- 939 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
YANGIN MERDİVENİNİN KAPISINA KİLİT VURULMUŞ./ AŞAĞI TÜKÜRSEN SAKAL, YUKARI TÜKÜRSEN BIYIK.
Dün Adana-Aladağlarda bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucu biri yurt görevlisi, on biri küçücük kız öğrenciler olmak üzere on iki canımızın diri diri yanarak Hakkın Rahmetine kavuşmuş olması tüm ülkeyi derinden sarstı.O yangınla birlikte ülke olarak hepimizin ciğerleri yandı.
Bir taraftan ölenlere rahmetler, fatihalar okurken öte taraftan da bu yangına sebebiyet verenlere lanetler yağdırdık.
Evet. Böyle bir elim olayda her kimin ihmali ve kusuru varsa elbette Allah’ın laneti onun üzerine olsun.
Ben bu gün bu sayfada dünkü yangın ve ölen on iki canla ilgili olarak yapılan yorumlar içinde en çok üzerinde durulan ‘’ Yangın merdivenlerinin kapısı kilitliymiş’’ Konusu üzerinde duracak ve bu konuda siz değerli okurlarımın görüşlerini almaya çalışacağım.
Yukarıda iki resim görüyorsunuz. Resimlerden sağdakini tanıdınız. Adana- Aladağdaki yurdun yanışı ile ilgili…Soldaki resim ise yedi sene görev yaptığım Kocaeli- Akmeşe Yatılı Bölge Okulunun yatakhanesi..Yani tam ik yüz yirmi öğrencinin yattığı yer... Sadece yatma ve alt katı depo olarak kullanılan bir bina. ( Şu anda okul yatılı olmaktan çıktığı için artık sadece tarihi bir eser )
İşte bu bina ta 1600 lü yıllardan kalmış bir binadır. O yıllarda adı Armaş ve bir Ermeni köyü olan bu köyde Türkiye’nin ilk ve tek Ermeni Ruhban okuluymuş o bina. Yani o binada Ermeniler için rahip yetiştiriliyormuş. 1920 li yıllardan sonra Ermeniler köyü tamamen terk etmişler ve bir kaç sene tamamen boş kalan bu köye önce Yunanistan’dan mübadele ile, daha sonra Bulgaristan, Yugoslavya ve en son olarak Romanya’dan soydaşlarımız gelmiş yerleşmişler.
Zamanla devlet o koskoca binayı ne yapacağını düşünmeye başlamış. Öyle ya koskoca ve sapasağlam bir bina var orada ama öylece boş boş duruyor.
İşte o bina önce Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu olarak kullanılmış. Yani hem derslikler, okul idaresi vs. o binada, hem de yatakhane yine o binada imiş. Daha sonra bir de okul yapılmış o binadan bayağı uzak bir yere, o bina da sadece yatakhane ve depo olarak kullanılmış.
Daha sonra da okul Yatılı İlköğretim Bölge okulu olmuş ve ben 1989 yılından 1996 yılına kadar o okulda hem öğretmen hem de idareci olarak çalıştım.
İşte o gördüğünüz yatakhanenin içi, taban ve tavanı, merdivenleri, pencere çerçeveleri tamamen ahşaptı. Taban tahtaları her sene yaz tatillerinde tahtakurusuna karşı mazotlanırdı. Yani en küçük bir kıvılcımda cayır cayır yanması işten bile değildi.
Evet..Böylece ‘’Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’’ konusuna duhul eyledik. Tahtaları mazotlamasan çocukları tahtakurusuna teslim edeceksin, mazotladığında ise zaten ahşap olan tabanı , merdivenleri ve pencereleri en ufak kıvılcımda tutuşacak hale getiriyorsun.
İşte bu sebeple o binada kış mevsiminde soba yanmazdı. Şimdi ‘’ Soba da ne yahu. Kalorifer yok muydu?’’ dediğinizi duyar gibiyim. O binada kalorifer hiç bir zaman olmadı. ‘’ Eee..Kışın ne yapardı o çocuklar? ‘’ Öyle ya Kocaeli öyle kar yağmayan, don olmayan bir yer değil ki. Hele de Akmeşe’nin bayağı bayağı bir dağ - orman köyü olduğunu söylersem kışları nasıl bir soğukla karşı karşıya olduğumuzu anlarsınız. Vehasılıkelam bizler lojmanlarımızda meşe odunu yaktığımız sobalarımız sayesinde sıcaktan gevreyerek yatarken öğrencilerimiz battaniye üstüne battaniye örter o vaziyette yatarlardı
Öğrencilerimizi, soba yakmamak suretiyle yangından koruyorduk ama bilindiği üzere yangın elektrik kontağından da çıkabilirdi ve dediğim gibi o bina oldukça eskiydi. Yani elektrik tesisatı da her an başımıza büyük bir yangın felaketi çıkartabilirdi. Ayrıca tüm önlemlerimize ve sert cezalarımıza rağmen tek tük sigara içen öğrenci de vardı. Kısacası öğrenciler aslında çok büyük bir tehlike ile iç içeydiler hep. Ancak. Onları bekleyen bir tehlike daha vardı: Bizim yatakhanemizde de yangın merdivenleri öğrenciler yattıktan sonra kilitlenirdi.
O resmini gördüğünüz yatakhane’nin arka tarafındaydı yangın merdivenleri. Gündüzleri, bina havalansın diye tüm pencereler açıldığı gibi zaman zaman yangın merdivenleri de açık olurdu. Öğrencilerin evlerine gitmedikleri haftalarda, Cumartresi-Pazar günleri gündüz saatlerinde yine açık olurdu yangın merdivenlerinin kapısı ama öğrenciler yatarken mutlaka kilitlenirdi.
Bu uygulama şimdi siz okuyucularımıza ‘’ Çocukları resmen ölüme terk etmek’’ Gibi gelebilir. Öyle ya bir yangın çıksa ne olacak? Aynen Adana’da olduğu gibi ya yangın merdivenlerinin önünde ya da binanın çıkış kapısı önünde ölüp gideceklerdi çocuklar, eğer bir yangın çıkmış olsaydı. Zira binanın giriş çıkış kapısı da kilitli olurdu.
Öncelikle bu kilitli kapıların anahtarı kimlerde dururdu oradan devam edeyim anlatmaya.
