- 706 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Baba Oğul
O Y U N
B A B A - O Ğ U L
K O M E D İ
1 P E R D E
Y A Z A N : H A K A N Y O Z C U
ŞAHISLAR
1. BABA (AHMET EFENDİ):
2. KADIN (HATÇE) :
3. ÇOCUK :
4. KIZ (DÜRDANE) :
5. KÖY MUHTARI :
6. KÖY BEKÇİSİ :
Bu oyunu oynamak isteyen yönetmenlerin, kurum ve kuruluşların, tiyatro gruplarının, okulların ve/veya tüm tiyatro emekçilerinin nezaketen oyun yazarından izin almaları rica olunur: [email protected]
PERDE 1
SAHNE 1
(Normal bir köy evi. Oda, sade bir odadır. Sağ ve sol yanlarda birer kapı vardır. Arka planda bir sedir yer alır. Yan tarafta yerde, bir döşek ve üzerinde yastıklar vardır. Bu döşek, oturmak için hazırlanmıştır. Yine etrafa yayılmış sandalyeler vardır. Köy odasını andıracak çeşitli özel aksesuarlar da çeşitli yerlere konabilir.)
Baba – Oğul
BABA: (İçerde yalnızdır. Elinde bir sigara vardır. Veya tütün tabakası olup tütün de sarabilir. Kendi kendine konuşur) Ah ah! Şu meretin ne kadar zararlı olduğunu bildiğimiz halde bir türlü bırakamıyoruz. Nedir bundaki hikmet bilinmez ki? Esiri olmuşuz, onsuz yapamıyoruz. İnsan, kendine zarar veren bir maddeyi bile bile kullanır mı? Kullanıyoruz işte. Vücudumuzu bir ağ gibi sarmış. Bütün kanımızda dolaşıyor. En küçük damlasına kadar işlemiş. Kendimizi zehirliyoruz. Nefes nefes zehir gibi içiyoruz zıkkımı. İçimize kadar çekiyoruz bu zehiri. (Bir nefes çeker) Ooooooohh! İşte hayat bu! Kim ne derse desin. Ne kadar zararlı olursa olsun olmuyor işte. Bunsuz yapamıyoruz. Oysa duman duman ölüme yaklaşıyoruz. Gene de büyük keyif alıyoruz şu meretten. Aman canıııım boş veeeer! Atın ölümü arpadan olsun. (Kendi kendine güler.) Heh hehe hehe .. Rahmetli babam aklıma geldi şimdi. O da çok içerdi sigarayı. Zaten benim sebebim de o oldu ya. Ona baka baka öğrendik sigara içmeyi. Dumanı içine çektikçe biz de ona özendik. Sandık ki sigarayı içen, adam oluyor. Büyüyor. Ölümü de sigaradan oldu. Bir gece yatağında yatarken sigarayı yanık olarak ağzında unutmuş. Tabii yatak tutuşuvermiş. Uykulu olduğu için de farkına varamamış. Bizim de haberimiz olana kadar iş işten geçmişti. Zaten bütün vücudu da iflas etmeye yüz tutmuştu bu meret yüzünden. Ama yine de son ana kadar vaz geçmedi sigaradan. Bana da çok öğüt verirdi: “Aman sen başlama bu merete. Bir başlarsan ömür boyu kurtulamazsın” derdi hep. Hakkı da varmış doğrusu. Hastalık. Hem de onmaz hastalık. Bari bizim oğan heves edip içmese. Zaten hep o heves yüzünden değil mi sigaraya başlamanın sebebi. Küçükken, büyüklere özene özene öğrenmedik mi? Keşke hiç özenmeseydim. Hiç alışmasaydım. Ciğerlerim katran doldu. Geceleri öksürükten uyuyamıyorum. Sanki ciğerlerim sökülüyor. Yırtılıyor. Parçalanıyor. Hiç başlamasaydım keşke. Bırakamıyoruz işte. (O anda içeri küçük oğlu girer.Eline bir deynek almıştır. Onu bacaklarının arasına almış at gibi sürmektedir. Sahnenin içinde dönmeye başlar.)
ÇOCUK: (Koşarak) Deeeeh! Dıgıdık dıgııdık dıgıdık deeeh! Dıgıdık dıgıdık deeh!
BABA: (Zevkle) heh he hehe... Aslan oğlum benim. Ne güzel de ata binmişsin. Küheylan gibi mübarek. Maşallah maşallah. Atına kurban olayım senin. Şuna bakın şuna... Battal Gazi sanki. He he he Aferin sana oğlum. Gel bakayım babana. Gel.
ÇOCUK: Gelmem.
BABA: Niye?
ÇOCUK: Ata biniyom.
BABA: Gene binersin oğlum. Gel bakalım babana.
ÇOCUK: Yok gelmem. (Sürer atı) Deeeh dıgıdık dıgıdık...
BABA: Oğlum gel.
ÇOCUK: Ne yapacaksın?
BABA: Elinin körünü yapacaam. Gel yanıma diyorum sana. Biraz gücüne kuvvetine bakayım. Kocaman adam oldun mu olmadın mı ona bakayım. Birazcık da seveyim seni.
ÇOCUK: (Babasının kucağına gider. Babası onu öper. Çocuk sigarayı gösterir.) Baba bu ne?
BABA: Bu, zehir oğlum.
ÇOCUK: Ne zehiri?
BABA: Zehir işte. Adam zehiri.
ÇOCUK: Baba, sen yakında ölecek misin?
BABA: Onu Allah bilir oğlum. Nerden çıktı şimdi bu?
ÇOCUK: Madem öyle de o zehiri niye içiyorsun? İnsan bile bile zehir içer mi?
BABA: He heh he ... Benim akıllı oğlum. Ne güzel konuştun sen öyle. (Sigarayı elinden atar) Tabii, insan bile bile zehir içmez. Aman sen, sen ol, sakın bu merete başlama. Yoksa kendini bir daha asla kurtaramazsın bu zehirden.
ÇOCUK: Ben, bunları zaten biliyorum baba.
BABA: (Sevinçle çocuğu kucaklayıp öper) Maşallah. Aynı babası canım. Bir çocuk babasına bu kadar benzer mi? Babasına bu kadar mı çeker? Bereket anasına heç çekmemiş. Ya bir de ona çekseydi ne halt yerdik? Gel bakalım. Şimdi biraz da gücüne kuvvetine bakayım. (Çocuğun kolunu tutar. Pazularına bakar) Şişir bakalım şu kolunu bir göreyim. (Çocuk pazularını şişirir. Babası eliyle kontrol eder.) Aboooov! Kaya gibi maşallah. Bu ne güç kuvvet böyle? Ulen sen kocaman adam olmuşsun ya. Gel bakalım bir bilek güreşelim. (Çocukla bilek güreşir. Babası bilerek kaybeder.) Amanın vallahi yıktı. Bu yaşta bu güç. Maşallah. (Dışardaki hanımına seslenir.) Hanııııım! Hanım! Koş gel, koş koş!
KADIN: (Dışardan) Ne var Bey? Ne istiyorsun gene?
BABA: Koş koş, hemen buraya gel! Bak ne olmuş?
Sahne 2
Baba-Oğul-Kadın
KADIN : (Telaşla içeri girer) Ne oldu herif? Hayırdır inşallah? Bir şey mi var? Ölü mü öldü? Kim ölmüş?
BABA: (Kızgın ve kinayeli) Anan ölmüş!
KADIN: (Feryadı Basar) Neeee? Anam mı ölmüş? (ağlamaya başlar) Vah vah zavallı anacığım! Biricik anacığım! Nasıl ölmüş? Ne zaman ölmüş? Daha seksen yşındaydı. Gencecik gitti. (Ağlar) Hu hu hu!
