- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Parağrafın Anatomisi
Dün akşam (07.09.2016) saat 21.00 kuşağı sonrasında CNN Türk’te bir tartışma vardı. Şirin Payzın yönetiyordu. Cumhuriyetten bir hanım yazar, bir anda oturma şekli oldukça faullü boyun damarları şişmekle öfke içinde olan beyefendi bir avukat tarafından bağırılarak bir lahza kadarlık azarlanıyordu.
O kadar ki, sakin gibi görünen tutumuyla ezberleri tekrarlarken, hanım yazarımıza karşı birden bire poyraz oldu, karayel oldu esti. Fikrin yetmediği yerde vatan millet edebiyatıyla boyun şişirmek çok moda oldu şimdilerde. Çünkü halk ezberinde şişik boyun damarıyla konuşmak, doğruluk ifadesidir!
Bir diğer hanım yazar evlere şenlikti. Tespiti şuydu; [“15 Temmuz sürecinin yaratanlar kendilerine "yurtta sulh" konseyi deyip Atatürk’ü (Kemalizm’i) çağrışan bir "meşrulaşmaya" girişmişler” diyordu. (Doğrudur!) “Demek ki Kemalizm de böyle bir cuntacı olan darbeci yan olmalı ki cuntacı heveslileri hep bu yola başvuruyorlar”] diyordu!
İşte zehir, kin burada ki bu son cümlede kusuluyordu. Bilmezlik te buradaydı. Bilgiyi karartmak ta buradaydı. At iziyle it izini karıştırmakta buradaydı. Kör kör parmağım gözüne misali zorla savunman olma eylemi yapılırsa, işin sonu açık açık olanı görememek olmasıyla budur.
Kemalizm’in kurucu unsur olmakla meşruiyetliği tartışılmazdır. Kemalizm "Sevir anlaşması" gibi yurdun parça parça olmasını onaylayan sürece karşı oluştur. O atamız diye övündüğünüz son Osmanlı Sevr’i imzalamıştı. Açıktan bu; meşru olana ve vatana ihanetti. Son Osmanlının ihanetçi tutumla işgali onaylaması ve işgalcilerle iş birliği içinde olmasıyla meşruiyet ligini yitirmesi de; bir başka gerçektir.
Ülkenin işgal edilmesi ve işgale sesiz kalınması, işgalcilerle birlikte olup direnişçilerin üzerine gidilmesi gibi şartlar zorunlu ve hazır olunca "direnme meşrudur". İşte Mustafa Kemal’in yaptığı kutsal isyan ve örgütlenme bu "direnme meşruluğudur".
Bu tür direnmenin meşruluğu nedenle kurulan yapı ve bu yapının rengi ruhsarı içinde renk alışlar da meşrudur. Hiç bir isyan, kolay kolay böylesi meşruiyetle kutsal olma sıfatına dahi, ulaşamazdı.
Anadolu’nun kutsal isyanına işgalciler ve işgalcilerin işbirlikçileri olan atalarının müdavimi olanlar dışında hiç kimse; çapulcu ya da asi isyanı diyemez. El hak işgalcilerin ve işbirlikçi artıklarının kendilerini ve işgallerini mazur göstermeleri için işbirliği içinde oldukları Osmanlı yönetimine karşı Anadolu’nun kutsal isyanına, asi isyanı demelerinden daha doğal bir şey olamazdı değil mi?
Kabakçı isyanı, Kabakçı isyanı oluşla; Patrona Halil isyanı, Patrona Halil oluşla, Anzavur, Delibaş vs. isyanı hep çapulcu hainlik isyanı olmakla kalırlar. Bu isyanların hiç birinde başlangıç koşullarının haklılığını oluşan şartların meşru olması fiili olmadığı nedenle bunlar meşru bile değildirler.
Yurdun kurtarılması sürecin ana meşruluğudur. Meşruluk; işbirlikçi olmakla ve konjonktürel ilişkilere göre çok geride kalan saltanatın kaldırılıp yerine güncel üretim tüketim ilişkilerine göre kurumlaşması ile ulusundan, halkından, toplumundan yanlıkla her alanda devrimleri başarmaktı.
