- 2207 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
VATİKAN’DAKİ TÜRK CASUSU KARDİNAL ARAP MAHMUT’TAN HACI WİLHELM’E BİZİM GİZLİ MÜSLÜMANLARIMIZ(!) 2. BÖLÜM.
Bir diğer ünlü gizli Müslüman(!) da pek çok unvanları olmakla birlikte bizim kısaca Alman Kralı olarak bilip tanıdığımız II. Wilhelm’dir.
Oldukça hırslı bir kral olan II. Wilhelm, başbakan Bismarck’ı saf dışı edip tek başına Almanya’nın mutlak hakimi olunca gözü İngiliz sömürgelerine dikti. Ancak bu sömürgelere giden yol Osmanlı topraklarından geçiyordu. Yani Osmanlıların dostluğuna ihtiyacı vardı. Normal şartlarda Osmanlı ile dostluk öyle çok da karlı görünmüyordu çünkü neredeyse üç yüz senedir hep savaşmış olan Osmanlı ordusu artık tam anlamıyla dökülüyordu. Paraya kıyıp Osmanlı ordusunu tam bir revizyondan geçirmesi gerekiyordu. Ancak, öte taraftan Osmanlı padişahı İslam aleminin halifesiydi. Onun ilan edeceği bir cihatla tüm Müslümanlar, sömürgeci İngilizlere karşı harekete geçebilirdi. İlle velakin İngiliz gavuruna karşı harekete geçecek olan Müslümanlar Alman gavurunu bağrına basar mıydı? İşte önemli soru da buydu.
II. Wilhelm öyle bir şey yapmalıydı ki kutsal kitapları olan Kur’anda açık bir şekilde ‘’ ’ Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.’’ ( Maide suresi 51. Ayet) diye hüküm olan Türkler ve Müslümanlar Wilhelm’i ‘’Dostumuz’’ diye bağırlarına bassınlar.
Ancak. Wilhelm sadece Müslümanların kendisini bağırlarına basmasını yeterli görmüyordu. Bir taraftan Hıristiyanları ürkütmemek, öteki taraftan Yahudileri de bağrına basmayı(!) düşünüyordu. Kısaca, bir taş atıp bir kaç kuş birden vurmayı hedefliyordu.
Öncelikle Osmanlı Padişahı II. Abdulhamit ile yakın ilişkiye girmesi gerekiyordu bu konuda. Eh zaten Avrupa Devletleri arasındaki rekabetten faydalanarak ülkesini ayakta tutmaya çalışan Osmanlı Padişahı ile yakınlaşmak öyle zor bir şey de değildi.
Evet..Şimdi II. Wilhelm’in Türkiye’ye gelmesinden başlayarak nasıl Hacı Wilhelm olduğunu ve sonraki süreçte neler yaşandığını anlatmaya başlayalım.
İlber Ortaylı Hoca Anlatıyor:
18 Ekim 1898’de imparator ve imparatoriçe "Hohenzollern" yatıyla İstanbul’a gelip, top atışları ve "yaşa, varol" sesleri arasında Dolmabahçe’de karaya çıktılar. ikinci gün İstanbul müzeleri gezildi, Alman Büyükelçiliğinde bir kabul resmi düzenlendi, imparatoriçe aynı gün, çok merak ettiği sarayda Harem’de padişahın eşleri ve kızlarını ziyaret etti. Üçüncü gün atla İstanbul surları gezilip, başkentteki elçiler kabul edildi. Nihayet Sultanla uzun bir görüşme ve akşam bir tiyatro temsili... Dördüncü gün Hereke Halı fabrikası ziyaret edildi, imparator ve maiyyetine cömertçe halılar hediye edildi. Beşinci gün, padişahın resmi kabulü ve gala yemeği programı doldurdu. Son gün imparatoriçenin doğum günü kutlandı. 22 Ekim 1898’de imparator ve ailesi Hayfa’ya hareket ettiler
İmparatorun asıl Haçlı Seferi "Hohenzollern" yatı 25 Ekim’de Hayfa’da demirledikten sonra başladı. Yöneticileri, eşrafı ve ruhanî reisleriyle bütün Suriye, imparatoru görülmedik bir tantana ile karşıladı. Yol boyu resmî görevliler dışında, Katolik ve Protestan Alman kolonisi kendisine eşlik ettiler. İmparatora yüksek rütbeli 127 Osmanlı memur ve askeri refakat ediyordu. Kendisini karşılamak için Hassa Ertuğrul Alayı önceden Hayfa’ya hareket etmiş, hepsine yeni üniformalar giydirilmişti.
