AŞK-I FİSTAN
Arkadaşla gitmiştik su doldurmaya. Bizim oralarda meşhurdur dağ suyu getirip ondan şöyle bir demli çay içmesi. Dağın başına gitmiştik bizde suyumuzu doldurmaya. Dağın yamacındaki köyün içindeydi çeşme. Pek bir ihtişamı yoktu çeşmenin, kanımca bakımsızlıktandı. Sularımızı doldurmaya koyulduk biran önce işimizi bitirip demli çayımızdan yudumlamak için. Derken bir amca çarptı gözüme, uzaklara dalıp dalıp gidiyor sonra saatine bakıyordu. Önce birini bekliyor diye düşündüm. Gözlerimi ondan ayıramaz olmuştum, ayağımın ıslanmasını bile fark etmemiştim bu yüzden. Yarım saat süre zarfında işimizi bitirip sularımızı doldurmuştuk. Benim aklım hala o amcadaydı. Kahvedeki taburesinde oturuyordu. Çay içme bahanesiyle gidip oturduk yanına. Oturur oturmaz sanki içimi okur gibi ‘Çay ver delikanlılara’ dedi. Sonra ağzından tek bir laf dahi dökülmedi. Susuyordu. Alabildiğince susuyordu. Gözleri bu sefer uzaklarında uzaklarındaydı.Bu arada çaylarımız geldi. Muhabbet açmak istercesine ‘Hayrola amca birini mi bekliyorsun?’ diye soruverdim. Önce hayatın çizgilerle donattığı yüzüyle bana bakarak; ‘Bekliyorum ya oğul ama onun gelmesini değil benim ona gitmemi bekliyorum’ dedi. İlk anda bir şey anlamamıştım Belli ki bir şeyler vardı bu amcada. Sonra laf lafı açtı: adın ne? Ne iş yapıyorsun? Vs. Konuşma bitince; ‘Hanım teyze nasıl amca, sağlığı sıhhati yerindedir inşallah!’ dedim Önce ellerini ovuşturdu: ‘Sizlere ömür oğlum bu gün tam 3657.gün ondan ayrılışımın’ dedi Kendimi bir garip hissettim onun da gözleri kan çanağı olmuştu. O an gözlerinde özlemi ve nefreti bir arada gördüm. Ah hanım beni bu dünyada neden yalnız bıraktın dercesine. Ortamı yumuşatmak istercesine birazda havadaki pusuyu dağıtmak adına; ‘Sever miydin hanım teyzeyi’ dedim. Gözlerinde papatyalar açtı biranda ve devam etti ‘Yürüdüğü yolu severdim, geçtiği eşiği, su içtiği tası, Yemek yediği kaşığı, başını koyduğu yastığı, giydiği fistanı severdim. Ama en çok onu severdim. Bazen kafamı kaldırıp Yaradan’a ’Neden aldın sevdiğimi diyecek oluyorum, sonra vazgeçiyorum. Ne de olsa veren de alan da sevdiren de o değil miydi diyorum’ bunları söylerken gözlerinden üç beş damla yaş süzülüyor çizgili yanaklarına. Ardından amansız bir sessizlik. Bende susuyorum. Daha sonra çenemi tutamayıp birazda meraktan: ‘Hanım teyzeden sonra hiç evlenmeyi düşünmedin mi amca?’ diyorum. Tek bir cümle söylüyor:’ Bağrıma koyacak baş bulunuyor da yola yoldaş bulunmuyor evlat’ diyor. Ne diyeceğimi nasıl oturacağımı şaşırır oluveriyorum. Anladımki yolumdaki yoldaşını kaybetmişti yaşlı amca ve biliyorum ki hayatta tek bir yoldaş olur gerisi savaş olur. ‘Neyse bey amca biz kalkalım artık’ dedim Cebimden çay paralarını çıkaracak oldum, nasırlı elleriyle elimi tuttu.’Bizde misafire para ödetilmez oğul, var git sen yoluna’ dedi. İtiraz edecek durumum yoktu. Köy kahvesinden yavaş addımlarla çıkarken arkamdan seslendi: ‘Yoluna yoldaş bulacak olursan; giydiği göğneği dahi sev oğul unutma bu sözümü hadi yolun açık olsun!’ Üç gün sonra duydum amca vefat etmiş, evinde ölü bulunmuş yüzünde sonsuz tebessümü, elinde çok sevdiğinin fistanıyla..