- 1074 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
ORTADOĞUDA DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARINA SAYGILI TEK DEVLET İSRAİLDİR (!)
ATATÜRK’ÜN CASUSU İNGİLİZ KEMAL SİYONİZMİN HİZMETİNDE ?????????
----------------------------------------------------------------------------------------------
ABD nin çiçeği burnunda ( yaş itibariyle değil tabii ki ) başkanı TRAMPlen hazretleri demiş ki:
‘’Ortadoğuda insan hakları ve demokrasiye saygılı tek devlet var o da İsrail’’
Adama kızıyoruz falan filan ama bizdeki TRAMPetler aslında ondan çok daha fazla ses çıkarmışlar zamanında. Nasıl mı?
Biraz uzun olan bu yazıyı okursanız anlayacaksınız.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Sizlere birden bire ‘’Ali Kemal kimdir?’’ Diye bir soru sorsam aklınıza gelecek Ali Kemaller muhtemelen ya Trabzonsporun eski milli futbolcusu Ali Kemal olacaktır ya da biraz tarihle ilgilisiyseniz Osmanlı’nın son İçişleri Bakanı olup vatan haini olduğu gerekçesiyle İzmit’te linç edilerek öldürülen Ali Kemal… Ama bir Ali Kemal daha vardır: Ali Kemal Meram.
Ali Kemal Meram belgesel olduğu iddia edilen hatta iddiadan öte kaynak olarak kabul edilen iki önemli romanın yazarıdır. Bu romanlardan biri ‘’ Osmanlı Padişah Anaları ve 600 yıl Bizi Yöneten Devşirmeler’’ Adını taşır ve Türkiye’de ‘’Best seller’’ olmuştur. Yani en çok satılan kitaplar listesinin başlarındadır. Bir diğer Kitabı da ‘’Türk Casusu İngiliz Kemal’in İsrail Maceraları’’ Adını taşır ki o da ‘’Best Seller’’ olmuştur.
Şimdi önce Padişah analarından başlayalım ve bizzat Ali Kemal Meram’ın kendisinden bu kitabın yazılış amacının ne olduğunu öğrenelim.
Ali Kemal Meram diyor ki:
"Binlerce Osmanlı tarihi yazıldı şimdiye kadar. Yüzlercesi de Batı ve Doğu dünyasında yazıldı. Ne var ki, bunların içinde yalnız birkaçı, gerçeklerin pek azına şöyle bir değinip geçti. Hiçbiri. Osmanoğulları’nın ve meydana getirdikleri hanedanın soy kökenine, kurdukları devletin akıl durduran, bir benzeri görülmedik çarpık düzenine değinmedi.
Anadolu’da kurulmuş Türk devletlerini tek tek ortadan kaldırarak tutsak aldıkları milyonlarca Türk’ü yüzyıllar boyu yağma ve talan savaşlarına sürüp onların kanları ve canları karşılığında çul çadırdan mermer saraylara kavuştuklarını açıklamadıkları gibi özellikle "Fatih" diye anılan 2. Mehmet’in başlattığı Türk düşmanlığının 477 yıl sürdürüldüğünü açıklayan olmadı.
Türk soyundan gelen tek bir kişinin bile 477 yıl süresince, devlet yönetiminde yer almasına izin verilmediği açıklanmadı.
Batana dek devlet yönetiminin satın alınmış, tutsak edilmiş dönme ve devşirme Hristiyan-lardan oluştuğunu hep gizlediler. Onları yalnız övdüler, yücelttiler. Eşsiz birer kahraman, benzersiz bilge kişiler olarak nitelediler. Özellikle, gerçekleri yansıtmamakta direnen okul kitapları ile Türk insanını kandırdılar.
Ben bu belgeselde, şimdiye kadar gizlenen gerçekleri apaçık yazdım. Bir Türk yazar olarak ulusal görenimi verine getirdiğime inanıyor ve Atatürk’ün ölümsüz ruhuna adıyorum.’’
Kısaca vatandaşın kendisinin de belirttiği gibi bu kitap bir belgeseldir (!) Belgesel bu eser Atatürk’ün ölümsüz ruhuna ithaf edilmiştir Türklüğü ile övünen bu yazar tarafından.