İmparator ve kalabalık maiyyeti 29 Ekim’de atla Kudüs’e ulaştı. İmparatoru bu beldede bütün ruhanî reisler karşıladı. O simdi bir hacı rolündeydi. ( Yanlış anlaşılmasın Hacı Wilhelm derken bu hacılığı kast etmiyorum. Burada Hıristiyan hacı oluyor. Müslüman hacı olması az sonra… ) Ruhanî reislerin hepsine bol bol ihsanlarda bulundu. Sadece Protestanların değil, Katolik Almanların da imparatoru olduğunu göstermek için, Katoliklerin ruhanî reisi Kardinal Piavi’ye en yüksek nişanlardan biri olan Roiher Adlerordcn’i tevcih etli. Katolik misyon reisleri ise; "imparatorun tarihî toprakları şereflendirmesinden kıvanç duyduklarını ve gelecek için umutlarının arttığını" belirttiler.
İmparator hac seferi sırasında, Filistin-Alman kolonisinin (Alman Yahudileri dahil) misyon reisleriyle ayrı ayrı görüştü, her birine vaat ve ihsanlarda bulundu. Ağlama duvarını, Rum Ortodoks Kilisesi’ni ve hatta Mescidu’l-Aksa’yı bile ziyaret etli.
31 Ekim’de Kamame Kilisesi (Holy Sepulchre) yanındaki Alınan kilisesini ayinle açtı (Erlöserkirchc). Bu Kudüs’ün en büyük kilisesi idi ve güzel bir mimarî parça sayılmasa da bir prestij anıtıydı. Sonra Hayfa’ya hareket etti.
12 Kasım’da Beyrut’ta karaya çıktı. Buradan trenle 13 Kasım’da Şam’a geçti. Emeviyye Camii’nde Selâhaddin Eyyubî’nin mezarını ziyaret edip onun hatırasına bir ziyaret plaketi çaktırdı.
Şam’da yöneticilerin, "hoşgeldiniz" söylevlerine cevap olarak meşhur nutkunu verdi:
"Burada bütün zamanların en kahraman askeri Sultan Selâhaddin’in mezarı önündeyim. Majesteleri Sultan Abdülhamid’e misafirperverliğinden dolayı teşekkür borçluyum. Gerek Majeste Sultan, gerekse Halifesi olduğu dünyanın her tarafındaki 300 milyon Müslüman bilsinler ki, Alman imparatoru onların en iyi dostudur.".
İmparator, Müslümanların koruyucusu (!) olduğunu böyle parlak bir şekilde açıklayarak gezinin asıl amacını sergiliyordu.
Dikkat edilecek olursa tam bir dinler arası diyalog(!) da yaşanıyordu ve belki de kendisi isim olarak kullanmasa da dinler arası diyalogun mucidi de Wilhelm’di.
Evet…Alman İmparatoru II. Wilhelm’i ‘’Hacı Wilhelm’’ yapan işte Şam’da, Selahaddin Eyyubi’nin türbesi başında yaptığı bu konuşmaydı ve gerek Wilhelm’in İstanbul ziyareti, gerekse bu konuşma Almanya’da bazı basın organlarında ‘’İmparatorumuz nasıl olur da eli Ermeni kanına bulaşmış bir padişahın elini sıkar’’ Diye sert tepkilere yol açıp bazı basın tarafından ise oldukça olumlu karşılanmışken Osmanlı topraklarında çok daha farklı yankılanmış ve Wilhelm’in Şam’dan sonra gizlice Mekke ve Medine’ye gittiği. Burada gizlice Müslüman ve hacı olduğu şeklinde müthiş bir propagandaya dönüşmüştü. İstanbul basını ise gönüllü yapıyordu bu propagandayı adeta ve çok kısa sürede tüm İslam Dünyasında Kaiser Wilhelm, artık Hacı Wilhelm olarak anılıyordu.
Yani artık Maide suresinin 51. Ayeti bir sıkıntı yaratmayacaktı. Çünkü Wilhelm de en az bizim kadar Müslümandı.(!) Hatta bizden daha fazla Müslümandı(!) zira bizim padişahımız hacı değildi ama Wilhelm hacı olmuştu. (!)
Wilhelm’in de işin doğrusu bu hacılığa bir itirazı yoktu. Kudüs, Şam derken Hıristiyan ve Yahudileri bağladığı gibi hiç hesapta yokken bedavadan kendisine sunulan hacılık payesi ile Müslümanları da kafaya alması oldukça kolay olmuştu ve işin doğrusu buna oldukça ihtiyacı vardı çünkü yaşlı padişahı ‘’ haydi aslanım gel şu küffar üzerine bir cihat ilan eyleyelim’’ diye ikna etmesi kendisin de bir Müslüman olarak bilinmesi halinde çok daha kolay olacaktı.
