Kaçkar Dağı Tırmanışı / 1 -5 Ağustos - 2008
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Dağlarda olacağım yine
Şahikalarında şarkılar söyleyeceğim
Haykıracağım o sessizliğe
Melekler duyacak beni
Yıldızlar toplayacağım
Uçsuz bucaksız uzaklara bakacağım
Yine iksir gibi sularından içeceğim
Çiçekler toplayacağım
Bir derenin kenarında, anasının kucağında uyuyan bir bebek gibi uyuyacağım..."
2003 yılı çıkmıştık en son. Yaşadığımız o günleri anlattığım yazımın finaliyle başladım yazıma.
Bu üçüncü gidişimizdi Kaçkarlar’a. Beş yıl aradan sonra yine öyle sevinçle düştük yollara. Her gittiğimizde yine geleceğiz diye söz vermiştik. Doyamıyorduk, öyle güzel ki Kaçkarlar "O sularından içen iflah olmaz" demişti Halim Diker kardeşim bana. Şimdi onu daha iyi anlıyorum. Yine dönüş yolunda, bir daha nasıl gideriz diye planlar yapmaya başlamıştık bile. Yalnız bir daha uçakla olmazsa gitmem. Bu sefer çok zor geldi bana otobüsle yolculuk.
1-Ağustos- /Yusufeli’ne vardığımızda saat 15.00 di. Olgunlar’a giden minibüsler gitmiş, ancak Barhal’a kadar minibüs bulabilmiştik. Oradan da denk gelirse gideriz, yoksa kamp atarız Barhal deresinin kıyısında dedik ve Barhal’a kadar geldik. Barhal beş yılda epey değişmişti.
Dağcıların konaklayacağı pansiyonlar yapılmış. Küçük barakadan evler. Çok da güzel olmuş. Orada işletmeci arkadaşın çay ikramı bize çok iyi geldi. Sonra araba bulamayınca biz de kamp atacağımız yere yürüdük.Tam çadırımızı açmıştık ki Mevlüt arkadaşımız koşarak geldi. "Toparlanın bir kamyon gidiyor yukarıya, sizi de söyledik götürecek" dedi. Bir bayan vardı küçük çocuğu ile Yaylalar Köyü’ne gidicekti, onu da almış kamyoncu. Onlar zaten tanışıyorlar. O yörenin insanları birbirini tabii ki tanıyor. Kamyonun arkasında tuğlaların üzerinde hoplaya zıplaya o virajlı ve bazı yerleri epey bozuk olan yola devam ettik. Karanlık çökmeye başlamıştı ki nihayet geldik Mikelis’e. Biraz orada bekledik. Yaylalar’a bizi o köyden biri gelip ciple götürdü. Bayanı Yaylalar Köyü’nde bıraktık. Üç kilometre yolumuz kalmıştı, arkadaşlar sağ olsun bizi Olgunlar’a kadar çıkardılar. Gecenin bir vakti orada artık para değil de insanlık öne çıkıyor tabii ki. Otuz bin TL. aldı arkadaşlar bizden. Sağ olsunlar. Ki yüz bin versek çıkamazdık. Götürmeseler bir yere çadır kuracaktık. Olgunlar’da pansiyonda kaldık o gece. Yorulmuşuz, öyle de güzel uyuduk.
2- Ağustos /Olgunlar’da Sabah bir katırcı ayarladık, Ahmet amca bizim sırt çantalarımızı yükledi katıra ve koyulduk Dilberdüzü’ne doğru yürümeye. Ben amcaya " Amca sen git kamp bölgesinde birine bırak bizim çantaları, biz öyle fotoğraf çeke çeke, etrafı seyrede seyrede geliriz, sen al şu paranı" dedim ve parasını ödedim( 80 bin TL. Helal hoş olsun.)
O öyle hızlı hızlı yoluna devam etti. Patikalarda ilerledik. İki saat kadar yürüdükten sonra bir yaylaya geldik.Taştan küçük yayla evleri ne kadar güzeldi. Buraya son geldiğimizde gece olmuştu. Dönüşte de geceydi inerken. Yaylayı görmüştük ama manzarasını görememiştik. Bu sefer tam oldu. Bayıldım bu yaylaya ben.
Sessizliğine. O yanında akan dereye. Etraftaki o manzarasına. Bir gün oraya geleceğimi söyledim yayladan bir genç kıza. " Buyrun gelin bekleriz " diye seslendi bana.Sekiz hane kalıyorlarmış. Hayvanlarıyla birlikte, yazı orada geçiriyorlar.
Biz fotoğraf çeke çeke zevkle rahat bir şekilde kamp bölgemize yaklaşmıştık ki amca dönüyordu. Onunla tekrar görüştük ve amca "Dönüşte ayran ikram edeceğim, bana uğrayın "dedi. Öyle ayrıldık. Biz bir saat kadar daha yürüdük ve kamp bölgemize geldik. Amca "Buklamaniya’nın aşçısı Ahmet’e teslim ettim çantaları" demişti. Aynen öyle bir kenarda bulduk eşyalarımızı. Ahmet seslendi "Bursalı’lar hoşgeldiniz" Amca demiş Ahmet’e
"Bursalı’lar gelecek onların bu çantalar." Daha sonra yanımıza geldi ve tanıştık.
Rahatça çadırımızı kurduk ve o yeşil Dilberdüzü’nün keyfini çıkarmaya başladık. Tam da çiçek mevsimiydi. O derelerin çağıltısı... O çiçekler... Ben hemen bir demet çiçek topladım. Bir kayanın üzerinde bir bardağa koyduk, öyle güzeldi ki, yine fotoğraflarla o anları ölümsüzleştirdik.