BABA: Hayy Allah müstehakını versin e mi kadın! Yahu nerde o günler? Allah göstersin. O, seni de öldürür beni de... O’na gene bir şey olmaz. Ölüp öleceği yok onun daha, merak etme. Allah uzun ömürler verir, (Kinayeli, ölsün analamında) İnşallaahhh!. (Oğluna sevinçle döner) Ben, seni oğlumuza bakman için çağırdım. Onun gücünü, kuvvetini sana göstermek için çağırdım.
KADIN: Neee? Anam ölmedi mi?
BABA: Hay ananı... (Duraklar) ... yılanlar soksun e mi? Anana bir şey olmadı kaygılanma. Sen oğluma bak, oğluma. Hey maşallah . Kocaman adam olmuş. Koçum benim. Şuna bak şuna. Adam olmuş da haberimiz yok...
KADIN: Hay Allah, ne istersin bir kıdımık çocuktan bilmem ki... Görgüsüzün bir oğlu olmuş, çekmiş bilmem neyini koparmış. Seninki de onun gibi herif...(çıkar)
Sahne 3
Baba-Oğul
BABA: (Arkasından) Ne bir kıdımığı? Ne bir kıdımığı? Kocaman adam benim oğlum.. Kocaman adam. Ha hah ha... (Oğluna döner) Gel bakayım oğlum. Sen anana bakma. O bir şeyden anlamaz. Gel bakalım. Biraz da idman yapalım seninle. Haydi, şimdi bütün gücünle elime vur bakalım. (Ellerini açar, çocuğa doğru uzatır. Boks antranmanı yaptırıyor gibidir. Çocuk geri geri gider, süratle babasının üzerine gelip eline yavaşça vurur. Baba şaşkın.) Bu ne be? Böyle mi vrurulur? Hadi bakalım. Tekrar geri geri git ve hızla gelerek ellerime vur. ( Çocuk geri geri gider. Hızlanır ve çok hızlı vuracakmış gibi gelir. Babasının yanına gelince durur. Ve çok yavaş bir şekilde vurur. Baba kızar) Ulen deyyus! Ne yapıyorsun? Hiç öyle yumruk vurulur mu? Bana bak şimdi. Ellerini şöyle yum bakalım. (Gösterir. Yumruk yapar. Çocuk da babasını taklit eder.) Hah aferin. İşte böyle. Şimdi vur bakalım. (Çocuk vurur) Daha hızlı vur. (Vurur) Daha hızlı. Daha hızlı. Sert vur. Sert vur. Hah sert ol. Daha sert... (Çocuk seri bir şekilde vurur) Şimdi tekrar geri geri git bakalım. (Çocuk geri gider) Gel ve bana vur. (Çocuk hızla gelir. Yanlışlıkla babasının gözüne vurur. Baba sendeler, yere düşer. Bağırarak kalkar) Offf off gözüm! Gözüm çıktı! Ulen zındık sen ne yaptın? Bana vurdun. Babana el mi kaldırıyorsun? Off offf. Aman aman! Amma da ağır elin varmış be. Sanki Muhammet Ali’nin yumruğu gibi mübarek. (Hoşuna gider) He heh he he. Karraımı verdim. Seni, poksör yapacağım. İlerde çok iyi bir poksör olursun inşallah. Afferin sana. Gel bakayım. Biraz da seni imtihan edeyim. Bakayım neler öğrenmişsin, neler yapmışsın. Şimdiiii, de bakalım! Zır Ümmet’in oğlu Hıdır’ı dövebiliyon mu?
ÇOCUK: (sevinçle) Heee! Onda ne var ki baba?
BABA: He hehe he... Afferin. Ya Zilli Düriye’nin oğlu Cırrık Hasan’ı?
ÇOCUK: Ohohhhooooo! O’nu tek eliminen bile dövüyom.
BABA: (Büyük keyif alır.) He heh he... Afferin lan. Vallahi sen adam olacaksın. Ne kadar da babana çekmişsin böyle. Vallaha aynı ben. Ben de köyün bütün çocuklarını döverdim senin gibiyken. Hık demiş burnumdan düşmüşsün. He heh he. Akıllı, güçlü, kuvvetli, yakışıklı, gözel... (Biraz durur.) Offf yandım! Susadım. Durdane nerde? (Dışarı kapıya doğru bakarak seslenir) Kıııııız! Dürdane! Dürdane! Neredesin? (Duymaz) Dürdaneeeee! Geberisice, nerdesin? Nerelere kaçtın? Sürünesice...
KIZ: (Dışardan) Ne var baba? Ne istiyon? Burdayım.
BABA: (Kızgın) Elinin körünü istiyom. Ne geziyon oralarda. Hemen buraya gel. İçim yanıyor. Bana bir tas soğuk ayran getir. Hararetim yükseldi. Ölüyorum çabuk ol hadi...
KIZ: Olur baba. Hemen şimdi getiriyorum.
BABA: Çok da geç kalma. Ağzını ayırma sağda solda. Senin hemenini de bilirim. Anan gibi gel deyince gelmezsin saatlerce...
ÇOCUK: He baba.
BABA: Aslan oğlum benim. Öyle on tane kızım olacağına şöyle bir tane oğlum olsun yeter. (Oğlan sevinir)
Sahne - 4
İçerdekiler- Kız
KIZ: (Elinde bir tas ayranla içeri girer) Buyur baba. İç.
BABA: (Ayran tasını alır başına diker) Ooooooh be! Ohhhh! Sanki de kaynanam ölmüş gibi rahatladım. Oh!
KADIN: (Dışardan) Kaynanan kadar taş düşsün başına. Zavallı kadından ne istersin bilmem ki? Ecelinden iki gün evvel öldüreceksin kadını.
BABA: (Dışarı ) Fazla konuşma, fazla konuşma! İşine bak! Gereksiz yere çeneni yorma. (Bu arada kız kendi kendine güler. Baba kızar)Ne o kız? Ne var? Ne oluyor?
KIZ: Bir şey yok baba. (Kendini zor tutar.)
BABA: Gevrek geverek ne gülüyorsun öyle? Hadi çık şurdan dışarı. Git anana yardım et. Çekmez olasıca, aynı anasına çekmiş. Ne olacak? Kız evladı değil mi? Ne gereği var? Kime ne hayrı olacak şunun? Bunun için eksik demişler zaten. Akıldan yoksunlar... İş bilmezler... (Kız suratını ekşiterek dışarı çıkar)
Sahne -5
Baba-Oğul
BABA: eee aslan oğlum Kaldığımız yerden devam edelim bakalım. Söyle bana şimdi... Cüce Emin’in Kötü Ali’sini de dövebiliyon mu?
ÇOCUK: He baba. Onların hepsini dövüyom.
BABA: Ulen doğru söyle. Yalan söylemiyon ya?
ÇOCUK: Yok baba. Valla doğru söylüyom. Hepisni dövüyom ben.
BABA: Aferin sana. Zaten çocuklar, babalara yalan söylemezler. Dosdoğruyu söylerler. Yalan söylemek kötüdür. Hiç kimse sevmez yalan söyleyeni. Dünyada yapayalnız kalır yalancılar. Atalarımız ne demiş. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Yani er veya geç söylediğin yalan ortaya çıkar. Anladın mı?
ÇOCUK: Anladım baba. Yalan söylemek kötüdür.
BABA: Afferinnn. Bu doğru işte. Eeee de bakayım. Hüseyin Ağa’nın oğlu
Kel Abbas’ı da dövebiliyon mu?