Bu vatandaşın ayrıca ‘’Göktürk İmparatorluğu’’ ve ‘’Türkçülük ve Türkçülük Mücadeleleri Tarihi’’ adlı iki kitabı daha var. Başkaları da var mı bilmiyorum. Yani adam acayip şekilde Türkçü (!) Hitler’in ‘’Kavgam’’ adlı eserinin ‘’ Best seller’’ olduğu bir dönemde bu vatandaş da işte bu eserleri piyasaya sürerek Türkçülük mücadelesine duhul eylemiş.
Osmanlı Padişah Anaları adlı yüzlerce sayfadan oluşan bu kitabı okumanıza aslında hiç gerek yoktur çünkü daha kitabın kapak resminde size içinde ne olduğu anlatılmaktadır.
Şimdi geçelim ‘’ Türk Casusu İngiliz Kemal’in İsrail Maceralarına’’
Geçmesine geçelim de öncelikle bu kitap da madem ki bir belgeseldir o halde bakalım İngiliz Kemal diye bir Türk Casusu var mı? Varsa bu casus İsrail’de de faaliyet göstermiş mi? İsrail’de faaliyet göstermişse neler yapmış?
Evet. İngiliz Kemal diye bir Türk Casusu var.
Asıl adı Ahmet Esat olan İngiliz Kemal Rumi 1308, miladi 1892-93 yılında İstanbul’da doğdu.( Bazı kaynaklar 1887 doğumlu olduğunu söylüyor) Babası Evkaf Nezareti Varidat Kalemi Müdürü Mehmet Raşit Bey, annesi Sıdıka Hanım’dır. Ahmet Esat, küçük yaşta babasını yitirdikten sonra, dayısının koruması altına girdi. Orta eğitimini almasının ardından Galatasaray Lisesi’ne başladı. Burada geleceğin ünlü gazeteci-yazarlarından Ruşen Eşref (Ünaydın) ile okul arkadaşlığı yaptı. Atak ve kabına sığmayan bir delikanlıydı. Boks ve yelken sporuyla ilgilendi. Fransızcasını ilerletti. Fransa’daki gençlerle mektuplaşır oldu. Onun yurt dışı mektuplaşmaları Abdülhamit yönetimini kuşkulandırdı. Yıldız Sarayı’nda sorgulandı.
Annesi ve dayısı, bu kabına sığmayan çocuğun, Abdülhamit yönetiminde başına bir iş geleceği endişesini taşır oldular. Dayısı çare olarak, Onu Yahudi simsar aracılığıyla bir İngiliz gemisine bindirip, yurttan çıkarttılar.
Gemi yolculuğu sırasında girişken Ahmet Esat, kaptanın sevgisini kazandı. Kaptan’a ‘baba’ diye hitap etmeye başladı. Bu yaklaşımdan hoşlanan kaptan İngiltere’ye vardıklarında Ahmet Esat’ı evine götürdü. Eşi de onu bir çocuğu gibi sevdi. İngiliz Koleji’ne verdiler. İngilizceyi tüm lehçeleriyle öğrendi... Ve bu dil öğrenimi, Ahmet Esat’ın fırtınalı yaşamının da habercisi gibiydi...O, artık ‘İngiliz Kemal’ idi...
1. Dünya Savaşı başlayınca yurda döndü. Önce Çanakkale Cephesi’nde görev aldı. Sonra ilk millî istihbarat teşkilatlarımızdan biri olan Teşkilat-ı Mahsusa’ya girdi. Cemal Paşa’nın yanında Sina-Kanal Cephesi’nde İngiliz casusu Lawrance’in peşine düştü. Bir ara Kutulamare’de tutsak edilen İngiliz General Tawshend’in bulunduğu hapishaneye atılarak, ondan bilgi almakla görevlendirildi.
Mütareke yıllarında İstanbul’da idi. İngilizler İttihatçıları tutuklamaya başlayınca, İngiliz Kemal, İttihatçıları kurtarmaya çalıştı. Bunu anlayan İngilizler, onu tutukladılar. İşkence yaptılar. O, fırsatını bulup hapishaneden kaçtı. Çanakkale Boğazı’nda yakalandı. Çanakkale’de yine hapse atıldı. O yine kaçtı ve Türklüğün yüz akı Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’sına doğru yola çıktı.
İngiliz Kemal olarak bilinen Ahmet Esat Bey, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Rumca biliyordu... Ankara’daki Millî ordu için bulunmaz bir değerdi.