Hep bir dostumun benim için yazdığı bir şiiri hatırladım. O can dost Kaçkarlar’ da olduğumuz süre aklımdan hiç çıkmadı. Karayemiş topladım bir duvarın üzerinden bir ağacın dallarına uzanıp, nasıl hatırlamazdım Secaattin dostumu. O sislerin etrafımızı sardığında... O çiçeklere baktığımda... O derelerin köpük köpük akarken gürüldeyişlerinde... Nasıl hatırlamazdım...
Rüzgâr mintanını sarar tenine
Terinle serinlik siner içine
Karışır rutubet suyun sesine
Kaçkarlar’da mola verdiğin zaman
Giderken gülümse çamlara bir de
Yitirme yolunu sislere gir de
Aklına gelirsem adımı an da
Selamla dağları güldüğün zaman
...
Toynak
Bana ithafen yayınlamıştı bu şiiri Secaattin dostum. Daha uzun bir şiir ben sadece iki dörtlüğünü aldım yazıma. Gönül mahsenimin en güzel yerinde duruyor bu şiir.
Meğer o zamanlar Secaattin dost da oralardaymış. Bana döndüğümde mesaj yazıp anlattı. O da beni anmış... Kalp kalbe karşı derler ya... Hatta dağlara ’Zerreeeeee’ diye bağırdım diye yazdı bana . Nasıl duygulandım bunları okuyunca bilemezsiniz. Sağolasın can dostum... Eksik olma...
Akşam hava bozdu, biraz yağmur yağdı. Sabah zirveye gideceğimiz için erkenden yattık zaten.
3-Ağustos/ Sabah 04.30 da kalktık ve kahvaltıdan sonra 05.40 da başladık zirveye doğru yol almaya. Sis vardı ama "açılır birazdan" dedik arkadaşlar "beklesek mi yoksa" diyorlardı ama ben "yok biz yola çıkalım açılır birazdan" dedim. Ve aynen de öyle oldu. Yukarı çıkarken daha sis dağılmaya başladı. Bir saate kalmadan güneşi gördük bile.
Gece yatmadan önce yine zencefil ve ıhlamur kaynatıp ilaçlarımla birlikte içmiştim. Benim kaderimdi sanki, Ağrı Dağı’na da böyle hasta çıkmıştım. Rize Devlet Hastanesi’nde acilde güzel bir muayene oldum. İki saat kadar müşaade de kaldım. EKG ve kan tahlili yapıldı. Yolda fenalaşmıştım. Bursa garajında yediğim yemek beni maf etmişti. Nefes almakta zorlanıyordum, bir de terliyordum da. Gaz sıkışması teşhisi kondu. Bir de enfeksiyon. Doktor kalbinde bir şey yok dedi. Ve bu ilaçları alıp dikkatlı olarak dağlara gidebileceğimi söyledi. İlaçlarla yollarda iyileştim. Kendimi iyi hissediyordum ama bir korku girmişti bir kere. "Nerde trak orda bırak" diyordum kendi kendime.
Yanımızda Avusturalya’lı bir bayanla bir Türk arkadaş vardı, ikisi de psikiyatrist. Onlarla birlikte gitmeye karar vermiştik akşam yatmadan önce. Onlar ilk kez zirve yapacaklardı, bizim ikinci çıkışımız olduğu için rotayı bildiğimizden onlara faydamız olacağını söylemiştik. Deniz Gölü’ne geldiğimizde ilk zorlu etabı çıkmış olduk.
Oradan öteye bir zor etap daha kalıyordu o da hakikaten epey dik bir eğimdi. İşte oraya da karar anı diyorlar. Bazıları oraya gelince "Ay daha buraya mı çıkacağız" deyip dönüyormuş... Yani tabii kendine güvenen çıkıyor.
Biz kararlıydık, devam ettik. Kar da vardı bu sefer. Daha önceki çıkışımızda kar yoktu. Hatta bizden on gün önce çıkanlar hat kurmuş bazı yerlerde. Dağcı kazması olmadan çıkılmıyormus. Bir de Krampon botların altına. Biz ekipman olarak bir şey götürmemiştik. Ama gerek de olmadı. Sadece ben bilhassa karda da yürümeyi tercih ettim bazı yerlerde. O da zevk veriyordu bana.
Kardanadam dost Oralarda aklıma geldi. O karların üzerinde yürüken, ah bir vakit olsaydı da bir kardanadam yapıp fotoğrafını çekseydim. Lakın bize durmak yoktu hep yürüdük. Celâl dost, güzel yürekli şairim sana söz bir gün senin için bir kardanadam
yapacağım.
"Siz taş kümelerini takip ederek gidin biz yaşlıyız yavaş yavaş geliriz" demiştik arkadaşlara. Onlar gözden kayboldular. Bir ara çok mesafe olsa da onları görüyorduk. Yanlış rotaya sapmışlar, bir de İsveçli bir çift vardı, onlar da gitmiş arkalarından. Oradan devam etmeleri mümkün değildi. Aşağıya inmeleri için bağırdık. O İsveçli çift anlasın diye ben "Aşağıya, aşağıya... Yanlış rota.... Yanlış rota" diye bağırıyordum. Sonra indiler. Rotayı gösterdik öyle devam ettiler.
Daha sonra İsveçli’lerle karşılaştık. Gülerek bana "Yanlış rota" diyorlardı. Gülüştük öyle. Zirveye vardığımda bizim arkadaşlar oradaydılar. Bir de İsrailli bir gurup genç vardı.
Daha sonra arkadaşlarımız dönüş için indiler. Ağbeyim de tırmanışını tamamladı onu zirvede karşıladık. 60 yaşında yine Kaçkarlar’a çıkmayı başarmıştı Hikmet ağabeyim. Birlikte fotoğraflar çektik. Ağabeyim ve ben çok mutluyduk. Sadece ikimiz önümüzde rehber olmadan zirveye çıkmayı başarmıştık.
Diğer gurup da indi. Ağabeyim "İki kardeş sade biz varız zirvede Fikret" diyordu. Fotoğraflar çektik. Süper bir hava vardı şansımıza. Bir saate yakın kaldık zirvede.
