- 849 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BU SEFER DE BAŞLIKSIZ OLSUN
Bu bir anı yazısı değildir.
***************************************
Yıllar önceydi. Görev yaptığım Manavgat, dünyanın en güzel köşelerinden biri olduğu için yakın akrabalarım özellikle yaz mevsimlerinde sık sık gelirlerdi benim fakirhaneye.
İşte yine böyle bir yaz mevsiminde babam, üvey annem ve kardeşlerim benim yanıma gelmişlerdi. Hep birlikte Manavgat Çayı civarlarında dolaşıp temiz hava alıyorduk. Birden önümüze bir keçi sürüsü çıktı. Minicik oğlakları görünce kendileri de henüz minik birer çocuk olan kardeşlerim oğlakları sevmek için ellerini uzattıkları anda az ileriden canavar bir çoban köpeğinin bize doğru koşmaya başladığını gördük. Vaziyet tehlikeliydi. Hepimizi birden ısırık manyağı yapardı bu canavar. Hepimiz korkudan donmuş kalmıştık.
Rahmetli babam gayet soğukkanlı bir şekilde ‘’Arkama geçin’’ dedi. Biz bir saniyeden bile az süren o zaman diliminde babamın arkasına geçtik. Babam hemen yere çömeldi, ellerini pençe şeklinde ileri uzatıp tam burnunun dibine kadar salyalarını akıta akıta gelmiş olan köpeğe karşı ‘’Hırrrrrr’’ diye hırlamaya başladı. İşte o anda saldırgan çoban köpeği ani bir fren yaparak zınk diye durdu. Hırlamayı kesti. Sonra sürüyü önüne katıp yürümeye başladı.
Hepimiz babamın bu hareketine şaşırmıştık. Bize döndü ve ‘’ Herkese anlayacağı dilden hitap etmek lazım’’ Dedi.
Evet..Herkese anlayacağı dilden hitap etmek lazım illevelakin bu şekilde hitap etmek sorunlara çözüm getiriyor mu her zaman?
Çok daha eski senelerde yani yaklaşık elli üç, elli dört sene önce komşumuzun çocuğu Mevlüt, yaklaşık olarak her hafta benden temiz bir dayak yerdi. Ancak dayak arsızı mı olmuştu yoksa bir hastalık mıydı bilemem bunca dayak yemesine rağmen bana bulaşmaktan da kendini alıkoyamazdı bir türlü.
Dayağı yer, ertesi gün arkadaş oluruz, bir hafta sürer bu arkadaşlık, sonra kaşıntısı tutar bir posta dayağını mutlaka yerdi.
Ben artık bıktım bu Mevlüt’e dayak atmaktan ama o dayak yemeden bıkmadı. Derken bir gün bana sızlandı ‘’ Ya ben herkesten dayak yiyorum. Dövebildiğim hiç kimse yok. Hatta sakat olmana rağmen senden bile dayak yiyorum.’’ Hali içler acısıydı.
‘’Bak Mevlüt ! Baban faytoncu. Onun çok da güzel bir kamçısı var. İşte o kamçıyı eline alsan var ya, dövemeyeceğin hiç kimse kalmaz’’
Mevlüt hemen ahıra koştu ve babasına ait yedek kamçıyı aldı. İlk denemeyi benim üzerimde yaptı. Evet..Sonunda o da dayak atmaya başlamıştı. Kendi ellerimle çözümü Mevlüt’ün ellerine vermiştim. O dayaktan sonra Mevlüt bir daha bana bulaşmadı. O da rahatlamıştı ben de…
Evet…
Bazen, bazı şeyleri çözüme ulaştırabilmeniz için önünüzde çok fazla seçenek yoktur. Ya karşınızdakinin anladığı dilden konuşacaksınız ya da sonunda dayağı yiyeceğinizi bile bile çılgınca fikirler ve düşünceler üreteceksiniz.
Ülkemizde 2002 seçimlerinden bu yana ne zaman terör çok sayıda can alsa temcit pilavı gibi önümüze sürülen bir laf buzdolabından çıkarılıp ısıtılarak ya da soğuk soğuk önümüze konmaktadır: ‘’ 2000 Yılında bu ülkede terör bitmişti.’’
2000 Yılında bu ülkede terör naaahhh bitmişti.
Haa eğer ‘’Terör bitmişti’’ derken kastedilen şey o yıllarda teröre verilen kurban sayısının sıfır olması ise bu ülkede evet 2002 yılında terör bitmişti. O şekilde değerlendirecek olursak 2013 yılında da terör bir kez daha bitmişti. Çünkü evet gerçekten de 2000 yılında terör sebebiyle ölüm sıfıra inmişken 2013 yılında da sıfırdı. Ya da her iki yılda da sıfıra yakındı.
-Biz terörü çözmüştük
+Nasıl çözmüştünüz.
-Bak o yıllarda şu kadar terörist öldürmüşüz.
Yani ne kadar çok terörist öldürmüşsek o derece terörü çözmüş oluyoruz (!)
2000 yılında aslında ortada çözülmüş olan hiç bir şey yoktu.Çünkü eğer terör denen belanın çözümü ne kadar terörist öldürdüğümüz ile ilgilisiyle 2000 yılına kadar öldürülmüş olan terörist sayısının misliyle fazlası şu son bir iki ay içinde gerçekleştirildi. Ama görüldüğü gibi ortada çözülen hiç bir şey yok. Artık her Allahın günü şehitler veriyoruz teröre.