ÇOCUK: (Boynunu aşağıya büker. Seslenmez...) ...
BABA: Konuşsana oğlum. Niye sustun?
ÇOCUK: ...
BABA: Desene len! Kel Abbas’ı dövebiliyon mu?
ÇOCUK: ...
BABA: Seni dinliyom. Hadi...
ÇOCUK: Şey baba...
BABA: Ne?
ÇOCUK: (Aniden) Onunla berabere kalıyoz.
BABA: Ne demek len onunla berabere kalıyoz?
ÇOCUK: Ne ben onu dövebiliyom; ne de o beni...
BABA: O nasıl oluyor o? Yani onu dövemiyon mu?
ÇOCUK: (çekinerek) Şey baba...
BABA: Ne?
ÇOCUK: Bir defa ben onu dövdüydüm...
BABA: Güzeeeel! Eeee sonra?
ÇOCUK: Geçen gün o da beni dövdü.
BABA: (Sinirli) Neee? Ne demek ulen o da beni dövdü? Yani şimdi sen, ondan dayak mı yedin?
ÇOCUK: (Kafasını yere eğer seslenmez) ...
BABA: Demek dayak yedin ha? (Hiddeti artar) Sen nasıl dayak yersin ulen? Ha! Sen nasıl dayak yersin? Benim oğlum değil misin?
ÇOCUK: Senin oğlunum.
BABA: Ulen benim oğlum hiç dayak yer mi? (Çocuğu tutup silkeler) Demek dayak yedin ha! Hiç utanmadın mı? Babamın yüzüne nasıl bakarım demedin mi? Tuh senin yüzüne! Ben de kalıbına bakıp da seni bir adam zannettiydim. Olmaz. Bu böyle olmaz. (Elini cebine sokar. Para çıkarır) Al bakalım şu 10 lirayı. Git onu döv de gel. Hem de köy meydanında. Herkes görsün. Anladın mı? Hadi bakayım marş marş...
ÇOCUK: (Masum isteksiz) Babaaa!
BABA: (sert) Ne var?
ÇOCUK: Yarın dövsem olmaz mı?
BABA: Yok olmaz. Bu günün işini yarına bırakmayacaksın. Hadi bakayım. Göreyim seni. İşini çabucak hallet gel. (Çocuk isteksiz çıkar.)
Sahne – 6
Baba –
BABA: (Dışardaki karısına) Hanııım! Yahu hanım! Neredesin?
KADIN: (Dışardan) Hay çenen kapansın e mi! (Yüksek) Ne var gene? Nerde olduğumu bilmiyon mu? İşim var işte! Keyfimizden durmuyoruz burada.
BABA: Keyfin batsın. Kızını da aldın yanına ne yapıyorsun bilmem ki Hayırlı bir şey de yapmazsınız. Bilen bilir de, bilmeyen de sizi çok mühim bir şey yapıyorsunuz sanır. Nedir bu sizin elinizden çektiğim bilmem kii Hadi orada çok konuşma da yemeği getir. Acıktık. Açlıktan karnım zil çalmaya başladı. Şu sofrayı hazırlayın da bir şeyler yiyelim. Karnımızı bir doyuralım. Oğlanın eyi beslenmesi gerek.
KADIN: (Dışardan) Patlama herif, patlama. Hazırlıyoruz işte. İşimiz var işte. Niye anlamıyon?
BABA: Hay siz de batın, yaptığınız iş de batsın e mi?
KADIN: Anayın karnında 9 ay nasıl durdun bilmem ki?
BABA: Dur hanım. Ölmüş anamı karıştırma şimdi.
KADIN: Heee! Senin anan olunca “Anamı işe karıştırma” bizim anamız olunca ölsün değil mi? Anana sözüm yok. Nur içinde yatsın. Rahmetlik çok iyi biriydi. Ben acelene kızıyorum. Ne bu acele? Acele işe şeytan karışır derler. Bilmiyon mu sen bunu?
BABA: Merak etme. Kadından eyi şeytan mı olur? Siz bir şeytansınız zaten. Şeytanı görmek için öbür dünyaya gitmeye hiç gerek yok. Hem öbür tarafta Şeytan da gadın elleham. Erkek ölüp mahşere varınca kapıda şeytan karşılarmış Ötekilere atın bunu ateşe diye emir verirmiş. Kadın ölüp varınca karşısında düğmesini ilikleyip buyurun, hoş geldiniz üstadım dermiş. Ha hah ha... Onun için hepiniz fesatsınız.
KADIN: Heee! Anama laf deme diyon ama sen benim anamı diri diri öldürüyon.
BABA: Hay anan da batsın, sen de bat, e mi? Nedir sizden bu çektiğim benim? Sizin yüzünüzden, cehennem azabını dünyada çekiyom vallaha...
KADIN: Az bile oluyor sana. Hiç rahat durduğun yok ki...
BABA: Ulen garı, asablarımı bozma. Valla şimdi yanına gelirsem kırbacı çekerim bilmiş ol. (Kendi kendine söylenir) La havle vela... estağfur tövbe ya Rabbim . ( Yüksek sinirli) Hani, o batasıca, sana çeken, huysuz, işe yaramaz kızın nerde?
KADIN: Kim nerde kim?
BABA: (Bağırarak) Kızın kızın. Geberesice nereye gitti?
KADIN: Kızın işi var. Nedeceen sen kızı? Bana yardım ediyor işte.
BABA: (Sinirli) Ne yapıyorsunuz orda bilmem ki? On saattir hazırlanamadınız gitti. Laf yetiştireceğim diye iş yapmıyorsun ki... car car car konuşuyorsun. Getirin artık şu yemeği. Valla sinirim tepemden atıyor ha... (Kadın içeri girer. Elinde sofra vardır. Yere serer)
Sahne – 7
Baba – Kadın
Kadın: (Sofrayı hazırlar) Hani herif, çocuk nerede? Nereye gönderdin sabiyi?
BABA: Çocuğun Allah belasını versin. Canımı sıktı. Ben de çok önemli bir göreve gönderdim.
KADIN: Allah Alah neymiş bakalım o önemli görev? Bana da söyle.
BABA: Hadi hadi işine bak sen. Elinin hamuruyla erkek işine karışma.
KADIN: Bu erkek işleriyle bir gün kafayı oynadacaksın, yiyeceksin ya hadi hayırlısı...
BABA: Kafamın tasını attırma. Ne yapacağım yani?
KADIN: Ne yapacağın mı var Bey? Öyle önemli kararlar alırken, bize de bir yol danışsan. Bizim de fikrimizi, düşüncemizi bir alsan. Akıl aklıdan üstündür demişler.
BABA: Yok ya! Bir de sana mı akıl danışacağım? Senden akıl alacağım ha? Hangi aklınınan bana yol göstereceksin? O, iki yüz elli gram eksik aklınla mı bana akıl vereceksin? Ha?
KADIN: Zaten hep bu cahilliğin yüzünden iflah olmuyoz. İşlerimiz rast gitmiyor. Ne yaparsan tökezliyorsun. Yok kadının saçı uzun aklı kısa, yok senin aklın ermez, yok kadın anlamaz, yok kadın bilmez, kız evladı sevilmez. Çocukların arasında ayırım yapıyorsun. Oğlunu çok severken, kızı insan yerine bile almıyorsun.
BABA: Oğlum, benim soyumu sürdürecek. Neslimi devam ettirecek. Yalan mı?
KADIN: Cahil düşünceler bunlar. Çocuklar arasında ayırım yapılmaz. Kız erkek diye çocuları ayırt etmek yanlıştır. Onlar arasında fark yoktur. Evlat evlattır. Kadın olmazsa soyunu nasıl sürdüreceksin a akıllım?