O eşsiz güzellikteki manzara ve bizim orda olmamız... Çok ama çok güzeldi. Beş yıl önce bir serçe avucumun içine kadar gelmişti. Bir kırık bile yiyecek yoktu yanımızda. Ona bir şey verememiştim ama içimde kalmıştı. O serçenin mutlaka oralarda bir yuvası vardı. Ben yine görürüz belki diye çantama ekmek koymuştum bolca. Ve inanılmaz bir şey yine bir serçe dolanıp duruyordu yanımızda. Beş yıl önce gördüğümüz serçe miydi acaba dedim durdum. Belki de onun yavrusuydu. Birkaç metre ötemizde bizim gitmemizi bekliyordu. Ekmekleri oraya koyduk.
Başımızın üzerinde siyah bir kartal tavaf ediyordu. O kartalın kanatlarını göğsüne çekip öyle uçurumlara dalışlarını seyretmeye doyamadık. Bir de öyle Bulutların arasında süzülüşü. Hep bir kartalın böyle üzerimizde uçmasını hayal ederdim. Bu gerçek oldu. Soluğunu ensemde hissettim adeta. Onları bize yaren olsun diye, biliyorum Rabbim gönderdi.
On üç saat sürdü zirveye tırmanışımız ve inişimiz. Fakat itiraf etmeliyim zorlandık. Öyle kolay da bir şey değil bu dağa zirve yapmak. Bir kere yollarda zaten perişan oluyor insan. Ama bu zor bizim hoşumuza gidiyor. "Zoru seçmelisin dostum... O zor ki seni güçlü kılar" O gece kampta dinlendik. Delilik işte bu. İkimizin fotoğrafına bakarken ben öyle de yazdım.
"Nerde delilik varsa... Orda çıldırıyorum......... "
4-Ağustos/Sabah erken kalkıp çadırımızı topladık ve dönüş için yola koyulduk. Saate baktığımda 08.30 du. O çantalarımız sırtımızda üç saat sonra Olgunlar’a geldik. Minibüsler sabah saat 06.00 da kalkıyormuş. Biz gidebildiğimiz yere kadar gider derenin boyunda kapm atarız dedik. Ama Ahmet amcanın o ayran ikram edeceğim deyişini unutmadım. Evine gittim ve çaldım kapısını. Kızı açtı kapıyı. Babası evde yokmuş "Bahçeye gitti babam" dedi. Ben de "Baban ayran ikram edeceğim demişti" dedim. Kız "Hemen getireyim, bekleyin" dedi. Ben gülüyordum ve aynen böyle dedim. "Ayranı içmeden bir yere gitmem" O yayla ayranın tadını bir bilseniz... Ahhh... Ne güzeldi, iki bardak içtim. Kızcağız "doldurayım daha" diyordu. "Yetti bana, çok güzelmiş" dedim ve içtenlik dolu teşekkür ettim. Babasına selamımızı söylemesini tenbihledim ve ayrıldım Ahmet amcanın evinden.
Ağabeyim üç km Yaylalar Köyü’ne kadar bizi götürecek bir araba bulmuş, burada bir arkadaş gidiyor dedi ve sağolsun bizi Yaylalar Köyüne kadar bıraktı bir güzel insan.
Oradan aşağıya saatlerce yürüdük. Bir kamp yeri bulamadık. Çok yorucuydu. O çantalarımızla güneşin altında öyle yürümek çok da artık zevkten işkenceye dönüşmeye başlamıştı. Ama bizi alacak biri çıkmadı yolda. Ben bir ara koptum adeta. Ağabeyim ne yapsa bana yetişememiş.
"Nereye gitti Fikret böyle" deyip arkamdan yetişmeye çalışmış. Ben bir cip görmüştüm öyle geçti gitti ama bir yerde durdu bi şeyler topluyorlardı derenin karşı tarafında. Ben çantalarımı attım kenara, artık devam edemeyeceğim dedim. Sonra ağabeyim geldi. Ben ağabeyime "Bir konuş bakalım belki dönüşte bizi alırlar. Dönecekler mi bir sor" dedim. Ağabeyim yanlarına gitti konuştu. Genç mühendislerdi, iki kişi. Bizim için döndüler ve bizi 3- 4 km aşağıya bıraktılar sağ olsunlar.
Hele biz kalabileceğimiz bir yeşil alan bulabildik. Yoksa derenin boyunda hep böyle direk sarp yerlerdi. Yanlız gençler "Burada insandan çok ayı var, siz nasıl korkmuyorsunuz, burada nasıl kalacaksınız?" dediler. Ben de "Korkmuyoruz, daha önce de kalmıştık" dedim. Onlar nasıl bakıyordu şaşkın şaşkın yüzümüze.
Çok teşekkür ettik genç kardeşlerimize. Hakikaten taktir ettim bu güzel insanları, bizim insanımız işte böyle. Allah razı olsun bizi yolda bırakmadılar. Yönlerini çevirip bize yardımcı oldular. Para geçmiyor böyle yerde. İnsanlık işte. Bizi bıraktılar, aşağıdan dönmüşler onlara nasıl el sallıyorduk kamp kuracağımız yerden. Kesin aralarında konuşuyorlardır "Bunlar iki deli" diye.