Eğer hasediniz yoksa, özel bir kininiz yoksa ve mağlup olan düşmanla birlikte sürdürdüğünüz sürecin mağlup olakla yarım kalan işbirlikçi heveskârlardan değil iseniz bu Anadolu isyanı gibi kutsal isyanın mimarlığında oluşan sonuç; dünya çapında saygı uyandıran muazzam bir meşruiyetliktir. Çünkü bir ulus ve bir toplum olmanın başlangıç koşulları tüm dünyada bu legalite meşruiyetliğini içerirler.
Şartları oluşmayan darbe gibi kirli bir işin kendisini bu kutsal ateşin pervanesi olmak gibi bir mana anlamasına bürünme ihanetiyle kendilerini meşru etmeleri bukalemunca tavır olmaktan öte gitmez. Kutsal Anadolu isyanı Kenan Evren gibi ayet hadis okuyup meydanlara çıkmaz. Bu mantıkla “Anlı secdeye değiyor” diye ülke ne hale getirildi. Oysa toplumsa inşanın hiçbir yerinde “anlı secdeye değmek diye bir meşrulaşma” asla yoktur ve olamaz. Alnı secdeye değmek “üreten ilişki” değildir.
Çünkü Kemalist hareket düşüncesini ve kendi ortak aklını okur. Aklı ve düşüncesi olmamakla aklını ve düşüncesini söyleyemeyenler ayet ve hadis söylemekle toplum sal işleyişe güya meşru olurlar. Ayet hadis okumak toplumun değil sosyal alanın meşruiyetidir. Bu tür meşruiyetlikte bu işin birinci yanıdır.
Gelelim yukarıdaki [15 Temmuz sürecinin yaratanlar kendilerine "yurtta sulh" konseyi deyip Atatürk’ü (Kemalizm’i) çağrışan bir "meşrulaşmaya" girişmişlerdir demeye (doğrudur)! Demek ki Kemalizm de böyle bir cuntacı, darbeci yanı olmalı ki cunta heveslileri hep bu yola başvuruyorlar]savlamasını yapan hanım yazarımızın sözüne. Sav dedimse sözün gelişidir.
Bu söz bir sav ve çıkarım olmaktan öte mugalatadır. Mugalatayı ele almak oldukça uç durumlarla sınırlı olmak kaydıyla benim prensibim değildir. Ne var ki sözün muhatabı olan kişinin anladığı dil mugalatadır! Siz de mecbursunuz mugalataya. Bu mugalata bir şey biliyor olmak bağlamında, bir konuşma olmakla zırvadır. Sözün sorumluluğunun dahi bilincinde değildir.
Neden mi? Bir kere bu mugalataya, doğru olmayan mugalata ile karşılık vereceğim için başta özür dilerim. Şimdi aynı sözü aynı ölçüleriyle hanim efendinin deyişiyle konjonktüre uygulayalım.
[Kendisini canlı bomba oluşla patlatıp, yüzlerce masumu katledenler, masumların gırtlağını kesip, ciğerini çıkaranlar; kadınları esir pazarında satanlar; Sivas’ta insanları yakıp, Ortadoğu’yu, Afrika’yı, Asya’yı kan gölüne çeviren, ışid, boko haram, El şabab, El kaide, El nusra, Müslüman kardeşler gibi yüzlerce terör örgütleri vardır.
Bu terör örgütleri tüm suçlarıyla birlikte kendilerini "Allahu Ekber" diyen hizbi oluşlarla lanse ettiler. "Allahu Ekber" diyen bu deklarasyon İslam’ı çağrışır olmaktadır. İslam’ı çağrışır bu söylemler nedeni ile elindeki kanı ve terörizmi İslam’la meşrulaşan bir girişme olmaktadır. "Demek ki İslamın’da terör olan bir yan var"] demek, ne kadar zırva değil mi?
Bu çıkarımın vargısı şudur; “demek ki İslam’da da böylesi suça eğimlilik (!) olan bir yan var ki; tüm terör örgütleri İslam’la (ya da Atatürk’ün sözüyle) meşrulaşıyorlar”. Yukarıdaki gibi akıldan, fikirden, diyalektiki düşünce olmaktan yoksun olmadıkça böyle çıkarım yapabilir miyiz? Zırvalayışla böylesi bir şey söylesek dahi; doğru olur mu?