BABA: Konuşma konuşma. Yemeği hazırla.
KADIN: Hoşuna gitmez tabii.
BABA: Zevzek zevzek konuşursan tabii hoşuma gitmez.
KADIN: Aman adam sen de. Ben seninle baş edemiyom. Böyle gelmişsin böyle gideceksin. Neyse. Oğlan nerde? Nereye gönderdin? Çağır da yemeğini yesin.
BABA: Onun işi var.
KADIN: Şu yemek vakti ne işi bu şimdi? Nereye gönderdin çocuğu?
BABA: He heh he... Çok önemli bir işe gönderdim. Kendini ispat edecek. Aile şerefimizi, itibarımızı gurtaracak. Adam olmaya gönderdim onu.
KADIN: Ne diyon sen Allahını seversen?
BABA: Şanımı, şerefimi kurtarmaya gitti. İki paralık etmiş itibarımızı. Git, kurtar gel dedim.
KADIN: Ne etmiş de itibarımız iki paralık olmuş.
BABA: Daha ne olacak? Dürzü milis. Gitmiş de Hüseyin Ağa’nın oğlu Kel Abbas’tan dayak yemiş.
KADIN: Amaaan herif düşündüğün şeye bak. Ben de bayağı bir şey oldu sandım.
BABA: Alla allah... daha ne olacak be kadın! Çocuk dayak yemiş diyorum sana...
KADIN: Onlar daha çocuk. Bu gün dövüşürlerse yarın barışırlar. Hem sen hiç çocuk olmadın mı canım?
ADAM: Oldum, oldum amma hiç kimseden dayak yemedim.
KADIN: Demek kahramanlığın taa o zamanlardan kalmış. Yaaa adam, yapma gözünü seveyim. Ne çabuk unuttun. Bir kaç sene önce Doğanlar ile Karacalar çocuk yüzünden kavga etmediler miydi? Sebep de neydi, “senin oğlan, benim çocuğun topunu patlatmış. O da çocuğa tokat vurmuş. Vay sen misin benim çocuğa tokat atan. Babası bunu duyunca evlerine baskına gitmiş. Kavga büyüdükçe büyüdü. Bütün sülale karıştı. Neticede 2 ölü, 3 yaralı, diğerleri de hapise düştü. Ama aynı çocuklar iki gün sonra yine de aynı yerde oynamaya başladılar. Senin anlayacağın çocuk, çocuktur. Bu gün kavga yaparlar, yarın unutup barışırlar. Böyle boş düşüncelerle yeme canını. Boş ver.
BABA: Gene çok konuşmaya başladın. Bak hala yemek hazır değil. Çok konuşma da getir şu yemeği. Şimdi elimden bir kaza çıkacak. (Yere serilen sofraya oturur) Bütün hıncımı senden alacam valla. (Ekmek soğan yemeğe başlar) Hem sen sus. Erkek işlerine aklın ermez senin. Karışma. Kadın işi değil bu...
KADIN: (Kendi kendien) Vay erkek işlerine... Sizin özelliğiniz nedir bilmem ki? Neyiniz fazla ise kadınlardan?
BABA: (Övünerek) Akıl, akıl. Allah erkeği akıllı yaratmış. Güçlü kuvvetli yaratmış. Bunun için de kadını koruma görevini erekeğe vermiş.
KADIN: Kim demiş onu?
BABA: Büyük adamlarımız. Alimlerimiz diyor... Hem kitabımız da öyle yazıyor.
KADIN: Hıh çok okudun sen de kitabımızı... Kaç sefer açıp okudun? Ondan bundan duyduğun sözlerle hareket ediyorsun. Hiç gerçeklerle hareket etmiyorsun.
BABA: Ulen karı sus. Fazla ileri gittin. Valla şimdi elimde kalacaksın. Hadi sus da şu lokmayı rahat rahat yiyeyim. ( Kuru ekmeklerden atıştırmaya başlar. Bazen düşünür. Kendi kendine de konuşur arada) Ulen Çocuk, şu Kel Abbas’ı dövmeden gel, ben sana biliyorum yapacağımı. (Durur. Düşünür.) Dövebilir mi ki? Döver canım. Döver. Kimin oğlu? Koçum benim, aslanım. Yiğidim. Cengaverim.
KADIN: Gene kim kimi dövüyor. Aklın fikrin hep dövüşte.
BABA: Bizim oğlanı Kel Abbas’ı dövmeye saldım. Hiç değilse iki paralık olan itibarımızı kurtarsın.
KADIN: (Şaşkın) Neee? Bir kıdımık çocuğu kavgaya mı saldın? Hiç akıl fikir yok mu sende bey?
BABA: Ne kıdımığı yahu? Eşşşek kadar adam oldu. Kendini savunmasını öğrensin. Hayat nelere gebe. Şimdi onu eşşek sudan gelene adar dövmediyse ben de ne olayım?
KADIN: Senden bir şey olmaz. Bu aklınla bir yere sığmazsın. Eşle dostla düşman edeceksin bizi. Huzurla yaşıyoruz şurda. Neden huzurumuzu bozacak davranışlar yapıyorsun bilmem ki?
BABA: Ulen garı sus dedim sana. Açtırma şimdi pazarlık ağzımı.
KADIN: Yaşından başından utan. Senin bu yaptığını tımarhaneden kaçanlar bile yapmaz. Hangi akla mantığa sığar bu ki? Benim koç gibi evladımı nasıl kavgaya gönderdin? Ona nasıl kıydın? Ya başına bir iş gelirse? O zaman ben seni ne yaparım ha? Ne yaparım? Düşündün mü hiç?
BABA: Bak hele şunun konuştuğuna! Yediği naneye bak. Ne yaparmışsın bakayım ha? Ne yaparmışsın? Ulen ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın. Kafamı bozma, ayaklarımın altına alır, ezerim şimdi seni. Sabrımı taşırma.
KADIN: Ya oğluma bir şey olursa? Bir yeri kırılırsa? Bir yerine zarar gelirse?
BABA: Yahu kadın fazla dırlanma. Şimdi suratını Çarşamba çanağına döndürürüm. Görürsün gününü... Hadi hadi... Sus konuşma da yemeği getir. Bir saattir kuru ekmek yediriyorsun bana.
KADIN: (Sert) Zıkkımın kökünü ye!
BABA: (Kızgın) Ne dedin? Ne dedin?
KADIN: Zıkkımın kökünü ye dedim.
BABA: Bana. Bana ha? Bana dedin. Bak zıkkımın kökü nasıl yenirmiş göstereyim sana da gör. (Eline bir deynek veya süpürge alarak kadını kovalamaya başlar. Sahnede dönmeye başlarlar. Kadın durmadan bağırır. Adam, fırsat buldukça kadına vurur. Bağırtıyı duyan kız sahneye koşarak gelir)
Sahne -8
Baba- Ana- Kız
KIZ: (Bağırarak) Ana! Anaaaa! Anamı öldürüyor! Baba dur yapma. Anamı öldüreceksin! Ne olur yapma!
BABA: Git kız şurdan. Şimdi seni de ayağımın altına alırım. Şırfıntı. (Eliyle kızı iter. Kız babasının kollarına yapışır)
KIZ: Dur baba dur. Anamı bırak Yoksa karışmam.
BABA: Neee? Sen de mi ananı kayırıyorsun? Anası kılıklı seni ( Kıza vurmaya başlar) Senin de olacağın o zaten. Çekmişsin aynı anana. Anası kılıklı şarmuta. Al sana. Al sana. Babaya karşı gelmek neymiş gör. Gürültü gittikçe artar . Gürültüyü duyan Köy muhtarı ve bekçi gelirler.)