İşte bu uzun yürüyüşten sonra "Mohikanların son dansı" diyorduk yine gülüşerek ağabeyimle. Çadır kurduğumuz yer Demirdöğen... Demirdöğen deresinin dibindeydik. Derenin o sesi... O gece yaktığımız ateş... Ve tadımlık da olsa ağabeyimin tuttuğu alabalıklar. Ha geldi ha gelecek diye beklediğimiz ayılar. Elimde fener, ben iki saat nöbet tuttum. Ateşin başında. Ağbeyim uyudu. Bana "Sen beni on ikide kaldır ben iki saat uyusam bana yeter" demişti Hikmet agabeyim. Baktım derin uyuyor. Odunların hepsini attım ateşe ve ben de girdim çadıra. Hemen uyumuşum. Bir ara bir patırtı oldu, ben sıçradım "Eyvah ayı geldi" dedim birden. Meğer ağabeyim uyanmış benim çadırda olduğumdan habersiz, dışarıda sanıyor beni, elini atmış öyle üzerime, tam da yüzüme. " Ya sen ne zaman girdin çadıra" diyordu. "Yat ağbi ya, ben ateşe attım odunları, uyuyalım bir güzel" dedim. "Yok ben çıkıyorum dışarı dedi." Saate baktım gecenin 01.00. Ben hemen uyumuşum yine.
5-Ağustos/Ağabeyim ateşin başında sabaha kadar nöbet tutmuş. 05.00 de uyandırdı beni. Sonra ben çadırı topladım o alabalık yakalıyordu. On beş dakikada iki tane daha yakaladı. O ara ben çadırı toplamıştım yarım saat daha vaktimiz var derken bir minibüs korna çalıyordu yolun kenarında. Geliyoruz dedik ve acele toparlandık. Ver elini Yusufeli.
Ve oradan da Bursa’ya direk otobüs varmış, yerlerimizi ayırttık ve sabah kahvaltımızı yapmak için bır lokantaya daldık. O balıkları da birini bulduk, biraz bozuk para vardı elimde, verdim adama, dedim "Bunları bi yerde pişirtebilir misin?". Verdim o iki alabalığı. O da evine götürüp pişirtmiş. Biz çorbalarımızı içmiştik ki getirdi. Ağabeyim garsona sordu "Burada yesek bunları" Ben gülüyorum. Ya alemiz. Orada bir de o alabalıkları yedik. Lokantanın ekmeklerinden de tabii. Ama helalleştik sonra.
Bir macera daha böyle sona erdi. Biz yorgun argın otobüs yolculuğumuzun sonunda Bursa’ya geldik. Bir dağ masalıydı sanki yaşadıklarımız. Yine rüya gibi anlar.... Derelerin gürül gürül akışı... Rengarenk çiçekler. Kaçkarlar’ın tertemiz havası... Yaylalardaki taştan evler... O güleç yüzlü insanlar...
Yine bir gün geleceğiz Karadeniz... Yine bekle bizi Kaçkarlar...
çektim kana kana
doldu ciğerlerim
memleket içimde
melekler türkü söylüyor
kulaklarımda sesleri
çiçek kokuyor ellerim
Kaçkarlar’da kaldı yüreğim.........
....
Sevgili dostlarim, bu yazimi fotograflara bakarak okumak isterseniz buraya beklerim .
fikretsimsekzerre.blogspot.com
20/Ağustos/2008 / Willich
Fikret Şimşek
YORUMLAR
Merhaba Fikret dost hem yazınızı hem yorumları okudum nasıl da imrenmiş okuyanlar aynı benim hislerim gibi, imrendirmişsiz .insanın dağlara çıkıp geri dönmeyesi geliyor deli deli dolanası ve haykırasıgeliyorherşeye bütün aşağıdaki düzene sisteme karşı ve özgürlüğü damarlarında hissedip bu ÖZGÜRLÜĞÜN TUTSAĞI olası geliyor.
Böyle gezilerinizin çoğalması ve ardıızda daha nice dağ yolculukları yazıları bırakmanız dileğmle...
Yazınızın baştan sona kıskanarak okudum desem yeridir. Hele girişte yazdığınız;
"Dağlarda olacağım yine
Şahikalarında şarkılar söyleyeceğim
Haykıracağım o sessizliğe
Melekler duyacak beni
Yıldızlar toplayacağım
Uçsuz bucaksız uzaklara bakacağım
Yine iksir gibi sularından içeceğim
Çiçekler toplayacağım
Bir derenin kenarında, anasının kucağında uyuyan bir bebek gibi uyuyacağım..."
Bu dizeler var ya her insana kısmet olsun dedim hayallerini gerçekleştirebilmek ve özgürce kucaklayabilmek yaşamı dağların kıyısında.
"Kardanadam dost Oralarda aklıma geldi. O karların üzerinde yürüken, ah bir vakit olsaydı da bir kardanadam yapıp fotoğrafını çekseydim. Lakın bize durmak yoktu hep yürüdük. Celâl dost, güzel yürekli şairim sana söz bir gün senin için bir kardanadam yapacağım." bu kısım beni tebessüm ettirdi her insanın içinde bir çocuk var işte iyiki de var. Hiç büyümesin içimizde saklı kalan o masumiyet.
"Başımızın üzerinde siyah bir kartal tavaf ediyordu. O kartalın kanatlarını göğsüne çekip öyle uçurumlara dalışlarını seyretmeye doyamadık. Bir de öyle Bulutların arasında süzülüşü. Hep bir kartalın böyle üzerimizde uçmasını hayal ederdim. Bu gerçek oldu. Soluğunu ensemde hissettim adeta. Onları bize yaren olsun diye, biliyorum Rabbim gönderdi." Ne güzeldir insanın nefes alırken bir tek dileğini olsun gerçekleştirebilmesi ve tüm yaşamındaki kederlere rağmen bunun farkında olması ve mutlu olması.
Ve en çokta neyi sevdim biliyor musunuz? Resminizi hani o güzel şanlı bayrağın altında gülümseyişinizi. Ne de güzel yakışmış bayrağımız oraya ve ne de özgür gülümsemişsiniz gölgesinde...
Çok güzel bir maceraydı ve ne çok özgürlüktü. Tek kelimeyle ifade edebilirim duygularımı "kıskandım". Özgürlüğünüz daim olsun hep özgürce gidin yüreğinizin götürdüğü yere.
