- 613 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ULUSAL BİRLİĞİMİZ NASIL SAĞLANABİLİR ?
ULUSAL BİRLİĞİMİZ NASIL SAĞLANABİLİR ?
Dr. Sadık Özen
Ülkesini ve ulusunu seven bir TC vatandaşı olarak “Ulusal Birliğimiz” ya da “Milli Birliğimiz” benim için her zaman en önemli ve öncelikli konu olmuştur. Bu birliğin sağlanması konusunda yıllardır makaleler yazar, çaba gösterir, görüşlerimi paylaşırım. Benimle beraber, vatansever halkımdan ve çıkar duygusundan uzak birçok politikacının da bunu istediklerine kuşkum yok. Ne var ki bu haklı ve ulvi istek bir türlü gerçekleştirilemedi.
15 Temmuz gecesi yaşanan “Fetocu Kalkışma” dan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın yapıcı tutumu, söylemleri ve muhalefet liderlerini bir araya getirmeleri beni umutlandırmıştı. Çünkü kanımca milli birlik iktidar ve muhalefetin birlikte katılımı olmadan sağlanamaz.
Ancak aradan geçen kısa bir süre sonra, OHAL uygulamasına geçilmesiyle; alınan bazı kararlar ve yapılan bazı uygulamalarla bu birliğin sağlanmasını baltalayacak bir durumla karşı karşıya gelindiği görülüyor. Örneğin; askeri okullar, askeri hastaneler ve kamu çalışanlarına tanınan başörtüsü uygulamasındaki karar ve eylemler ile şu günlerde alınan ve uygulamaya konulan bazı kararlar gibi.
Doğrusu bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın talihsiz kalkışma hareketinin hemen sonrasındaki kararlı tutumlarının sürdürülüp sürdürülmeyeceğini öğrenmek isterim.
Eğer sürdürülecek ise: bu durumların dikkatle gözden geçirilmesi; yapılmış bazı haksız tasarruflarla ortaya çıkan ve çelişki yaratan olumsuzlukların kaldırılması gerekir. Bunun sağlanması için önce Sayın Cumhurbaşkanımızın kendileri ikna olmalı ve düzeltilmesi gereken şeylerle bizzat ilgilenmelidirler. Bu yapılmadıkça ulusal birliğin sağlanamayacağı kanısındayım.
Tarihin her döneminde, devleti yönetenlerin etrafında birtakım yağcı ve yardakçıların yer aldıkları, bu konumdaki insanları yönlendirmeye çalıştıkları ve bu arada önemli yanlışlıklara neden oldukları biliniyor. Nitekim son olayların gelişmesinde de bu tür şeyler söz konusu olup Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanmıştır. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın yapılan yanlış söylem ve eylemlerle bir kere daha aldatılmaları artık söz konusu olmamalıdır.
Şimdi, adına ulusal ya da milli dediğimiz birliğin nasıl sağlanabileceği hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle şu açıklamayı yapmam gerekiyor. Bazen “ulusal”, bazen "milli” sözcüğünü kullanmam yadırganabilir. Zira ikisi de aynı anlamda sözcükler. İşte ben de bu nedenle bazen birini, bazen diğerini kullanıyorum. Çünkü şu an için bu sözcüklerden birini kullanan, diğerini kullanana ters bakmaktadır. Ve bu durum, insanlarımız arasındaki ayrışmanın en önemli nedenlerinden biridir.
Ulus, ulusalcı, ulusalcılık sözcüklerini kullananların solcu; milli, milliyetçi, milliyetçilik sözcüklerini kullananların ise sağcı oldukları düşünülür. İki kesim arasında birliğin sağlanabilmesi için ilk yapılması gereken şey bu yanlışlığın düzeltilmesidir. Bu çelişki düzeltilmeden ulusal birlik ya da milli birlik sağlanamaz. Ben sağcı veya solcu terimleri ve bunların ifade ettikleri ideolojik akımların dışındayım. Anlamları aynı olmasına karşın: sözcüklerden doğru olanının; ulus, ulusalcı ve ulusalcılık olması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şey “Hakimiyet milletindir” ve “Egemenlik ulusundur” sözleri için de geçerlidir. Bu sözcükler Türk Dil Kurumu’nun, yaptığı araştırmalarla “Öz Türkçe” ye uygun olarak üretilmişlerdir.
Ulus olarak ortak değerlerimizin başında dilimiz gelir. Anayasamıza göre devletimizin ana dili Türkçe’dir. Ancak, etnik kökenden gelen vatandaşlarımıza bireysel olarak anadillerini konuşma hakkı tanınmıştır.
Cumhuriyetimizin ilanından sonra kurulan “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu” her türlü siyasetin dışında kalması ve bağımsız olması gereken bilimsel kurumlarımızdır. Çalışmaları “Harf Devrimi” paralelindedir. Ürettikleri sözcükler cumhuriyet yasalarımızın gereğidir. Gerek kültürel, gerekse güncel yaşamımızda TDK’nın ürettiği sözcükler kullanılmalıdır. Bu yapılmayarak Arap ve Fars dillerinden oluşan Osmanlıca’nın tercih edilmesi ulusal birliğimizin sağlanmasında büyük bir engel olur.
Anlaşılacağı üzere; ülkemiz Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptıkları Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve buna bağlı devrimlerle yönetilmektedir. Hal böyle iken, tutucu bazı çevrelerin Osmanlı dönemini ve hilafeti aramaları büyük bir yanlışlıktır. Öncelikle bu yanlış düzeltilmeli ve Cumhuriyetimizi kuranlara karşı duyulan husumet sona erdirilmelidir.
600 yıllık Osmanlı Devleti, ne yazık ki; bir taraftan kötü yönetilmesi, diğer taraftan düşmanlarımızın elbirliği ederek açtıkları savaşlarda yenik düşmesiyle yıkılmıştır..
Atatürk ve silah arkadaşları o dönem Osmanlı subayları idiler ve devletlerini koruyabilmek için canlarını ortaya koyarak savaşmışlardı. Bu başarılamadığında ve devlet Sevr Antlaşması ile parçalandığında, yine canlarını ortaya koyarak ulusumuzu esaretten kurtarmış ve Osmanlı’nın külleri üzerinde yeni bir devlet kurarak halkımızı esaretten kurtarmışlardır. Bu gerçeğin idrak edilemeyişi büyük bir gaflettir.
Bütün bu durumlar gözden geçirilmeden, bütün bu konular üzerinde anlaşma ve uzlaşmaya varılmadan ulusal birlik için çözüm getirilemez. Çünkü ulusal birlik her türlü ihtiras ve siyasi çıkarların üstünde bir kavramdır. Dilerim Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekleri görerek olumlu çabalarını gösterirler ve ulusal birliğimizi yeni baştan kurarlar.
Bunun başarılması, sözünü ettikleri “Demokrasi Şöleni” nin sonsuza kadar devamını sağlayacak ve kendileri bugün olduğundan çok daha üstün bir mevkilere yükselecektir. Aksine bir durum ise; gelecekte bir gün, er veya geç, 15 Temmuz 2016 günü yaşanan kötülüklerle yeniden karşılaşılmasına neden olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızdan büyük bir basiret göstererek, ülkemizi ve ulusumuzu içinde bulunduğu çıkmazlardan kurtarmalarını, huzura kavuşturmalarını ve geleceğimizin güvence altına alınmasını diliyorum.
En derin saygılarımla.
03 Eylül 2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.