Bu kilitli kapıların anahtarlarından biri nöbetçi öğretmende, diğeri okul gece bekçisinde,bir diğeri de okul müdüründe bulunurdu. Esas itibariyle okul nöbetçi öğretmenlerinden biri ( Her gün iki öğretmen nöbetçidir) o binada en alt katta nöbetçi öğretmen odasında yatmak mecburiyetindeydi. Ancak lojmanlar iki adımlık mesafede olduğu için ve de okulun bir gece bekçisi olduğundan, nöbetçi öğretmenler yatakhane binasında yatmazlardı pek. Yani ‘’ Umudumuz gece Bekçisi’’
Gece bekçisinin, bekçi saati vardı ve her saat başı o saati kurmak mecburiyetinde olduğundan onun uyuması söz konusu değildi. Ayrıca öyle ki gece bekçimizin tabancası bile vardı, dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı. ( Özellikle de kız öğrencilerimizi kaçırma olaylarından çekinirdik ama Alllaha şükür hiç öyle bir olay olmadı.)
Evet..Gelelim şimdi ‘’O kapılar, özellikle de yangın merdivenleri niçin kilitli olurdu?’’ Sorusuna.
O yangın merdivenlerinin kapısı kilitli olurdu çünkü öğrenciler – Özellikle orta okul öğrencileri, bilhassa da artık birer ergen olan son sınıflar- okuldan kaçarlardı zaman zaman.
Şöyle bir ufak anıyla anlatayım:
O resmini gördüğünüz bina erkek öğrencilerin yatakhanesiydi. Kız öğrencilerin yatakhaneleri ise hemen o binanın arka tarafında, daha küçük bir binaydı.
Bir gün sabah yoklamasında 8. Sınıf kız öğrencilerimizden birinin eksik olduğunu gördük. Sorunlu bir öğrenciydi zaten. Okuldan kaçtığını anlamak zor olmadı. Kaçtığı yer ise tabii ki kapatılması unutulmuş olan yangın merdiveniydi. Hemen köydeki jandarma karakoluna haber verdik durumu. Jandarma Karakol komutanı derhal bir ekip çıkartıp aramaya başladı. İki saat sonra da kızı buldu getirdi. Nerede dersiniz? Ormanın içinde..Soğuktan ve yorgunluktan bitap düşmüş bir vaziyette. O ormanda başına her şey gelebilirdi. Allahtan gelmemişti.
İşte ‘’Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’’ durumlardan biri de budur. O kapıyı kilitlersin, çocukları bir yangın tehlikesinde büyük bir felaketle başbaşa bırakırsın, kilitlemezsin, bu sefer de okuldan kaçan bir öğrencinin başına gelebilecek bir felaketin hesabını hiç kimseye veremezsin.
Örnek olarak kız öğrenci yatakhanesinden kaçan bir öğrenciyi versem de erkek öğrencilerin yattığı yatakhaneden kaçma teşebbüsleri de sık sık karşılaştığımız olaylardandı.
Kısacası çok zordur yatılı okullarda ya da yurtlarda görev yapmak.
Yatılı okul veya öğrenci yurtlarında görev yapacak olan insanların her şeyden önce uyku denen kavramı kafalarından silmeleri gerekir. Her an uyanık olması lazım oralarda görev yapanların. Bilhassa gece görevi yapanlar… Ayrıca artık devlet şu her an cayır cayır yanma tehlikesiyle karşı karşıya olan binaların yurt, pansiyon, yatakhane vs. olarak kullanılması olayına son vermelidir. Sonra nasıl yapılır bilmem ama bu tür binalardaki elektrik tesisatının, yangın söndürme ekipmanlarının kontrol ve denetimleri de sık sık yapılmalıdır. Çok önemli bir husus da yangın tehlikesine karşı o binalarda kalan çocukların çok iyi eğitilmeleri ve binaların içinde mutlaka yangını önleyici alet ve yangın söndürme tertibatının bulunmasıdır.
Yangın söndürme tertibatı dedim de…
Bilirsiniz. Özellikle bir özel okul açabilmeniz için o kadar çok kriter ortaya koyulmuştur ki şaşarsınız. Mesela sınıf kapı genişliği 80 cm olan bir dersliğe 20 den fazla öğrenci alamazsınız. Kapıyı genişletip 85 Cm yaptığınızda sanki o derslik de genişleyebiliyormuş gibi 25, hatta 30 öğrenci alırsınız. Efendim okulun mutlaka bir bahçesi olacak. Kız ve erkek öğrenciler için ayrı, bay ve bayan öğretmenler için ayrı tuvaletler olacak, laboratuvarlar, spor alanları, Atatürk Köşesi vesaire…Bu arada tabii ki Yangın söndürme alet edavatı…
Bu gözler hiç bir vanaya ya da musluğa bağlı olmayan, sadece duvara monte edilmiş bir yangın hortumuna ‘’ Okulun yangın söndürme tertibatı vardır’’ diye rapor veren yetkilileri de gördü maalesef.
Bu arada çok önemli bir hususun daha altını çizeyim: Okulumuz bir yatılı okul olduğu için sık sık denetim yapılırdı. Bu denetimlerden birini hiç unutamam. ( Aslında o denetimlerin hiç birini unutmak mümkün değildir)
Müfettişler geldi okulu denetliyorlar: Madde madde yazayım olmazsa denetim raporundan bir bölümü:
1- Dersliklerin olduğu kısımda bir eksiklik görülmemiştir. Bütün dersliklerde Atatürk resmi, İstiklal Marşı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin var olduğu görülmüştür..
2- Okulun Atatürk köşesi vardır ve talimatlara uygun olarak tanzim edilmiştir.
3-Dersliklerin olduğu binanın önünde de, yatakhane binasının önünde de bir Atatürk büstü vardır ancak yatakhane binası önündeki büstün sarı yaldız boya ile boyanması gerekmektedir zira boyası dökülmüş vaziyettedir.
4- Okulun revir bölümünde yeterince ilaç ve tıbbi malzeme olduğu görülmüştür ( Oysa bir iki aspirin ve gazlı bez, tendürdiyottan başka bir şey yok ) Ancak revirde Atatürk resmi olmadığı görülmüştür. Okul idaresine konuyla ilgili uyarı yapılmıştır.
5- Banyoda öğrencilerin -üzerinde soyunup giyindikleri banklar tahtadan olduğu için öğrenciler bu banklar üzerinde üşüyebilirler. Bankların meşinle kaplanması gerekmektedir.
