- 1663 Okunma
- 14 Yorum
- 4 Beğeni
MENEVŞE ÖĞRETMEN
Bana hep “menevşe “ derler. Defalarca;
“Menevşe değil Menekşe” desem de, adımı koyan annem, babam bile menevşe dedikten sonra değişen bir şey olmadı. Hatta Menevşeyi değil de Menekşeyi yadırgar oldum.
Öğretmen okulunu bitirmiştim. İlk tayinim AMASYA ilinin Boğa köyüne çıktı.
Amasya tarihi bir şehirdi. Sevebilirdim. Ama Boğa köy nasıl bir yerdi? Orayı da sevebilecek, alışabilecek miydim?
Bütün yüküm iki bavul. Biri kitap dolu. Diğerinde giyeceklerim. Düştüm yollara. Beni köyün muhtarı karşıladı. Bavullarımı yanında ki iki genç aldı.
Muhtara merak ettiğim ilk sorumu sordum.
“Çok iyi boğalar yetiştiriyorsunuzdur değil mi?”
Hayretle yüzüme baktı.
“Ne boğası kızım? Biz karnımızı zor doyuruyoruz.”
“Hani köyünüzün ismi Boğa da onun için sormuştum.”
“Haa… O iş şöyle. Buranın ismi eskiden –Yol Üstü-imiş. Bu köyde yaşayan Taytağın Mıstık isminde bir ihtiyarın boğası varmış. O boğa süsmüş Mıstık Emmiyi. Ölmüş zavallı. O gün, bu gündür Köyümüzün ismi Boğa olarak kalmış. İşin aslı bu.”
“Süzmüş mü”?
“Ne süzmesi kızım? Süsmüş, süsmüş. Boynuzlamış. Düşürüp ezmiş yani.”
Bu kelimeyi ilk defa duyuyordum. Kim bilir daha neler öğrenecektim. Muhtar anlatmaya devam etti:
“ Haa… İki ayaklı boğaları soruyorsan onlardan çok var tabii. Parasızlıktan evlenemiyor, ipsiz sapsız köyün içinde dolanıyorlar. Yıllardır köylü davul sesine hasret kaldı. Oğlanlarla kızlar bakışıp dururlar öylece.”
Okul lojmanına yerleştim. Günlerce köylüler beni yemeğe çağırdı. Zamanla ben de ocağımı, tabağımı aldım. Düzenimi kurdum. Ancak bir türlü alışamamıştım yeni hayatıma. Okuldan sonra köy meydanındaki pınardan su doldurmaya gelen kızların, kadınların konuşmak için yanlarına gitsem de benimle konuşmuyorlar, kaçıyorlardı. Koca köyün içinde kendimi yalnız hissediyordum. Sık sık köyün deresinin kenarında yürüyüşe çıkıyor, akşamları da kitap okuyordum. En çok kitabı ben o köyde okudum.
Ancak; ne zaman yürüyüşe çıksam köyün delikanlıları da ikişerli, üçerli peşimden geliyor, ben durunca duruyor, yürüyünce de yürüyorlardı.. Cesaret edemezlerdi konuşmaya.
Daha sonra ki günlerde bir de eşekli katıldı onlara. Bindiği eşekle takip ediyordu beni. Bazen eşeğini at gibi koşturuyor, beni geçiyor sonra geri dönüp yüzüme bakmadan yine koşturarak gidiyordu. Aslın da gülünecek şeydi yaptığı. Ama bu davranışı sıklaşınca ben de korkar olmuştum.
Bir gün pencereden baktığımda okulun bahçesinde tedirgin davranışlı genç bir kızın beklediğini gördüm. Dışarı çıktım. Beni görünce telaşlandı, heyecanlandı. Koştu geldi boğazıma sarıldı. Başladı hıçkırarak ağlamaya. Ağlamasının arasında zor duyulur bir sesle:
“”Ne olur varma Ahmet’e” diyebildi.”
Uzun siyah örgülü saçları, kömür karası gözleri vardı. Nasırlı elleri, güneş yanığı yüzüne rağmen güzel bir kızdı. 15-16 yaşlarında anca vardı. Merakla sordum:
“Ahmet kim? Ben kime varıyor muşum?”
