- 802 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öğretmence Yaralanma
Keşkeleri hiç sevmem. Fakat keşke Muhlis Akarsu’nun şiirine has yaralanma yaşasam. Dert olmazdı! Ozanımızın derdi kişisel; dostunun yaralanması ile ilgili hümanist duygularını seslendirmiş güzel şiirinde.
Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil
Dost hasreti zor imiş
Her dem ahu zar imiş
Dert adamı yer imiş
Yine gönlüm hoş değil
Akarsu’yum yansam da
Kül olup savrulsam da
Bazı bazı gülsem de
Yine gönlüm hoş değil
Muhlis Akarsu
Benim yaralanmam tek bir dostumun yaralanması ile olsa çekilir bir yerde. Ülkemi ve halkımı, insanımı çok seviyorum. Hele çocuklarımıza ve gençlerimize olan sevgim dağlar, engin okyanuslar kadar. Tanımsız, uçsuz bir sevgi. Gençliğimizin iyi yetiştirilmemesi, dünyanın gelişmiş ülkelerindeki yaşıtları oranında nitelikli eğitim alamamalarıyla ilgili benim hüznüm ve yaralanmam. Hüznümü, yazımı biraz daha genişleterek anlatmaya çalışayım.
Gerilere gitmeye gerek yok. Günümüzdeki güçlü devletlere bir bakalım. Ağır sanayilerini kurmuş, kişi başına ulusal gelirleri yirmi milyon doları aşan ülkelere. Örneğin; Almanya, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya, Hollanda, İsviçre…gibi devletlere.
Bir kere şu sakızı ağızlarımızdan çıkarıp atalım öncelikle. “Türkün Türk’ten başka dostu yok. Onlar Hristiyan biz Müslümanız. Onlar bizi zaten sevmiyorlar.” Öyle bir durum yok gerçek yaşamda. Devletlerarasında dostluk diye bir realite yok. İlişkileri çıkarlar belirler. Her devlet öncelikle kendi yurttaşlarının refahını, gönençli yaşamasını düşünür. Kendi ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa iç ve dış politikasını ona göre tasarlar. Yurttaşlarını çağının gereklerine göre en nitelikli eğitim-öğretim programlarıyla yetiştirir. Bilgi, beceri yönünden elit ve çok yönlü becerilerle donatılmış olmalarına azamı çaba harcar. Tutarsız önyargılarımızdan kurtulalım. Gerçekliğine kimsenin itiraz şu örnekleri hatırlayalım:
II. Dünya Savaşı sonunda Almanya’ya erkek nüfusunu büyük oranda kaybetmişti. İşçiye gereksinimi vardı. Bizden binlerce işçi aldı. Alman, alacağı işçilerin dinleriyle ilgilenmiyordu. Sadece kendi doktorlarının da gözetiminde yapılan kontrolleri sonucu verilen sağlık raporuna bakıyordu.
Kısa bir örnek daha; Kurtuluş Savaşımızda en büyük müttefikimiz ezeli düşmanımız Ruslardı. Tarihi iyi okuyunca dünün düşmanı bugünün müttefiki olabiliyor.
Güçlü devletleri ortak özellikleri neler? Bir kere o devletler çağım gerçeklerine uygun donanımlı kuşaklar yetiştiriyorlar. Yurttaşlarını en nitelikli eğitim-öğretim programlarıyla eğitiyorlar. Okullarında en çağdaş ve bilimsel yöntemlerle zamana uygun eğitim-öğretim programları uyguluyorlar. Yurttaşlarının bilgi, beceri yönünden elit ve çok yönlü becerilerle donatılmış olmalarına azamı çaba harcıyorlar.
Yakinen inceleme olanağı bulduğum Alman gimnazyum (fen lisesi) öğrencilerinin bilgi düzeyinden bahsedeyim. Adı geçen lisede öğrenci toplam on üç yıl okuyor. Müfredatı gayet ağır olan okulu bitiren bir genç iki yabancı dili çok iyi bir düzeyde öğreniyor. Üstelik ortalama beş yüz kelimelik de Ladince öğreniyor. Üniversiteye sınavsız giriyor. Araç-gereç bakımından donanımlı, özerk üniversiteleri bitiren gençler özgüvenli, özgürlük aşığı, iyi bir doktor, mühendis, hukuk adamı… olarak yetişiyorlar.