6- Yemekler listeye göre yapılmakta olup gayet güzeldir. Dağıtımında bir sorun görülmemiştir. Ancak aşçının, başına aşçı şapkası takması ve önlük giymesi gerekmektedir. Yemekhanedeki Atatürk resmi talimatlara uygun değildir.
7- Öğretmen ve öğrenci kılık kıyafetlerinde bir aksama göze çarpmamıştır.
8- Okulun yatakhane bölümünde ve tüm birimlerinde Yangın Talimatlarının asılı olduğu tarafımızdan görülmüştür.
Evet.. 8. Madde önemli: Yangın talimatları var ya, yangın söndürme ekipmanları olmasa da olurdu.Talimat varsa başka bir şeye bakılmazdı pek… ‘’ Talimatla memleket yönetilemez’’ Diyen Atatürk her ne kadar çok haklı olsa da bizde her şey talimat olarak çerçevelettirilir ve her belaya karşı muska misali bir yerlere asıldı mı tüm işler hallolmuş olurdu.
Yok yok merak etmeyin. Hiç bir öğrencinin hatta bizlerin bile yerinden kaldıramayacağımız içi kum dolu kovalar, yangın baltaları, kürekler, kazmalar, çengelli sopalarımız ve bir iki yangın söndürme tüpümüz vardı elbette. Yatakhane binasının çatısında bir su depomuz bile vardı ama köyde sular o kadar sık kesilirdi ki bazen depodaki su bile yetmez olurdu da yemek yapmak için köy çeşmesinden tenekelerle su taşıttırırdık öğrencilere.
Yani ‘’Denetim’’ diyoruz ya. Denetim de işte böyle bir şeydi genel olarak.
Bazı arkadaşların da belirttiği gibi para hırsı bazen böyle büyük felaketlere yol açabiliyor maalesef. Dün yanarak hayatını kaybeden o minicik yavruların başlarına gelen elim olayda da böyle bir para hırsı var mıydı bilemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyebilirim: En ufak bir ihmali, kusuru, görevi suistimal edeni varsa Allah kahretsin onu/onları…
İçimizi kavuran bu elim olayda hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Allah bir daha yaşatmasın böyle acıları.
YORUMLAR
Ben de yatılı okulda okudum. 1994-2000 yılları arasında. Bizim yatılı pansiyonun yangın merdiveni yoktu. Benden sonra yapıldı mı bilmiyorum. Alt kattaki demirleri yamultarak gece dışarı çıkan öğrenciler vardı. Bu sebepten yatakhane girişindeki demir kapı kitlenirdi. Gene de kaçanlar vardı üçüncü kattan. Çarşafla aşağı inerlerdi. Yangın merdiveni olsaydı. Muhtemelen kilitli tutulurdu. Açık bırakılacaksa nöbetçi öğretmen sabaha kadar kapısında beklemek zorunda kalırdı herhalde. Bina en ufak depremde yerle bir olacak gibiydi. Sonra makyajladılar. Sanırım biraz sıva yapıldı. Bina çok eski değil, 1990 tarihinde yapılmıştı. Yatılı okulun adını da vereyim. Ağın İbrahim Uçkun Kaya lisesi Pansiyonu. Şu an da açık.
birçok yorumu ve sizin yorumlarınızı okudum da Sami Hocam birşey dikkatimi çekti. Neden süleymancı, fetullahçı veya bilmem necilerin yurtlarına karşılık hep "atatürkçülerin yurdu niye yok" gibisinden cevaplar var? neden o yurtlara karşılık sadece devlet sorumlu gösterilmiyor da atatürkçüler sorumlu gösteriliyor. neden her yazıda her yorumda (sadece bu yazı için değil genel olarak söylüyorum) her fırsatta cemaat veya herhangi bir oluşuma karşılık atatürkçü gruplar alternatif gösterilmeye çalışılıyor. Bunu yapanlar iyi atatürkçü olduklarını göstermeye mi çalışıyorlar yoksa gerçekten bunlara karşı tek alternatifin atatürkçü gruplar olduğuna kendileri de mi inanmış?
Bence şucu buculara alternatif olarak her zaman devlet görülmelidir. bu tip yorumlara da cevap veya eleştri olarak : Neden devlet şucu bucuların yurt açmasını engelleyip kendisi modern yurtlar devreye koyup da fakir fukaranın ya da her vatandaşın zzaten zorunlu olan eğitimden faydalanmasını kolaylaştırmıyor. devlet neden öğrencileri farklı farklı grupların kucağına bırakıyor. Ya da devlet neden yeterince okul açıp da o yavruların kendi evlerinde ikamet edip okula gitmelerini sağlamıyor?
Yurtlarda kalan çocuklar ana baba aile sevgisinden mahrum kalmakta ve gelecekte bu sıcak ortam eksikliğinin bünyelerinde yaptığı duygusal tahribatlarla hayatlarında bir çoğu ailesine ve sonrasında da ülkesine tepkili ve sorunlu insanlar olarak çıkyor. yazık değil mi bu çocuklara?
bence her çocuk kendi yuvasında kalarak okuluna gitmeli. yurtlar toptan kaldırılmalı..
selamlarımla...
Sami hocam, dincilerin yurtlarıyla ATATÜRKÇÜ kesimi kıyaslamak çok yanlış..
Çünkü,dincilerin misyonu belli
YURT ARAÇ,
İRTİCA AMAÇ....
Ve üstelik dini tezgaha koyup,yeşil sermayeden nemalanan bir güruhla mukayese edemezsiniz....
Bu şuna benziyor, Siz yurt yaptıramadınız onun için çocuklar mecburen buraya yönlendiriliyor öylemii....
Devletin asli görevi değil midir vatandaşının gereksinimlerini karşılamak,bireyin ve toplumun refahını sağlamak ve sosyal güvenliği oluşturmak..
O zaman kimse SOSYAL devletten bahsetmesin..Gerçi olmayan bir şeyden bahsedilmez ama ...
Ve ahırdan bozma kondulara yurt belgesi verilerek çocuklar oraya doluşturulsun...
"Benim bildiğim bir Aziz Nesin, bir de Türkan Saylan'dan başka kaç kişi? Ki onlar da '' Dindar değil, bale yapan çocuklar istiyoruz'' deyince yani baleyi dinin alternatifi olarak gösterince çok da rağbet bulmadılar."