Evet. Zaman zaman benim de acıyla ‘’Apo’yu asalım. Bu meselenin çözümü bu’’ dememe rağmen elbette ki akıllıca ve mantıklıca düşündüğünüzde bunun sadece ve sadece dökülen kanlara karşı bir yüreğimizin soğuması operasyonu olacağı, daha da başka hiç bir anlamı olmayacağı kesindir. Çünkü artık ABD nin en büyük müttefiki, pyd ise; AB, pyd yi, Ypg yi ( dolayısıyla pkk yı) terör örgütü değil de bizim bir siyasi liderimiz gibi ‘’Kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum’’ olarak görüyorsa bu mesele öyle Apo’nun idamı ya da yakalanan teröristlerin meydanlarda ibret-i alem için idamı ile çözülecek bir konu değildir.
İçi patlayıcı dolu bir arabayı havaya uçurup kendi canından da olmayı göze almış gözü dönmüş insanları darağaçlarıyla, idamlarla korkutmak ve sindirmek bir hayalden öteye anlam taşımıyor realite dünyasında.
‘’Ama istatistikler 2000 yılında terörün bittiğini gösteriyor.’’
İstatikler???
Vatandaşın bir ayağını +100 derece kaynamış suya öteki ayağını - 50 derece soğuk suya sokmuşlar. İstatistikçi raporunu yazmış: ‘’ Bu adam + 50 derecelik bir ısıyla ısınmaktadır’’
Yukarıdaki grafik bize terörün hangi yıllarda bittiğini göstermiyor. Hangi yıllarda daha az can aldığını gösteriyor. İkisi çok farklı hususlar…
Terörist 2000 yılında da 2013 yılında da bir beklenti içindeydi.
2000 yılında ABD nin, pimi çekilmiş bir el bombası gibi kucağımıza koyduğu başkanları Apo’nun akıbetinin ne olacağının beklentisi ve her şeyden önce önderlerinin(!) uyuz bir köpek gibi ‘’ Devletimin emrindeyim’’ demesinin şaşkınlığını yaşıyorlardı. O bakımdan beklemedeydiler.
2013 yılındaki beklentileri ise artık İmralı’ya heyetlerin gitmeye başlaması, akabinde önderlerinin(!) mesajlarının artık meydanlarda açık açık okunması sonrasında ‘’Artık cici çocuk olun ‘’ Diye kulaklarına fısıldayanların talimatları neticesinde yine bir bekleme dönemiydi. Yani ortada biten bir terör yoktu.
Eğer grafiklere ve istatistiklere bakacak olursak teröre karşı en başarısız olunduğu yıl 1993-1994 yıllarıdır. Oysa bu gün pek çok kişinin dillendirdiği ‘’ Mecliste hain görmek isteniyoruz’’ çözümü ilk kez bu dönemde 4 Mart 1994 de fiiliyata dökülmüş; ‘’Ama bunlar milletvekili, dokunulmazlıkları var’’ Diyenlere başbakan Tansu Çiller ‘’ Başlarım onların dokunulmazlıklarına’’ Diye cevap vermiş gerçekten de dokunulmazlıklarına başlamıştı.
Kısacası terör ne 1994 de ( DEP li milletvekillerinin hapse atılmasıyla) ne 2000 yılında ne de 2013 yılında bitmiş değildi.
Peki biter mi? Ya da soruyu ‘’ Terörün bitmesi için ne yapılması gerekir’’ Diye sormak lazım?.
Öncelikle belirteyim bu terör belası bitmez. Çünkü nasıl ki TBMM de birileri arkasını teröriste dayayıp öylece orgazma ulaşıyorsa aynı şekilde terörist de arkasını birilerine dayamış o vaziyette orgazm oluyor. Teröristi önüne alan ise teröriste arkasını dayayana da dayadığı için her bakımdan mutlu ve memnun. Böyle bir zevk fırtınası var olduğu müddetçe terör biter mi hiç?
Öte taraftan karşınızdaki bu canavar sürüsü sizden belirli bir şey istemiyor. Yani ‘’ Tamam yahu gel ne istersen vereyim ‘’ dediğinizde ‘’Şunu şunu isterim’’ dediği belirli bir şey yok. Nitekim Güneydoğu’da öğretmenlik yaptığım süre içinde bizzat gördüm ki ‘’Teceden haklarımızı alacağız’’ Diyenlere ‘’ Ne gibi haklar mesela?’’ Diye sorduğumuzda önümüze koydukları somut bir şey yoktu. Öte taraftan 2002 yılından beri bu ülkeyi yöneten iktidar ne istediler de vermedi ki?
Evet..Mevcut iktidar, kendisine gelinceye kadar ‘’ Bunlara anladıkları dilden konuşmak lazım’’ Diyerek elinde abaküs ‘’ Bu gün bizden şu kadar, onlardan bu kadar ölmüş’’ ün hesaplarını yapmış ve öldürdüğü teröriste karşılık ne kadar asker ve polisin öldüğüne bakarak ‘’ Hımmm bayağı bayağı terörün kökünü kazıdık’’ diye şişinenleri görmüş ama aynı zamanda teröristin hâla silahlı ve hâla dağlarda, şehirlerde olduğunu da görmüştü.