Ankara’da başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere; Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (Paşa) ve Müdafa-ı Millîye Vekili Fevzi Paşa ile görüştü. Kendisine Genelkurmay İstihbarat Şubesi’nde görev verildi. Ama asıl görev arkasından gelecekti...
Mustafa Kemal Paşa, Yunan İşgal Kuvvetleri Karargâhı’ndan bilgi istiyordu. Ve “İngiliz Kemal” bu iş için görevlendirildi. Önce Antalya’ya gitti. Orada sahte pasaportlar yaptırdıktan sonra Amerikalı gazeteci Henry Willy kimliğine büründü. Rodos’a geçti. Rodos’ta Amerikalı gazeteci ve sinema muhabiri olarak dolaştı. Sonra da gerçek görevi için İzmir’e geldi. Renkli kişiliği sayesinde Yunan subaylarıyla kısa sürede dost oldu. Yunan Genel Karargâhı’na girdi. Yunan Orduları Komutanı General Papulas ile konuştu. Papulas onu, Yunan Kralı’nın Anadolu’ya yapacağı ziyarette takip edecek gazeteciler arasına soktu. Yunan Genel Karargâhı’ndan aldığı bilgileri günü gününe Ankara’ya iletti.
O günler Etem’in Yunanlılar’a sığındığı günlerdir. Etem ve arkadaşları İngiliz Kemal’i tanırlar ve Yunan makamlarına ihbar ederler. İngiliz Kemal yakalanır. Sorgusu sırasında hiç Türkçe konuşmaz. Yargıçlar Onun kimliği hakkında kuşkuya düşerler ve onu Atina’ya gönderirler. Bir süre de Atina hapishanesinde kalır. Daha sonra hapishaneden kaçar. Bir Rum’un cüzdanını çalarak para temin eder ve Fransız gemisine binerek, tekrar İzmir’e gelir. Bu zaman içinde Türk Orduları istilacı Yunan kuvvetlerini denize dökmüş; vatan kurtulmuştur. İngiliz Kemal için artık korku yoktur. Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilir. Kendisine dinlenme izini, para ve İstiklal Madalyası verilir.
Yıl 1924... Savaş bitmiştir. Genelkurmay’daki görevinden ayrılır; İstanbul’a yerleşir. Dört yabancı dil bilmektedir. Tercümanlık yapmaya başlar. Bu arada, 1932 yılına kadar Hafif Siklet Boks Şampiyonluğunu kimseye bırakmaz. Sakin bir yaşam sürerken, 2. Dünya Savaşı çıkar. Devlet Onu bu kez yine göreve çağırır. 2. Dünya Savaşı boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin bir istihbarat görevlisi olarak Balkan ülkelerinde çalışır. Topladığı bilgileri Ankara’ya gönderir. Savaş bitince yine İstanbul’a yerleşir. Bir süre Anadolu Ajansı’nda çalışır. Daha sonra Hilton Oteli’nin tercümanı olur ve turist rehberliği yapar. Vatana yaptığı örtülü hizmetlerin bedelini, çirkin organizasyonlara girerek çıkartmaya çalışmaz. Son yılları yoksulluk içinde geçer. TBMM’ne başvurur. Türkiye Büyük Millet Meclisi de 26 Haziran 1964 yılında çıkarttığı özel bir kanun ile, İngiliz Kemal unvanlı Ahmet Esat Tomruk’a, “Vatani Hizmet” tertibinden 500 lira maaş bağlar.
Türk Milleti’nin bu has evladı, 14 Şubat 1966 tarihinde sonsuzluğa göçer...
Hakkında romanlar yazılır... Filmler çevrilir...
Yazar Recai Sanay tarafından yazılan romanların adları şöyle: 1-Türk Casusu İngiliz Kemal İstiklal Harbinde (2 cilt), 2-Türk Casusu İngiliz Kemal Yunan zindanlarında, 3-Türk Casusu İngiliz Kemal 2. Dünya Harbi’nde, 4-Türk Casusu İngiliz Kemal Lawrens ile Karşı Karşıya, 5-İngiliz Kemal Yakınşark İhtilalcileri Arasında,6- İngiliz Kemal Kıbrıs Muamması Peşinde...
Bu eserleri yazan Recai Sunay doğrudan doğruya İngiliz Kemal’den dinlediklerini kitaplarında anlatmıştır.