Sevgiler ve saygılar.
Hep bir dostumun benim için yazdığı bir şiiri hatırladım. O can dost Kaçkarlar’ da olduğumuz süre aklımdan hiç çıkmadı. Karayemiş topladım bir duvarın üzerinden bir ağacın dallarına uzanıp, nasıl hatırlamazdım Secaattin dostumu. O sislerin etrafımızı sardığında... O çiçeklere baktığımda... O derelerin köpük köpük akarken gürüldeyişlerinde... Nasıl hatırlamazdım...
Rüzgâr mintanını sarar tenine
Terinle serinlik siner içine
Karışır rutubet suyun sesine
Kaçkarlar’da mola verdiğin zaman
Giderken gülümse çamlara bir de
Yitirme yolunu sislere gir de
Aklına gelirsem adımı an da
Selamla dağları güldüğün zaman
...
Toynak
Bana ithafen yayınlamıştı bu şiiri Secaattin dostum. Daha uzun bir şiir ben sadece iki dörtlüğünü aldım yazıma. Gönül mahsenimin en güzel yerinde duruyor bu şiir.
cok güzeldi
begeniyle okudum güzel olan hersey sizin gönlünüzde toplanmis saniyorum.
yüreginize saglik
sonsuz sevgimle
yazınızı okumakta geç kalmışım
kaçkardan geçtim yusufelinen ve çok gerilere götürdünüz beni hala unutamadığım karları anımsattınız
altı parmakta kaldığım günler geldi aklıma
biliyormusunuz yaz aşkım hikayemi altı parmakta yazdım niye ne için bilmiyorum
demişlerdi bize zamansız geldiniz diye yazımız güzel olur
oysa bahar yaz bizdede var hem ne yaz ne bahar
karı orada yaşadım doyasıya
çok güzel anlatımdı saygı duydum
dualarımla
ah..imrenerek okudum..bu ikinci okuyuşum..kaç insan bunu başarabilir..dağların o tertemiz havasını soluyabilir..kartalları dağ çiçeklerini....zirvelerden kim seyredebilir kaç insan bunu yaşayabilir..çılgınca özgürce kartallar gibi güçlü özgür..kim olabilir.... çok çok güzeldi..dost..sayende bizde bu güzellikleri yaşadık..hissettik..çok teşekkürler..yüreğine sağlık..selamlar saygılar..
Ne güzel anlatmışsınız.
Ama bir konu var sağlığınız .Bu çok önemli.
Ben bu konuyu doktorsuz ve ilaçsız hallettim.Nasıl mı?
Çok ciddiyim.
Sevgiye hep meyilliydim .Yani koşulsuz herşeyi sevme başladı.Öyle olunca yolladığım pozitif iletiler geri dönerken ikiye katladı .Okatlandıkça ben sevgi yumağı oldum.
Çok temiz ve titiz biriydim .Şimdi normal değerlerde seyrediyorum.İnsanın hayatında eksikliğini hissettiği ne ise onun yoksunluğu bir başka probleme zemn yaratıyor.Gerçek şu ki,Ben artık ocak ayı itibarıyla hastahaneden uzağım.Aspirin bile içmiyorum.Başım ağrımıyor.Ama sevgi denen ilacı içimde sürekli üretip kullanıyorum.Bir de az uyuyup ,yarı aç yarı tok yaşıyorum.Hani ççok sevdiğim bir yemeği eskiden olduğu gibi asla tıka basa yemiyorum.Dengelimi onu bilemiyorum ama 1 yıldır çok iyiyim bir de sabahları içtiğim çayın rengi siyahtı yeşile döndü.Özellikle muntazan yeşil çay içiyorum.
Böylece daha sağlıklı ve zinde kalıyorum.Yaşıma oranla yani 42 yim ama 30 -35 fazla diyemezler gösterdiğim.Hissettiğim 25 .......:)))))))))))
Ben dağlara çıkmamda kim çıkar.
Ben neler yazdım bilmiyorum öyle içimden geldiği gibi ....
Dağa çıkmak çok hoş ama zirvede hissedilenler daha hoş anladığım kadarıyla.Fotoğraftaki heyecan ve mutluluk bize ulaşan.
dediğimi unutmayın benim içinde yükseklerden şöyle bir bakın.Ben hep oralardan bakınıyorum zaten.
selam ve saygılar.
Dağlar ah ulu dağlar! Yürek sevdasını sizde bulur, sizde dağlar! Siz benim gönlümde yârsınız dağlar, hep varsınız dağlar!
Evet Fikret Bey gönüldaşım, dağlar bizlerin ulu v3e kutsal mekanları değil mi? Orda kendimize geliyor, yüreğimiz ferahlıyor, ağlıyor-gülüyoruz değil mi?
Sizin dağlara yolculuğunuzu kutluyorum. Bu manzaralar herşeye değer! Bu yolculuk hiçbir şeye değişilmez. Her karesi ayrı bir güzellik ve zerafet.
Dağlar yârin, yüreğin narin olsun sevgili gönüldaşım.... Esen kal. İsmail GÖKTAŞ (METEOR)
Merhaba,
yazıyı büyük keyifle okudum, okurken de bir yandan imrendim :) öyle güzel anlatılıyor ki, zaten kendinizi soluk soluğa kalmış gibi hissediyorsunuz..
Beraber tırmanmış, yorulmuş, kamp yapmış
dinlenmişsiniz adeta ..
Bir de resimleri görme imkanım oldu, o göl büyüledi beni..
Teşekkürler o dağ havasını soluttuğunuz için...Selamlarımla...
Üstadım edebi dilinize hayran oldum inanın.Nasıl bir anlatıştı .
Sanki sizinle birlikte kaçkarlardaydım.
