- 499 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜ MÜ DENİR ONLARA?
’Öldü’ diyorlar, bir insan hayatınızdan çıkıp gidiyor !
Bu nasıl bir duygu?
Sadece anılar kalıyor geride, yapılan şeyler...
Sesi işte Ruhi Su’nun ! Bir güzellik çınlamasıyla yer etmiş içimizde. Halka yaraşır güzel anılarıyla, hayatını ülkesinin, halkının hayatına çizebilmiş. Demek ki sürdürecek yaşamayı.
Gençlik günlerimizden beri o tok, gürül gürül ses yer etmiş içimizde. Gerçek bir halk sanatçısı olgunluğu ve sanatının gerçek boyutlarıyla tüm halk katmanlarında insanların sevgisini kazanmıştı. Televizyon ve radyoher zaman yasaktı ona. Ama biz grevlerde, halk konserlerinde, dost sohbetlerinde onun sesinden dinledik türkülerimizi.
’Suçları’ bunlardı Ruhi Su’nun ! Halkın sesini arayarak ’suç’ işlemişti. Yıllarca suç işlemişti.
Sistem, ömrü boyunca yaptıklarından ötürü, hastalık günlerinde onu cezalandırmak istiyordu.
Ruhi Su’yu ve onun gibi insanları sevmenin bir anlamı vardı kuşkusuz. Böylesi sevgiler halka olan bağlılığın kültürünü oluşturan unsurlardan biridir. Bu sevgilerden isyan duygularının kokuları duyulur. Bu sevgilerimiz içimizde, acılarımıza ve sevinçlerimize ait izleri vardır.
Hayatımızın acı bir gerçeği de bu işte: yıllar geçtikçe, aldığımız ölüm haberleri de çoğalıyor.
Sadece şu kanser denen zıkkım,şimdiye kadar kaç güzel insanın yakasına yapıştı ? Kaç önemli insanın...?
İşte Ankara Sanat Tiyatrosu’nun İzmir’de sahnelediği ’Rumuz Goncagül’ adlı oyununu seyrederek hayran olduğum bir büyük usta:Oktay Arayıcı... Gencecik yaşında fotoğraflarda donuklaştı.
Seçkin yazar ve kültür adamlığı, seçkin bir kişilikle pekişmiş, halkının sorunlarıyla bütünleşmiş, gerçek bir demokrat tutum sahibi ender insanlardan birisiydi.
Yazdığı tiyatro oyunları ve senaryolarla bir çok ödülün sahibi Oktay Arayıcı, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, TRT proğram Müdürlüğünden, İstanbul Tersane memurluğuna ’tayin’ edilmişti.
Karşı karşıya olduğu binbir maddi- manevi zorluk çok genç yaşında onu ciğerlerinden yemeğe başladı.
Ölümünden çok kısa bir süre önce bir gazeteye verdiği mülakatta sevenlerine son sözleri olarak şunları söylüyordu:
’ Hepinizin gözlerinden öperim, bayrağı sakın düşürmeyin...’
İnce yüreğinden, kendi birikiminde titizlikle taşıdığı onur bayrağını bizlere emanet edip gitti.
Yine bu dönemde, toplumcu şiirin ustalarından A.Kadir, gerçek bir halk çocuğu genç şair Abdulkadir Bulut, şair Hasan Hüseyin, tiyatro ve sinema oyuncusu Erkan Yücel, şair Turgut Uyar ve Metin Eloğlu, Tiyatro sanatçısı Vasıf Öngören ve Yılmaz Güney ölümün pençelediği insanlar oldular.
İnsanlar var; yaşadıkları çağda karanlığı temsil eden insanlar. Onların varlıklarında insanlık acı şeyler yaşıyor.
İnsanlar var; yaşadıkları çağda insanlığa ışık taşımak için çırpınan insanlar. Onların ölümleri bize acı verir. Çünkü onların şahsında ölüm güzel olan bir şeyin yitirilmesidir.
Ne diyordu Edip Can sever şiirinde:
ölü mü denir şimdi onlara
durmuş kalbleri çoktan
ölü mü denir şimdi onlara
kımıldamıyor gözbebekleri
ölü mü denir peki
en büyük limanlara demirlemiş
en büyük gemiler gibi
kımıldamıyor gözbebekleri
ölü mü denir şimdi onlara.
suratları gergin
suratları kararlı
belli ki çok beklemişler
kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı
suratları gergin
bir savaş alanına benziyor suratları
dudakları nemli
son defa kendi etini öpüp
yani son defa gerçek bir insan etini
hızla kapanmışlar öyle
geçirmiyor gövdeleri soğuğu
geçirmiyor sıcağı da
ve ikiye ayrılmış bir nehir gibi bacakları
akıyorlar sonsuza
ölü mü denir şimdi onlara.
kimse hüzünlü olmasın
sırası değil hüznün daha
bir gün bir şehrin alanında
bir mermer yığınının gözlerine
omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı
hüzünlensin yaşayanlar o zaman
sırası değil hüznün daha.
öylesine sıkılmış ki yumrukları
iyice sıkılsın yumruklar
saklansın diye bir armağan gibi bu katılık
öylesine sıkılmış ki yumrukları
kimse hüzünlü olmasın
kimse hüzünlü olmasın diye
sırası değil hüznün daha.
unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
unutulsun bu alışılmış duyarlık
o kadar sade, o kadar kalabalık ki
unutulmaya değer onların insan gövdeleri
ve unutulmalı mutlaka
dolsunlar diye yüreklere
dolsunlar damarlara.
ölü mü denir
ölü mü denir şimdi onlara.