İşte bunda haklısınız !!! Çağdaş eğitim yerine dinci ,sübyancı cemaatlere teslim edilen çocukların nasıl bir muameleye maruz kaldıklarını gördük...
Çünkü bu milleti dinle aldatmak, milli duygularını sömürerek basamak basamak cehalet öğretmek varken BALEYLE ne işi olur çocukların..
Haklısınız ,hocam haklısınız..
sami biberoğulları
Ben kara sermaye yeşil sermaye anlamam.. Sermayenin rengi ile de ilgilenmem..
Öğrencisine yurt açtırmak elbette ki sosyal devletin görevidir. Ancak gelmiş geçmiş bütün hükümetler şöyle bir bakınız. O sosyal Devlet olmanın gereğini yerine getirmemişler. Ya da bakmışlar ki sizin yeşil sermaye dediğiniz sermaye bu işleri ama öyle, ama öyle, ama böyle hallediyor uğraşmak istememişler. Hele de işin içinde oy kaygısı varsa dokunmamışlar pek.
Burası devletin gelmiş geçmiş bir hatası...Eyvallah.
Peki bu memlekette yeşil bir sermaye olduğu kadar rengi başka olan bir sermaye de yok muydu yani? Fakrü zaruret içinde harap ve bitam mıydı o kapısında özel güvenliği olan yüzzme havuzlu, spor salonlu, marketli, sinemalı- tiyatrolu sitelerde oturanlar. Hiç mi sermayeleri yoktu?
Sadece ağlayıp sızlama, eleştirme, ama taşon altına elini sokmaya gelince tıssss.
Haaa bir de hemen belirteyim. O bahsettiğiniz yurtların en az yüzde doksanı beş yıldızlı okul konforundadır. İsterseniz sırf siz görün diye bir kaç tanesinin resmi olan bir yazı hazırlayabilirim.
Adana'daki bir kaç istisnadan biridir belki de..
Tekrar selamlar..
Sevgili hocam önce yitirdiğimiz yavrularımızın acısını yüreğimizde taşırken ona mı yanalım
yoksa ta senin zamanından beri değişmeyen yatılı okul ve yurtların içinde olduğu duruma mı.
Ne oluyorsa gene fakır fukara insanlarımızın değişmeyen kaderi bu,zenginin çocuğu yanıyoe mu?
Ya ben daha fazla yazamayacağım sen zaten yazmışsın da bu durumu kim düzeltecek bilmiyorum.
Emeğine kalemine saygı duyuyorum sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bu sorunu devlet- millet el ele verip, herkes taşın altına elini sokarsa aşarız, başka türlü herkes birbirinden ya da devletten bekleyerek aşılacak bir sorun değil. Hele de sadece devletten beklemek tam bir ahmaklık olur.
Selam ve sevgilerimle.
Ben neye uyuz olmaya başladım biliyormusunuz Hocam bu Ülkenin başına gelmeyen kalmadı.. Onca çocuğumuza taciz ve tecavüz olayından başladık şehitlerimiz ve 11 çocuğumuzun yanmasına kadar geldik.. Tek yaptığımız ne? Allah onları kahretsin.. Bitti. Ondan sonra gene Başkanlık sistemi.Aman da gülüm Başkanlık sistemi. Bu nedir ya.. Onca çocuğumuza tecavüz edenlerden bahis yok.Üstelik halka taciz ve tecavüz olayları devam ederken.. Noldu sahi o şerefsize bir haber var mı? Peşine düşüldü mü? Gık yok.. Şu var ama Allah onları kahretsin.. Bu yangın olayında da suçlu bulunacak mı? Eğer tepedekilerin adamıysa ki zaten malum gene unutulup gidecek.Ama Allah onları kahretsin.. Bu mu ya? Bu mu ya.. Neden kimse ses çıkarmıyor.. Bu ne rezilliktir. Sizin olayınız 1989 da olmuş.. Hala ne değişmiş? Hiç bir şey.. Fakir naapsın.Ucuz diye yolluyor. Yok ki anasını satiyim vekil olsada milyonları cebe indirse ihalelere fesat karıştırsa.. Yok anasını satiyim.. Millet fakir ekmek bulamıyor.. Çocuğunu okutmak istiyor sırf kendileri gibi ezilmesin okusun meslek sahibi olsun diye kendilerini yırtıyor.. Bu baştakiler özel okullardan bu kadar kriter isterken devlet okullarından neden istemiyor? Milli eğitim Bakanlığı ne iş yapıyor. Denetim yapmıyorsa o kadar parayı neden cukka ediyor..Hala okullarda velilerden sürekli para isteniyor.Yok odun kömürmüş yok okula tadilatmış vs. Yetmedi mi Hocam? Milli Eğitim Bakanı neden istifa etmiyor? Yoksa utanmayı mı unutmuşlar..Sürekli kötüledikleri Avrupada bu olay olsa anında adamlar istifa ediyor.. Biz de ne oluyor hiç.. Deprem oldu yıllar önce..Hangi mütahitler ceza aldı.. Hala yama yapılıyor. Hocam bizler ne zaman dur diyeceğiz bu gidişata. Onurlu bir yaşamı hak etmiyormuyuz? Bugün bile Başkanlık tantanası tv lerde. Bu ne rezilliktir. Onca çocuğun cesetleri yok ortada.Yetmedi miiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii? Asıl Allah bizi kahretsin ki hala kendi soracağımız hesapları ona havale edip duruyoruz.
sami biberoğulları
Benim yazı uzamasın, millet uzun yazıları okumuyor diye yazmadığım pak çok şeyi sen yazmışsın. Çok teşekkürler öncelikle.
Evet..Demişsin ki? '' Fakir naapsın.Ucuz diye yolluyor. Yok ki anasını satiyim vekil olsada milyonları cebe indirse ihalelere fesat karıştırsa.. Yok anasını satiyim.. Millet fakir ekmek bulamıyor.. Çocuğunu okutmak istiyor sırf kendileri gibi ezilmesin okusun meslek sahibi olsun diye kendilerini yırtıyor''
İşte ben de baktım bu yazımda eksik bıraktığım noktalar var, yeni bir yazı kaleme aldım ama işin doğrusu yayınlayayım mı yayınlamayayım mı bilemiyorum. O yazının sonlarına doğru şunları demiştim: ( Çok kısa bir bölüm aktarıyorum. Aslında dediklerim çoktu.)