Sahne – 9
Diğerleri - Köy Bekçisi – Muhtar
BEKÇİ: (Ayağında şalvar ve çizmeler var. Başında bekçi şapkası. Elinde tüfek. Ağzında düdük vardır. Yine kolunun altında bir defter veya evrak dosyası vardır. Düdüğü öttürerek içeri girer. Muhtar dışardadır. Sonra girer. ) Ne oluyor? Ne bu gürültü? Köyün asayişini neden bozuyorsunuz? Çekilin şöyle kenara bakayım. Asayiş. Asayiş... Düzeni bozmayın. (Adama döner) Hele sen! avratları mı dövüyorsun? Ulen bu devirde avrat mı dövülür. Onlara gülle bile vurulmaz.
BABA: Doğruuu! Sırtlarında sopa kırılır.
BEKÇİ: Sus! Zındık. Heç televizyon seyretmiyor musun. Orada bas bas bağırıyorlar: (Slogan biçiminde) Kadına vuran eller kırılsın! Yeni sloganı bilmiyor musun deyyus: “Kadına Şiddete Hayır!” (Dışarı bağırarak) Mııııktaaar! Mıktar! Gel gel! Korkulacak bir durum yok. Ehmet Aga garısını ve gızını dövüyormuş. Asayiş ber-kemal. Gelebilirsin...
MUHTAR: (Muhtar başında fötür şapkası, elinde tesbih, ayağında şalvar, üzerinde gömlek ve kocaman bir kravat vardır. İçeri süratle girer. Hiddetlidir. Sahnede hızlı hızlı bir sağa bir sola boydan boya yürür.) Ehmet Ağa Ehmet Ağa! Hayrola! Ne oluyor! Bu gürültü nedir? Bu bağırmalar çağırmalar nedir? Köyün taa öbür ucundan duyuluyor. Bütün köy ayağa kalktı. Kıyamet koptu diye bekçi ile koştuk geldik. Ne bu kavga dövüş?
BABA: Bir şey yok mıktar. Aile sorunu.
MUHTAR: Hele bir durun bakalım canım. Ayıp denen bir şey var. Hele de bu dönemde kavga etmek. Hele hele avrat dövmek, kız çocuğunu dövmek çok ayıptır. Basına bir sızarsa köy olarak rezil rüsva oluruz valla. Sosyetenin diline düşeriz. Değil mi bekçi?
BEKÇİ: (Tastikler. Ayaklarını birbirine vurarak hazır ol vaziyetine geçer) He ya! Sen öyle diyorsan doğrudur mıktar. Bu köyün en akıllısı, en bilgilisi, en okumuşu sensin.
BABA: Dur Mıktar! İşime karışma. Karı-koca arasına girilmez. Benim ailevi işlerime kimse karışamaz. Zaten canım yeteri kadar sıkıldı. Bir de seninle uğraşmayayım.
MUHTAR: Olmaaaaaaz! Nasıl karışmam? Ben, burada hökümetin en küçük parmağıyım. Hökümeti, devleti temsil ediyorum. Bunu, bana bir hakaret sayarım. Dolayısıyla hökümete, devlete hakaret bu. Cezası da sorgusuz suvalsiz 6 aydan başlar. Yaz bekçi.
BEKÇİ: (Asker gibi ayaklarını birbirine vurur) Başüstüne mıktar. (Bir süre yazar sonra muhtara) Ne yazayım?
MUHTAR: Allah canını almasın bekçi. Bir saattir yazdın da bir de ne yazayım diye soruyon mu? Yaz. Köyümüz sakinlerinden Ehmet Aga evinde avradını ve gız çocuğunu gereksiz yere döverken mıktar tarafından suç üstü yakalandı. Dur ihtarına uymayarak hökümetin temsilcisi olan mıktara işime karışma diyerek hakaret etti.
BEKÇİ: (Anında muhtar sözünü nbititir bitirmez) ... hakaret etti... Yazdım efendim.
MUHTAR: Ulen ne çabuk yazdın? Makine olsa bu kadar çabuk yazamaz.
BEKÇİ: Hee mıktar. Daha o makine daha icat edilmedi.
BABA: Muhtar gözünü seveyim, her işe burnunu sokma.
MUHTAR: Gene hakaret. Bu da suç. Yaz bekçi.
BEKÇİ: (Aynı vaziyette önce bir süre yazar. Sonra başını kaldırıp muhtara) Ne yazayım mıktar?
MUHTAR: Ehmet Aga, evine barışı ve sulhu sağlamak için gelen muhtara “işime burnunu sokma” diyerek yine hakaret etti...
BEKÇİ: (Muhtar cümleyi bitirirken aynı anda) ...hakaret etti... Yazdım efendim.
BABA: Yahu mıktar, 40 yıllık avukat gibi bana nizamı düzeni, kanunu öğretme.
MUHTAR: Bu da suç. Bildiğim kadarıyla bunun cezası sorgusuz suvalsiz idam. Yaz bekçi.
BEKÇİ: ...idam. yaz bekçi... yazdım mıktar.
MUHTAR: Ne yazdın ulen
BEKÇİ: (Yazdığını okuyarak) “Bildiğim kadarıyla bunun cezası sorgusuz suvalsiz idam. Yaz bekçi.”
MUHTAR: Akılsız bekçi. Ağzımdan her çıkanı değil, söylediğimi yaz.
BEKÇİ: Söylediğini yazdım mıktar.
MUHTAR: Heee! Ebene küfür de etsem yazacaksın. Tövbe tövbe... Ne diyorsam onu yaz.
BEKÇİ: Tamam Mıktar. Sen bu köyün en akıllı, en okumuş, en bilgili, en kültürlü adamısın. Sen ne diyorsan o doğrudur.
BABA: Mıktar, mıktar! Bana dava okumayı bırak da al şu garıyı, saçlarından sürüyüp babasının evine götür. Babasının sakalına bağla.
MUHTAR: Anlamadım. O ne demek o?
BABA: Bu, şu demek mıktar. Senin anlayacağın bu avradı üçten dokuza kadar boşuyorum
MUHTAR: Boşuyor musun?
BABA: Heee!
MUHTAR: Hemi de üçten dokuza? Senin anan o kadar güzel miydi? Öyle ha deyince garı boşanır mı? Hangi devirde yaşıyoruz. Geçti o devirler. Öyle üçten beşe, beşten dokuza avrat boşama devri kapandı. Şimdi yeni yasalar var. Hak var, hukuk var. Mahkemeler var. Anlaşamıyorsanız mahkemeye baş vuruyorsunuz. Eğer bu baş vuruyu hakim de haklı görürse sizleri bir celsede boşuyor. Hem eşit şekilde boşanıyorsunuz. Mal, mülk ne varsa mahkeme, onu karı koca arasında eşit şekilde bölüp paylaştırıyor. Yok öyle keyfi boşama. Geçti o devirler, geçtiiii.
BABA: Bana hikaye okuma muhtar. Boşuyorum dediysem boşuyorum.
MUHTAR: Boşayamazsın.
BABA: Nedenmiş o. Avrat benim değil mi. İster boşarım ister tutarım.
MUHTAR: İşte bunu yapamazsın. Yasalar izin vermiyor çünkü. Hem neden boşayacaksın hanımını? Boşanmak için geçerli bir sebebiniz olmalı.
BABA: Neden olacak? Aşırı geçimsizlik.
MUHTAR: Heee. En güzel boşanma yolu. Aşırı geçimsizlik. Tövbe tövbe...
