Kırık Dökük Hatıralar
KÖY HAYATINDAN ENSTANTANELER…
Kırık Dökük Hatıralar-2
-------- Havada bulut yokken Çiçekliözü (Deliceçayı)’nün seli harmandaki çeci götürür, geriye kenara vuran balıklar, ağaç dalları, çalı/çırpılar ve kütükler kalırdı. Bunlar da fukaranın yiyeceği, odunu, ışığı olurdu.
-------- Özün etrafındaki sağlı sollu “beylik tarlaları” nın çoğuna bostan ekilirdi. “Sulu tarla” derdik biz bu tarlalara. Sulu tarla sahipleri /her kimse/ güçlü ve nüfuzlu addedilirdi.
-------- Aleçikler bostanların adeta sarayı idi. Evlekler üzerine yapılan maşalaların keseklerini ezmek, tapanlamak, ekim işi/dikim işi, çapalanması, sulanması ile ilgili işlerin en güzelini bizler yapardık o zamanlar. Yoncanın biçilmesi, kes haline getirilmesi, samanla birlikte samanlığa atılması koyunların, keçilerin, ineklerin, dor atların, kır atların… Kış hazırlıkları idi. Horantanın yiyeceğinden önce onların yemi, samanı tamamlanırdı.
-------- Sazlıklardaki duru sular içinde yüzen çayırlar bereketin o yıllardaki adıydı.
-------- Çerkez Bey’in değirmeni, Cin’in İbraam’ın kavakları derken, ağ yokuşu geçerdik. Kabile’nin kavağı görünürdü uzaktan. Ve sağ tarafa yayılmış bozyazı tarlaları.
-------- Süpürge otu toplardık analarımız için. Anamızın “aferinleri” kutsaldı. Karamık çalısından yapılan süpürgeler ahırların çıkış kapısını süslerdi. Musurlar… Ahırlardaki musurları görünce en çok saman, yem, kes ve yonca verdiğimiz kır atlar, dor atlar ve benim ısırıkçı atım gelirdi aklıma.
-------- Tırpana gelmeyen (kısa boylu) ekinler, otlar çaresizliğin, tükenmişliğin simgesiydi.
-------- Atlarımızı sazda, çorakta, özde, kırda, bayırda, düzde ve Kayserioğlu’nun deresinde yayar, Löke’nin çeşmesinde sulardık. Zikkesini söken atların peşinden koşarken eşekler üstünde azıklarımızı getirenler görünürdü uzaktan. Dobalak’ta yoğurt azıklarımızın vazgeçilmeziydi. Arpa ve çavdar ekmeği yediğimiz, galleli ekmeğe talim edenimiz çok olmuştur. Her şeye şükreder Yüce Rabbin verdiğine boyun eğerdik! Bu tavırlar, bu davranışlar aslında bizim gönül zenginliğimizdi. Güzelliklerle bezeliydi içimiz. Yüzlerimiz masum ve mahcuptu.
-------- İmbikten süzülerek bu günlere gelen ananelerimiz, törelerimiz, Albayrak gölgesinde yapılan düğünlerimiz… Çanakkale’de, Yemen’de ve Kut-ül Amare’de şehadet şerbetini içip geri dönmeyenlerimiz; evet bunlar “başımız dimdik gezebilmeyi” bize bahşedenlerdi. Bu güzel yurt onların hediyesiydi. Bizleri ayakta tutan gönül bağımızın zenginliğiydi o vakitler de de, bu vakitlerde de.
-------- Birde Boos deresini mekân tutan, seferlerinden dönmeyenlerimiz var. Belli ki sevmişler hırçın yelini “Dönen yok seferlerinden.”
-------- O çocukken gezip tozduğumuz yerler buram buram tüterken, gençlik çağlarımız neden geri gelmez ki dostlar!
Kadir ACI
08.08.2016
Silifke/Susankent
SÖZLÜKÇE
Aleçik: Bağ ve bostanın içine veya başlarına ağaç dalları, çalı çırpı ile yapılan bekçi kulübesi
Çapalama: Toprağın havalandırılması veya otlardan temizlenmesi işi
Dobalak: Pişmiş topraktan yapılmış, yayvan ağızlı ve geniş gövdeli ayran veya yoğurt çanağı
Evlek: Tarlanın muhtelif aralıklarla bölümlere ayrılması
Galleli ekmek: Buğday ve çavdar karışımı undan yapılan ekmek
Horanta: Ev halkı
Karamık: Dikenli dağ çalısı
Kes: Yonca, fiğ, ot ve saman karışımı hayvan yemi
Kesek: Tarladaki sertleşmiş iri toprak parçaları
Löke: İlçe halkından birisinin ismi: Mustafa Canlı
Maşala: Evlekler içinde oluşturulan sebze yetiştirilen bölümler
Musur: Ahırlarda hayvanların yem yediği uzun tekne biçimindeki tahta oluklar
Tapanlamak: Ekilen tohumun üstünü toprakla örtmede ve kesekleri kırmada kullanılan tahta araçla düzenleme yapmak
Zikke: At veya eşeklerin otlatılması sırasında kaçmamaları için bağlanan ve yere çakılan sivri demir çubuk
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.