Yalvarır gözlerle:
“Ben Ahmet’e bakıyorum. O da bana bakıyor. Ona ben varacağım.”
Köyde sevmeye bakma deniliyordu. Bunu öğrenmiştim.
“Ahmet kim?”
“Hani seni eşeğiyle kovalıyormuş ya! Ahmet o. Arkadaşlarına – ben öğretmeni alacağım- demiş. Ne olur varma ona. Kıyma bana!”
Durum anlaşılmıştı. Eşekli takipci genç beni almayı kafasına koymuştu demek ki…
Hani bir söz vardır:
“Bir eşekliye ben varmam. İki eşekli de beni almaz.” Diye
On eşeği de olsa varacak mıydım yani?
Ben köylülüğü bilmem. O şehirliliği.
Nasıl olurdu bu evlilik? Anlaşabilir, mutlu olabilir miydik?
Olacak iş miydi bu?
“Sen merak etme ben onunla konuşurum.” Dedim.
Sevinerek gitti.
Bir gün yine koşturup, geri döndüğünde, tuttum eşeğinin yularından. Çok sinirliydim.
“İn aşağı.”
Şaşırdı. Biraz da korktu.
“Bana bak. Değil bir yüz eşeğin de olsa ben sana varmam. Anlaşabilmek, mutlu olmak için denge şart. Sen sana bakanla evlen. Onu biliyorsun. O da sana bakıyor. Hem de çok bakıyor. Haydi, yoluna git şimdi.”
O günden sonra eşekli takipte, yaya takipte bitti.
Birkaç ay sonra da Ahmet o kızla evlendi.
Bir başka olur köy düğünleri. Düğünde ben de girdim aralarına köy kızlarıyla halay çektim.
Bu güzel Vatanın neredeyse her bölgesinde görev yaptım.
Evlendiğim eşime de anlatmıştım bu olanları. İkimiz de emekli olduktan sonra bir gün eşim:
“Hadi Menevşe (Bakın o da Menevşe diyor) o köye gidelim.”
Gittik de.
Bize çok iyi davrandılar. O günleri hatırlayınca Ahmet:
“Menevşe Hanım aslında bizim köyün kızları sizden güzeller. Amma velâkin çalışmaktan kendilerine bakamıyorlar. Sizin gibi yüzünü gözünü boyayamıyorlar ki göze gözüksünler.” Demişti.
Haksız da değildi.
Onların da bizim gibi yaşları ilerlemişti. O kızın üç kızı olmuş.İsimlerini Nilgün, Ahu, Ayfer koymuşlar
Haa… Kızın ismini söylemeyi unuttum değil mi?
İsmi de kendisi gibi ŞİRİN di.
YORUMLAR
Bedri Tokul
Selam ve Saygıyla...
Bir köyü, bin kente değişmem ben. Hayır köylüler sah masum falan da değil ama değişmem işte. Bazen eşime "köyde binbir çiçek ve ağaç içinde çok şirin bir evimiz var, bütün köklerimiz de oradayken biz buralarda ne yapıyoruz" derim. O da "Bizim vazifemiz bu taraftaymış" der. Vazife şüphesiz çok önemli. Fakat taşların arasına sıkıştığımızı hissediyorum çoğu zaman. Yabancıyım. Kimseyi tanımyorum sokakta. Bazen ben de bu şehirin yerlisi arkadaşlarım gibi yolda giderken bir akrabamı görüp selam vermek istiyorum. Bunun bile bir nimet olduğunu düşünemezdim bir zamanlar. Doğduğum şehrin plakasını görüp iç çekeceğimi söyleselerdi gülerdim sanırım. Köyde doğmayanlar hiçbir zaman ne demek istediğimi anlayamayacaklar. Onlar için köy hayatı folklorik bir etkinlikten öteye geçemeyecek. Tıpkı benim asla kentli olamayacağım gibi. Neyse çok dağıttım konuyu.