BABA: Kocasının karşısında dır dır eden kadının bana hiç gereği yok. Kızıyla bir oldu beni dövmeye kalkıştı. Daha kıza da sıra gelecek duuur. Ona bir şey demedim daha.
MUHTAR: (Sessizce adama yaklaşır) Oğlum sus. Biraz akıllı ol. Şimdi kadın haklarını savunan bütün femünüstler dolar buraya. Sen hangi avradın sessiz durduğunu gördün? Hiç dır dır etmeyen kadın var mı bu dünyada. Erkeğin beynini yeyip dururlar. Yapma allahını seversen. Akıllı ol biraz. Basına düşmeyelim. Şimdi ne kadar gazeteci, televizyon kanalı varsa dolar buraya... Rezil oluruz köycek...
BABA: Kesin kararlıyım mıktar. Boş yere beni caydırmaya çalışma.
BEKÇİ: Sus! Mıktara karşı nasıl konuşuyorsun öyle? O, bu köyün en akıllısı, en okumuşu, en bilgilisi, en...(Muhtar eliyle susturur)
MUHTAR: (Alttan alır. Ses tonu düşer) Bak Ehmet Efendi Etme tutma. Kendine gel. Senin bu söylediklerin hiç de hoş olmayan sözler. Aile arasında mutlaka kavgalar olur. Olmazsa olmaz zaten. Ama onu büyütmemek lazım. Hoş görülü olmak ve bazı şeyleri duymamak, görmemek lazım. Bu iş gayet ciddi bir iş. Sonradan pişman olacağın bir şeyi yapma. Öfkeyle kalkan, zararla oturur derler. Gül gibi, hanım hanımcık karın var. Efendi, işbilen, doğru, dürüst, namuslu bir kadın. Seni de sever, sayar. Sudan bahanelerle kadın boşanır mı hiç. Sonra çocukları ne yapacaksın? Onların geleceği ne olacak? Öyle ezbere konuşmak tabii kolay. Hele bir düşün. Sen ne olacaksın sonra? Yemeğini kim yapacak? Çamaşırını kim yıkayacak? Bulaşık, ev işleri ha? Kim yapacak? Aptallık etme. Sen akıllı adamsın. Cahil adamlar gibi düşünme. Hem el alem ne der sonra ha? Başka başka şeyler düşünmezler mi? Bunlar sana yakışır mı? Şimdi ne olur sabırlı olur. Rahat ol ve yumuşa.
BABA: Hiç boş yere uğraşma mıktar. Kesin kararlıyım. Boşayacağım. Buna hiç bir güç kuvvet engel olamaz.
MUHTAR: (Sert) Sen bilirsin! Ne halt edersen et. Ne yaparsan yap! Ben sana söyledim. Bundan sonrasına ben karışmam. Cahil adam. Capcahil adam. İşi gücü bırakıp seninle mi uğraşalım? ( O anda içeri çocuk girer. Eli yüzü kanlar içindedir. Ağlayarak anasının yanına gider.)
Sahne 10
Diğerleri – Çocuk
ÇOCUK: (Elleriyle gözlerini silerek) Anaaaa! Anaaaa!
KADIN: (Bağırarak) Oğluuum! Ne bu halin? Ne oldu sana böyle?
ÇOCUK: Anaaa! Beni Kel Abbas dövdü.
KADIN: (Kocasına) Herif herif! Beğendin mi yaptığın işi. Bak çocuğu ne hallere soktun. Gördün mü bak, ne hale gelmiş yavrum. Senin bu cahilliğin yüzünden başımıza daha neler gelecek böyle?
BABA: (Hiddetli) Sen sus cadaloz! Dırlanıp durma orada öyle! Görüyoruz işte ne olmuş yani? (Çocuğa döner) Ne o lan dürzü! Gene dayak mı yedin? Tüüüüh sana! Utanmadın mı len? (Çocuğa vurmaya başlar) Eşşekoğlu eşşek! Nasıl dayak yedin lan? Benim oğlum hiç dayak yer mi namıssız? Allah canını almasın e mi? Ocağımın yüz karası! İş bilmez, tembel, sıska... Adam olacak çocuk bokundan belli olur derler. Sende heç meymenet de yok. Al san al sana! (Vurmaya devam eder)
MUHTAR: (Ahmet Ağa’yı tutar) Dur Ehmet Aga duur! Kendine gel. El kadar çocuğa vurmaya utanmıyor musun? Nedir sendeki bu hırs, bu kin, bu düşmanlık? Kime yapıyorsun bunları? Allahını seversen apma. Vurma çocuğa. Çocuktur bu. Çocuklar arasında böyle kavgalar olur. Ailelerin bu kavgaya karışmaması gerek. Çocuk, çocukluğunu yapmış canım.
BABA: Dur muhtar! Bu iş bildiğin gibi değil.
MUHTAR: Yapma Allahını seversen Ehmet Aga. Hemen çocuğu dövmek mi lazım? Canımız hepimiz de küçükken kavga yapmadık mı? Hangimizin babası bunun için bizi böyle dövdü? Basit bir mesele yüzünden bu kadar sorun çıkarmaya ne gerek var Allahasen?
BABA: Yok Muhtar yok! İş bildiğin gibi deği diyorum sana. Bu olay mesele olmaktan çıktı. Kan davası oldu artık. Kan davası. Anladın mı?
MUHTAR: Bırak şu cahil cahil konuşmayı. Devlet meselesi haline getireceksin neredeyse bu işi.
BABA: Tabii! Tabii devlet meselesi olacak. Daha da beteri. Uluslararası hatta uzaylar arası sorun olacak bu mesele. Aha şimdi ben de gidip onun babasını kahvede eşşek sudan gelinceye kadar dövmezsem bana da Ahmet Ağa demesinler.
MUHTAR: Yapma Ehmet Ağa. Etme gözünü seveyim. Babasının ne suçu var şimdi. Büyütme şu olayı bu kadar.
BABA: Büyütmem, büyütmem... Merak etme sen... Sadece gözünü oyarım o kadar... (Koşarak sahneden çıkar)
MUHTAR: (Arkasından koşar) Dur Ehmet Aga. Çocukluk etme. Aklını başına devşir. Kötü bir şey yapayım deme. Hay allah giti. Bekçi yakala şunu. Bir çılgınlık yapmasına izin verme.
BEKÇİ: Şimdi yakalarım mıktar. (Arkasından koşar.)
MUHTAR: Şu deli adamın yaptığına bakın. (Kadına döner) Hatçe Kadın. Sen burada kal. Çocuğunla ilgilen. Üstünü başını temizle. Yaralarını pansuman et. Sakın siz de gelip olayı daha da büyütmeyin.
KADIN: Tamam Muhtar. Sen hiç merak etme. Sen asıl o cahil adama bak. Onu engelle. Gözü dönmüş bir sefer baksana.
MUHTAR: Tamam Hatçe Kadın. Merak etme sen. Biz gerekeni yaparız. Geçmiş olsun. Kalın sağlıcakla. (Hızla çıkar kapıdan)
Sahne – 11
Kadın – Kı z - Çocuk
KADIN:
(Çocuğun yüzünü temizleyerek kapıya döner. Kavga yapar gibi) Boyun devrilir inşallah herif. Gidişin olsun da gelişin olmasın e mi! Batasıca. Boyu, devrilesice, sürüm sürüm sürünecise... Yazıklar olsun sana. Şu çocuğun haline bak. Senin akılsızlığın yüzünden başımıza daha neler gelecek? Günah değil mi şu çocuğa? Ne biçim babasın? Hiç mi yüreğin sızlamadı? Kafasız adam! A akılsız adam! Elinden, yüzünden, gözünden gelir inşallah! (Ağlamaya başlar) Saçımı arkanda süpürge ettim. Sanki bana bir gün mü gösterdin? Bu, evden son çıkışın olur inşallah! Biz de sensiz rahat ederiz. Gün görürüz. (kızına) Hadi kızım biraz sıcak su getir de kardeşinin yüzündeki yaraları temizleyeylim.