Wilhelm’in bu gezisi tabii ki başka ümitlerin doğmasına da sebep olmuştu:
19 Mayıs 1901 Tarihinde Siyonistlerin Şefi Dr.Teodor Herzl, Sultan Abdulhamit’le görüşmek üzere Viyana’dan İstanbul’a geldi.
Kudüs ve Filitin’de bir Musevi Yurdu tesisine izin istedi. Daha önceleri de çeşitli yollardan yapılan bu teklifleri Sultan Abdulhamit reddetmişti. Bu sefer Siyonistlerin Şefi Dr. Teodor Herzl, Baron Edmond de Rothchild tarafından Osmanlı Hazinesinin Duyuni Umumiye’ye olan borçlarını Kudüs ve Filistin’de kurulacak Musevi Devletine karşılık ödemeyi taahhüt ediyordu. Ancak Sultan Abdulhamit “Türk Devleti bana ait değildir, Türk Milletinindir” diyerek yine Siyonistlerin şefinin teklifini reddetti.
Almanların Türklerle dostluk ilişkileri (!) kurmalarına karşın İngilizler de diğer Müslüman ülkelerle dostluk ilişkileri(!) kurmaya başladılar. Şöyle ki:
1903 Yılında İngiliz Kraliyet Orduları Süveyş’in doğusu ve Hindistan Bölgesi Başkomutanı ve İngiltere Kraliçesi Naibi (vekil) Lord Curzon; İngiliz Donanmasıyla Küçük Asya Limanlarına dostluk(!) ziyaretlerinde bulundu. Uğradığı Limanların Valileri tarafından oldukça ihtişamlı törenlerle karşılanıyor ve her Valilikte dostluk(!) beyanatları veriyordu. İşte o dostluk(!) beyanatı:
“Türkistan, Afganistan, Hazar ve Fars toprakları belki benim dışımda pek çok kişi için sadece uzak doğu ve Asya’nın vahşi ve romantizm hatıralarıdır. Ancak benim için dünyayı hakimiyet altına alma planlarının satranç tahtasındaki piyon taşları olduğunu kesinlikle belirtiyorum”
Wilhelm, Osmanlı ülkesinde artık hacı olarak bilinir de İngilizler boş durur mu? Osmanlı toprakları olan Arapların yaşadıkları topraklarda aynen şunu demeye başladılar ( Hem basın yoluyla hem afişlerle hem de evlerin duvarlarına yazmaya kadar.)
Yıl 1910:
‘’ “İliklerine kadar cahil olmasına ve ifsat edilmişliğine ve karı tabiatlılığına ve o iki milyonu aşmayan sayılarına rağmen soysuz Türkler 35 milyondan fazla Allah Hizmetkarı biz Arapları bin senedir boyunduruk altında tutuyorlar. Eyy bu peygamber memleketi ahalisi, siz pis Türk’ün zulmünü biliyorsunuz. Onlar sizin kutsal kanunlarınızı yok ettiler, kutsal kitabınızla alay ettiler, sizi köle yaptılar, sizin dilinizde Halifelik varken Türkler Halifeliğide sizden çaldılar. (Tibavi. Arabic and islamic Themes London)
Yani İngilizler ‘’ Ulan biz daha bi Müslümanız’’ Demedi, tam tersine Müslüman Arapları milliyetçilik damarından vurarak Türklere karşı ayaklandırmaya çalıştılar.
Herkesin kendine göre bir hesabı vardı. Mesela Osmanlı Sadrazamı, Hareket Ordusuyla 31 Mart ayaklanmasını bastıran büyük kahraman Mahmut Şevket Paşa:
Osmanlı İmparatorluğu Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa, Müslüman dostu(!) “Hacı Wilhem”e, İstanbul’daki Almanya Konsolosu Vangenheim aracılığıyla 1913 yılında bir mektup gönderdi. Mektubun içeriği kısaca şuydu:
“Elimizde usta ve namuslu bir memur sınıfı yoktur. Ordu tepeden tırnağa yeniden ıslah edilmelidir. Ordunun yeniden yapılandırılması için umudum Almanya’dır. Bize yardım edin ıslahatçı heyetler gönderin”
Kahraman(!) Mahmut Şevket Paşa’nın bu isteğine Türk dostu Hacı Wilhelm’in verdiği cevap ise tam bir aşağılama belgesidir:
“Masejte İmparator Büyük Kaiser, Osmanlı İmparatorluk Hükümetinin dilediği Islah Heyeti gönderme isteğini kabul etmek tenezzülünde bulunmamıştır.”..