İşte bu sebeple Kürtçe televizyondan tutun da İmralı’ya heyet göndermeye, Habur’da dağdan inen teröristin ayağına kırmızı halı sermeye varana kadar, terörist, askeri kışlalarımızın önünde resmi geçit yaparken ‘’ Gördük ama çözüm sürecine zarar gelmesin diye ses çıkarmadık’’ a kadar, Başta Diyarbakır olmak üzere artık illerin isimlerinin bile değiştirildiği tabelalara kadar ve dahası ‘’Aman rahatsız olmasılar’’ Diye resmi kurumlardaki TC amblemlerinin sökülmesi ‘’ Türk’üm’’ diye başlayan andımızın kaldırılmasına kadar hiç bir hükumetin asla göze alamayacağı tamamen farklı bir yol tuttu. Hatta ‘’Hain Apo’’ gitti ‘’Sayın Öcalan’’ dönemi bile başladı. Yani hükumet ‘’Anladıkları dilden konuşarak o silahları bırakmalarını sağlamak mümkün değil, bir de hiç denenmemiş olan bir yol deneyim de silahları bıraktırayım’’ Diye Diyarbakır’’ın Amed, Van’ın Wan, Siirt’in Sêrt, Bitlis’in Bêdlis, Batman’ın Êlih olmasına bile göz yumuldu ki artık bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak mesela Diyarbakır’a gittiğimizde Türkiye’nin bir ilinde miyiz yoksa yabancı bir ülkede miyiz şaşırdık.
Sırf silahlarını bıraksınlar, teröre son versinler diye hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecek tavizler verildi. Yani hükumet ‘’ Bıktım ulan sizlerden ‘’ Diyerek sonunda dayak yiyeceğini bile bile/ ya da göze alarak sırf bu kavga artık bitsin umuduyla ben misal bir yola sapmıştı. Ama terörist Mevlüt gibi değildi. Mevlüt bana bir kere dayak attıktan sonra o kamçıyı bir daha kullanmamış ve çok iyi arkadaş olmuştuk. Oysa terörist dayak atmaya başlayınca ‘’ Ne kadar çok dayak atarsam o derece daha fazla ve etkili olarak her istediğimi yaptırırım.’’ Diye düşünmeye başladı.
İşte bu noktada hükumet tekrar eski metoda yani ‘’Anladıkları dilden konuşma’’ metoduna döndü. Çünkü bilinen başka bir metot da yoktu.
Peki gerçekten de bu terör belasını defedecek bir yol yöntem yok mudur?
Eminim vardır. Mutlaka vardır. Ancak işte o çözümün ne olduğunu görecek durumda değiliz hiç birimiz.
‘’Terör nasıl biter kardeşim?’’
Soru gayet açık. Ancak cevaba gelelim.
-Sen ve senin gibiler AKP ye oy vermeseydi terör diye bir şey olmazdı.
-Asıl seninkiler HDP nin barajı aşması için canla başla çalışmasalardı olmazdı terör.
-Sizin ırkçılığınız yüzünden terör bu gün bu kadar tırmanmış durumda.
-Doğu çok ihmal edildi. Zavallılar ezildiler, büzüldüler, ince eleklerden süzüldüler. O yüzden tüm bu terör.
-Hep sizin hainliğinizden.
-Asıl sizin hainliğinizden.
Ve daha niceleri…
‘’Terör nasıl biter?’’ diye sormaya da korkuyorum kendi adıma. Zira terörün nasıl biteceğini değil de ‘’ Vallahi benim bu terör ile uzak yakın bir alakam yok, hep benim dışımdakilerin suçu’’ diyerek kendimizin ne kadar ak- pak olduğunu izah etmeyle meşgulüz. Bizim dışımızdaki herkes bir şekilde terörün müsebbibi…
Peki çözüm?
Pardon sormuyorum. Tekrar başa dönüp çözüm yerine sebepleri dinlemek istemiyorum çünkü.
Haa aklıma bir çözüm geliyor ama…Yok yok dünkü gibi asalım, meydanlarda sallandıralım değil. Dünkü yazım bir önceki günün acısıyla kaleme alınmış bir yazıydı. Yani aslında tabii ki Apo asılsın, Tüm teröristler ibret-i alem için meydanlarda sallandırılsın ama bunlar terörü çözecek şeyler değil.
Aklımdaki çözüm mü?
Hani diyorum ki 12 Eylül günü sıkı yönetim ilan edilmişti de o güne kadar akan kan bir gecede şak diye kesilmiş, tüm örgütler bir gecede yok olmuştu ya. Hani diyorum şimdi de öyle bir şey yapıp her evin, her binanın, her kurum ve kuruluşun önüne askeri, polisi dikip ev ev arama yaptıktan sonra kaşının üzerinde gözü olan herkesi içeri tıksa devlet. Sonra anasından emdiği sütü fitil fitil burnundan dökse. Kuru demeden yaş demeden ‘’ Devletin bekası için’’ Diyerekten aleyhine en küçük bir laf söyleyeni bile deliğe tıkıp süründürse ( Mesela bu yazım dolayısıyla ben de olabilirim ) İçeri tıktıkları insanlar zindanlarda inim inim inlerken dışarıdakileri de ‘’ Parçala Behçet ‘’ ya da ‘’ Kartal-Pendik, Gittik geldik’’ Türü filmlerle uyuştursa? Bir taraftan insanları ‘’ Beş atış Yirmi beş’’ Türü porno filmlerle uyuştururken bir taraftan da seçmeli olan Din Dersini lise son sınıflara kadar mecburi yapsa? Pardon hali hazırda zaten zorunlu değil mi? O zaman, Üniversitelerde de zorunlu yapsa?
