- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öğretmenler Amirlerini Eleştirebilmeli (b.ö.r.-32-)
Doğu Karadeniz Bölgesinin bulutlara yakın bir yöresinde hayata gözlerini açmanın yaşam mücadelesinde başarılı olmak adına kazanımları vardır elbet. Doğup büyüdüğüm ormanların hemen yanı başındaki köyüm bir doğa cennetiydi. İlkbaharlarda renk renk çiçeklerle bezenen meyve ağaçları ve yılın dört mevsiminde yemyeşil kalan iğne yapraklı ağaçların oluşturduğu ormanlarımız tanımsız güzellikler barındırıyordu. Sularımız, dişleri sızlatacak ölçüde soğuk. Beslenme ürünleri hayvansal besinler. Süt ve süt ürünleri sofralarımızın vaz geçilmezi. Nihayet yürümeye başladığımız andan itibaren vahşi doğayla mücadele. İlk olarakkaz çobanlığı ile başlar sorumluluk her çocuk için. Daha sonra sırayla sığır ve de koyun-keçi sığırtmaçlığı ile sorumluluklar artar. İlk gençlik yılları bedenen çalışma dönemlerinin başlangıcıdır. Tarlada-bağda çalışma, uzun ve sıcak temmuz, ağustos günleriningüneşi altında ter akıtmanın en yoğun olduğu yıllardır bu yıllar. Tüm bu uğraşlar içinde günlerimiz Adem Baba usulü çalışma koşulları içinde geçer, işlerle haşır-neşir olarak hayata hazırlanırdık. Böylesine mücadele içinde yoğrulup pişince, yaşamımızın ileriki yıllarına yakında başlayacak savaşlara iyi hazırlanıp gerekli eğitimi almış askerler örneği özgüvenli ve dirençli başlardık.
Ağır doğa koşullarında yaşama tutulmak adına antik çağlardaki Ispartalılar gibi yetişen bu memleketin her çocuğu gibi ben de önüme çıkan zorlukları kolaylıkla alt edebiliyordum. Tinsel ve fiziksel dinginlik içinde işlerimi rahat yürütüyordum. Öğretmen maaşı ile şehirde rahat yaşayabilmek ip üzerinde cambazlık yapmak gibi bir şeydi. Benim gibi tek maaşla yaşayan üç arkadaşımla yaptığımız boya-badana işleri sona erdi. Elimizdeki on sekiz dairelik işimizi bitirdik. Bu çalışmadan ceplerimiz epeyce ısındı kısa kış günlerinde. Birkaç daire daha boyadık. Yeni işler alma olanağı bulamadık boya yapmak adına. Ekip dağıldı.
Bu kez daha farklı işlere yöneldim. İlimizin futbol takımı Kocaelispor birinci ligde top koşturuyor. Takımın durumu iyi. Ligde ilk sıraları zorluyor. Hafta sonları oynanan karşılaşmalarda stat tıklım tıklım doluyor. Öğretmenlere maçlarda bilet satma, seyirciyi stada alma işlerinde görev verilebiliyordu. Okulda, birlikte spor kolunda çalıştığım arkadaşımla bu işte görev aldık. Körün aradığı bir göz Mevla’m vermiş iki göz örneği maçları bedava seyretmen olanağını yakalamış oldum. Seyircinin stada girişi tamamlandıktan sonra önce hak ettiğimiz bir günlük ücretimizi alıp, oynanan maçı da izleyerek evin yolunu tutuyordum. Bu uğraşımla da bir günlük ücret olsa bile ufak bir para elime geçiyordu.