Peki İngiliz Kemal’in bir İsrail Macerası da olmuş mudur? ‘’ Türk Casusu İngiliz Kemal Orta Doğuda’’ Adlı ve yazarının doğrudan doğruya Esat Tomruk ( İngiliz Kemal ) olduğu belirtilen bir kitabın bölümleri arasında onu evet Arap-İsrail Savaşında, Beyrut hapishanelerinde görüyoruz. Yani fantezi bir roman değilse bu İngiliz Kemal en son olarak İsrail’de de görev yapmış. Nitekim Ali Kemal Meram’ın ‘’İngiliz Kemal’in İsrail Maceraları ‘’ adlı kitabına göre de İngiliz Kemal 1948 yılında yani İsrail Devletinin kurulduğu yıllarda İsrail’de faaliyettedir.
Şimdi normalde Türkçü bir yazarın yazdığı bu kitabı elimize aldığımız zaman, İngiliz Kemal’in daha önceki faaliyetlerini de göz önünde bulundurduğumuzda bu kitaptan beklentimiz ne olur? Elbette İngiliz Kemal’in İsrail aleyhine bir faaliyet içinde olması. Öyle değil mi? Ama hayır. İngiliz Kemal 1948 yılında İsrail lehine faaliyet göstermektedir Ali Kemal Meram’a göre.
Zurnanın zort dediği yer de işte bu 1948 Tarihidir. Çünkü Bahsi geçen ‘’ İngiliz Kemal’in İsrail Macerası’’Adlı Kitapta İngiliz Kemal 1948 yılının Ocak ayının “puslu ve soğuk” bir gününde yemeğini yemiş, şarabını yudumlarken eski bir tanıdığı olan Mişel Smith ile karşılaşmasıyla başlar kitap.
Mişel, Polonyalı bir Yahudidir ve gizli Siyonist teşkilatında çalışmaktadır. Kemal, Mişel ile Amerika’da tanışmış ve kendisini ona Musevi olarak yutturmuş, hem de Dünya Siyonist Teşkilâtı ileri gelenlerinden Lindman’ın küçük kardeşi, Samuel Lindman olduğuna inandırmıştır (s. 12). Bu kimlikle Kemal’in, Amerika’da Mişel ile birlikte Siyonist teşkilatına yararlı çalışmaları” olmuştur????
1947 Tarihi itibarıyla Türkiye bu günkü İsrail topraklarında bir İsrail Devleti kurulması fikrine karşıdır. Nitekim 29 Kasım 1947 de BM de Filistin’in taksimine ve İsrail Devletinin kurulmasına red oyu vermiştir. Ancak her şeye rağmen 14 Mayıs 1948 de David Ben Gurioan başkanlığında tel Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi, İsrail Devleti’nin kurulduğunu açıkladı. Amerika Birleşik Devletleri aynı gün İsrail’i tanıdı.
Daha sonra bilindiği gibi Arap- İsrail Savaşı başladı. İlk Arap-İsrail Savaşı sırasında Türkiye’de Birleşmiş Milletler nezdindeki çalışmalarda aktif rol aldı.
Bu cümleden olarak 12 Aralık 1948’de, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Türkiye temsilcilerinden oluşan “Filistin Uzlaştırma Komisyonu” kuruldu. Komisyon belirlenirken ABD’nin İsrail yanlısı, Fransa’nın tarafsız, Türkiye’nin de Arap yanlısı olacağı düşünülmüştü. Çünkü Türkiye, 1949’dan önce İsrail’in bağımsızlığına karşı çıkan ülkeler arasında yer almıştı. Fakat Türkiye komisyona dâhil oluşundan itibaren giderek Arapları desteklemekten uzaklaştı ve daha batıcı bir çizgiye yöneldi. 28 Mart 1949’da ilk Müslüman ülke olarak İsrail’i tanıdı.
Yani evet, İngiliz Kemal madem ki bir Türk casusuydu o halde Türkiye’nin iç ve dış politikaları neyi icap ettiriyorsa o yönde çalışması normaldi. Mesela İsrail istihbarat elemanlarıyla beraber Atina’dan Roma’ya Arap ajanlarıyla köşe kapmaca oynaması, Kahire ve İskenderiye’de istihbarat toplaması ve Filistin’de Araplara karşı sabotaj eylemlerine katılması , Arap uçak ve tanklarına karşı bir kibutzu ( İsrail Yerleşim bölgesi) savunması gibi.
