerde arabalar vızır vızır, kaldırımlarda insan seli… Sokaklarda bir kaynaşma… Hayvanlar aralarında şaşkın şaşkın bakınmakta, kaçışmakta… Yuvalarına sokulmakta yaratıklar. Kuşlar, tünedikleri ağaçların dallarında şakımakta… Akşam zikirlerini yapmakta cıvıl cıvıl… İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, çiçekler, sular kıpır kıpır… Görünen ne varsa kımıl kımıl…
Böyle bir gidiş geliş, böyle bir hengâmede insan yaşadığını hissetmek için biraz soluklanmak ister ya… Dazıra dazır yaşanmakta olan ve çarkına takılanı yoran, doğduğuna doğacağına pişman eden hayatın yüküne katlanma direnci sona doğru azalır, sabır tükenir ve bir panik hali başlar ya yaşlılarda… Hayatlarının sonuna doğru… Asr zamanlarında… Güneş, dağa yaklaştığında… İşte o zamanlarda yenilenmek ister ruhları… Bir yenilikle yenilenmek… Biraz nefeslenmek, koşuşturma arasında… Zayıflayan kalbe doping…
Kırk iki yaş sendromu denen olay… Kazasız belasız kolay kolay atlatılamayan dönem… Gençliğin çoktan çekip gittiği, orta yaşın da kapıya yöneldiği, yaşlılığın yaşlı gözlerle geldiği ikindi vakti… İş değiştirme, araba değiştirme, eş değiştirme isteği… “Eyvah!.. Hayat bitiyor!.. Bari bitmeden…” denilen zaman… Asr vakti…
“Gün boyu çalışır, didinir eve dönerim. Ne bir selam sabah, ne bir güler yüz… Buz gibi karşılar, muhterem beni. Önce yavaştan başlar dırdıra… Sonra her zamanki gibi hırgür… Sen yaşam kaynağımsın, o katlime ferman çıkarmış. Can çekiştire çekiştire öldürmeye memur! Dün de böyleydi, bugün de… Yarın da böyle olacak, değişmesi imkânsız! En küçük bir sevinç doğsa içimde, hasta eder, öldürür!” diye yakındığı zaman beyefendilerin…
”Sen, öyle misin ya! Sana olan tutkumdan ölürüm ben!.. Derin sükûtunla huzur verirsin! Sen, suskunluğun abide kişiliği, atası… Sen, Osmanlı kadınsın! Her halinde başka, bambaşka… Kalbin, yaz dönümü sıcaklığında… Antalya yazı… O masmavi gözlerin, sanki Akdeniz! Göz kamaştıran yıldızların sahilde, kararan geceme ışıklar saçar.” diye ilan-ı aşk ettikleri ve mutluluğa dair çok şeyler vaat ettikleri çılgınlık çağı…
“Yar, yar! Seni, kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar!”
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0007
YORUMLAR
Ne güzeldi yazı. Içime bahar geldi. Baharla birlikte Sevgili Erol Evginli yillar da geldi. Belki bu kadar bozulmamıştı hiçbir sey. Bu kadar hasret kalmamıştık insani değerlere
kırklı yaşlar cidden bir kırılma noktası oluyor insanın. Nasıl mutlu olacaksan öyle yaşamayı ilke edinir gibi. Bir dostum konuşma arasinda varlıginla yetinmeyeni yoklugunla terbiye edeceksin demiştı ya da buna benzer ifadeler kurmuştu kırklı yaşları konuşurken. Yerden göğe kadar haklıydı da.
sevmek her lisanda guzel. Işin ozü insan olabilmekte ve insan kalabilmekte
aslında daha bir çok cumle kurulabilirdi yazıniz uzerine. Lakin donüp bir kez daha okuyup sessizliginde konuşmak guzel gibi. Cayımız ocakta sigaramiz tablada.
Var olun düsünduren yaziniz icin
selam ile
Ne güzel bir yazıydı bu sevgili Onur Bilge, yudum yudum içtim. Dağ tepe seninle dolaştım. Yazıda kayboldum, çıkamıyorum. Sen daha çok uzun yıllar yaz e mi. Türk Edebiyatının senin gibi yazarlara ihtiyacı var. Ne güzel cümlelerle tamamlanmış bu yazı.
Yürekten tebrik edip günümün yazısı seçtim. Seçilmese de gönlümün birincisi.
Sevgilerimle