Harikulade ya.Zirveye ulaşmak,Zoru başarmak,Kartalın tepenizde süzülmesi,o yorucu ama bir o kadar haz alarak aldığınz zor yollar,ateş yakmalar allahım müthiş bişey olmalı.Okurken bu kadar etkilendim.Yaşamış olsaydım herhalde tutkunu olurdum.
Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar olsun.
Dilerim tekrar gittiğinizde kaçkarlara ona dair yazınızı da okumak nasip olur.
Selam ve saygımla.
Geziyi seven ve doğa hayranı olan biri olarak kendimi yanınızda hissettim bir an dost, oksijen soludum karbonmonoksit kokan Ankara'dan sıyrıldım bir an...Bunu sana borçluyum, özendirdin beni ben de dağda yürüyüşü doğayı solumayı çok seviyorum,,, beni aldın oralara götürdün teşekkür ediyorum ve güzel yazıyı yazan kalemini kutluyorum...
Böyle güzel bir renk uyumu ve böyle harika bir söz uyumuna rastlamadım daha önce ve kıskanmadımda değil boş vakitlerinizi ne güzel değerlendiriyorsunuz Fikret can kutlarım o güzel kaleminizi...
sevdanazArzu Buse ERASLAN tarafından 9/1/2008 11:05:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Nasıl da kaçırmışım bu güzel sayfayı :(
Resimlerle adım adım ilerledim seninle
var ya hani o kız demiş ya " buyrun yine bekleriz " diye onun yerinde olmak istedim ... o mor turuncu çiçekleri papatyaları, akan suların nefesinde olmayı
Zirveyede ne yakışmışsın bayrağımız ve sen...
Okurken daldım gittim...
Bir dahaki sefere buraya bekliyorum, buradakı dağlarında - Zerre-'ye ihtiyacı var...ve tabiki bende cıkacağım seninle...
Hangı tarihte okunursa okunsun o günün yazısı sensin
Ankam
Dua'm sallanır gökte
sevgili can dost görünen oki sen bir doğa aşıgısın ve degerli zamanını o eşsiz güzellikler barındıran karadenizimizin masmavi sularınını ve yemyeşil dağlarının o sok sularını yaşayarak geçirmişsin bende işim icabı çok gezerim ama tabiki sizin gibi zirve yapamıyorum
zaman isterse akşamın alacakaranlıgında isterse sabahın erken satlerinden olsun ben ce önemi yok önemli olan o anı degerlendirip yaşaya bilmek hüzünü zevke dönüştürebilmek yazınızın tamamını okudum ve resimlerinizede baktım sanırım herkes böyle bir anı yaşamak ister öyle güzel anları düşleyipte düşünden bile göremiyenler var
ne mutluki zize böle bir anı yaşayabilmişsiniz öylesine etkilendimki o karadenizin eşsiz güzelliginde nerdeyse çıkıpgitmek geldi çimde
dilerim öyle anları herkes yaşar aslında birde yazınızın içindeki bir gizliligi gördüm oda belki düşünülmeden kaçkar dağlarının tanıtımını yapmışsınız o güzellikleri tanıtmışsınız bundan dolayıda size teşekür ediyorum güzel yürekli güzel insan her anın öyle mutluluklarla dolsun sevgi ve saygılarımla...
sevgili ağabey
ben edebiyat defteri ankara toplantısı heyecanı ile bunu atlamışım...çok derin bir uyarı alınca))))))ancak gördüm..
memleketimi anlatan bu yazı da ayrıca ismimin geçmesi de beni çok duygulandırdı...Teşekkürler ağabey o senin yüreğinin güzelliğidir...yüreğin memletimin yemyeşil dağları kadar güzeldir inan AĞabey...
saygılarla diyorum...
Sevgili degerli abim fikret simsek,kackar daglarinin zirvesinde mükemmel bir yaziydi,ne zaman abimle karsilassam mutlaka doga tutkunu abim olarak aklima gelir ve bilirimki siirlerinde hep doga üzerinedir,yaziyi okumaya basladigimdan itiberen bende ayni duygulari yasadim sanki,aldi götürdü beni kackarin zirvesine buram buram doganin kokusunu soludum cigerlerime ne müthis bir macera,vatanimiz cok güzel dogamizda öyle,birde zorluklari olmasa,zoru seversin bunu yazindada belirtmissin zaten,ben kackarin zirvelerine ulasan can abimi cesaretinden ötürü kutluyorum,daha nice zirvelerden güzel manzaralar bekliyoruz,mükemmel ötesi bir yaziydi soluksuz okudum diyelirim,bir kirmizi kurdale degil binlercesini hak eden bir yaziydi,tebrik ederim kalemini sevgili abicigim,sevgi ve saygilarimla..
Sevgili dostlarim, yazima ilgili olan , okuyan ... yorum yazan yazmayan .. herkese tesekkürler. inanin bu yazdiklarinizi okuyunca hemen yine daglara gidesim geldi... ki memlekette olsam beni kimse tutamazdi zaten. lakin simdi uzaklardayim. insallah baska sefere ... hepinizin yaptigi yorumlara ses vermek isterdim lakin bu da pek mümkün görünmüyor ama güzel bir paylasim oldu . bu kadar uzun bir yaziyi okuyacak da fazla insan oldugunu düsünmüyorum bu alemde . iste bu da bizim farkimiz olsun . Saban dostum ne güzel yazmissin ... verdigin bilgiler icin tesekkür ediyorum. ama inan hastanede serum da verdiler Mudanya Devlet hastanesinde 3 saat kaldim müsaade de dönüste . ufak seylerdi dostlarim ki daglara gidipte ölenler var . sükür bizler güzel bir dagcilik yaptik . hepinize daglar kadar selam olsun.... sevgilerimle....