Biliyorum. Pek beğenmediniz ama benim aklıma başka çözüm gelmiyor. Sizlerin varsa buyurun bekliyorum.
Peki, bir arkadaşın yazdığı gibi ‘’Solcu olmadan insan olmak mümkün olmaz’’ Türünden bir çözüm üreten olursa ne olacak?
Razıyım… Yeter ki bir çözüm sunun da varsın böyle bir şey olsun. Bunca siyasinin, akademisyenin, uzmanın ve azmanın saçmaladığı bir ülkede bir de sade vatandaş saçmalamış çok mu?
RESİM: Terörü bitirmek ya da teröre karşı başarı sağlamak bu mudur yani?
YORUMLAR
Değerli hocam, uzun etmeden, meselenin bir yönüne değineceğim...
HES'lere, nükleer santrallere karşı yürütülen bilinçli(!) muhalefetin bile rolü var işin içinde...
Yeter ki Türkiye'nin enerji bağımlılığı devam etsin...
"Yaşasın tam bağımsız Türkiye!" ha bir de...
Ha! Ha! Haaaa...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bir gün bir arkadaşla Kadıköy'de dolaşırken baktım üzerinde yeşil kıyafetlerler bir grup genç insanları bir imza kampanyasına davet ediyorlar. Bunlar Green Peace üyeleri...Yaklaştım yanlarına '' ne için imza topluyorsunuz ''Dedim. Bana '' Nükleer, Hidroelektrik ve Termik santrallere karşı'' Dediler. Ben '' Peki bu üçü dışında enerji santrali alternatifi var mı?'' Diye sordum hemen ''Rüzgar ve Güneş enerjisi var'' Dediler.
Buraya kadar güzel ve mantık dışı değil istekleri. Yani gayet akıllı ve mantıklı önermeler. Ancak o kağıda imzayı attığıınız anda öncelikle 150 Tl bayılmanız gerekiyor + bundan böyle o teşkilatın bir üyesi oluyor ve her sene 150 tl ödüyorsunuz.
Bir yerde buna da eyvallah denilebilir. Tabii ki şimdi hatırlayamayacağım bir yerde kurulmak istenen rüzgar enerjisi santrali için de '' İstemezüüüük '' Dediklerini bilmiyorsanız...
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bir gün bir arkadaşla Kadıköy'de dolaşırken baktım üzerinde yeşil kıyafetlerler bir grup genç insanları bir imza kampanyasına davet ediyorlar. Bunlar Green Peace üyeleri...Yaklaştım yanlarına '' ne için imza topluyorsunuz ''Dedim. Bana '' Nükleer, Hidroelektrik ve Termik santrallere karşı'' Dediler. Ben '' Peki bu üçü dışında enerji santrali alternatifi var mı?'' Diye sordum hemen ''Rüzgar ve Güneş enerjisi var'' Dediler.
Buraya kadar güzel ve mantık dışı değil istekleri. Yani gayet akıllı ve mantıklı önermeler. Ancak o kağıda imzayı attığıınız anda öncelikle 150 Tl bayılmanız gerekiyor + bundan böyle o teşkilatın bir üyesi oluyor ve her sene 150 tl ödüyorsunuz.
Bir yerde buna da eyvallah denilebilir. Tabii ki şimdi hatırlayamayacağım bir yerde kurulmak istenen rüzgar enerjisi santrali için de '' İstemezüüüük '' Dediklerini bilmiyorsanız...
Selam ve sevgilerimle.
Yazı da, yorumlar da, gerçekten ilgi ile okunacak, irdelenecek cinstendi.
Böyle sevimsiz bir durumda,
insanın elinden çok şey gelmemesi ne acı verici.
Sadece konuşuyor,
sadece dinliyoruz.
Şöyle elimizi uzatmak,
bir şeylere dokunmak,
bir şeyleri anında değiştirmek ve şirazesine oturtmak geliyor insanın içinden ama,
ne hamle yaparsanız yapın başarısız oluyorsunuz,
sevimsizliklerin kucağında yok olup gidiyorsunuz.
Ama,
şu inancı var ya insanın;
Yaradan'a, sonra millete, sonra devlete, askere, polise, öğretmene,vs.
o sonsuz güveni var ya;
bunca sevimsizliğin, bunca çirkefliğin, bunca hainliğin arasında,
bir nurlu ışık misali gelip yerleşiyor insanın gönlüne.
İşte o zaman rahatlıyorsunuz.
Ölüm, işte o zaman anlam kazanıyor, o zaman kutsal kostümü olan ''Şehitlik'' realitesine bürünüyor.
