- 1695 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ZENNUBE
ZENNUBE
Rahmetli babam , sevilen, sayılan, yaman adamdı doğrusu. Dost meclislerinden , şakalaşmaktan , yemeden , içmeden , fıkralar anlatıp güldürmekten , yerel şiveleri taklit ederek konuşmaktan çok zevk alırdı. Zampara bir yapısı vardı üstelik. Bu yüzden az çekmedi anam. Son zamanlarında ,eskiden gece eve girmeyen babama, Yahu bey , artık evde durma , bak temizlik yapacağım derdi de, yine evden çıkartamazdı. Öldüğü gün , Ya anne bak artık nerede kaldı? Ya da dün eve gelmedi falan demeyeceksin . nerede olduğu artık belli demiştim de, bana biraz da kızarak , Ah ah yaşasaydı da , ben gelişini bekleseydim demez mi? Akıl almaz bu kadın milletinin iç dünyasını.
Zamanın en iyi dansözü Zennube’ ydi. Parmaklarına taktığı zil ile tempolu müzik çalardı, adeta koca bir orkestraya bedel. Her kıvrak hareketi, namelere çalım atarcasına içten ve insanı mest eden güzelliklerle dolu doyumsuz rüyalar gibiydi. Onun bir de ,ateş dansı dediği bir gösterisi vardı ki, eskiler belki hatırlar ,kadehi çatalı bırakan sağ eller... O dönemde babam Adana’da görevliydi. Ben ise on dokuz yaşımın saf ,temiz ve deli günlerini yaşıyordum. Sokaklarda asılmış Zennube posterlerine , ışıklı yazılara hayran hayran bakarak iç geçirdiğimi hatırlıyorum. Hayatımda hiç pavyona gitmemiştim . O ortamın zengin pamuk tarlalarının sahipleri için olduğunu , para ve ve güç olmadan en arkadan , bir şişe bira ile def edileceğinizi düşünüyordum. Bu gerçekten haksızlıktı. Yoksa Zennube ’yi Allah ,sadece zenginler için mi yaratmıştı?
Nihayet Tanrı dualarımı kabul ederek , bana acımış olmalıydı ki; Babam , haydi bakalım bu akşam yemeğimizi birlikte senin çok merak ettiğin yerde yiyelim , deyince ayaklarımın yerden otuz santim kesildiğini hissetmiştim. Daha vakit erken di . Doğru berbere, saç sakal, oradan eve banyoya , sabun, lif, kese , parfümler, güzel bir diş bakımı ve beyaz pantolonum, mavi gömleğim, ucu mavi gerisi beyaz ayakkabılarım , beyaz kemerimle hayaller dünyasına gitmeye hazır, babamın arabasına oturuyorum. Bu ne biçim koku be oğlum. Düğüne gitmiyoruz, aç pencereleri. Hay Allah fazla kaçırdım galiba. Cumhuriyet pavyonun geniş otoparkında duruyoruz. Arabamız Murt 124 ama içindeki adam Mercedes olduğu için tanıdık otoparkçı, ayrılan öndeki özel yere alıyor bizi. Gözlerim afişlerde, ışıklı yazılarda. Hayranı olduğum Zennube’nin ismi en büyük yazılarla en üst sırada yazılı. Çocuk gibi sevinçliyim. Sakın sana hatır sorarlarsa , sorana sen de hatır sormaya kalkma, hepsi senden büyük adamlar. Kadeh uzatan olursa, uzatılan kadehin en altına vuracaksın hafifçe. Masaya bir hanım gelirse mutlaka ayağa kalkmayı unutma. Çatal sol elde, bıçak sağ, yüzün hep güleç olsun, dikkatli ol bu aleme ilk defa geliyorsun , sakın beni utandırma.
Pavyon adeta içine masalar konmuş , açık hava sinema salonu gibiydi. Abiye tuvaletler içinde onlarca, hepsi birbirinden güzel kadınlar gülümseyerek dolaşıyordu ortalıkta. Ne mutluluktu on dokuz yaşında babamla böyle bir yere gelmek. Garsonlar, kadınlar , pavyon sahibi karşılamıştı bizi. Selamlar , hatır sormalar , göbek altında el bağlamalar, babamın buraların müdavimi olduğunu gösteriyordu. Babamın Şükran Ay ile samimi olduğunu annemden duyuyordum. Bize ayrılan masa en önde ve sahneye uzun cephesi çevrilmiş , sahne tarafına servis açılı olmayan, on iki kişilik bir masaydı. Bizden önce gelmiş olan insanlar ayağa kalkarak , samimi bir şekilde karşılayarak babamı ortaya , beni de masanın sahneye en yakın uç tarafına oturtmuşlardı. Babamın şimdi rahmetli olan, benim de tanıdığım , başta Rüstem Amca , Kemal Amca, Ömer Amca da masadaydılar.
