İki
" Bu zor kararı alarak doğru mu yaptım yahut hayatımı zora sokacak bir girdaba mı zemin açtım ? " diye veryansın ettiğimiz o kadar çok iki yönlü cihetlerimiz var ki ...
Evet , bizi pek yakından ilgilendiren ve en kısa zamanda fethedilmesi gereken sarp bir kaledir iki kavramı. Çünkü su gibi, hava gibi hep karşımızda ; lakin biz sadece ona bakıp maalesef görmüyoruz, göremiyoruz. Hayata ve hayatın bize sunduklarına bakınca karşımıza hep çıkmakta ikilemler, iki yol, iki dünya…
Öyle ya , henüz muazzam mahiyetlerini keşfedemediğimiz hâlde alelacele sahiplendiğimiz hatta isim babası olduğumuz semaya, yıldızlara, gezegenlere bakınca bize yorgun argın dönen başımız var. Başımızı kaldırıp ilk baktığımızda kâinata, en ihtişamlı dağları kıskandıran bir de gururumuz var ; şuurumuz ise içinde zerre bile kadar yer tutmadığımız bu âlemleri idrakte donup kaldığında pek bitkin bir de vaziyetimiz var. Ne garip iki vaziyet ve ne yaman iki çelişki.
Muazzam muhabbetin tecelli diyarı olmuş iki kapılı bir han olan bu kâinat, mazisi ve istikbâl ikilemiyle hâlâ çözülmesi güç bir muamma. Zira ariflerden öğrendiğimiz kadarıyla var olma sebebimiz “ Muhabbet” imiş. Arifliği, âlimliğine üstün bir şair, “ Muhabbetten Muhammed oldu hasıl , Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl ? “ diye boşuna dememiş. Ne kadar da birbirine yakışan iki kavram: Muhabbet ve Muhammed.
İnsan henüz şefkat diyarı anne rahmine misafir olmadan evvel kendisi gibi pek iştiyaklı milyonlarca yarışçıyı geride bırakarak çok zorlu bir hayat maratonuna atılır. Artık bu süreden sonra ölüm-kalım ikileminden sıyrılıp yaşamak direnmektir prensibiyle hayata atılmıştır. Karanlık evrelerden sonra en güvenilir mekânlardan biri olan anne diyarını terk edip semadaki havayı teneffüs etmeye başlar başlamaz ne gariptir ki ömrün kum saati işlemeye başlar. Ve artık bir başlangıçla beraber kendisine şahdamarı kadar yakın bir de son kavramı olan iki çizelge arasında didinip duracaktır.
Beşer sıfatından sıyrılamayıp kâmil insan sırrına eremediğimizde bize en lazım olan iki mühim elmas hükmündeki huzuru ve saadeti rüyalarda bile görmekte zorlanır oluyoruz . Cedlerimiz olan Kabil’in küçük kardeşi olan Habil’e olan zulmü gibi bizi girdaplara sürükler de sürükler. Hatta rezil rüsva oluruz da kendi hâlimizi anlamakta basiret gözümüz kapanır. Kabil’in Habil’i katletmesi sonucu çürümeye başlayan kardeş cesedini ne yapacağını bilemeyen cellad kardeşin gözleri önünde bir kuşun ölen başka kuşu toprağa gömmesi sahnesi , ona acıların ve artık fayda vermeyen pişmanlığın zirvesini yaşatmıştır.
On sekiz bin âlemin varlığından söz edilir hakkı dillendiren kitaplarda. İlmin mahiyetini derinlemesine araştıran ve o ilme sadık kalan âlimler bize iki güzel yol gösterirler. Bakıp gördüğümüz kusursuz bir düzen olduğu gibi baktığımız hâlde görmediğimiz fakat aynı güzellikte var olan bir âlem daha var bizi misafir eden. Newton’un Semavi bir kanun hükmündeki " Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır ." düsturu ile sevgimizin de öfkemizin de denk bir bedele mukabil olduğunu altın harfle nakşetmiş ilim duvarına . Evet, hakikatte de öyledir. Her vaziyetimiz muhakkak ki bir bedele denk gelecek.
Bu acayip döngüler içinde işin bir de simetri yönüne bakmamızda fayda var. Zira simetri ilmi en güzel ikilemleri muhafaza eder. İnsan, bitki, hayvan fark etmeksizin her varlık simetriyle doğar. Bedensel olarak iki gözlü, iki kollu, iki bacaklı vs. olduğumuz gibi toprağın bağrına çürüyerek ulaşan bütün canlılar farkında olmadan farklı canlıların simetrisi hâlini alır. Her bitiş bir başlangıca ve her ölüm bir dirilişe vesiledir aslında. Hayatın ölümle, varlığın yoklukla, gençliğin ihtiyarlıkla, iyiliğin kötülükle simetrik olduğunu bildiğimiz gibi dünyanın simetrisinin de ahiret âlemi olduğunu bilmek ve anlamak için hakikat ufuklarımızın kapalı olmaması gerekir.
Hepimiz hayatta bazı konularda karar alırken çokça ikilemlere maruz kalmışızdır. İnsanlığın önderleri olan peygamberler ise daha güç ikilemleri yaşamışlardır. Hz. İbrahim’in bir adak sözü sonucu oğlu İsmail’i kurban seçmesi, Hz Hacer ve Hz. İbrahim’in anne-baba şefkati ile dini vacibe arasında duygusallık ikliminden sıyrılarak müspet karar vermeleri çok zor tercih arasındaki takdire şayan sabrın nişanesidir.
Olayları ve durumları izah edebilmemiz için sadece akılla hareket edersek nefsimizin kibri bizi boğar, sadece kalple hareket edersek idrak yönümüz nakıs kalır. Kalp ve akıl âdil bir ortaklıkla hareket ettiklerinde varlık ve mânâ âlemini kavrayabilir, yoksa ya bizler maddi hiçlik bataklığında sadece sürüncemede kalırız yahut hissiyatın esiri oluruz.
Evet iki menzilimiz var bize tayin edilmiş olan , sağ yahut sol, doğru yahut yanlış, ebedi sürur yahut zillet . Tıpkı oluklarında nur ve kir akan çeşmeler gibi. Huzur ve saadetimiz için kana kana içip şifa bulmak da bizim elimizde, zillet ve mahzunluğumuza vesile olacak şerleri içip kan kusmak da.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.