Yani,
''Söz konusu vatan olduğunda, gerisi teferruattır.'' cümlesi,
bütün belirsizlikleri silip süpürüyor işte o anda tüm düşüncelerinizden, duygularından sizi.
Ama,
maalesef ülkemizde,
hatta bu güzel sitemizde dahi,
olayın ciddiyetini kavrayamamış,
vatan sevisini, parti-ideoloji sevgisinin üzerine taşıyamamış,
toprağını koruyabilmek için canını hiçe sayan genç insanlarımızın,
''Şehitlik'' mertebesi ile taçlandırılmasını hala algılayamamış ve içine sindirememiş,
konuyu basit istatistik varyasyonlar çerçevesinin dışına taşıyamamış,
çiğ ve sığ görüşlü insanlar mevcut.
Ne demeli?
Yazacak, söyleyecek, küfredecek çok şey var da,
şimdi sırası değil hocam.
Şimdi sırası değil...
sami biberoğulları
Dediğin gibi aslında söylenecek çok daha fazla şey var ama şimdi sırası değil.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam,
dun baska bir arkadasin yazina yorum olarak yazdigimi tekrar ediyorum. En az teror kadar tehlikeli olan uc bes kurusa satilan hainlerdir. En az teror kadar tehlikeli olan gorevinde ihmalkar davranip her sey goz yumanlardir.
Istanbul'da, Ankara'da baska baska buyuk sehirlerde onlarca insanimizin sehit dustugu olaylar yasanacak ama kimse sorumlu tutulmayacak... Burada istihbarat zafiyetinin olmamasi, ihtihbarat ihmalkarliginin olmamasi, birilerinin goz yummus olmamasi mumkun degil diye dusunuyorum.
Her buyuk olay oncesi bazi ulkeden uyarlilar geliyor, demek ki elin adami cok uzaklardan bile bazi gelismeleri gorup uyarabiliyor...
Hem cok sayida sehit veridigmiz olaylari duzenleyen alcaklar hic mi kendi aralarinda konusmuyor, bulusmuyor adamlar herhalde telepatiyle filan anlasmiyor...
neyse daha fazla uzatmaya gerek yok, pislik, mikrop sistemin icinde... Daglar kuduzlardan temizlensin ama icteki mikroplar daha tehlikelidir diye dusunuyorum
boylesi onemli bur konu uzerinde yazdiginiz icin tesekkurler, selamlar
abdullah
sami biberoğulları
Dünyanın en güçlü istihbaratına sahip olan ABD de Kenedy de kardeşi Ted de suikast sonucu öldürülüyorsa, 11 Eylül gibi bir saldırı oluyorsa, Frans'da terör pak çok insanın ölümüne sebep olabiliyorsa bin tane tedbir alsanız yine de de bazı olayları önlemeniz mümkün değildir.
Mesela bir örnek vereyim.
Bizim Ümraniye'de Çakmak Polis Karakolu dediğimiz bir polis merkesi vardır. Tam olarak Kdıköy- Ataşehir yolu üzerindedir. Yol ile kıyı kıyadır bu karakol. Yani her gün önünden binlerce araç geçmektedir. Peki her aracı durdurup kontrol etmek mümkün müdür? Elbette ki hayır. Yani içine bomba yerleştirilmiş bir araçla oraya bir terör saldırısı yapılması oldukça basittir. Allah korusun bunun önüne geçebilecek hiç bir şey yoktur aslında.
O bakımdan itici gelse de sıkı yönetim ilan edilip her ev, her in, her kulübe, her araç didik didik aranmalıdır diye düşünmek çok da mantıksız gibi gelmiyor bana.
Selam ve sevgilerimle.
hotamisli
olaylari sifira indirmek elbetteki imkansiz. Iki uc aya belki de ayda bir devasa saldiri yasiyorsak ve bu olaylar hep ayni orgut tarafindan isleniyorsa kimse bana istihbarat zaafi veya ihmalkarligin olmadigini anlatamaz. Simdiye kadar olasi ihmalkarligin veya ihanetin hesabinin sorulup sorulmadigidir benim dikkat cekmek istedigim nokta.
selamlar,
abdullah
hotamisli
olaylari sifira indirmek elbetteki imkansiz. Iki uc aya belki de ayda bir devasa saldiri yasiyorsak ve bu olaylar hep ayni orgut tarafindan isleniyorsa kimse bana istihbarat zaafi veya ihmalkarligin olmadigini anlatamaz. Simdiye kadar olasi ihmalkarligin veya ihanetin hesabinin sorulup sorulmadigidir benim dikkat cekmek istedigim nokta.
selamlar,
abdullah
Edebiyat defterini küçük bir Türkiye olarak kabul edelim
Burada dahi
senin partin, benim partim,
senin liderin,benim liderim çekişmesi var ise
ve insanlar gruplaşarak kendi fikirlerinin çığırtkanlığını, bir çeşit öfke nöbetiyle küfre varacak kadar aşağı çekmişlerse
bu demek oluyor ki kimsenin kimseyle kardeş olmaya ve birbirini anlamaya niyeti yok...
Artık siyasi hiç bir yorum yapmamaya gayret göstereceğim defterde gördüğüm budur Sami hocam..
Gelelim Terör belasına
Yıllardır süregelen bir kangren ve artık tüm bedene yayılmış durumda..