Masada yok yoktu sanki. Nefis kebaplar , buz gibi rakıyla, mezeler eşliğinde neşe ile akıyordu boğazlardan . Birden kısa bir sessizlik ve huzurlarınızda Türk Müzik isinin en güzel yorumcusu Şükran Ay... Selam ve iltifatlarla, hal hatır sorarak masamıza yaklaşıyor. Masaca ayağa kalkıyoruz, onun selamlarına karşılık vererek. Babama sarılıp, kulağına bir şey fısıldadıktan sonra , Hayri Bey’in şarkısıyla başlayalım der demez, önce bizim masadan sonra da bütün pavyondan kuvvetli bir alkış kopuyor. Vay be baba, sen neymişsin be abi, helal olsun sana . Ama annemi de seviyorsun değil mi?
Hani söz vermiştin bana içmeyecektin
Yine başın dumanlı , kirpiklerin ıslak
Gözlerin kanlı kanlı , ahhh delikanlı
Ağlamayacaktın , sızlamayacaktın
O kalpsizin adını anmayacaktın
İçip içip hep böyle yanacak mısın?
Resmini eline alıp bakacak mısın?
Yollarına gelir diye dalacak mısın?
Gözlerin kanlı kanlı, ahhh delikanlı
Masamızdan bir el işareti ile koşuşan garsonlar altı buzlu kova içindeki şampanyaları arka arkaya silah atar gibi patlatmış, gönderenin babam olduğunu kulağına fısıldamışlardı. Garsonun uzattığı şampanya dolu kadeh elinde olarak masamıza yaklaşan Şükran Hanım ,babama teşekkür edip , kadehini kaldırınca masamız adet olduğunca ayağa kalkıp onun gibi içkilerimizi fondip etmiştik. Şükran Ay’ın öyle güzel bir sesi ve öylesine insanı etkileyen mütevaziliği vardı ki; onun yanık şarkıları ile her seven içer, her hasret vuslata dönerdi. Bana yakın oturan göbekli bey, masaya yağan içkileri ,kebapları göstererek; Ula yeğenim, yisena. Beyenmedin yoğsam. Hele galdır goçum . dedikçe ben de birayı bırakıp, hiç alışkın olmadığım Kulüp Rakısı ‘na dönmüştüm. Eve gidince yatak yorgan kusup bin kere pişman olunca, yedi sene rakı içmeyecektim.
Birden ışıkların sönmüş ve Zennube parmaklarına taktığı zilleri ahenkle çalarak, loş bir ışık altında sahneye fırlamıştı. Sandalyemi sahneye çevirmiş adeta donup kalmıştım. İlk defa bir dansöz bu kadar yakınımda dans ediyordu. Aman Allah’ım, o ne biçim kıvrılmalar, o ne güzellik, ne hoş zil temposu. Mayosunun etrafına bir ince tül dolamış, yalın ayak, hafif yanık bir ten ve delici siyah bakışlar. İnsanlar, yemeyi ,içmeyi hatta nefes almayı bile bırakmışlar mimiksiz suratları ile onun büyüsündeler sanki.
Zennube masamıza yaklaşıyor, evet bana doğru gelerek önümde duruyor. Baterist başka bir tempoya geçmiş, o ise hafif sallanmalarda, Haydi bakalım delikanlı, bu gecenin şanslı erkeği sensin diyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Usul bilmemek, acemi olmak ne zor diye düşünüyorum. Yanımda ki göbekli adamdan medet umarcasına ona bakıyorum, sadece ağzının suları akıyor. Sonunda mayonun yanlarından tutmamı söylüyorlar. İki elimle tutuyor ve hayatımın hiç unutamayacağım o lanet cahilliğini yapıyorum. Mayosunu aşağı çekerek, yere kadar indiriyorum. Zennube şaşkın ve mayosu yerde. Alkış ve helal sana naraları kesilmek bilmiyor. İki eliyle önünü ve arkasını kapatarak kulise kaçıyor. Babamın çok öfkelendiği belli. Yanındaki Rüstem Amca, babamın adeta önüne geçmiş kadehini ona haydi boş ver çocuk bilmeyerek yaptı dercesine kaldırıyor. Babamı yatıştırmak kolay değil, Ulan oğlum rezil ettin beni de ,masayı da, mayonun yanından sarkan tülün ucunu tutacaksın . Bu kadına nasıl affettireceğiz kendimizi. Böyle bir cahillik görmemiştir, eminim. Vallahi kötü bir niyetim yoktu baba. Ne yapacağımı anlayamadın. Kendisinden özür dileyeceğim.