Yukarıdaki hanım gazetecinin sözünden çıkarımla ve aynı doğrultuda olan bu zırva, doğru olabilir mi? İslam’ı ve Kemalizmi özleri itibarıyla değil de sadece her ikisini de meşrulaşma kaynağı olmalarındaki benzerliklerini ele aldığımızda; her ikisinin ulvi amacını bilmeyen cehaletiler ancak kötülüklerle bu iki ulviliği böylesine bir arada söylerler!
İşte Kemalizm’i ve Kemalizmin inşacı unsur olmasını bilmeyen cehaletler yine bir erdem ve değerler manzumesi olmasıyla İslam’ı bilmeyenler de, hukuksuzluğun; İslami ya da İslam’a göre başka alandaki Kemalisti değerlere büründürülmesi olan kendi hukuksuzluklarını, İslam ya da Kemalistlik sayarlar!
Sapkın olmadıkça, herkesin çok büyük bir ekseriyetle ittifak ettiği doruk noktada tıpkı; enfeksiyonun kendini gizlemesi gibi kurucu unsurla enfeksiyonun kendisini meşrulaşması da her zaman her yerde aldatıcıdır. Yanlıştır. Uyanık olmamız gereken bir konudur. Ne var ki bu gizlenme kaçınılmazdır da. İşgalcilerin kutsal isyana "asi ve haydut isyanı" demesi gibidir.
Tüm kirli işler, kendi kirli işlerini ve kendisini; iyi bir şeyle meşrulaşmak gibi aldatan put olup öncel süreçle kendi meşrulaşmalarını ortaya koyarlar. Terör estirerek "Allahu Ekber" diyenler de aynı sapıklık içinde olmakla, seçkin dinimizi kendi terör eylemleriyle, sapıkça özdeşleştirmektedirler. Bu türden olabilecek her iki yanılgıya da düşmemek lazımdır.
“Her darbe kendisini Kemalist ilan ediyor. Demek ki Kemalizm de böylesi darbeci bir yan var” demek; haydutların katillerin İslamlar gibi giydikleri kıyafetiyle İslam’a atılı haydutluk yapmalarından başka bir şey değildir. Her mikrop kendisini vücuttaki bir yerde inşa ediyor. Demek ki vücutta da mikrop bir yan olmalı ki ya da vücut mikrop sever olmalı ki çıkarımıyla, vücut mikroptur demek gibi abesle iştigaldir.
Mikrobun vücudu yaşam çevresi yapması, vücut demek değildir. Vücutta mikrop değildir. Darbecilerin Atatürk’ün sözlerini darbe gibi yorumlayıp, darbeye uygun yapması da Kemalizm değildir. Ne den mi? Ülke işgale uğramadıkça ve yönetim il legalite olup konjonktür gerisine düşmedikçe meşru hak doğmaz.
15 Temmuz günü bunların hiç biri de en ufak bir şekilde ortada yoktur. Sadece devlette el ele, kol kola yapılanmış güçlerin kendi arasında yönetme kavgası vardır. İşte darbe budur. Adına Müslümanım da dese, Kemalistim de dese bu darbedir. Şartların meşru olması gibi bir durum söz konusu bile değildir.
Bir de 15 Temmuz ve ertesinde "demokrasi" mitingi için sokağa çıkanlara bakalım. Darbeye karşı direnişleri alkışlamaktan, övmekten, desteklemekten başka hiç bir diyeceğim yok. Ama demokrasi mitinginin başka gayeler için kullanılmasına aklın işletilmesi bağlamında, düşünüp akıl etmek için en az bir söyleyeceğim var.
Demokrasi mitinginde adı üstünde demokrasiyi çağrışan dil kavram ve söylemler olur. Bilimsel bir sempozyumda konunuz tıp ya da elektronikse sözünüz de hep tıp ve elektronik kavramlardan oluşan belirtmeler bulunur. Demokrasi mitinginde de "Ya Allah bismillah; ya da Allahu Ekber" türünden sözler ve kavramlar bulunmazlar. Bulunursa bu demokrasiyi kavramamak olur.
Tıpkı dini bir söylem ve sempozyumda da demokrasi, kapitalizm, portföy ya da güzellik uzmanlığının incelikleri gibi söylemlerin bulunmamasının asıl ve esas olması gibidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.