BİR RÜYA MIYDI ÇOCUKLUĞUM? 1. BÖLÜM - 18-
KARDEŞİMİZ DÜNYAYA GELİRKEN AYŞE NEREYE?
Yeni annemiz gelince evdeki atmosfer de değişmeye başlamıştı. Yüklenmiş olduğu sorumluluğun üzerinden kalkmasıyla birlikte evdeki varlığını sorgular hale gelen Ayşe, evden sık sık uzaklaşıp arkadaşı Fadime ile daha fazla vakit geçirmeye başlamıştı. Yaz tatili başlarken abim ilkokuldan mezun olmuş ben de dördüncü sınıfa geçmiştim. O günlerde Sivas’tan gelen misafirlerden erkek olanı hayatta kalan amcam, hanım ise yaşça babamdan büyük halam olduğunu ilk kez öğrenmiştim. Evimiz şenlenmişti ama babam ile amcam arasında mahiyetini bilmediğim bir tartışma yaşanıyordu. Sonradan öğrendiğime göre amcam ve halam bizim Sivas’ın Zara ilçesine taşınmamızı, böylece kendilerine yakın olmamızı istiyorlar, babamsa bu öneriye hiç olumlu yaklaşmıyordu. Belli ki kendine göre bazı plânları bulunmaktaydı. Birkaç gün sonra amca ve halam evden ayrıldılar ama Yıldırım abimi de yanlarında götürmeye babamı ikna etmişlerdi.
Hazirandan sonra kırklı yaşlarda olan yeni annemizin hamileliği iyice belirginleşince bize bir kardeşin gelmekte olduğunu anlamıştık. O yaz döneminde keçi ve oğlakların güdülmesi Yaşar ile bana kalmıştı. Kendisiyle işaret dili ile anlaşma yolunu bulmuştum. Ortamda bu kadar kızılcık ağacının olması Yaşar’ın çok hoşuna gitmişti, o keçilerden ziyade kızılcık ağaçlarının meyveleriyle ilgileniyordu.
Sıcak bir ağustos günü öğleden sonra Ayşe ile arkadaşı Fadime, evimizin harman yerine bakan duvarına yaslanmış fısıltı halinde bir şeyler konuşuyorlardı. Ben de ne konuştuklarını merak etmiyor değildim doğrusu. Yanlarına yaklaşınca konuşmayı hemen kesmeleri, önemli bir konu hakkında konuştuklarını belli ediyordu. Bir ara Ayşe beni yanına çağırıp kucağına aldı ve sıkı sıkıya sarılıp yanaklarımdan öptü. Bu arada gözlerinden yaşların süzülmesi dikkatimden kaçmamıştı ve önemli bir şey olacağını sezmiştim, fakat ne olacağını bir türlü kestirememiştim.
Ağustos böceklerinin sesi kesilmiş ve akşam karanlığı çökmek üzereydi ve babam henüz gelmemişti. Elinde bir bohça ile evden çıkan Ayşe bana hitaben “Emmim sorarsa hiçbir şey bilmiyorum dersin” diye tembihledikten sonra, içeriden dalga dalga gelen annemizin doğum sancısı çığlıklarını umursamadan çakmaklık tepesine doğru adeta kafesinden kurtulmuş kuş misali uçup gitmişti.
Az sonra babam eve geldiğinde sancı çığlıklarını duyup telaşlandı ve hemen tepe üzerinde bir evde yaşayan ve doğum işlerinde tecrübesi olan bir kadını çağırmaya gitti. Kadın eve geldikten kısa bir süre sonra doğum çığlıklarının yerini kardeşimiz Tahir’in çığlıkları almıştı. Babam telaştan kurtulur kurtulmaz kızgınlıkla Ayşe’nin nerede olduğunu sordu ve ben tembih gereği bir şey bilmediğimi söylemek zorundaydım. Ama ertesi gün Ayşe’nin Sumaklı köyünde yaşayan ve isminin Şaban olduğunu öğrendiğimiz birine kaçtığını anlaması zor olmadı.
Tahir dünyaya geldikten sonra babam, Nürfet Köyünde yaşayan yaşlı ve çocuksuz bir aileye evlatlık olarak verdiği Emine Ablamı alıp geri getirdiğinde evden eksilen iki kişinin yerine iki kişi ilave olmuştu.
Aradan birkaç hafta geçmişti. Bir kuşluk vakti hocaların Mehmet’i evimize geldi ve beni evlerine çağırdı ama nedenini söylemedi. Evlerine vardığımızda İpekli kumaştan yapılmış mor renkli bir fistan içerisinde kır nergisini andıran Ayşe Abla karşıma çıkmaz mı? Sevinç ve hüzün karışımı duygu gelgitleri yaşarken kendimi birden onun kollarının arasında buldum. Bir yandan hıçkırıklarla ağlıyor, diğer yandan sevincini hissettirmeye çalışıyordu. Nihayet avludaki sedire oturabildik, doğan kardeşimizin sağlığını, ismini sordu. Çantasından bana hediye olarak aldığı altın yaldız renkli bir metal bıçak verdi. Nede olsa çocukluk yıllarımızın önemli bir kısmını bir arada geçirmiş, ekmeğimizi paylaşmış, acı tatlı günleri birlikte göğüslemiş, adeta bir anne yarısı olan Ayşe Ablanın üzerimizde hakkı çoktu, bundan dolayı hediyesi benim için çok değerliydi, uzunca bir zaman o bıçağı yanımda taşıdım ve her bakışımda onu hatırladım.
Ayşe Ablaya; “ O günlerde evde yeni annemizin memleketi olan Göksun İlçesine taşınma konusunun konuşulduğunu, bu nedenle babamın ev ve dükkânı satışa çıkardığını, satılır satılmaz, Andırın’dan göçeceğimizi” söylediğim zaman Ayşe adeta yıkılmıştı. Tepkisini “Ne diyorsun sen! Ne yani bir daha sizleri göremeyecek miyim?!” dedi ve öyle de oldu. Bir daha birbirimizi hiç göremeyecektik.
./..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.