KIZ: Olur ana. Hemen şimdi. (Çıkar)
Sahne 12
Kadın - Çocuk
KADIN: Gel bakayım benim güzel oğlum. Ne yaptın sen böyle? Akıllı çocuklar kavga yapar mı hiç?
ÇOCUK: Babam gönderdi...
KADIN: Sen, o cahil babana nasıl uydun? A benim akıllı, güzel, biricik oğlum.
ÇOCUK: Ana kııız
KADIN: (Şefkatli) Ne var oğlum?
ÇOCUK: Babam da Abbas’ın babasını mı dövecek?
KADIN: Boyu devrilsin. Ne halt ederse etsin oğlum. Sen babana bakma. O, daha cahil. Sen de onun gibi cahil olma. Bak, cahilliğin ne kadar kötü olduğunu görüyorsun. Durduğun yerde başına bela geliyor. Onun için sen oku. Adam ol. Okursan cahil olmaktan kurtulursun. Cahillik hiç iyi bir şey değil oğlum.
ÇOCUK: Olur ana. Sen hiç merak etme. Ben, okur adam olurum.
KADIN: Aferin benim oğluma. Tabii okursun. Okur da adam olursun. Büyük, kocaman adam olursun. Öğretmen olursun, avukat olursun, doktor olursun... Kim bilir belki ilerde bakan falan da olursun. (Kız elinde bir tas sıcak su ile girer.)
ÇOCUK: Neye bakacağım?
KADIN: Devlete oğlum, devlete...
Sahne – 13
Kadın-Çocuk- Kız
KIZ: Al ana. Sıcak su getirdim.
KADIN: Ver kızım. (Oğluna) Gel oğlum. Gel de yüzünü bir güzel temizleyeyim.
ÇOCUK: (Korkarak gelir) Ana kıııız, sakın bir yerimi acıtma olur mu?
KADIN: Korkma oğlumhiç bir yerini acıtmam. (Çocuğun yüzünü temizlemeye başlar. O anda kapı vurulur.) Kız Dürdane, kapı vuruluyor. Kim ola ki?
KIZ: Ne bileyim ben ana? Her halde babamdır.
KADIN: Yok kız. Babanın kapı vurmasına benzemiyor.
MUHTAR: (Dışardan bağırarak) Hatçe Kadın! Hatçe Kadıııın!
KIZ: Ana Muhtarın sesi değil mi bu?
KADIN: He ya. Ne oldu acaba? Hadi kız durma, kapıyı aç.
KIZ: Olur ana. Şimdi açarım. (kapıyı açmak için çıkar)
Sahne – 14.
Kadın – Çocuk
KADIN: Allah Allah hayırdır inşallah. Bizim Delinin başına bir iş gelmesin?
ÇOCUK: Ne olmuş ana?
KADIN: Ben de bilmiyorum oğlum. Öğreniriz şimdi. Hele sen yerine bir otur bakalım. Ne olduğunu şimdi anlarız.
Sahne – 15
Hepsi sahnededir
KIZ: (Heyecanla koşarak içeri girer) ana anaaa! Babama bir şey olmuş. Koş koş.
KADIN: (Telaşla) Ne olmuş kız, ne olmuş?
KIZ: Ne bileyim ben ana. İşte Mıktarla Bekçi koluna girmiş getiriyorlar. ( O anda muhtarla bekçi Ahmet Ağa’nın koluna girmiş içeri girerler. Ahmet Ağa’nın gözü şişmiş, yüzü kanlar içindedir. Muhtar öne geçer. Sedire veya yerdeki döşeğe yatırırlar.)
MUHTAR: Çekilin. Çekilin korkulacak bir şey yok. Açılın bakayım biraz. Yolu açın.Yaralıyı fazla sarsmadan şu sedire yatırın bakayım bekçi. Hatçe Kadın, sen de şurayı toparla. Yastıkları falan alın bakayım. Altı çok sert olmasın. Rahat olmalı. (Yatırırlar)
KADIN: Ne oldu Muhtar? Ne bu hal?
MUHTAR: Ne olacak canım? Deliliğini yaptı gene senin adam. Kahvehaneyi savaş yerine çevirdi. Yetişemedik arkasından. Tazı gibi koştu mübarek. Eh tabi olacak olan oldu. Kahveye vardı ve Hüseyin Ağa ile dalaştı. Adam o kadar “Git başımdan” dediyse de gitti yılan gibi soktu adamı. Yetişseydik bunların hiç biri olmazdı ya neyse. İnşallah bundan sonra tekrarlamaz. Aynı şeyi bir daha yapmaz. Aklı başına gelmiştir. Dersini aldı vesselam. Neyse artık olan oldu. Biz bundan sonrasına bakarız.
KADIN: Vay başıma gelen vay! Ben bu adamı ne yapsam bilmem ki?
MUHTAR: Canını sıkma Hatçe Kadın. Bundan sonra her şey yoluna girecek.
KADIN: İnşallah Muhtar inşallah.
MUHTAR: Yirmi yıllık muhtarım, daha başıma böyle bir iş gelmemişti. Bundan sonra da gelmez herhal. Aklı başına gelmiştir. Fesuphanallah! Çocuk dayak yedi diye sen git, kan davası başlat, kahvede harp ilan et. Bu hangi akla hizmettir ya Rabbi? Bir daha böyle dik kafalılık yapmaz inşallah. (Ahmet Ağa’ya döner) eeee Ahmet Ağaaa! Gelelim sana. Bu yaptığın deliliğin cezası nedir biliyon mu? Hakkında bir zabıt tuttsam seni nederler biliyon mu? Benim bildiğim en az iki sene höküm. Karşı taraf şikayetçi olursa bu ceza daha da artar. Dua et davacı olmasınlar. Ama ben hepinizi eyi tanıdığım için bu seferlik, bir daha aynı olayın tekerrür etmemesi şartıyla seni bağışlıyorum. Sen, gene ye, iç de şu gül gibi karına dua et. Onun hatırı için bir şey demiyorum. Bundan sonra aklını başına devşir. Uslu uslu evinde otur. Çocuklarınla, garınla ilgilen. Yoksa karışmam. Haydin bana eyvallah. (Kadına döner) Haa! Hatçe Kadın, sen de kocana sahap çık. Ona iyi bak. Bol bol sıcak çay içir, çorba ver. Bir aya kalmaz kalkar ayağa. Birbirinize destek verin işte. Yürü bekçi. Biz gidelim. Vazife bizi bekliyor. Ahmet ağa da dinlensin biraz.
BEKÇİ: Baş üstüne mıktar. Sen buranın en akıllı, en okumuş, en kültürlü, en bilgili adamısın. (Düdüğü öttürerek çıkarlar)
KADIN: Güle güle Muhtar, güle güle. Sağ olun var olun. Allah sizden razı olsun. Hadi kız Muhtar amcanı yolla. (Kapıya kadar yolcu eder. Diğerleri çıkar)
Sahne – 16
Kadın- Baba- kız- çocuk
KADIN: (Kocasına) Ah beyim ah! Ben seni ne edeyim? Akılsız başının cezasını çekiyorsun. Senin neyine lazım, çocuk dayak yedi diye gidip Hösüün Ağa’yı kahvede dövmeye kalkmak? (Bez ile yüzünü silmeye başlar) Cahillik bu. Düpedüz cahillik. Kavga neyi çözmüş ki bunu çözecek? Konuşa konuşa anlaşmak gerek. Ne demiş atalarımız: “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır”
BABA: Of! Of! Of! Her tarafım ağrıyor. Dökülüyor vücudum. Of! Of! Kemiklerim kırılmış sanki! Su! Su getirin bana. Dürdane! Su! Boğazım kurudu.