..........''Bu gün Türkiye’deki İmam-Hatip Liselerinin hepsi pansiyonlu okullardır. On üç sene İmam-Hatip Liselerinde görev yaptığım için çok yakından biliyorum ki bu pansiyonların bir kaçı hariç neredeyse tamamını halk yaptırmıştır. Peki sen niçin bir endüstri meslek lisesinin, bir ticaret lisesinin ya da düz lisenin yanına bir öğrenci pansiyonu yaptırmadın? Başı takkeli, yanağı sakallı hacı abimden neyin eksikti?
Madem bu yurtları iktidarların oy deposu olarak gördün o halde bu oyunu bozmak için ne yaptın? Hangi taşın altına elini soktun?
Daha da açık sorayım:
Allah’ını seversen ! Her felaket sonrası ya da her sıkıştığında Anıtkabir’i Ağlama Duvarına çevirip ‘’Ata’m, kalk da bak..Bak da gör bize emanet ettiğin ülkenin halini’’ Diye ağlamaktan başka ne yaptın?
Eleştirdin ağladın, ağladın eleştirdin. Başka? Yok.
Selam ve sevgilerimle.
Ayvazım Deniz
Ahh siz o Atama kurban olun.. Onun gibi adam gibi adam bir daha gelmedi. Şimdikiler sadece dünyalık yapma derdinde.. Vatandaşa ne olmuş kimin umurunda..Gizli develiasyon oldu farkındamısınız? Ama memura emekliye sıra gelince enflasyon yok.
Bir Milli Eğitim Bakanlığı bu tür yerlere izin vermemeli.Çocukları kilit altında tutmak çözüm değil. Ama tabi yanan sizin çocuğunuz değil.. Yani kısaca Hocam siz kendi yazınız da bile gerçeği ortaya dökmüşsünüz.. Sizin zamanınızdan bu zamana bir arpa boyu yol katetmemişiz. Biz de gidip Atamıza kalk da gör kimlere kaldı bu Vatan diye ağlıyoruz. Çünkü Ülkemde cehalet azalacağına artıyor. Atam tekke ve zaviyeleri kapattı.Şimdi bakın neler oluyor. Tecavüzler tacizler ayyuka çıktı. Din kisvesi altında el etek yalayanı mı istersiniz yoksa bir seferden bir şey olmaz diyecek kadar analıktan yoksun bakan mı istersiniz..Ha evet o kadını bakanlıktan aldılar yerine aynı kafada başka birini koydular. Al takke ver külah misali. Hocam Ülkemiz her geçen gün cehalete batmakta.. Biz bu kafayla daha ne yangınlar görürüz. Başka da sözüm yok size.
Saygılar
Sami Hocam,
Öncelikle gerçek tespitlere dayalı yazı için kalbî teşekkür ve tebriklerimi iletmek istiyorum.
Resmî prosedür içinde, belli yönetmelik maddelerinin ve düşünce kalıplarının dışına taşamayan (taşmasına da izin verilmeyen) yönetimler yüzünden eğitim sistemimizin bugünkü haline şaşmamak lâzım.
Dobra dobra söyleyen ve söylediklerinin arkasında duran yöneticiler ya da yönetilen herhangi birilerinin basamak atlayamadığı, yerinde saydığı veya irtifa kaybettiği bir sistemin işlerliğini korumakta olduğunu gösteren en son olay bir yangınla ülke gündemini sarstı.
Sistem içinde insanların hiç bir kıymeti yok. Yeter ki sistem yürüsün. İnsanlar ne olursa olsun. Böyle bir sistemin içindeyiz maalesef.
Ben, bir yatılı okulda geçen 22 yıllık kadrolu hizmetimin arada (yurt dışı görevim, norm kadro uygulaması vs. gibi sebeplerle) kesintiler çıktıktan sonra net 13 yılını bilfiil aynı binada tamamladım. Bunun 22 ayı idarecilik ile geçti. Geri kalan sürede sınıf öğretmeni veya gurup gözetmeni sıfatı ile hizmetimi yürüttüm. Okul binası ile yatakhane binası aynı çatı altında idi. Tek merdivenden girilir-çıkılırdı. Yangın merdiveni ise binanın ilk hizmete girdiğinden yıllar sonra ek olarak binanın arka cephesinden yapıldı. (yapılış tarihini tam hatırlamıyorum.)
Sizin de bahsettiğiniz şekilde günlük olarak iki tane nöbetçi öğretmen ve bir tane gece bekçisi sürekli okulda bulunuyordu. Nöbetçi öğretmenlerden birisi kız öğrenciler, diğeri de erkek öğrenciler için ayrılmış olan yatakhane kısmında yatardı. Öğretmenler, nöbet bitiminde şayet dersi varsa zorunlu olarak dersine devam etmekle yükümlüydü. Gece bekçisi ise her saat başında bir saat kurmakla görevli olduğu için uyuması düşünülemezdi. Yangın ile ilgili olarak da sürekli söndürme ve kurtarma tatbikatları yapılır, teyakkuz halinde bulunulurdu.
Okul işitme engelli çocuklarımıza hizmet verdiği ve o yıllarda tüm Türkiye'de yeterli okul bulunmadığından bakanlıktan düzenlenen sıralama ile memleketin her yöresinden öğrenci kabul edildiği için 7 ile 18 yaş arasında öğrencilere hizmet verilmekte idi. Bu yaş aralığında çocukların hepsinin aynı yerde barındırılmasının taşıdığı riskleri tahmin edebilirsiniz. Okuldan kaçma ya da ergenlik taşkınlıklarına önlem olarak elbette yatakhane kapıları yönetmelikte belirtilen yatış saatlerinde kilitlenir ve sabah kahvaltısına iniş için açılırdı. Böyle bir ortamda çok şükür bir yangın tehlikesi yaşamadık. Rabbim bundan sonra da yaşatmasın.
Ben, bu hizmet süremde 24 saatlik nöbetlerim esnasında gecelerimin en fazla üç saatini uyuyabilirdim. Saat 02:00 olmadan yatağa girmez, odama çekilsem bile okumakla ya da ders plânlamaları ile vakit geçirir, yattıktan sonra da en geç 05:00'de tekrar kalkardım. Rabbime şükürler olsun. Nöbetlerim esnasında öğrencilerin hayatını olumsuz etkileyecek herhangi bir olay yaşamadığıma sayısız şükrediyorum.