Çalışana her yerde iş bulunur örneği bu kez biraz daha soluklu yeni bir iş buldum. Benden hayli kıdemli bir arkadaşım kitap pazarlama işi yapıyordu. Aynı zamanda zümre arkadaşım olan Akın öğretmenimle ansiklopedi pazarlama işine el attım. Elimizde birer çanta, içinde pazarladığımız ansiklopedilerden örneklerle Sakarya, Gebze arasında çalışıyoruz. Resmi ve özel kurumlar, fabrikalar, iş merkezleri uğrak yerlerimiz arasında. Akın öğretmen satış işlerinin aksakal kıdemlisi olmuş. Utanma duvarını çoktan aşmış. Ziyaret ettiğimiz bir yerde karşılaştığı insanlarla çabucak diyalog kurup, kırk yıllık ahbaplar gibi hoş sohbet içine girebiliyor. Her ilkin bir acemilik devresi vardır. Saygı duyulur. Köy çocuğu olmanın verdiği utangaçlık duygumu gerçi spor karşılaşmalarında hayli yenmiştim. Yine de pazarlama uğraşımın ilk günlerinde sevgilisiyle ilk kez bir tenhada buluşan acemi bir köy yeni yetmesi örneği utanıp adeta dilim lal oluyor, birkaç cümle etmekte zorlanıyordum. Oysaki pazarlama işinde güzel sözler söyleyip bir biçimde alıcıyı sattığın malı almaya ikna etmek gerekir. Zaman her şeyin ilacı. Geçen günlerle beraber hayli başarılı, elindeki malları pazarlamada zorlanmayan bir olup çıktım. Gerçi bu işte pek fazla para kazanma olanağım olmadı. Yaşam içinde yapılan işlerin insana çeşitli yararları oluyor. Utanma duygumu yenmede, yeni tanıştığım insanlarla kolayca iletişim kurabilme becerisi adına pazarlama serüvenimde hayli kazanımlar edindim.
Ansiklopedilerimizi satarken nice ilginç olaylar yaşadım. Hepsi de birbirinden güzeldi. Adapazarı’nda sağlık çalışanı bir ebe arkadaşa Ailemiz adlı bir takım sattık. Ebe hanımla ikinci buluşmamızda malı teslim ederek peşinatımızı alıp ayrılacağız. Ebe hanım alış-verişten pişman olmuş. “Ben elit bir aileye gelin olacağım. Ailede sofra hazırlama nasıl olmalı. Sizin ansiklopediniz bana bu alanda yeterli görünmüyor…” Gibi sözlerden başka söz etmeyerek Nuh diyor peygamber demiyor bir türlü. Akın öğretmen kırk dereden su getiriyor. “Size sofra hazırlamakla ilgili farklı kaynaklar getiririm...” gibi sözler de genç ve bekâr müşterimizi ikna etmeye yetmedi. Alış-verişi olumlu sonlandıramadık bu kez.
Akın öğretmen pazarlamanın inceliklerini anlatırdı zaman zaman:
“Öncelikle hayli zaman müşteriyi dinlemek gerekir. Olabildiğince alıcının fikirlerini desteklercesine konuşacaksın. Pazarladığın eşyanın iyi yönlerini anlatacaksın. Örneğin: İki dalga bir radyo pazarlıyorsun. Benim radyom iki dalga diye yakınmayacaksın. İki dalga radyonun üç dalga radyoya göre daha sağlıklı çekim gücüne sahip olduğunu söyleyeceksin…” Bu ilkeleri de göz ardı etmeyerek hayli satış yaptım. Lakin sürekli satış yapıp, müşterilerimi faka bastırma uğraşı içinde hiç olmadım. Üç-beş lira para kazanmak adına insanıma karşı acımasız, paragöz tüccarlar gibi hiç davranmadım. Böylesi hoş olmayan eylemler içinde olmaya vicdanım müsaade etmezdi elbette. Alış-veriş mahalline ayrı ayrı dalmışız bir gün. Pahalı bir takıma alıcı buldum. Hayli sohbet ettik. Müşterim, çelimsiz, dar gelirli bir vatandaş. Yoksulluk belini bükmüş, gözlerinin ışığı sönmüş adeta. Ekonomik durumu bu alış-verişten olumsuz etkileneceğini her halinden belli ediyor. Dar gelirli bir insanımı zora sokmanın etik bir davranış olmadığını düşünüp satış işinden feragat ettim.
Pazarlama eylemi güzeldi. Yeni ve farklı yüzlerle tanışıp ülke insanlarımla iletişim kurmanın farklı güzelliklerini yaşıyordum. Basım işini yapan işletme başka alanlara yöneldi, ansiklopedi işinden vaz geçti. Satışını yaptığımız takımları müşterilerimize teslim edemez olduk. Böylece pazarlamacılık serüvenimi de istemeyerek sonlandırmak zorunda kaldım.