Çözümü tek bilek, tek vücut olup kenetlenmeyle başlar...
Bu ülkede Kürdün Türk'le, Türkün, Kürt veya diğer etnik gruplarla alıp veremediği yok
Nitekim dün Urfa da Kürtçe ve Türkçe ağıtlarla defnedilen şehitlerimizi de gördük..
Terör insan ayrımı yapmıyor... Ve gideceğimiz başka bir ülkede yok...
Amaçları APO'NUN özgürlüğü ve bağımsız Kürdistan hayali olan devşirmelerin ülke huzuru bozarak gayelerine ulaşma politikası...
Kısacası, BARIŞ; KARDEŞ OLMAKTAN VE BU ÜLKEYE TOP YEKÜN SAHİP ÇIKMAKLA OLUR diye düşünüyorum
Gerisini bir şekilde basiretsiz siyasetçiler halleder gibime geliyor..(umutlu olmasam da)
Saygılar selamlar
Dilek USTA tarafından 12/13/2016 2:28:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA tarafından 12/13/2016 2:30:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
En güzel noktaya temas etmişsiniz. : Bu ülkede Türkün Kürtle, Kürdün Türkle bir alıp veremediği yok''
Bunun en bariz örneği bizzat benim.
Babam Kağızman'da Celali diye bilinen bir Kürt aşiretinden geliyor. Annem Sürmene'li bir Laz imamın kızı. Ben gitmiş Fethiye'li bir Yörük kızıyla evlenmişim...
Bir sorunumuz olsa böyle bir durumun ortaya çıkması mümkün mü?
Çözüm tabii ki kardeşlikte. Ancak ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde bir kardeşlik...Başkasını tanımıyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Sami ağabey; çözüm sürecinde gördük bu itlerle barış olmuyor.
Bu sırtlan sürüsü ile değil de... Asıl bunları besleyen ülke, kişi, kurum vs vs her ne iseler. Onlarla sağlam bir anlaşma yapılırsa bence biter.
Ha anlaşma derken taviz vermek değil.
Bak kardeşim; sen bu örgütle işbirliği yaparsan bende seni düşman sayarım. Seninle hiçbir konuda alışveriş yapmam, selam vermem, selam almam.
Senin hiç bir vatandaşını ülkeme sokmam, sana da göndermem. Askeri ticari ortak olmam ne bileyim buna benzer kesin bir tavır olması gerekiyor.
Tıpkı Avrupa birliğine üyelik gibi... Adamlar sizi almayız diyor biz hala Avrupa derdindeyiz.
Biraz onurlu olalım.
Birçok ülkeye gittim. Özellikle zengin Arap ülkelerinde hep Japon malları ve arabaları var. Biz hala Avrupa ülkelerine para kazandırma derdindeyiz.
Siz daha iyi bilirsiniz Japonlar tarih boyunca bize dost oldular. Ki illa Japonlarla değil hangi ülke dost ise onlarla ticaret yapalım. Hangi ülke bize düşmanlık yapıyorsa almayalım hiç bir malını keselim ticareti, donduralım bütün ilişkilerimizi. Bak nasıl yola geliyorlar ve itlerinin tasmasını nasıl bağlıyorlar.
Saygılar üstat
sami biberoğulları
Dünya artık eski dünya değil. Her ülke kendi dışındaki ülkelere mutlaka bir şekilde muhtaç.
Bu gün en büyük başbelamız olan Almanya ile tüm ilişkilerimizi kesemeyiz. Zira Almanya'da neredeyse bir devlet oluşturacak kadar insanımız yaşamakta. Biz onlara ''Sana sınrlarımızı kapatıyoruz'' dediğimiz anda onlar da '' O zaman alın şu beş milyon vatandaşınızı'' Derlerse, onların oradaki her türlü mal ve servetlerine el koyarlarsa bu sefer aynen Suriyelilere dediğimiz gibi öz kardeşlerimiz için '' Ülkemizde Alamancı istemiyoruz'' demeye başlarız.
Yani evet.. Türkün Türktemn başka dostu yoktur ama yine de seke seke dost olmak zorundayız bazı düşmanlarımızla. Tabii ki bunu derken onlara devamlı eğilmeliyiz manasında değil bu dostluk. Kendi çıkarlarımızı ön planda tutarak, siyaseten bir dostluk..
Selam ve sevgilerimle.
Çakır--Bey
Ben ölen terörist fotoğraflarını paylaştığı için arkadaşıma telefon edip ağzıma geleni söylemiş bir insan olarak dün facebook ta ''şehit eşlerine imam nikahı helaldir '' bir de gülme ikonu koyan birine insan diyemiyorum.. Bu sebeple artık birleşme çağrıları yerine radikal çözümler üretmek gerekir. Ve hocam şu anda biz zaten sıkıyönetim altındayız. Çok değerli hükümetimizin elinde fazla fazla yetki varken 44 kişi ölebiliyor.. Sanırım eksik olan başkanlık.. O zaman sihirli değnekle pufff diye düzelecek her şey.. Bunu vaad edince birileri diyorum ki işbirliği mi var ? yok daha neler.. Ne saçma insanım ben de yahu..
Sevgilerimle..
sami biberoğulları
Bu gün de başkanlık konusunu yazdım.
