- 746 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
DURUŞMA…
Duruşmanın olduğu yer küçük bir mahkeme salonuydu. Hakimin kürsüsü, önünde sekreter masası, karşılarında sanığın sorgulandığı bölme ve onun arkasında seyircilerin oturması için yanyana sandalyeler… Sandalyelerde davacılardan birkaç kişi ve sanığın karısı oturuyordu.
Hâkim, yakın gözlüğünü taktı, önündeki dosyanın sayfalarını çevirmeye başladı. Sonra, gözlüğünü eline alıp, davalıya baktı. Adamı, tepeden tırnağa kadar süzdükten sonra.
“Adın, soyadın, doğum yerin, baba adın ve işin?” diye sordu.
Davalı sarhoştu. “Hepsi önünde yazıyor! Okuman yok mu?” diye terslendi.
Hakim soğukkanlı, “Yok! Sen söyle de öğrenelim işte!” diyerek gülümsedi.
“Madem okuman yazman yok da, ne diye oturdun o koskocaman hakim koltuğuna?”
Hakim ciddileşip ses tonunu sertleştirmeye çalıştı. “Sen ne soruyorsam ona cevap ver! Ukelalık etme! Adın ne, söyle!”
“Ali…”
“Babanın adı?”
“Ali…”
Hakim sakin bir sesle yine sordu.
“Adın ne?”
“Ali…”
“Babanın adı ne?”
“Ali…”
Hakim bu defa kızdı. Sesini biraz daha sertleştirdi.
“Babanın adını sordum, seninkini değil.”
“Babamın adı Ali dedim ya…”
Hakim bir cık cık cık çekti. “E, seninki ne madem?”
Adam cevabını yineledi. “Benimki de Ali’dir. Ali oğlu Ali’yim ben.”
Hakim kızararak, “öyle desen ya!” diye çıkıştı. “Soyadın, doğum yerin ve işin?”
Alkollü adam, “seceremi çıkartacaksın galiba,” diye sırıttı. Sonra soruyu yanıtladı. “Ali oğlu Ali Dağdeviren’im ben; memleketim İzmir…”
“Geçimini sağladığın işin ne?”
“İşsizim. Hazırdan yiyorum yani…”
“Sokağınızdaki arabaların camlarını kırmışsın. Neden?”
“Yeni aldığım arabadan çok kazıklandığımı öğrendim. Akşam içince ilk şişede beni kazıklayanlara kızdım, ikinci şişede kazıklandığım için kendime kızdım, gidip arabayı parçalamaya karar verdim, üçüncü şişede ne rengini ne markasını ne plakasını hatırlıyordum! Diğer şişeye başlarsam oturduğum sokağı da unutacağımı anladım. Bir de sokağı karıştırmayayım diye kalkıp gittim, buldum sokağı.”
“İyi de komşularının araba camlarını da kırmışsın.”
“Ne yapayım? Hangi araba benim hatırlamayınca hepsini kırayım da nasıl olsa biri benimdir dedim!...”
Seyirci sandalyelerinde oturan karısı tutamadı kendini, ayağa kalktı. “A hakim beyciğim! Görüyorsun işte, kendisi de diyor, bir şişe, olmadı iki şişe, olmadı üç şişe içmiş de sokağı karıştırmayım diye dördüncüyü içmemişmiş… Her akşam aynı şeyler. Bunun değil otomobili, el arabası bile yok vallahi! Kendi yalanına kendi inanır bu…”
Hakim kızarak, “Ulan senin zaten hiç araban yokmuş, deli misin, nesin sen?” diye çıkıştı.
“Olmaz mı hakim bey, var… Var benim arabam! Beyaz, süt gibi… Bembeyaz… Vallahi!”
Kadın yine atıldı. “Nah var! Hep bir arabam olsa şöyle süt gibi bembeyaz, diye hayal kurar bu hakim bey… Boşayın beni bu deliden Allah’ınızı severseniz! Kurtarın!”
Hakim kadına çıkıştı. “Otur yerine hanım! Burada sizin boşanma davanız görülmüyor. Kocandan boşanmak istiyorsan ayrıca dava açarsın…”
Kadın ısrar etmek istedi. “Ayrı davaya ne gerek hakim beyciğim. Araya sıkıştırıverin işte!...”
Adam ise kadından ayrı bir dertliydi. “Ben de istiyorum bu mendebur karıdan kurtulmak hakim bey, boşayın bizi! Akşamdan akşama iki şişe şarap içiyorum diye bana yapmadığı eziyet kalmıyor bu cadının. Eli de bi ağır ki! Vurduğu yerleri bi açayım da görün. Her yanım çürük içinde…” Üstündekileri çıkartmaya başladı.
Hakim sinirlenmemeye çalışıyordu. “Giyin üstünü be adam! Burada senin hakkındaki şikayetleri görüşüyoruz, sizin geçimsizliğinizi değil!”
Kadın bir kere daha şansını denemek istedi. “Kuzum Hâkim Bey, ben dava nasıl açılır bilmem, siz bu işin bir olurunu buluverin. Bana bırakırsanız vallahi okumam yazmam yok! Bir dilekçe yazıp veremem.”
Hakim ya sabır çekip, “adliye avlusundaki arzuhalcilere gidersen, sana bir dilekçe yazıverirler,” dedi.