Okuldaki çalışmalarımı olağan akışı içinde devam ettiriyordum. Sınıfım her yönüyle örnek bir sınıf olma özelliğini taşıyor. Öğrencilerimin başarıları artarak devam ediyor. Spor kolundaki çalışmalarımızı arkadaşımla aksatmadan sürdürüyoruz. Bu çalışmalarda madalyonun sürekli parlak tarafını anlatıp gri tarafını anlatmazsam öyküm yavan ve çalık kalır.
Spor kolundaki antrenmanlarımızı sektirmeden planladığımız gibi devam ettiriyoruz. Bir hafta sonu okulun bahçesinde öğrencilerimizle buluştuk. Basketbol takımı ile çalışıyoruz. Okulumuzun üçüncü binası yapıldığında öğretmenler için de on dairelik lojman konutu yapıldı. Müdürümüz de lojmanda oturuyor. Oldukça serin bir gün, yağmur ha yağdı ha yağacak. Eli kulağında. Müdür bey yanımıza geldi. Doğru-dürüst bir selam vermeden, çalışmaya niçin geç başladınız türünden sözler etti. Antrenman çalışmamızı bitirip evlerimize döndük arkadaşımla. İldeki yarışlarda verilen tüm kupaları okulumuza kazandıran, bölge ikincilikleri elde etme gibi başarılara imza atan bizler için böylesi muamele hiç hoş değildi. Haftanın ilk iş günü arkadaşımla müdürümüzü odasında ziyaret ettik. Spor kolunda bundan böyle çalışmak istemediğimizi belirttik. Bizden böylesi bir eylem beklemiyordu saygıdeğer amirimiz. Hak etmediğimiz eleştiriyi kabul edemezdik. Bu kez müdür beyimiz önceki günkü sözleri için özür dileyip;aşırı, yalvarırcasına ısrarlarıyla çalışmalarımıza devam ettirmemizi istedi. Olay tatlıya bağlandı.
Meslektaşlarımızla da bizi ilgilendiren bazı konularda mide bulandıran olaylara tanık oluyorduk. Spor kolu için her sınıftan öğretmenler kurulunda belirlenen miktarda para toplanır. Toplanan paralar bir liste halinde bize teslim edilirdi. Bu paraları öğrencilerin spor gereçleri için harcıyorduk. Elimize geçen her kuruşun nerelere harcandığını belgeleyip gerekli izlekleri harfiyen uyguluyorduk. Hemen hemen her sınıftan öğrencimiz vardı spor ekibimiz içinde. Bazı sınıflardan çok az para geliyordu. O sınıfta ne kadar para toplandığı takımımızdaki o sınıfın öğrencisinden öğrenebiliyorduk. Öğrenci, sınıflarında otuzun üzerinde öğrencinin para ödediğini belirtiyordu. Oysa sınıf öğretmeni bize verdiği listede daha az öğrencinin para ödediği gösteriliyordu. Hele bir sınıftan hiç para gelmedi. Bu sınıfın öğretmeni, lojmandaki daireme hırsız girmişti. Hırsız spor kolu için topladığım paraları çalmış diyerek bize hiç para ödemedi. Okul müdürümüz bu arkadaşın sınıfından da birazcık para toplandığını bu paranın maça giderken otobüse ödendiğini tutanakla tespit edin diye bize ricada bulundu. Bu öneriyi gerçekleştiremeyeceğimi belirtip kenara çekildim. Müdür beyle arkadaşım bu olayı daha sonra nasıl çözdü merak bile etmedim. Böylesi acı ve küçük hesaplar içinde yaşayan arkadaşlarla çalışma şanssızlığınıistemeyerek te olsa yaşamak zorunda kaldığım oldu.