Kaç yaşındasın bilmiyorum. O bakımdan sorayım. Sıkıyönetim denen şeyi yaşadın mı hiç?
Yani elli yaşın altındaysan bilemezsin. Çünkü bu ülkede en son sıkıyönetim ilan edildiğinde dünyaya gelenler şu anda 36 yaşında...
O bakımdan şu andaki duruma ''Zaytn sıkı yönetimi yaşıyoruz'' diye yorum getirmen yanlış.
Mesela evin hiç askerler tarafından didik didik arandı mı? '' Görürlerse ne olur ne olmaz'' Diyerek kitaplığındaki kitapları sobada yaktığın oldu mu?'' Akşam 12 den sonra sokağa çıkman yasaklandı mı? Bu ve buna benzer durumları yaşamadıysan sıkı yönetim demen doğru olmaz diye düşünüyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Den(iz)
Ben sana bir şey sormak istiyorum
Yağmurda karda sokaktaki hayvanlar ne yapar?
sami biberoğulları
Hemen orada kalorifer peteği olduğundan sanırım o ısıdan faydalanıyorlar dışarıda.
Filiz Şahin.
kediden korkan azdır ama köpekten genelde korkulur haliyle de yanaştırılmaz
dün gece işten eve dönerken bir tanesi beni tanıdığından olsa gerek konuşa konuşa beni takip etti ama ancak siteye kadar geldi sonrasında nere gitti bilmiyorum hava da çok soğuk malum ayaz dondurur.
BURADAN TÜM ÜYELERE ÇAĞRIM OLSUN
YEMEK ARTIKLARINI VE BİRAZ DA SU ÇÖPÜN YANINA KOYARLARSA EN AZINDAN DONARAK ÖLMEZLER. lütfen çiğ tavuk eti ve tavuk kemiği koymayın tavuk kemiği hayvanları öldürüyor.
Mevlüt hemen ahıra koştu ve babasına ait yedek kamçıyı aldı. İlk denemeyi benim üzerimde yaptı. Evet..Sonunda o da dayak atmaya başlamıştı. Kendi ellerimle çözümü Mevlüt’ün ellerine vermiştim. O dayaktan sonra Mevlüt bir daha bana bulaşmadı. O da rahatlamıştı ben de…
İŞTE BEN BURADA KOPTUM HOCAM HARİKASIN SAYGILAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
merhaba hocam, terör bitmez lakin iyice etkisizleştirilir. bir örnek vereyim. 1989-95 yılları arasında Almanyada bakanlık yoluyla Türk kültürü ve Türkçe öğretmeni olarak çalıştım. 3. dereceye indiğim için yeşil diplomat pasaportum vardı. Atatürk hava alanında çıkışlarda iki kez karakola çağrıldım tüm evraklarım tamam. şaşırıyorum. neyse zoraki geçiyorum kontrolden. daha sonra öğrendim bizim muktedirler yeşil pasaportla uyuşturucu kaçırıyorlarmış. ben den de pay isterlermiş. gazeteler yazdı olayı oradan öğrendim.
almanyada 20'li yaşlarda doğudan gelen gençler görüyordum. sığınmacı haymlerine yeni yerleştirilmişler. hepsi potansiyel pkk militanı, teröristi olacak. almanlar göz yumuyorlar. soruyorum gençlere siz almanyaya hangi yoldan girdiniz. el cevap Adana havaalanından. o zaman için 5000mark ödeyip gerekli yerlere almanyaya uçuluyordu bir.
iki hocam sizde biliyorsunuz 1950'den beri ABD'den hicazet almayan biri türkiyede başbakan olamaz. şunu da biliyorsunuz BOP özellikle ortadoğuyu-islam alemini bölme projesidir. gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum cumhurbaşkanımız elinde mikrofon ben BOP'un eş başkanıyım diyordu. ABD şimdi kürtleri müttefik seçti biz niye hala stratejik ortağız diyoruz.
yıllar önce söylüyordum Feto bir amerikan planıdır. eğitim birliği kanununu uygulamaz eğitimi tarikat-cemaatlara hangi ülke bırakır. milli olması gereken en önemli durumu. fazla yazmak hoş olmuyor belki. iran 1200km vuracak füze yapıyor. biz ne yapıyoruz.
son olarak andımızın kaldırılması çok canımı yaktı.
selam,ve saygımla.
sami biberoğulları
Çok güzel noktalara temas etmişsiniz.
1970li yılların sonunda yani 12 Eylül öncesinde adlarını duyup da ''Apaçiler'' Diye dalga geçtiğimiz, sonra pkk adını alan bu örgüt her nedense 12 Eylül İhtilali ile ortadan kaldırılmayan tek örgüt oldu. Evet, devlet diğerlerinin tamamını sindirdi ama pkk tam tersine daha da büyümeye başladı.
Yıllar sonra anlıyoruz ki Apo, Türkiye sınırları dışına çıkarken aynen sizin belirttiğiniz gibi sınırda nöbet bekleyenlere para vererek geçmiş. Yani üç kuruşluk menfaat, vatanın satılmasına sebep olmuş.
Başka ne denilebilir ki.