Ancak yine de Ali Kemal Meram’ın bahsi geçen kitabında bir anormallik vardı. Anormallik İngiliz Kemal’in gerçekten de İsrail’in kurulması aşamasında Siyonizmin emrine amade bir insan olarak çalışması, hatta hain(!) Araplara karşı bizzat savaşması filan değildi. Arapları sevmemek , onlardan “O Araplar ki İngiliz’lerin verdiği altınların hatırı için, Birinci Dünya harbinde bize ihanet etmişlerdi” (s. 63). Diye bahsetmek, Macera boyunca Araplardan ya kumar ya da fuhuş düşkünü, işkenceci, infazcı , bir kaç dolar için analarını da vatanlarını satan aşağılıklar diye bahsetmek de değildi acayip olan.
Acayip olan padişah annelerinin hangi Hrıstiyan milletinden olduğunu , dolayısıyla bizleri 600 sene Hristiyanların yönettiğini, bu Hrıstiyanların da ( Başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere) hep Türk düşmanı olduklarını ‘’Osmanlı Padişah Anaları’’ adlı kitabında gayet belgesel(!) bir şekilde izah eden(!) Ali Kemal Meram, iş Yahudilere gelince müthiş bir Yahudi sever olarak karşımıza çıkıyordu ‘’İngiliz Kemal’in İsrail Macerası’’ adlı kitapta. ‘’ Yahudi’nin derdi bizi mi gerdi?’’ Gibi bir yorumu filan yoktu. Tam tersine Yahudi’nin derdi bizim en birinci derdimiz olmalıydı ve olmuştu da. .
Bu kitapta İngiliz Kemal’in ağzından İsrail Devletinin kuruluşu bizim Kurtuluş Savaşımız ile özdeşleştiriliyor ve zavallı (!) masum (!) Yahudilerin 2000 yıllık bir esaretten sonra nasıl bir istiklal mücadelesi verdikleri ballandıra ballandıra, İsrail’e övgüler yağdırarak anlatılıyordu. Birlikte çalıştıkları İsrail ajanları olan Suzan ve Magda’nın çalışmalarını İngiliz Kemal’in ağzından : “Bir vatan nasıl kurulur, nasıl kurtarılır; bunu bilirdim ben… bizim kendi vatanımızın Millî Mücadelesinde, içinde yaşayarak görmüş ve öğrenmiştim. Böyle yüz binlerce adsız fedâinin, vatanın kurtulmasında ve yeniden kurulmasında ne büyük katkıları olduğunu biliyordum” (s. 76-77). Diye anlatır kitabında.
Yine bu kitaba göre İsrail Ajanı Magda, mücadelenin başarıya ulaşma şansına dair şüphe duyan Yahudilere karşı şöyle bir argüman öne sürer: “Böyle konuşanlara, biz, Türkler’i örnek gösteriyoruz. Vatanları, on iki devletçe paylaşılmış ve her karış toprakları işgal edilmiş olduğu halde bir Mustafa Kemal Paşa’nın buyruğu altına giren 14 milyon nüfuslu ülke halkı, toplam nüfusları üç yüz milyonu geçen düşman devletlerin tümünü alt ederek vatanlarını, özgürlük ve egemenliklerini ve en önemlisi öz benliklerini kurtardılar. O ortamda; Mustafa Kemal’e de, Mustafa Kemal’e inananlara da, tüm dünya gülüyordu! Olacak şey mi bu, diyorlardı! Ama o olmaz sanılanın olduğunu gördüler.” (s. 88) Bu sözler, kolay değil, koca İngiliz Kemal’i gözyaşlarına boğar. Bu yakınlık, ve Araplara karşı ortak antipati, Türk-İsrail dostluğunun da temeli olarak gösterilir.
Magda’ya göre: “Türkler, yüzyıllardan beri Araplar’ın ne olduğunu, bizden daha iyi bilirler. İsrail’i kuranlar, İsrail’i yaşatacak olanlar, Türk Devleti ile daima dost kalacaklardır” (s. 59)
Kitabın ön sözü ile yavaş yavaş konuyu noktalayalım.
‘’İngiliz Kemal’in İsrail Maceraları’’ adlı kitabın 5. Sayfasında deniliyor ki ‘’ “Bu maceranın her sayfasında, damarlarında ceddinin asil kanını taşıyan her Türk gencinin alabileceği pek büyük ilhamlar vardır.”