KIZ: Hemen şimdi getiriyom baba. (Çıkar)
Sahne 17
Baba – Oğul – Kadın
BABA: Ay ay ay! (Karısına) Yavaş! Yavaş ol acıtıyorsun. Çok ağrıyor...
KADIN: Eee akılsız başın cezasını vücüun çekiyor işte. Duramadın şurda...
BABA: Kadın sus! Deli etme beni! Her şey olacağına varır işte...
KADIN: Heee, ama akıl ile yapılan işler hayırla bitiyor hep.
BABA: Başlarım şimdi aklına da hayrına da... Su, su nerede kaldı? Dürdaneeee!
Nerde kaldııın kıııız?
Sahne -18
İçerdekiler – Kız
KIZ: Geldim baba. Al iç. (Babasına suyu içirir)
BABA: off! off! Ayaklarım, kollarım, bacaklarım tutmuyor sanki... Ah cahil kafam. Ben ne yaptım böyle. El aleme rezil oldum. (Biraz durur) Vardım kahveye, girdim içeri. Baktım Hösüün Ağa oturuyor. Elindeki incebelli bardağı yudumluyor. (Ayağa kalkar) Geçtim karşısına, şöyleee dikildim. Bütün heybetimle durdum ki korksun benden. Hösün Ağa dedim, Hösün Ağa dedim. “Ne var” dedi, “Ne var” dedi. Senin oğlan, Kel Abbas, benim oğlanı dövmüş dedim. “Eee ne var bunda. Çocuk onlar. Bu gün dövüşürler, yarın barışırlar. Şimdi onlar yüzünden biz mi kötü olalım?” dedi . Sen zaten kötüsün dedim. “Git işine Ahmet Ağa, uğraşamam seninle. Çocuklar çocukluklarını yapmış. Bunun için gelip de bana hesap sorman çok yanlış. Çok ayıp “ dedi. Akan kanın hesabını sormaya geldim dedim. “Kan davası mı başlatıyorsun, geçti o devirler “ dedi. Gösteririm sana ben o devirleri dedim. Döndü baktı: “Sen cahil misin be adam? Git başımdan bulaşma bana. Şurada komşuluğumuz var. Hatırımız var. Dostluğumuz var. Bozmayalım” dedi. Bozalım dedim. Bozalım, bakalım sonu neye varacak deyip atıldım üzerine. (Birinin üzerine atılmış gibi saldırır. Yumrukla vuracakmış gibi yapar. Döner fakat yere düşer.) Ay ay of! Aynen böyle oldu. (Karısı ve kızı kaldırır. Oturturlar. Anlatmaya devam eder.) Yana çekildi. Boşa düştüm. Kaburgalarım kırıldı sanki. “Yahu adam git işine uğraşma benimle” dedi. Korkuyon değil mi dedim. Saldım üstüne. Yakaladım bu sefer. Kapıştık. Bir ben vurdum, iki o vurdu. İki ben vurdum dört o vurdu. Sonrası malum.
KADIN: Ama bütün olayı sen başlattın. Adamın hiç bir kabahati yok.
BABA: (Pişman)Maalesef öyle. Uymadım sana. Dinlemedim seni. Meğer sen ne kadar haklıymışsın hanım. Seni dinleseydim bu rezaletin hiç biri gelmeyecekti başıma. Bundan sonra senin sözünden dışarı çıkmayacağım. Sen ne dersen o olacak. Bir dediğini iki etmeyeceğim. Seni dinleyeceğim. Sözlerini kulağıma küpe yapacağım. Bu evde artık hep senin sözün geçecek.
KADIN: (Utanarak) Estağfurullah Bey. O, ne biçim söz. Bu evin traktörü sensin. Elbetteki senin dediğin olacak bu evde. Sen varken, bana konuşmak mı düşer? Evimin direği sensin. Geri kafalılığı bırakıp yapacağın işleri önceden ölçüp biçersen hiç bir şey olmaz. Herkesle iyi geçinmeye bak. Herkese saygılı davran. Böyle yaparsan herkes sever sayar seni. Doğruluktan, dürüstlükten, sevgiden, saygıdan kimseye zarar gelmez. Kendi evinde de gül gibi geçinip gidersin.
BABA: Ah beni gene utandırdın hanım. Helal olsun sana. Artık senin sözünden dışarı çıkmayacağım. (Pişman bir vaziyette yavaşça sahnenin önüne gelir. ) Hep bildiğimi okudum. Kendi düşüncelerime göre hareket ettim. Kendi dediğimi yaptım. Dediğim dedik astığım astık oldu hep. Kadınımın sözüne hiç kulak vermedim. Hep dışladım onu. Hor gördüm. Onu insan yerine almadım. Onun da aklı olduğunu, bir düşünceye sahip olduğunu kabul etmedim hiç. Dinlemedim. Değer vermedim. Dışladım hep. Meğer ne büyük hata yapmışım. Yanılmışım. O, bana hep doğru yolu gösterdi. Dürüstlüğü, insanlığı öğretti. Tatlı söyledi. Güzeli gösterdi. Hem de güpgüzeli...Ocağımın dumanını tüttürdü. Ateşim oldu.. Işığım oldu. Karanlık dünyamı aydınlattı. Evimi gül bahçesine döndürdü. Ben ne yaptım? Dövdüm onu. Hep hor, hakir gördüm. Ona hep kızdım. Vurdum. Saçını başını yoldum. Ellerim kırılsaydı da dokunmasaydım ona. Vuramaz olsaydım. (Ağlamaya başlar. Kızına döner) Kızım. Yavrum Sana da çok kötülük ettim. Gel yavrum. Gel canım. Gel kuzum. ( Kız, sessizce yan tarafına gelir. Kolunun altına girer. Baba kızını sarar) Kızm benim! (Kucaklar) Sana babalık edemedim. Kız çocuğusun diye seni hep dışladım. Evlad gözüyle görmedim seni hiç. Oysa sen de benim canım, ciğerimsin. Beni affet kızım. Hatamı şimdi anladım. (Oğluna döner) Gel oğlum. Sen de gel. (Oğan da koşarak babasının diğer tarafına geçer. Baba çocuklarını kollarını açıp kucaklar.) Yavrularım benim. Canlarım. Affedin beni. Bağışlayın. Ne olur kızmayın bana. (Karısına) Sen de gel hanım. Hepiniz gelin. (Karısı da gelir. Hep bir aradalar. Mutlu ve güzel bir aile tablosu olacaktır.) Hepiniz beni bağışlayın. Affedin. Size söz veriyorum. Bundan sonra bambaşka biri olacağım. Sizin istediğiniz gibi biri olacağım. Ailem için, ülkem için, tüm insanlık için çalışacağım. Kız- erkek ayrımı yapmadan, insanı insan olarak göreceğim.
Evimizde, ocağımızda yepyeni bir gül açtı. Etrafa mutluluk, güzellik kokuları saçıyor. Bu kokuyu herkes içine çeksin. Bol bol teneffüs etsin. Tüm aileler, herkes, bütün insanlar mutlu olsun. (Hepsi kucaklaşıp donakalırlar . Final müziği verilir.
Perde yavaş yavaş kapanmaya başlar)
-SON-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.