Evet, güçlü devletler eğitim-öğretim faaliyetlerine bizlerin tahmin bile edemeyeceğimiz kadar önem veriyorlar ve gerekli mali kaynak ayırıyorlar. Bilgi ve beceri yönünden eksiksiz öğretmenler yetiştiriyorlar. Teftiş olgusundan bahsedeyim. Almanya’da müfettiş, okulu, öğretmeni teftiş yapar. Yetersiz durumdaki bir öğretmenin en az iki yıllık performansı incelenir. Gerçekten yetersizse öğretmen, kurumla ilişkisi kesilir. O yurttaşa başka alanlarda iş verilir…
Şimdi kamerayı kendi ülkemize çevirelim. Yurttaşlarımızın akademik durumlarını bir gözlemleyelim. Geçen yıl bir sokak röportajı ile ilgili bir yazı yazmıştım. O röportajda altı kere dokuzun kaç eder sorusu soruluyordu yetişkin yurttaşlarımıza. Soruya muhatap olan on-iki yurttaştan ancak 6x9=54 diyebilen bir ya da iki kişi çıkmıştı. Durum çok üzücüydü!
Bu yazımın ana düşüncesi de yine bir sokak röportajı ile ilgili. Büyük bir kentimizde yapılıyor röportaj. 17-18 yaş gurubundan yukarı daha çok yirmili, otuzlu yaşlarında; giyimleri, konuşmaları yeterli güzel yurdumun güzel insanları.
Soru şu, “Ali ata bak.” Cümlesinin ögelerini söyler misiniz? Gelelim cevaplara.
-Ali özlemdir, biz yüklemdir!
-Bu soruyu sormayın!
-Boş ver abla kalsın!
-Öge (gülüyor) bilmiyorum! (Arkadaşını gösteriyor.) Arkadaşı da,
-Bilmiyorum!
-Ali özel isim, at bir hayvan. Bakıyoruz işte, bakabildiğimiz kadar bakıyoruz öge olarak!
-Öge ne?
-Ali ata bak!!!
-Ali ata bak. Çok kötüymüşüm Türkçe’den!
-Nasıl yani anlamadım, yok ayıramam!
-Özlem Ali değil mi?
-Ali özne, bak yüklem, neye bak? Ata, nesne. Sadece bu cevabı elli yedi yaşında olduğunu söyleyen bir yurttaşımız veriyor.
-Ali ata bak. (Cümleyi tekrar ediyor, cevap)
- Ayırdık işte…
İktidar partisini suçlama kolaylığına kaçacak değilim. Yurttaşlarımızın böylesi içler acı durumda olmasının sorumluluğunda hepimiz suçluyuz. Hemi de yıllardan beri. Bir kere okumuyoruz, kafalarımızın içini aydınlatmıyoruz. Okuyanlarımızın sayısı genel nüfusumuza göre çok az. Aydınlanma çabası içinde olan insan günde en az bir gazete, haftada bir dergi ve ayda da bir roman okumalı. Bu yargı en asgari durumu ifade ediyor. Yurttaş olma bilincine eren, ileri fikirler taşıyabilen birey görev ve sorumluluğunu bilir. Eksiklikleri görür, yanlışları eleştirir.
Bizler ne yapıyoruz yıllarca. Sık sık eğitim-öğretim programlarını değiştiriliyor hükümetlerce. Bazen milli eğitim bakanlarımız değişiyor, yeni bakan yeni yönetmelikler çıkarıyor. Sınıf tekrar kaldırılıyor ilk ve ortaokullarda. Takdirname ve teşekkür name ayağa düşürülüyor. Güçlü devletler, eğitim-öğretim işlerini kendileri devlet eliyle yürütüyorlar. Bizler ne yapıyoruz. Daha ilkokul yıllarındaki yavrularımızı sınava endeksli dershanelere mahkûm ediyoruz. Eğimim-öğretim işlerine özel sektörü, cemaat ve tarikatları sokuyoruz. Aynı ülkede farklı ülkülerle beslenen nesiller yetiştiriyoruz. Yetesiye denetim yaptırılmıyor.
Sonuç kelimelerle ifade edilen resimdeki gibi. Amerika’yı yeniden keşfe gerek yok. Eğitim-öğretim kişilere kuruluşlara bırakılmayacak kadar önemlidir. Uygar dünya ne yapıyorsa ülke koşullarını da göz önüne alarak aynı yollardan gitmeliyiz. Çaresizsiniz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.