- 1420 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrılık üzerine (Cuma yazıları)
Değişim hayatın kendisi.
Yaşananların tümü birer birer gelip geçiyor. Hiç biri bir diğerinin aynısı olmuyor.
Başlıyor-bitiyor. Her bitiş yeni bir başlangıç oluyor.
Ayrılıkları yaşarız hep. Sahibolduklarımızdan bir anda kopuveriririz. Bir daha kavuşmamacasına. Evet kesinlikle bir daha kavuşmamacasına. Bir dakikamız bile emsalsiz ve kendine has. Tekrarı da yok.
Ayrılıklar neden yakar canımızı. Yoksa sadece bana mıdır garezi ayrılığın. Yoksa ayrılık kavramında tanımlama eksiği mi var. Her nesne hatta kullanılan zaman dilimi eşsiz olduğuna göre, gelip bir daha geri dönmemek üzere, geçtiğine göre; elde ettiklerimizi, bir daha elde edememecesine kaybettiğimize göre; hayatın dinamiği ayrılıktır demek yerinde olur. Ayrılıktır yani değişim, hayatın dinamiği.
Demek hayat acı dolu. Demek hayat değişim dolu. Demek hayat ayrılmalarla dolu. Sevilenden ayrılmak, sevilmeyenden ayrılmak. Ne olursa olsun ayrılık acı veriyor.
Ayrılık sözcüğü, iyi olandan sevilenden ayrılmalarla özdeşleşmiş galiba.
O yüzden mi ayrılık hep acı verir insana.
Aslında ayrılışları ne kadar çoksa insanın hayatı o denli zengin olmalı. Çünkü çok değerleri var ki ayrılıkları da oluyor. Kavuştukları, sahiboldukları çok… Yokluklar içinde yaşayan birinin ayrıldığı sadece zamanı yani ömür parçacıkları mı olur acaba. Öyle ya nesi var ki ayrılmaları da olsun.
Bol paran olur, bitirirsin-ayrılırsın. Parası olmayanın böyle bir derdi de olmaz.
Çok dostların olur, kaybedersin-ayrılırsın. Yalnız yaşayanın böyle bir derdi olmaz. Dünyayı dolaşırsın, güzel yerlerde bulunursun, her birinden koparsın-ayrılırsın. Ocak başında tüneyenin böyle bir derdi olmaz. Seversin, bir şekilde koparsın sevdiğinden-ayrılırsın. Sevmeyenin böyle bir derdi olmaz.
Hayatı nasıl geçirmeli?
Hayatın doğası değişim, yani ayrılmak-kavuşmak. Olacak-olmayacak.
Ayrılığın doğası acı.
Ne yapmalı, ne etmeli de bu salakça acılardan arınmalı.
Yoksa acı gerekli mi yaşamak için. Acı yararlı mı. Acı, acı bir ilaç mı yoksa.
Bir halka oluştursak. Ayrılmak-kavuşmak, ayrılmak-kavuşmak, ayrılmak-kavuşmak, diye. *Ayrılmak kavuşmaktır* desek. Halkanın sonu neresi. Dolap beygiri gibi dolanır durur, başladığın yere gelirsin sonunda. Ama hiçbir şey, bir diğerine benzemiyor. Galiba halkanın zayıf yeri var da, tarih boyu bu zayıflık gizlenmeye, ya da onarılmaya çalışılmış. Pek becerilmiş de denemez .
Şu zayıf halka var ya, zayıf halka, ya da halkanın zayıf yeri; acıtıyor, Yakıyor insanın yüreğini. Her ne kadar inceldiği yerden kopsa da, kopmalar erişmenin verdiği hazzın bedelini ödetiyor.
Hayat, karşılıksız zırnık vermiyor . Verdiği kadar alıyor. Sevindiğin kadar üzülüyorsun. Kavuştuğun kadar ayrılıyorsun.
Haz ve elem dengededir sözün kısası, dayan dayanabildiğin kadar. Ağlayacaksın güldüğün kadar.
Rabbena hep bana diyoruz, nalıncı keseri gibi hep kendimize yontuyoruz da ondandır kahpe felek deyişimiz-isyanımız.
Saygılar
yanantoz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.