Dağların doruklarında sırtında bir o kadar ağırlık,dayanıklı ktır gibi o yokuşları tuırmanmanın zevkini ben çok iyi bilirim.Doruklara varınca çekilen onca yolculuğun çilesi gözlerin önüne muhteşem bir manzara olarak seriliverir.Kuş kadar hafilersiniz o anda ve tıpkı o kartal gibi daha yükseklerden süzülesiniz gelir....KARTALLAR YÜKSEK UÇAR! geçer bier an gözünüzden, sıla -gurbet duygusunu çıktığınız yükseklikle ölçmeye başlarsınız yeniden , tımandıkça idealleriniz yükselir...uçurumları geçtikçe ayrılık hasretini boyutlandırırsınız düşlerinizde ve bu arada tertemiz dağ havası çakı gibi yapar teni ve bedeninizin büsbütün kimyası değişir.Her temiz pınar ruhunuzu arındırı biraz, sevdiğinizi konuşmasoın yüzünü ogüzelim pınarlada yaşarsınız adeta yeniden ve bir türkü şahlanır dudaklarınızdan,
Sorma hangi sebepten
Kaçır beni bu kentten
Sür güzelim sür dağlara
Ölmeden ben bu derten
Sür güzelim sür dağlara
Yürek düştü sevdalara
Ben ağlarsam
Seeen ağlama...
.............................
Karlı dağlar aşım benim
Sevdalanır başım benim
Dağlar benim dert ortağım
Sırdaşım yoldaşım benim...
Dağlaaaaaar....
Bu sevdayla nerelere
Akar gider dereelere
Zakkum çiçek gül pembesi
Yar gözümde yaşım benim....
Duygular pınar pınar coştukça coşar, aşklar yaşanır yeniden...,
Fikret bey,Sevgili dost Zerre
Ne mutlu ki size böyle güzel bir boş zaman etkinliği zevkiniz var.Son derece rekreatif(kendini yenileyici) bir spor olan dağcılığı tüm gençlerimize önemle ve şiddetle öneririm.Ben de Torosların tutkunuyum.Kaçkar'ları henüz görmedim.İnşallah bu zevk ve mutluluk bana da nasip olur.
Güzel ve uzun yazınızı keyif ve beğeni ile okudum.Geç kalmışım , fakat gönlümden yine zirveler kadar puan verdim.Gönlünüzde mutluluklar hep doruğunda olsun.Selam sevgi ve saygımla, esen kalınız.
(*) Aklınızda olsun, her lokantada öyle rastgele yemekler yemeyin steril ve hijyen koşullarına güvenmediğiniz ortamlarda özellikle yaz aylarında enfeksiyon riski çok fazla.Ucuz atlatmışsınız.Daha kötüsü olabilirdi, vücut ishal ile su kaybı fazla olunca mineral dengesi hızla bozularak ,serum verilmezse ölümlere varan sonuçları olabilir.Özellikle çiğ köfte,(Emin ellerde yapılmamışsa) bayat dolma ve kıyma, çok çabuk bozar insanı, geçmiş olsun...
Şaban Aktaş tarafından 8/24/2008 12:09:42 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Fikret , yazın beni alıp o dağların eşssiz güzelliklerine götürdü ve kayboldum ben hele altta verdiğin adrese de girdim ki ordaki resimler bir harika özelliklede katırlı resmin çok güzel çıkmış :) Şu an evimde küçük bir misafirim olduğu için malesef ordaki yazılarını okuyamadım, sadece resimlere göz attım ama misafirim gider gitmez hepsinide okuyacağım , söz !
Çok güzel bir yazıydı, sevgilerimle arkadaşım, kutluyorum seni ...
Guldane Dal tarafından 8/23/2008 4:20:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
harika paylaşım ve güzel görüntüler için yürekten teşekkürler zirvelerin şairi dağ yürekli Zerre dost...yaşattınız şiirilerinizle fotograflarla ve güzel yazınızla kaçkarları...cennet yurdumun güzelliklerini ...kıymetini bilmemiz dileğiyle kutluyorum gönül güzelliklerinizi çabalarınızı emeklerinizi...
sevgi saygı selamlarımla...
Özgürlük gibisi varmı..? zirevesiyle doğasıyla, çılgınlığıyla...aşkolsun dost valla kıskandım, her satırında yaylanın kokusu, tabaiatın kokusu, zirvenin özgürlüğü ve dorukların hakimliğini yaşadım inanın heyecanla okudum...yazın güney kıyılarımızda mutlaka güzel ama siz inanın en doğrusunu yapmışsınız ki seçicilik buna derim işte...ohhh sefanız olsun...!..:) Ağbeyinize saygılar gönderiyorum harika bir ikli olduğunuz belli...allah uzun ömürler versin...! şimdi kendime ayran yapmalıyım valla imrendim, oranın yayyık ayranı olmasada oranın tadında içmeyi deneyeceğim en azından burnumu tıkarım, genzimi biraz yakarım...:)
Paylaştığınız için çok teşekkürler, sayenizde bizlerde oraların havasını soluduk sayfanızdan ehhh ne de olsan sinmiş....
saygı, sevgi, kocaman selamlar gönderiyorum...
Can Kardeşim
Şu an DOĞU KARADENİZ en uç noktasındayım.. Henüz yerleşme telaşından fırsat bulamadım ama tam bir yeryüzü cenneti olan bu coğrafyanın her köşesini fotoğraflamayı düşünüyorum. Yazınızı okuduktan sonra bu düşünce arzuya ve hatta tutkuya dönüştü diyebilirim. İçiniz rahat olsun KAÇKAR' a selamınızı ileteceğim..
Sıladan gurbete selam olsun...
Sevgili dostum bazen dağlara tırmanmamak kimbilir insanda ne kadar görüş eksikliği bırakıyor diye düşündüm hep yazıyı okurken
olaylara ve hatta kendi yaşam hikayene bile o yüce dağlardan öyle bir bakış edinmişsin ki kendine belki anı-yazının tadı da
bu bakışta gizli.
hayatta iki çeşit adam tanıdım birincisi hep yaşama müdahale ediyordu bu böyle olmaz böyle olmalı diyordu
ikincisi sendin ve herşeyle doğayla bile dost olarak gerçek bir insanın nasıl olması gerektiği hakkında çok zengin fikirler veriyorsun.