Çalışma disiplinlerine saygı duyduğum, birlikte çalıştığım güzel günleri hiç unutamadığım arkadaşlarımda oldu elbette. Öğretmenler kurulu toplantısı için öğretmen odasındayız. Gündem maddelerini bir bir görüşerek toplantıya devam ediyoruz. Ortaokulda,öğrencilik yıllarımda cezaya muhatap olan arkadaşların aldıkları cezalar öğrencilerin önünde teşhir edilirdi. Ceza alan öğrenci aldığı cezanın ağırlığı bir yana arkadaşlarının önünde suçunun herkese ilan edilmesi altında ezilir, ruhu yaralanırdı. Bu çağ dışı uygulama daha sonraki yıllarda kaldırıldı. Cezaya muhatap olan öğrencinin cezası kendisine müdür ya da müdür yardımcısının odasında söylenir oldu. Bilerek ya da bilmeyerek okulumuzda da ceza alan bir öğrencinin cezası okulun önünde yüzüne söylenmiş, arkadaşlarının karşısında. Ramazan öğretmenimiz bu olayın yanlışlığını belirtip idarecileri eleştirmeye başladı. Müdür bey öyle bir durumun yaşanmadığını söyleyecek oldu. Ramazan öğretmenimiz bir kez daha söz alarak:
“Müdür bey, müdür yardımcısı Hasan bey, cezaya muhatap olan öğrencimize bir bayrak töreni öncesi hepimizin önünde cezasını yüzüne söyledi. Siz de oradaydınız…” Ortam bir anda buz kesti. Müdür bey kızardı, bozardı bir söz edemedi. Böylesine, gerçeği hak edenin yüzüne söylemekten çekinmeyen, gerektiğinde amirini eleştirebilen arkadaşlarla çalışma şansına da sahip oldum. Buna benzer bir olayı ben de yaşadım. Abartısız sınıf öğretmenliğimle müfettişlerden en iyi düzeyde raporlar alıyordum. Spor kolundaki çalışmalarım hep başarılarla dolu. Bölge şampiyonalarında aldığımız derecelerle nedeniyle müdür beye Ankara’dan takdirname geliyor. Okula da her sabah aynı mahallede oturduğumuz arkadaşımla ekenden giderdik. Olacak bu ya, nöbetimin olduğu bir gün nöbetin başlama saatinden beş dakika okula geç varmışım. Zil çaldı. Öğrencileri sınıflara aldık. Müdür bey beni ve o günün diğer nöbetçi arkadaşlarını odasına davet etti. Saymaya başladı, “Hocam siz on beş dakika, siz on iki dakika, siz on dakika, benim için de sizde beş dakika geç geldiniz nöbet yerinize!” Senede bir kez istemeyerek geç kalmışım, hemen görülmüş. Lojmandan iki adımlık yol yürüyüp, çoğu kez zil çaldıktan sonra okula teşrif edenler varken geç kalanların içinde değerlendirmeme üzüldüm. Bahçede nöbet tutardım. Okulumuzun bahçesi koruma altında değildi. Kurul toplantılarında bahçe nöbeti için benimle bir arkadaşın daha görevlendirilmesini sürekli gündeme getiriyordum. Bu istemim kulak arkası ediliyordu. Okulun yanındaki sokakta müdür yardımcısı ile bir arkadaşımızın bakkal dükkânı var. Öğrencilerimiz teneffüs saatlerinde bu dükkândan alış-veriş yaparlardı sokağa çıkmak yasak olmasına karşın. Tek öğretmen bu çıkışları çoğu kez önleyemiyordum. Müdür bey, yardımcısını geçip yanıma bir nöbetçi daha veremiyordu. İşte bu durumu belirterek, “Üzgümüm müdür bey, beş dakika geç kaldım. Peki, siz gerektiği halde bahçe nöbeti için niçin iki öğretmen görevlendirmiyorsunuz?” Sözlerini bir çırpıda söyleyiverdim. Müdürümüz, “Haklısınız hocam…” diyerek benim kurbanlık bir koyun örneği kesim sırasını bekleyen kaderine razı birisi olmadığıma tanıklık etmiş oldu.
Okulumuz büyük. Yıl içinde çeşitli etkinliklerle kapılarını halka açıyor. Bir ilim yuvası olmanın güzel örneklerini sürekli sergiliyor. Yine böylesine etkinliklerin sunulduğu bir gecede okulumuzun salonunda konuklarımızla bir aradayız. Velilerimizle birlikte, Milli Eğitim müdürümüz de seyirciler arasında. Bana da her zaman ki gibi şiir okuma görevi verilmiş. Azeri şair Resul Rıza’nın Ataol Behramoğlu çevirisi Ben İsterim Ki, adlı şiirini okudum:
“Ben isterim ki, bulutlar ağlasın,
Ama çocuklar ağlamasın.