Müzik yeniden başlıyor. Zennube mayosunu yeniden giymiş, ve yavaş adımlarla masamıza doğru geliyor. Yer yarılsa da içine girsem. Babamın özür dilemesine , üzülmemesini söyleyerek yanımda duruyor. Utanarak yüzüne bakıyor ve ben de özür diliyorum. Pavyon sessizce bizi izliyor. Tamam üzülme hayatım , sen şu mayodan az dışarıda duran tülün ucunu tutacaksın .Ben dönerek tülden kurtulup sahnenin ortasına geldiğimde tülün ucu sende kalacak. Onu garsona verirsin. Üzülme , olur böyle şeyler. Sadece gördüklerin sende kalsın anlaştık mı? Hani anlarsın ya. Bu sefer onun istediği gibi tuttum . Ne kadar kibar bir hanımefendi idi. Salon yeniden alkış ve indir tezahüratları ile inliyordu. Çenemi okşayarak yüzüme bakıp gülümseyen Zennube, bir daha böyle bir hataya düşmeyeceğimden emindi.
İlk Pavyon dersim , galiba bu olmuştu. Hem de hayranı olduğum Zennube’yi yakından görerek, onunla konuşarak.
Bazen aptallık işe yarıyor mu ne?
Bir trafik kazasında öldüğünde yaşlı ve kimsesiz olarak ,üç gün morg da bekletip kimse almaya gelmeyince kimsesizler mezarlığına gömmüşler, uğruna kabadayıların adam vurduğu, pamuk ağalarının servetlerini harcadığı bu beş parasız kadını.
Gel bana , gül bana
Gel bana gel güzelim
Gel beraber gezelim
Zennube, Zennube
Zennube AHHH Zennube
Güzelim , hayatım
Al beni sar beni
Bil ki severim seni
Üzme artık sen beni
Zennube AHHH Zennube
E.Yaşar Ovalı 11.01.2017
YORUMLAR
Evet Sayin yaxarimiz. Zennube.yle beni cocuklugumdaki annemli babamli mutlu yillarima goturdunuz. O donemlerde tv yoktu. Plaklardan dinlerdik, dugunlerde bu eser nese katardi geceye.Muzigi neseli Zennube adi da hafixalarimizdan silinmemis.Atilla Tas tan tesadufen bir tv kanalinda ixlemistim, cok mutlu olmustum. Anilarda gexdiriyor insani baxi kalici eserler. Mutlu ettiniz inanin beni sindire sindire okudum . Gozlerimde flim seridi gibi kaybolan yillara dalip. Tesekkurler efendim...
Emege Saygimla....
Oya gedik tarafından 1/13/2017 1:39:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
kukurikuu
Siz de beni o nostaljik günlere götürdünüz güzel yorumunuzla.
İnsanın koyu bir cahiliye dönemi var galiba . Yine de beni o günlere götürüp hatalarıma biraz kızarak da olsa katlanan babama minnettarım.
Basit ama büyük değerler di o eski günler. Zamanımızın insanı belki de artık pavyona bile gitmiyordur. Bu yüzden gençlik heyecanı yaşadığımdan çok daha ileri.
Saygı ve teşekkürlerimle
kukurikuu
Öncelikle sayfamda olduğunuz için teşekkür ederim.
Bizim zamanlarımızın efsane ismi Zennube'yi bu kadar hayal edip de böylesine acemice davranmış olmam unutulmaz bir öz eleştiri yapmama sebep oldu ömrümce. Sonraları, hep o kadınları, onların ağlanası dünyalarını içimde yaşatarak geçti ömrüm.
Selam ve saygılarımla
Yazının ve sizin isminizi görünce ;
" Bu yazıyı geniş bir zamanda tadını çıkara çıkara okuyayım." Demiştim.
Şimdi o andı. Evet. Tadını çıkardım.
Ne güzel bir anı.
Ne güzel bir anlatım.
Teşekkürler.
Selam ve Saygıyla...
kukurikuu
İnsanın cahili ve deneyimsizi başa ne belalar açabiliyor. Tabi her şeyin bir ilki var, o zamanlar bir gencin pavyona gitmesi büyük bir olaydı. Benim bu yazımı okuyan delikanlıların güldüğünü duyar gibiyim. Ne yapalım zaman eski ve içine kapalı olduğumuz , babanın saygı beklediği , terbiyenin arandığı bir ortamdı.
Selam ve saygılarımla