Dileğim odur ki: Bundan böyle devlet hizmetinde olan insanlarımız yaptıkları her türlü iş ve işlemde, kendi yaptıklarının sonuçlarını kendi aile fertlerinde yaşayacaklarını düşünerek hareket etsinler.
Hayır dileyelim, hayırla karşılaşalım inşaallah.
Kalbî selâmlarımla...
muhacir bozkurt tarafından 12/1/2016 5:11:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşamışız.
Değerli hocam , yangın merdivenlerinin kapısının kilitli olması bir zorunluluktur. Çünkü sizin de belirttiğiniz gibi yatılı okullara ya yurtlara çok değişik yörelerden insanlar gelir. Mesela bize gelen öğrenciler içinde doğulu bir gurup vardı. Bu grubun aileleri bir taraftan terör, öte taraftan kan davası sebebiyle o yöreyi terk edip İzmit'e gelmişlerdi. İşte o yangın merdiveni biraz da bu sebeple kapatılırdı. Mutlaka anlamışsınızdır.
Çok şükür biz de en olumsuz şartlarda öğrenim yaptığımız halde böyle bir felaketle karşılaşmadık. Bir defa bile yangın tehlikesi atlatmadık. Çünkü aynen dediğiniz gibi gerek gece bekçisi, gerek nöbetçi öğretmen, hatta nöbetçi idareci uyumazdı.Ama eğer bir yangın çıkmış olsaydı o binada? Düşüncesi bile korkunç. Yangın merdivenleri sonuna kadar açık olsa bile kesinlikle çok kayıp verirdik.
Neyde...Söylenecek, anlatılacak o kadar çok şey var ki. Leşke bir gün bir yerlerde buluşsak da doya doya konuşsak.
Selam ve sevgilerimle.
Yıllar içinde hiç bir şey değişmemiş yazıklar olsun bize ya...Toplu halde insan feçesiyiz.. Çocuklar niye ya biz ölelim.. Midem bulanıyor artık din diye diye bu pisliklerin yapılmasından.. Kıyamet mi kopacak Sur mu üflenecek ne olacaksa olsun... Ben bu dünyanın kocaman bir çöp olduğunu düşünüyorum...
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Bu ülkede herkes taşın altına elini sokmadığı müddetçe daha bu tür felaketleri çok yaşayacağız..
Haa sur üflenir mi, üflenmez mi bilemiyorum. Ama üflenmesi çok uzak olmasa gerek.
Selam ve sevgilerimle.
Hali hazırda "Allah bir daha göstermesin" sözü çok samimi bir temenni olmakla beraber, işlerin böyle devam etmesiyle Allah tabi ki göstermeye devam edecektir bu durumları.
Yaradan akıl denen şeyi süs olarak vermemiş insanoğluna. Tedbir ve takdir çerçevesinde değerlendirmek ayrı, sadece takdir demek çok ayrı bir konu.
Olay gününden bu yana takdir elbisesini giyip tepemizdekilere söz söyletmeyen insanları dinlemekten duymaktan tiksinti geldi artik.
Birazcık vicdan birazcık merhamet lütfen.
İşin aslı bu yurtlarda asla denetim yok. Bu binaların çogu dışaridan eli yüzü düzgün,mantolaması yapılmış gayet şık duran yapılar. Fakat işin iç kısmında gerçek hiçte böyle değil.
Kırık dökük ranzalar, eskimiş yataklar, içi dışına çıkmış prizler yanmayan kaloriferler.
Çok yakın tarihte bir arkadaşımızın cocugunu bu yurtlardan birine vermek zorunda kalişından biliyorum bu halleri.
Bunlar çok ciddi sıkıntılar olmakla beraber daha da kötüsü bu el kadar çocuklara gecenin bir vakti zorla uyandırılıp rabıta yaptirılması.
Neresinden tutarsanız orasından sapır sapır dökülüyor her şey :(
Ailelerin mecbur kalıp vermesine mi yanmalı insan, yoksa, buralara denetime gelen müfettişlerin yöneticilerle beraber binanın dışına bakıp gitmesine mi ?
Ne şiş yansın ne kebap durumu.
Teşekkürler bu yazıya.
sami biberoğulları
Denetim konusunu yazmıştım.
İnsanların çaresizliğine gelince: Bizzat o yurdum yöneticisinin çocuğunun da o yanarak ölen çocuklar içinde olduğunu düşünecek olursak çaresizliğin boyutları daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkar.
Evet, yanacak şeyimiz pek çok...Mesela ben de ülkenin bunca zengini varken bu yurtları neden hep cemaatçilerin yaptırdığına, çağdaşlık ve medeni olmayı kimselere bırakmayan insanların neden çağdaş, modern, tarikat-cemaat eli bulaşmamış yurtlar açmadığına yanarım.
Selam ve sevgilerimle.
Devlet yurdu yıkılıp Süleymancıların yurduna yerleştirilen ve o kusurlu binada çocukların yandığı gün, Diyanet İşleri, Adana'da 6 milyon liraya yaptırılan müftülük binasının açılışını yaptı. Olsaydı da duvarlara Allah'ın resmini assalardı, diyeceğim ama bunların Allah korkusu yok.
sami biberoğulları
Güzel bir noktayı yakalamışsın.
Ben her Cuma Cuma namazına giderim ve yaklaşık her Cuma '' Diyanet Vakfına yardım, Filanca yerde açılacak Kur'an Kursuna ya da Müftülük binasına yardım'' Diye para toplanır. O toplanan paralarla da o bahsettiğin müftülük binaları yapılır.
Peki sen hiç herhangi bir yere standa açıp '' Modern ve çağdaş bir öğrenci yurdu yaptıracağız'' Diye para toplayan çağdaş anne- baba gördün mü? Ben görmedim doğrusu?
Şu çağdaş ve medeniler içinden bir tane Süleyman Hilmi Tunahan, ya da Fethullah Gülen çıktığını, memleketi çağdaş ve yüzü aydınlığa dönük yurtlarla doldurduğuna şahit olduk mu? Ben olamadım.
Neden?