Güzel bir paylaşımdı Bedri Abi. Özenle yazılmış her zamanki gibi. Sen, Sami Hocam, Tacettin Abi anı deryasısınız maşallah. Seviyorum sizleri okumayı.
Sağlıcakla kal.
Bedri Tokul
Ne konuyu dağıtması? Hani derler ya
"Tam da kitabın ortasından konuştu" diye.
Aynen öyle. Ne güzel anlatmışsın.
Köyü, köylüyü sevmenin apayrı bir tadı vardır.
Onlarda ki sevgi, onlarda ki mizah bambaşkadır.
Sağ ol canım kardeşim.
Yüreğim hoş oldu...
Teşekkür ederim.
Selam ve Sevgiyle...
öyle hayatın içinden, öyle samimi yazıyorsunuz ki, yaşanmışlık gözler önüne seriliyor bir anda
kutlarım Bedri ağabey
selam ve saygılarımla
Bedri Tokul
Geç te olsa uğrar beni onurlandırırsınız. Kaleminiz güçlü, yüzünüz güleç, saygınız sonsuzdur. Aynur bacıya bir yorumumda sizler için"Topuklu efeler" demiştim. Hakikaten de öylesiniz.
Selam ve Sevgilerimle Can bacı...
Ustam Menevşe Öğretmeni BLOGuma konuk ettim iznin olmadan. Tabii ki seni de.
Çok güzeldi, çok beğendim. Kalemin daim olsun.
Selam ve saygı bıraktım buraya..
http://bunukesinpaylasmamlazim.blogspot.com.tr/2016/10/menevse-ogretmen.html
Bedri Tokul
Çok çok teşekkür ederim .
Sağ ol Var ol.
Selamlarımla
Bedriciğim ben o ismi şirin olan kız varya tanıyorum.Sende çok iyi tanırsın...
Bedri Tokul
Edebiyat Defterine hoş geldin.
Profiline baktım cinsiyeti "Bayan" yazıyor.
Çok araştırdım "Adem " isimli bir bayana rastlamadım.
Ben olsam onu düzeltirim.
Gözlerinden hasretle öperim.
Değerli Abim.
İşin içinde Amasya olunca dedim ki bu yazı mutlaka yaşanmış bir olaydır. Öyle zannediyorum ki yanılmıyorum.
Öğretmenlik ve askerlik işte bunun için güzel mesleklerdir. Kısmen de olsa Cennet Anadolumuzu gezip görmek, insanlarıyla tanışmak fırsatı buluyor insan.
Ben de sana bir hikaye anlatayım kısaca:
Öğretmenin bir bir köye varıyor. O köyde herkes bu öğretmene müellim diyor. Öğretmen ise '' Bu cahil insanlar muallim diyemedikleri için müeelim diyorlar'' sanarak çok da üzerinde durmuyor.
Aradan yaklaşık bir sene geçtiğinde başlıyorlar öğretmene Muaallim Bey demeye. Öğretmen şaşırıyor. ''Yahu bana hep müellim dediniz. Şimdi ne oldu da muallim diyorsunuz?'' Diye soruyor.
Köylülerden biri cevap veriyor:
Bizim köye hangi öğretmen gelse bir ay demez kaçmanın yollarını arardı ve kaçıp ya kasabaya, ya şehre bir okula kapağı atardı. Biz onlsara ''Elem verici '' anlamında ''Müeellim'' Derdik. Ama baktık sen gitmedin. Bunca zorluğa ve eksiğe rağmen burada kaldın. O zaman anladık ki sen müellim değil muallimsin. Yani ilim veren...
Tüm öğretmenlerimizin ilim veren olması dileklerimle bu güzel yazın için bir öğretmen olarak sana teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Bedri Tokul
"Yaşça küçük ama yolda büyük" derler.
Tüm öğretmenler yaşı kaç olursa olsun yolda büyüktürler. Onların hakkı ödenmez.
Anlattığın olay da çok çarpıcı. Sağ ol.
Bu yazı nedeniyle de sana selam ve saygılarımı bir kez daha gönderiyor gözlerinden öpüyorum.
Sağ ol Hocam...
Bedri Tokul
Çok teşekkür ederim.