Hiçbiri yetimlik, yoksulluk nedir bilmesin…” Bu güzel ve güçlü şiiri okuyup sahneden inerken Milli Eğitim müdürümüz yanıma gelerek şiiri çok beğendiğini söyleyip beni tebrik etti. Sanat, edebiyat her zaman sığındığım biricik güvenli limanım olmuştur her zaman…
Günler su gibi akıp giderken altı yıllık öğrenim yapıp öğretmen olanlar; iki yıl süreli bir ön lisans eğitimine tabi tutulduk. Bakanlığımızın bizler için uygulamaya koyduğu en güzel bir çalışma oldu bu program. Eskişehir Anadolu Üniversitesi öncülüğünde biz öğretmenler için yeniden öğrencilik günleri başladı. Temiz bir Türkçe ile hazırlanmış ders kitapları adreslerimize gönderildi ilgili üniversitece. Bu kitaplara çalışıp test usulü yöntemlere sınavlara tabi tutulduk. İşi ciddi tuttuk. İlimizdeki liselerde çalışan arkadaşlarımızdan kurslar aldık. Okul yıllarımızda görmediğimiz matematik, fen bilimleri derslerinden kurslara katıldık. İstanbul, Kocaeli ve Sakarya illerinin çeşitli eğitim kurumlarında sınavlara girerek bir kez daha öğrencilik yıllarımızın heyecanlı günlerini yeniden yaşadık. Çağdaş yöntemlerle hazırlanmış eğitim-öğretim yaşamındaki yenilikleri içeren bilgilerle yüklü kitapları okumakla en güzel edebi eserleri okurcasına zevk duyuyordum.
Çocuklarım büyüdü. Ortaöğretim okullarında eğitim hayatlarını sürdürüyor. Başarı için disiplinin ön koşul olduğuna inandığım için evimde zamanı verimli kullanma adına bir program uyguluyorum. Okul dönüşü liseye giden oğlum ve ortaokul öğrencisi kızım akşam yemeğine kadar geçen süre içinde özgürce zamanlarını değerlendirebilecekler. Arkadaşlarıyla buluşma, ders dışı kitaplar okuma, televizyon izleme serbest. Akşam yemeğinden sonra öğrenciler odasına çekilip ders çalışacaklar. Haftada sadece cumartesi günlerinin akşamları televizyon izlemekte özgür olacaklar. Bende bir öğrenciydim. Aynı kurallar benim içinde geçerliydi. Bu disiplin sonunda karneler teşekkür ve takdirname ile birlikte geliyordu. Benim sınav günlerinde yaşadığım güzellikleri hiç unutamam. Ön lisans eğitimiyle maddi olarak ücretlerimizde hatırı sayılır bir ilerleme sağlanacaktı. Bunun yanında bilgi yönünden edindiğimiz kazanımlar değeri para-pul ile ölçülemeyecek kadar önemliydi. Bilgiye, yeni kazanımlar edinmeye meraklı birisi olarak bu kitaplara kavuşmakla mal bulmuş Magripli örneği uçsuz sevinçlere gark oluyordum. Ders kitaplarına çalışkan bir lise öğrencisi gibi çalışıp sınavlara hazırlanıyordum.
İlk sınav yerimiz İstanbul Fenerbahçe Lisesiydi. Benim gibi otuzlu yıllarını yaşayanlarla, çoğusu emekliliği yaklaşmış şakaklarına çoktan karla yağmış öğretmenlerden oluşan öğretmen topluluğu sınıfları doldurmuştuk. Önden üçüncü sıradayım. Önündeki sıralarda iki bayan arkadaş oturuyor. Çabucak tanışıverdik. Sınav için iş bölümü yaptık. Öndeki meslektaşım İngilizce soruları bana, hemen önümdeki arkadaş matematikten yeterli olduğunu belirtti. Türkçe, Tarih ve meslek dersleri kitaplarına yeterli düzeyde hazırlandığımı söyledim. Birbirilerimizle yardımlaşmaya karar verdik. Bu sınavlarda belirli kişiler başarılı olup az sayıdaki kadrolara atanacak diye bir olgu yok. Sadece bir an iki önce yıllık süreyi uzatmadan lisans eğitimini tamamlamamız amaçlanıyor. Bu bakımdan sınav kurallarını ihlal etmekle kimsenin hakkına tecavüz etmiş olmuyorduk.