Mahmut Şevket Paşanın bu isteğine ise bir Türk Subayı şiddetle karşıdır. O daha sonra şöyle anlatmıştır bu isteğin nasıl feci bir şey olduğunu.
29 Ekim 1914…
‘’ “Ben, Ordunun kayıtsız şartsız bütün sırlarıyla Alman Askeri Heyetine teslim edilmesine kahroluyordum. Bir rastlantı sonucu öğrendiğim zaman sesimin duyulabildiği bütün makamlara kadar itirazlarda bulunmayı görev saydım. Lakin itirazlarıma kimse cevap vermedi, cevap vermeye tenezzül etmedi. Türk ordusunu aciz ve yeteneksiz göstererek ecnebilerin ayaklarına kadar giderek, rica ile davet edenler bizim Devlet adamlarımızdır. Türk Milletinin yeteneksizliğinden ve beceriksizliklerinden açık olarak söz edilerek ecnebilere adeta gelip bizi adam etmeleri teklif edilmiştir, çağrılmıştır.”
Mustafa Kemal…
-------------------------------------------------------------------------
Bir bölüm daha sabrınızı rica ediyorum.
RESİMLER:
1- Hacı Wilhelm’in(!) Hereke İstasyanunda karşılanışı
2- O günülerin anısına çıkarılmış bir kartpostal: II. Abdülhamit. II. Wilhelm ve İmparatoriçe Victoria
3- Yine o günlere ait bir karakalem resim.
4- II. Wilhelm tarafından II. Abdülhamit’e hediye olarak yaptırılan İstanbul-Sultanahmet Semtindeki Alman Çeşmesi. ( Bu çeşmenin Kobane’ye kadar uzanan bir öyküsü vardır ki ‘’ ALAMAN ÇEŞMESİNDEN KOBANE’YE- KOBANE’DEN İÇ SAVAŞA’’ Başlıklı yazımda bu hikayeyi anlatmışımdır. Linki: www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=134453
5- 6- Wilhelm’in Türkiye ziyareti üzerine Fransa’daki karikatür dergilerinde ve gazetelerde yoğun bir karikatür kampanyası başlar ve özellikle II. Abdülhamit’in eli kanlı bir Ermeni katili olduğu vurgusu bu karikatürlerin ana temasını oluşturur.
7- Ve maalesef gerçeği dile getiren bir karikatür: Osmanlı Devleti kapanın elinde kalacak şekilde parçalanıyor.
YORUMLAR
Değerli hocam, şimdi bu yazıyı okuyup da, mevcut siyasi vizyonun "Tek vatan+tek devlet+tek millet+tek bayrak" olarak formüle ettiği paradigmayı kavrayamayanların projeksiyonlarına daha etraflı, derinlikli bakmaları gerektiği; Türkiye'ye karşı yapılan bunca hücumun neyi amaçladığını anlamaları gerektiği gün gibi ortada...
Fakat iyimser değilim...
İngiliz'in ağzıyla konuşan Araplardan bir farkı olmayan kesimin 'Anti-emperyalist' olduğunu da herhalde aynı iç ve/veya dış mihraklar savunacaklar, o kesime bıçaklarını böyle yalatmaya devam edeceklerdir...
Andavallı, Che resimli tişörtüyle arzı endam eylerken, herhalde bundan en çok emperyalistler mutlu olacaklardır yani...
Gel de bunu anlamasını bekle, o süzme salağın...
Değerli hocam, daha nasıl anlatır, açıklayabilirsiniz ki beyaz adamın incik-boncuk siyasetini...
Velhasılı, Atatürk'ten çok Atatürkçü de olur o mihraklar...
Bu kadar filmlerine, fırıldaklarına rağmen...
Selam ve saygılarımla.
Değerli hocam (!) işaretlerine gayet dikkat ederek yazınızı okudum :)) Böyle olunca artık yazınızı destekliyorum... Aslında yazdığınız örnekleri çoğaltabiliriz. Her dönemde hainler ve casuslar ülkemizde kol geziyorlar. Sadece bu gün olan patlamalar üzerinden bile komplo teorileri üretebiliriz. Anlamamız gereken şey gidecek başka yerimiz yok ..!!!
Teşekkürler.
Sevgilerimle..
Yüreğim parçalanarak okudum! Bugün yaşananlar demekki taaa o zamanlardan planlanmış.
Ancak yine de ben diyeceğim ki! Gâvur'un ekmeğini yiyen gâvur'un kılıcını çalar!
Bir de bu yazının tam içeriği (Kendi kanaatim) Türk'ün Türk'ten başka dostu yok!
bekleyelim ağabey.
Selam ve saygılarımla.