Dünyayı senin gibi milyarlarca insanla doldurmalı
ve bakalım kavga çıkacak mı bir yerde
ihtimal bile vermiyorum
sen hep zirveye sürüklüyorsun bizleri peşinden
bu yazında da öyle yaptın.
Ve sağol beni de hatırladığın için zirvede
bunu güzel bir anı olarak saklayacağım
bu harika yazının altına sevgi ve özlemlerimi bırakıyorum
ve senin için en iyi dua ve dileklerimi de
Doğa sevgisi belki bütün sevgilerin kaynağı, en katışıksız, riyasız olanı...Ve kaçkarlar dedelerimin gençliğine dair anılarıyla da bu aziz ülkenin en sevimli-en güzel mekanları...
20 gün önce oralardaydım, sizinkinin yanında ancak taklit sayılabilecek küçük bir gezi. ama o bile yetti diyebilirim, ne güzeldi...
Uçurumların kıyısından takibindeyim ağabey, gönlün hep dağların ferahlığıyla essin böyle inşallah...Sağolasın...
helal olsun sana yıldızlı tam puan.:)))
şimdi önce yazıyı okuyup hayalettim .sonra resimleri gezdim. allahım neydi o resimler hepsi harikaydı. yağlıboya tablo yapasım geldi ki mutlaka çizecem hepsi kurgu gibi rüya alemi.
eee şimdi ben seni kıskanmayım da kimi kıskanayım
kartallar gibi
güçlü kanatlarım
acıtır
engeli yüreğimde
u ç a m a m...
daha da acıtır
kıskanırım kanatsızları
en azından onların yok
k a n a t l a r ı...
ve
uçma sevdaları...
ellerine yüreğine sağlık gitmesekte görmesekte o dağlar
bizim dağlarımızdır. sağlıkla kal Fikret....daha nice zirveler ve paylaşımlar bekleriz...sağlıkla...
necva kıyak tarafından 8/23/2008 12:02:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
necva kıyak tarafından 8/23/2008 8:54:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
SEVGILI ZERRE
ne kadar güzel anlatmissin ülkemin dagini ,insanini ..okurken sanki bire bir yasadim..
senin gözlerinden ve sözlerinden bir baska oluyor hissetmek cünkü uzaklarda kalip özleyen biziz...
daglara taslara selamimi ilettin umarim..:-)
fotograflara mutlaka bakacagim...
Nerde delilik varsa... Orda çıldırıyorum -------cok sevdim bu sözünü ..insan cilginligida yasamali biraz ..
yüregine ,kalemine saglik
sevgiyle
YILDIZ
ahh ne çok istedim bu sene kaçkarları da
off bir türlü ayarlayamadım işte, 3 kere girişimde bulundum gitmek için farklı gruplarla ama işlerımın yogunlugu yüzünden kıpırdayamadım..
öncelikle kendine has usluple o kadar güzel işlemişsin ki bu gezinizi tam bir gezi rehberi gezi notları şeklinde keyifle bir çırpıda okudum...
çok kıskandım çokk..
yaşamış olmak elbet cok farklı cıkanlar bılır ama gözlerimi kapayım düşlemek de ayrı haz verdı..
elbet benım böyle kendımı kaçkarlardaymıs gıbı hıssettıren en büyük etken anlatımınızda dogallık ve doganın saflıgını bıze yansıtmanız sevgılım zerrem...
sizi tebrık edıyorum ve bu gezi yazılarınızın devamını beklıyorum, şiirlerden aldıgım hazzı alıyorum gezı yazılarınızdan ve cok da keyıfle okumaya devam edecegım...
sevgılerımle...
Eyvallah değerli gönül dostum doğrusu yazını görmemeiştim iyi ki de görmüşüm çok şeyler kaçıracakmışım ,İşimn doğrusunu demek gerekirse resimlere bakarken içim gitmedide değil temiz hava zirvelerin nefis manzarasını kendi nam-ı hesabıma size tevdi etmiş gibi oldum.
Emekli bir çalışma ile güzel bir eser meydana getirmişsiniz bizde nasiplendik, bu ara resim galerisine de gittim gerçekten birbirinden güzel resimlerle karşılaştım Bu güzel eseriniz takdire şayandır
selamlarımla
"Dağlarda olacağım yine
Şahikalarında şarkılar söyleyeceğim
Haykıracağım o sessizliğe
Melekler duyacak beni
Yıldızlar toplayacağım
Uçsuz bucaksız uzaklara bakacağım
Yine iksir gibi sularından içeçeğim
Çiçekler toplayacağım
Bir derenin kenarında, anasının kucağında uyuyan bir bebek gibi uyuyacağım... "
***********************
ANADOLU BU BURCU BURCU KOKAR HER ZERRE DE DAĞDA TEPEDE DÜZDE ..EN ÖNEMLİSİDE GÖREBİLEN GÖZDE **
NAKIŞLAYIP İŞLER SEYYAH SEYİR DEFTERİNE KALBİNDEN DÖKÜLENLERİ...
RESİMLERLE ÇOK GÜZEL BÜTÜNLÜK OLUŞTURMUŞ YAZINIZ .
PAYLAŞIMINIZDAN DOLAYI TEŞEKKÜRLER.
SİSLERLE KAPLI DAĞ RESİMLERİNE BAYILDIM.DESEM . ATLAS DERGİSİNE YAKIŞIRDI DİYE DÜŞÜNDÜM.VE BİR DE
ORALARI GÖREBİLMEYİ..SİZİN OBJEKTİFİNİZDEN BAKMAKTA GÜZELDİ.
SAYGILAR... YENİ SEYİR SAYFALARI DİLEĞİMLE...