Fiyatı bir trilyon olan 1+1 bir rezidans dairesini satın almak için sabah ezanında kuyruğa giren adamlar/ kadınlar neden ille de cami önlerinde toplanan paraların okul yapımı, yurt yapımı için harcanmasını ister de kendi ellerini ceplerine sokmazlar bu konular için?
Yani işin bir de bu tarafı var.
Selam ve sevgilerimle.
Allah u Teala o mini mini yavrularımıza rahmet eyleye. Acı bir olay ve ders alabilirsek ne âlâ.
Devlet dairelerinde talimatlar asılınca herşey yerli yerinde kabul görülmesi daha başka bir alem.Bunu yıllarca katı olarak yaşamış biri olarak gayet iyi bilirim.
Yangın merdiveni hususunda, evet kapatsan bir türlü, kapatmasan başka bir türlü.
Bu özel yurt meselelerine zaten ben oldu bitti karşıyım. Analar-babalar belki evladımız din hususunda buralarda eğetimlerini daha iyi alırlar düşüncesiyle gönderiyorlar. Ama ne yazık ki Okulda ayrı bir disiplin ve yurtta daha ayrı ve katı bir disiplinle yetişen o kuzucuklar ileride de ne yazık ki özgürlüğün tadını alamadıkları için sapıta biliyorlar. Hani kış boyu ahırda ve ağılda bağlı kalan inek ve koyunları baharda ilk çayıra saldığında hayvanların tepkisini göz önüne getirirsen daha iyi anlaşılır.
Ağabey bu anlattığınız konuda kısaca anladığım, İnsan olalım insan gibi davranalım bizlere yeter.
Yine kısaca diyelim ki!!! Tedbir bizden takdir yaratandan... Tedbir, takdiri bozar!
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Şimdi şöyle düşün:
Bahsettiğim ve resmini yayınladığım o yatakhane binası bir gerçek...
Eğer vatandaşın köyünde okul olsa öyle bir yere çocuğunu gönderir mi?
Ya gönderemeyenler? Öyle ya o okulun kapasitesi ancak 220 öğrenci...Sonrası ne olacak?
Yani evet..Çaresislik diz boyu. Bunu taşımalı eğitimle çözmeye çalıştılar nispeten ama o da yeterli olmadı maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Yazınız ve tespitleriniz güzel ve doğru da 'Allah bir daha böyle bir olay yaşatmasın' Bu cümleyi kabullenemiyorum.Sanki olayın suçlusu Allah mış, minicik günahsız çocukları o yaktırmış, hemde bir cemaat yurdunda.
sami biberoğulları
Öncelikle sayfama şeref verdiğiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim
Yeni evlenen bir çifte genelde herkes '' Allah Mutlu etsin '' Der.
Bu dilekte bulunurken '' Siz evlilik denen kutsal kurumun içine edin, birbirinize saygı ve sevgi göstermeyin, ya da her şeyi oluruna bırakın, Allah sizi mutlu eder nasılsa'' anlamında söylemeyiz değil mi?
Burada da olayın tüm sorumluluğunu hâşa Allah'a yüklemiş değiliz.
Peygamberimiz ne diyor: Sen her türlü tedbirini al, ondan sonrasını Allah'a bırak. Tevekkül işte budur''
Allah göstermesin derken işte bu anlamda deriz.
Selam ve sevgilerimle.
Tamer Kavugudurmaz
Allah bir daha yaşatmasın böyle acıları sözünüze amin diyorum lakin bir daha yaşanmayacağının garantisini veremiyorum Sami hocam...
Bu ülkede nelerin yanlış olduğunu söylemek yerine, nelerin doğru ve usulüne uygun yapıldığını yazarsak sanırım madde olarak bir veya iki maddelik bir sonuç çıkar karşımıza... Çünkü baştan ayağa eksiğiz her konuda..
Bu kaçıncı ihmal...
Maden ocaklarındaki yaşam odalarından tutunda,
Yangın merdiveni kilitli olan alelade bir yurt kapısına kadar....
Peki gerekçe.... Ya öğrenciler o merdivenlerden kaçarsa vs. vs.....
O zaman şöyle mi düşünmeliyiz keşke yangın gündüz çıksaydı....
Yatılı okulların elbette zorlukları olacaktır. Benim kızımda yatılı bir lisede okuyor. Ama Müdür gibi müdürü, idareci gibi idarecisi ve en önemlisi güvenlik anlamında tam anlamıyla bir koruması var...
Denetimsiz bu yurtların eğitime açılması demek ,eskiden olduğu gibi "eti senin kemiği benim " hesabı çocuğun tüm can güvenliğini bu güvensiz cemaat ve tarikat okullarına teslim etmek demektir..
Neden köy okulları kapatıldı ?
Neden çocuklar taşımalı sistemle balık istifi gibi servislere doldurulup (bazı servis şoförlerinin ehil olup olmadığı da tartışma götürür ..Bunun örneklerini de yaşadık bu ülkede) yollara döküldü..
Hani çağ atlamıştık; eğitimde, sağlıkta,hukukta, iş güvenliğinde vs vs...
Balık baştan kokmuş şimdi veryansın ediyor,tartışıyoruz..
Gelelim yangın merdivenin kapısına...Az evvel okuduğum bir yazıyı size aynen aktarıyorum isterseniz linkini de atabilirim..
____________
Yurt yangınında bilirkişi ön raporu
http://yurtgazetesi.com.tr/yurt-yangininda-bilirkisi-on-raporu-cikti/17705/
Aladağ Cumhuriyet Başsavcılğı'nın yurt yangını ile ilgili hazırlattığı bilirkişi ön raporunda, yaşamını yitirenlerin, yangın merdiveni kapısının kolu olmadığı için dışarıya çıkamadıkları, yangına binanın ikinci panosundaki şartellerin eskimiş olması ve kaçak akım rolesi bulunmamasından kaynaklandığı görüşü yer aldı.