Evet…Damarlarında ceddinin asil kanını taşıyan Türk genci, ilhamını anaları Hristiyan, kendileri Türk düşmanı(!) olan ve ceddim diye sarıldıkları sahte kahraman(!) olan Osmanlılardan değil , gerçek asil(!) ve kahraman(!) Siyonist Yahudilerden almalıdır(!)
İşte bu öğreti ve zihniyet karşısında kapak resminde bir kerhaneden daha beter bir Osmanlı haremi resmedilmiş olan ‘’Osmanlı Padişah Anneleri’’Adlı kitabın ‘’Best seller’’ olmasına şaşmamak lazım geldiği gibi İsrail’i tanıyan ilk Müslüman Devlet olmamıza da hiç şaşmamak gerekir.
‘’Bu saatten sonra Coca Colayı evine soksan ne yazar sokmasan ne? Adamlar sokacaklarını sokmuşlar ta ense kökümüze kadar.’’ Diyor ve noktalıyorum.
YORUMLAR
Merhaba Hocam, Yekta Atilla Beyin yorumuna aynen katiliyorum. Gercekten okudukca çözülen bir bulmaca gibiydi yazi. Ayrica, Padişah Anaları kitap kapağı için 'kerhaneyi aratmaz' demişsiniz ya, az demişsiniz hocam.
Resimdeki kitap 5. Baskı. Kapak mı sattirdi acaba diye düşünmeden edemedim :-)
Tebrik ederim, selamlar.
Emine UYSAL (EMİNE45) tarafından 11/13/2016 6:05:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bahsi geçen kitabı bir Edebiyat Öğretmeni arkadaşın elinde gördüm bir kaç yıl önce. Bana '' İşte Osmanlı tarihine ışık tutacak belgesel bir eser'' diye tanıttı kitabı. O zaman ''Eyvah ki eyvah..''Dedim kendi kendime.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, yazıda konjonktürdeki siyasi, tarihi durumların arkaplanlarının anlaşılmasını getiren yeterli veri ve açıklık sergilenmiş...
Parantez içinde ünlem olan yerlerin dışında da, birçok yerde epeyi güldüm... Biraz dikkatlice okuyacak herkes aynı ilginç zamansal ve organik çakışmaları farkedecektir... Bulmaca çözer gibi keyfetmek isteyenler biraz da internetten yararlanabilirler...
Aydın namusuyla bir yazı nasıl kurgulanır, sorusuna somut bir örnek kaydetmek isteyenlere tavsiye edilir...
Varolasınız, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Hani bir fıkra vardır.
Adamın biri doktora gitmiş ve dertlerini sıralamış. Lakin adam neresinin ağrıdığından söz etse doktor, ''Yaşlılıktan efendim'' Diyor. Adam kızmış sonunda '' Ulan ne dersem deyim yaşlılıktan diyorsun. Sen ne biçim doktorsun'' Deyince doktor '' Bu asabiyetiniz de yaşlılıktan'' diye cevap vermiş.
İşte o hesap bizde de millet neyi sokuşturmaya kalkıyorsa hep vatanseverlikten, Atatürk sevgisinden. Biz yemesek de yiyen bol maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Olayı iyi bağladın hocam.
Sabırla bu yazıyı okumama değdi doğrusu.
Çok dersler çıkarılacak bir çalışma olmuş yine.
sami biberoğulları
İşin doğrusu kendim böyle bir yazıyı okumak durumunda olsaydım o kadar sabır gösterebilir miydim bilemiyorum. Gerçekten sabrın için çok teşekkür ederim . Zira gerçekten de uzun bir yazıydı
Selam ve sevgilerimle.
hocam
yaziyi sonuna kadar okudum. daha yazinin basinda asiri osmanli dusmanligi altindan keskn bir pislik cikar diye dusunmustum...
emeginize saglik hocam
sami biberoğulları
Bir yerde Osmanlı düşmanlığı varsa altında kesin bir pislik mutlaka vardır.
Selam ve sevgilerimle.
Çok olmuş hocam yazılarınızı okumayalı. Özlemişim. Yine pek çok yönüyle katıldığım düşüncelerinizi ifade ediş biçiminizi her zamanki gibi akıcı bulduğumu da belirtip, saygılar sunuyorum...
sami biberoğulları
Bir hayli uzun zaman oldu görüşmeyeli. İnşallah iyisindir. Seni tekrar buralarda gördüğüme .ok sevindim. Bundan sonra daha sık görüşmek umuduyla.
Selam ve sevgiler.