Bedri Tokul
Benim kalemim kaliteli ise,
Senin kalemin altından...
Selam ve Saygılarımla Can Bacı.
Çok hoş, çok samimi, bizden bir hikaye.
Ben öğretmen değilim ama,
köylerini olmasa da, sanayi bölgelerini çok gezmişliğim vardır memleketin.
Çok hikayelerini dinlemişimdir fakir işçilerimin.
İnsanımızla olmak, insanımızı anlamak, insanımızı gerçekten sevebilmek, sevilebilmek güzel.
Bedri Tokul
Değerli yorumunuz ve beğeniniz içinde çok teşekkürler tabii ki.
Ne demiş Ata sözümüz;
"Davul bile dengi dengine."
Öykünüz de Şirin gibi makyajsız ve sade.
Yüreğinize ve kaleminize sağlık, severek okudum saygılarımla.
Bedri Tokul
Teşekkür ederim.
Beni en çokta öyküyü öykünün kahramanına benzetmeniz mutlu etti.
Sağ olun
Bedri Tokul
bir de hastalanmasak keşke.
Can Dostum.
Grip mi, nezle mi ya da ikis ibirden
biri çangalı vurdu, diğeri kafa kol çekti
küt diye yatağa attılar beni.
Aman kendine iyi bak.
Bizlerin hastalığı gençlerin ki gibi olmuyor.
Teşekkür ederim Dostum.
Bu arada bu yanı vesilesiyle de
Nurten öğretmenime selam ve saygılar.
Hoşça kal, sağlıkla kal.
ÖYLE İÇTEN BİR ÖYKÜ OKUDUM Kİ......KAVİ KALEM DÖKTÜRMÜŞ YİNE........bu yazıda ne bir makyaj nede abartı vardı....sade öz.... içten ve güldürürken hüzünlendiriyordu...işte bu güzel siteye örnek olacak bir anlatımdı....duyguların sesiydi.... nereye gitsen silinmez izler bırakıyorsun usta......seni okuma ayrıcalığı bizler için büyük bir lütuf dur .....bilesin.
Bedri Tokul
Seni bilirim.
Hissetmezsen konuşmaz, yazmazsın.
Ne kadar güzel şeyler söylemişsin benim için.
Sağ ol , var ol.
Hep derim ya yine diyeceğim.
Ustam sensin.
Bedri Tokul
O meslek gurubuna hep saygı duydum.
Yaşları önemli değil. Hepsi büyük insanlar
Selam ve Sevgiyle...
O kadar hoşuma gitti ki okurken hem güldüm, hem de hüzünlendim. Güldüm çünkü, öğretmeni köyün erkeklerinin takip etmeleri. Eşekli takip de öyküyü daha da kaymaklandırmış. Hüzünlendim, çünkü köy kızının gelip öğretmene ağlayarak : eşekliye varma, diye yalvarması.
Velhasıl bayan öğretmenlerin başlarına neler gelmiştir neler. Ne öyküler vardır değil mi.
Ha, aklıma gelmişken ben de duyduğum yaşanmış öyküden bir paragraf sunayım:
Yarıyıl tatili bitmiş, ikinci dönem başlayacak. Bayan öğretmenler, erkek öğretmenlerle birlikte görev yerlerine gidiyorlar ama karakış var her tarafta. Kurtlar azgınlaşmış. Yiyecek adam arıyorlar. Öğretmenler, minibüsten iniyorlar yol güzergahında. Okula yürüyerek gitmeleri gerekiyor ve karlara bata çıka devam ederlerken kurtların saldırısına uğruyorlar; erkek öğretmenler ağaçlara çıkıyorlar ve bayan öğretmenleri kurtlar, erkek arkadaşlarının gözleri önlerinde paramparça ediyorlar.
Kalemin hep böyle olsun Bedri abim.
Ummanlar kadar selam ve sevgilerimi yolluyom.
Bedri Tokul
Ben de öyküyü beğenmene sevindim.
Ama anlattığın olayı da okuyunca çok üzüldüm.
Senin beni sevdiğinden ben seni daha çok seviyorum.
Mert gardaşım benim.