İş güvenliği uzmanı bilirkişisi, binanın 1'inci katındaki yangın merdivenin kapısının plastik yapıya sahip PVC şeklinde olduğu, bu yangın merdiveni kapısının kollarının bulunmadığı, yangın kapısının dışa açılır şekilde yapıldığı, ancak kapı kolları olmadığından ve kapı açılamadığından buradan çıkıp kurtulan kimsenin olmadığı görüşünü ortaya koydu.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı MHP'li Hüseyin Sözlü, yanan yurt binasında yangın merdivenin kilitli olduğu şeklindeki sözlerine karşılık Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak'ın, "Hayır kilitli değildi" şeklindeki açıklaması üzerine şunları söyledi:
"İtfaiye ekibimiz bu işin uzmanları. Öğrenciler üst kata doğru çıkmış. Oradaki kapılara yönelmiş. Yangın merdiveni kapısına da yüklenilmiş. Ama açılamamış. Bu, kilitli olduğu, yangından etkilenip PVC kapının erimesi ve şişmesi sebeleriyle olabilir. Bu kapının PVC değil, yangına dayanıklı olması yönetmelik gereğidir."
Ruhsat verildikten sonra belediyelerin herhangi bir denetlleme yetkisi olmadığını da belirten Sözlü, ayrıca yangın ihbarının geç yapıldığını, itfaiye araçlarının ulaştığında alt katta çıkan yangının, çatı katına kadar ulaşmış olduğunun görüldüğünü söyledi.
Sözlü bu arada Adana'da yaklaşık 100 tane benzer yurt olduğunu, bunun 80'ninin aynı cemaate ait olduğunu da söyledi.
___________
ÜÇ KURUŞLUK ÖNLEMİ ÇOCUKLARIMIZA ÇOK GÖREN ZİHNİYETE VE HALA ÇOCUKLARINI TARİKAT VE CEMAAT OKULLARINA GÖNDEREN ÇARESİZ ANNE BABALARA NE DENİR BİLMİYORUM...
O kadar üzgünüm ki anlatamam... İşin acıklı tarafı ise sizin idarecilik yaptığınız yıllardan bu yana hiç bir şey değişmemiş..
Sahi söylemeyi unuttum Sami hocam sizin zamanınızdaki ATATÜRK ÇÜ MÜFETTİŞLER ŞU ANDA YOK AMA ÖLÜMLER DAHA ÇOK....
Dilek USTA tarafından 12/1/2016 3:25:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Uzunca yorumunuzda cevap vermem gereken o kadar çok husus var ki hangi birinden başlayayım bilemiyorum.
Bir öğrenci yurdunda ya da yatılı okulda yangın merdivenlerine açılan kapıların kapalı olması bir zorunluluktır. Ben düz liselerde ya da ilköğretim okullarında da görev yaptım, onlarda böyle bir zorunluluk yoktur.
Yangın merdiveni sadece öğrenciler kaçarsa endişesiyle kapatılmaz bu okullarda.
Mesela bahsettiğim okulda terörden ya da kan davasından kaçıp İzmit'e yerleşmiş olan doğulu insanların çocukları vardı. O kapılar açık tutulduğu takdirde gece vakti kanlılarından birinin gelip çocuklardan birinin gırtlağını kesmesi, sonra da sessizce kimseye görünmeden ormana saklanması ve kaçması işten bile değildi.
O bina yaklaşık 1950 yılından beri yatılı okulun yatakhanesi olarak kullanıldı ve tek bir üzücü olmadı ne benden önce, ne benim dönemimde ne de benden sonra. Çünkü sizin de belirttiğiniz gibi Müdür gibi müdürler, idareci gibi idareciler ve yine sizin belirttiğiniz gibi belinde tabancası, elinde feneri ile sabaha kadar uyanık olan bir gece bekçimiz vardı. Evlerine giderlerdi değiğim nöbetçi öğretmenler de gece boyu sık sık yatakhanelere gelir koğuşlara girer ranzaları tek tek dolaşıp hatta üstü açılmış öğrencilerin üstlerini örterlerdi.
Çaresizliğe vurgu yapmışsınız. Evet bu çok çok önemli bir faktör. Düşünün siz olsanız bir başka okulda ya da hemen yanıbaşınızda çok daha güzel, çok daha modern ve donanımlı bir okul ya da öğrenci yurdu varken böyle bir yatakhanede yatsın, böyle bir okulda öğrenim görsün diye gönderir miydiniz çocuğunuz Akmeşe YİBO ya..Elbette hayır. O çocukların velilerinin iki alternatifi vardı: Ya bizim okul ( Ki kapasitemiz 220, öyle herkesi de alamıyoruz) ya da öğrenci yurtları...
İşte sorun burada.
Neden Süleymancıların, Fethullaçıların yurtları var da Atatürkçülüğe, çağdaşlığa, medeniliğe gelince mangalda kül bırakmayanların açtığı, hizmete soktuğu, '' Gelin bizim yurtlarımıza, her şey bedeva'' dediği yurtlar yoktu? neden hâla yok? Sakallı, şalvarlı hacı amcamdan neleri eksikti? Ceplerinde akrep mi vardı yoksa?
Bu vatandaşlar bu güne kadar her felakette Anıtkabir'r koşup ''Ata'm, bıraktığın ülkeyi bak ne hale getidiler'' Diye ağlamaktan başka ne yaptılar? Hangi taşın altına ellerini koydular?
Biz İmam- Hatip Liselerinde o yurtlardan ( Ki herkes onlara Kur'an kursu der) öğrencilerin kafalarındaki '' Hocam Atatürk öldüğünde onu toprak kabul etmemiş doğru mu'' Sorularına karşı canla başla Atatürk'ü anlatmaya çalışırken neden bir tanesi çıkıp da bu oyunu bozacak bir yurdun açılmasına öncülük etmedi?
Benim bildiğim bir Aziz Nesin, bir de Türkan Saylan'dan başka kaç kişi? Ki onlar da '' Dindar değil, bale yapan çocuklar istiyoruz'' deyince yani baleyi dinin alternatifi olarak gösterince çok da rağbet bulmadılar.
Evet siz yazmışsınız. benim de bildiğim bir gerçek: Adana'da 100 öğrenci yurdundan 80 i Süleymancı yurduymuş. Peki Atatürkçülerin de seksen tane, yurdu yok? Yaptılar da ellerini kollarını bağlayan mı oldu.
Ve son olarak yangın raporu:
Evet ihmaller çok fazla. Ancak eğer o yurdun yöneticisinin kızı da o yangında ölenler arasındaysa olaya '' Gaflet, dalalet'' demek mümkün ama ihanet demek bence mümkün değil.
Aslında bir eğitici olarak söyleyebileceğim o kadar çok şey var ki. Ama uzatmamak için burada noktalıyorum:
Selam ve sevgilerimle.