Adam ise kendi havasında sırtındaki, kollarındaki morlukları göstererek derdini anlatmaya çalışıyordu. “Bu cadı karı ne kadar hoca varsa hepsine ayrı bir büyü yaptırıp elimi kolumu bağlamış. Sırtımda odunlar kırıyor da, höst lan deyip karşılık veremiyorum. Her akşam dayak, her akşam dayak… Eşşek olsa dayanamaz.”
Kadın kocasının büyü ile ilgili iddiasını yanıtlamaya çalışarak, “Elini kolunu bağlamaya değil vallahi hakim beyciğim, içkiden tiksinsin de içmesin diye!” dedi. “Muttalip’deki tırnakçı hocaya gidip fanilası üstüne muskalar mı yazdırmadım; Şirintepe’deki efsuncu bakkal Hasan’a esmalar mı çektirmedim; Odunpazarı’ndaki yatır hazretlerine adaklar mı adamadım... Sırf şu içki içmekten vaz geçsin diyerekten yapmadığım şey kalmadı. Yarabbim, şu ayyaş adamı, şu zıkkımın derdinden, mübarek geceler hürmetine kurtar da, ondan sonra da, istersen ciğerlerinden kanser yap, diyerekten dualar mı etmedim. Ettim ama, adam alkolik olmuş artık, seksen bir vilayetin müftüsü bir araya gelip büyüler yapsa, yok, vazgeçiremezler artık!”
Hakim adamın vücudundaki morluklara dikkatlice baktı. “Bu kadar çok dövülür mü adam yahu! Yazık günah değil mi?” diye söylenirken kadın,
“Kahrolayım yalan söylüyor. Dövsem bari. Bu herifi böyle uslu akıllı görüp de, her daim böyle zannetmeyin. Bu ne yılandır bu...” diyerek kendini savunmaya çalıştı.
Kocası sinirlendi. “Bir de baskın çıkmaya çalışma pis karı!..”
Kadın, hışım gibi parladı: “Pis karı senin anandır! Dokuz kapıya dokuz çomak sokup kapı kapı dolaşarak dedikodu satan o pis anana çekmişin sen de, bacıların da… Mahallede ne bok olduğunuzu bilmeyen yok sizin. Dur hele, senden boşanıp yakamı bir kurtarayım da gör o zaman, nasıl mevlitler okutacağım.”
Hakim çaresizce, “Hanım, sus sen!” diye söylendi.
“Ama hakim beyciğim, siz de şu kıçı kırığa iki laf ediverin de bana laf yetiştirmesin…”
Hakim sabrını tüketmek üzereydi. “Ben sana söylüyorum. Dır dır edersen dışarı atarım seni...
Kadın, “Peki Hâkim Bey...” diyerek yerine oturdu.
Hakim bu defa gerçekten sinirlenmişti. “Sen boş konuşuyorsun. Biz burada kocan hakkındaki şikayetleri konuşuyoruz. Senin derdini değil… Karı koca duruşmanın da içine sıçtınız yani! Bir daha da lafa karışma!” Davalı sarhoşa döndü. “Pekala sen söyle bakalım! Sen de bu kadını boşamak istiyor musun?”
Davalı adam sevinçle atıldı. “Hem de nasıl istiyorum hakim bey…”
Hakim birden yaptığı yanlışlığı fark etti. “Ulan adamda akıl da bırakmadınız be! Bu dava sizin boşanmanız için değil… Ne görüşüyorduk yahu?” Sinirden gördüğü davanın konusunu da unutmuştu. Tekrar önündeki dosyanın sayfalarını karıştırdı. “Hah! Sokağınızdaki arabaların camını kırdığın için komşuların şikayetçi olmuşlardı senden. Söyle bakalım, niye kırdın araba camlarını?”
“Yeni aldığım arabadan çok kazıklandığımı öğrendim. Akşam içince…”
“Bırak o palavraları! Doğrusunu anlat şu işin!”
Davalı ıkındı, sıkındı, söyleyecek yeni bir yalan bulamayarak sustu.
Kadın yine duramadı, ayaklandı. “Ben deyivereyim hakim bey. Mahallede herkesin arabası var, bunun yok ya… Hep hayalini kurduğu o beyaz arabayı alamıyor ya…Kıskanıyor arabası olanları. Kıskançlığından verdi o zararı.”
“Hanım sana konuşma demedim mi ben? Otur yerine! Kocanı dinleyelim, sonra seni de şahit olarak dinleriz.”
“Ama onun yalanlarına kanmayın hakim beyciğim. Ben ne dediysem doğru odur. Hapisaneye koyun bunu da bir rahat nefes alayım artık. Müebbet verin körolasıcaya!”
“Hanım sen laftan anlamaz mısın?” Hâkim, iyice sinirlenmişti. “Of ya… Bunalttınız beni.... Duruşmayı Aralık 16’ya erteledim, davacılar saat dokuzda burda olsunlar! Hanım, sen geleyim deme sakın!”
“Ama hakim bey, beni de şahit olarak dinleyecektin ya?”
“Dinleyeceğim zaman ayrıyeten çağırıtım seni. Hadi şimdi git artık!”
“Ayol, sen çağırıncaya kadar ben çatlarım.”
“Çatlamadan bekle işte…”
“Peki Hâkim Bey...” Kadın, başörtüsünü bağladı. Kocasına doğru öfkeli öfkeli bakarak, “Çağırdığınız vakit bu mendeburdan da boşayıverirsiniz beni, emi?” dedi.
DURUŞMA… Yazısına Yorum Yap
"DURUŞMA…" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.