Selam ve sevgilerimle.
asıl tehlike
terör örgütünün imhasından çıkarak
her Kürdün hain ilan edilmesi ve her Türküm diyenin faşist Kürt düşmanı olarak kabul gördüğü bir mecraya gidiyor
ki işte asıl oynanmak istenen ve kurgulanan oyun budur
kasıtlı olarak yorumlara gelip insanların acısını ve tepkisini provake edenlerin de her ülkesini sevene faşist diye saldırıya geçenlerin de asıl amacı bu
işte bu çok tehlikeli
işte bu kabul edilemez
işte asıl oynanmak istenen oyun budur
ve bu oyunun burada dahi oyuncuları ve Lavrensleri vardır
ben sanırım artık bu konuda ne yazacağım
ne de yorum yapıp densizlerle polemiğe gireceğim
ve insanların sizi ve iyi niyetinizi anladığınada artık inanmıyorum Hocam
saygılarımla
sami biberoğulları
Ben Kürdü de, Lazı da, Yörüğü de çok iyi biliyorum. Oyunları bana sökmez.
Babam, çocukluğunda Atatürk başını okşamış diye sevinç ve gururndan aylarca kafasını yıkamamış bir Kürt, Anam, babası imam olan bir Laz kızı, Bir zamanlar eşim olan ve 25 sene evli kaldığım insan Fethiyeli bir Yörük kızı...Numaraları bana sökmez yani. Ben Türkoğlu Türk'üm ve hep öyle kalacağım. Evlatlarım da öyle...Onlardan dünyaya gelmiş ve gelecek evlatlar da...Memlekette üç tane it varsa üç bin tane yiğit var. Gerçek vatanseverler müsterih olsun.
Selam ve sevgiler.
Bir tutam hayat
yaşadığımız tüm bu sevimsizlikler sonucunda,
hiç bir zaman aklıma Kürk vatandaşlarımıza karşı bir kin beslemek gelmiyor.
Tam aksine,
onları hep bu sevimsiz oyunun dışında tutuyorum.
Tabi ki,
çocukları dağa çıkan, terörist olan ve öldürülen ailelerin devlete karşı bir tepkileri olabilir.
Her türlü hainlik içinde bulunabilirler.
Onları, tabi ki ayrı bir yere koyuyorum.
Ama asla olayı genellemek aklımın bir ucundan geçmiyor.
Ülkemin güzel insanlarının da benim gibi düşündüğünden eminim.
Onlara ikinci şans el bombasının pimini çekmek olur!
Anladıkları dil yeterli
Gerisi teferruat.
Saygımla
sami biberoğulları
İkinci bir şansı zaten hiç bir vatansever asla düşünmüyor.
Bizde bir laf vardır '' Yüz verdik Aliye, geldi sıçtı halıya'' İkinci kez halıya sıçmalarına izin vermeyeceğiz. Ancak terör çok kahpe bir savaş metodu. Onunla başa çıkmak oldukça zor ve de kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmuyor. Öyle olunca da bu savaş kıyamete kadar sürer gider böyle...
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,
Gündemi sıcağı sıcağına kucaklayan bir soru ile ortalıktasınız bugün. Tebrik ediyorum.
Çözüm önerileri gerçekten çok önemli olacak.
Bence:
1. İdam, tekrar gündeme gelmeli.
2. Meclisimizde kavga etmeden tartışmanın yolu bulunmalı.
3. İkna olmamaya kararlı şekilde başlanılan tartışmaların sonuç getirmeyeceği bilinerek haklı ve haksız ayrımını insanlarımız öncelikle kendi vicdanlarında yapmalı ve haklı olanın hakkını teslim ederken haksız olduğu durumları da kabullenerek özür dilemesini bilmeli. Bu, devleti yöneten kurumların söz sahipleri için de geçerli bir kuraldır.
4. Devlet, ciddiyetini korurken vatandaşına samimi yaklaşımını da gösterebilmeli.
Başka neler olabilir? Zihin yormalıyız...
sami biberoğulları
Tabii ki biz ne kadar kafa yorarsak yoralım neticede çözümü getirecek olanlar '' Bu devleti yönet'' Diye eline yetki ve kudreti verdiğimiz kişilerdir. Bu yetkiyi verdiğimiz insanlar düşünecek bizlerden çok daha önce.
Peki vatandaşlar olarak biz elimizi kolumuzu bağlayıp seyir mi etmeliyiz çözüm onların elinde diye.
Şu son bir iki ayda iki husus göstermiştir ki kamunun sesi bazı şeyleri yaptırabiliyor.
Mesela meclise sunulan bir kanun teklifinin geri çekilmesi. Bemn her ne kadar kendi anlayışım ve kavrayışımla desteklesem de bu kanun teklifine milletin gösterdiği sert tepki, kanunun geri çekilmesine sebep oldu.
Bir diğer husus: Millet vekillerinden bazılarının hem milletvekili maaşı alması hem de akademisyen maaşı almasının önünü açacak kanun teklifi de milletin tepkisi sonucu geri çekildi.
Yani millet bazı konularda ortak ses verebiliyor. O halde teröre karşı da birbirine '' Terörün sebebi senin partindir'' demeden ortak özüm yolları üretebilir. Bu sorun en önemli sorun olduğuna göre millet ortak bir ses çıkarmalıdır. Ama nedense hep ayrı telden çalıyoruz.
Selam ve sevgilerimle.