Sınav başladı. Haziran günlerinin sıcak bir gününü yaşıyoruz. Ne de olsa sınav ortamındayız. Herkeste bir heyecan, yeniden kurşun kalem, silgilerle baş başayız. Elde beyaz tebeşir ve bizi her durumda dinleyen öğrenciler yok karşımızda. Yavaş yavaş ortama alıştık. Kimseyi rahatsız etmeden iş birliği içinde soruları yanıtlıyoruz.
Arka sıralardan bir arkadaşın isyanına tanık olduk bir anda. Ellili yağlarına merdiven dayamış, alnında boncuk boncuk terler birikmiş
arkadaşımız söyleniyordu:
“Hocam varlığınla bizi eziyorsun.” Garibim, meğerse acemi kopyacı öğrenciler örneği sıranın altına kitap saklamış. Ara ara kitabı açıp sorulara yanıt arıyor. Durumu fark edilince bu kez isyanları oynuyor. Hemen ayağı kalktım. Sınav görevlimize, “Sayın hocam, arkadaşımızın sözlerinden alınmayın lütfen. Sınav heyecanından olacak…” Öncelikle amacım ortamın sakinleşmesini sağlamaktı. Yılların tecrübesi salon görevlisi öğretmen hafif tebessüm ederek oturmamı işaret etti. Biraz sonra da yanımıza gelerek kader birliği etmiş üç kafadara, “Bu sınıfta toplumsal uyumu en iyi sizler gösteriyorsunuz.” diyerek bu özel sınavın kurallarına ne ölçüde uyum gösterdiğimizi betimlemiş oldu. Bunun gibi nice ilginç ve güzel olaylar yaşadım iki yıllık yeniden yaşama şansına sahip olduğum öğrencilik yıllarımda. Kitapları satır satır birkaç kez okuyup sınavlara en iyi bir biçimde hazırlanıyordum. Sınav sonuçları geldikçe çalışma şevkim daha da artıyordu. Yetmişten aşağı hiçbir not almadım. Doksan, yüzleri zorluyordum. Soruları kısa sürede yanıtlayıp, salon görevlilerinin müsaade ettikleri ölçüde de arkadaşlarıma yardımcı oluyordum. Sakarya’da bir sınavdayım. Soruları yanıtladım. Cevaplarımı kontrol ediyorum. Hemen karşımda oturan Bolu’dan geldiğini söyleyen bir bayan arkadaş benden cevap anahtarını istedi. Genç ve güzel bir arkadaşı kıramazdım. İstemini yerine getirdim. Bu arada Eskişehir’den gelen görevliler sınav salonlarını ziyaret edip sınavların sağlıklı bir biçimde geçmesini denetliyor. Hata yaptığımı anladım. Görevliler gelip cevap kâğıdımı önümde göremezlerse işler yokuşa sarabilirdi. Hemencecik lavaboya gitmek için izin isteyip dışarı çıktım. Hayli zaman sonra içeri girdim. Arkadaşımda yanıtlarını tamamlamıştı. Ufak bir tehlike atlatmıştım.
Meslek yaşamımda bakanlığımızın beni çok mutlu böylesinehoş başka biruygulaması olmadı. İşin parasal cihetinde değildim elbet. Öğrenmeye, yeni bilgiler edinmeye susamış olan ruhumu, iç dünyamı aydınlattı bir katre de olsa ön lisans eğitimi kitapları. Hem bilgilerim yenilendi hem ufkum daha da enginleşti. Ömür boyu özlemini çektiğim, eksikliğini hep hissettiğim yükseköğrenim yapma dileğimi az da olsa yerine geldi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.