- 1020 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
DİN ELDEN GİDİYOR ŞERİAT İSTERİZ -2-
Tarih 23 Aralık 1930
Manisa’dan yola çıkan altı serseri yürüye yürüye İzmir’in Menemen ilçesine geldiler. Önce camiye girip sabah namazını kıldılar. Sonra camide bulunan yeşil bayrağı alıp dışarı çıktılar. ( Bilindiği gibi her camide bir adet yeşil renkli [ Özellikle Yeşil Renk] şeriat bayrağı vardır(!) )
Altı kişinin üzerinde sadece dört tabanca vardı. Başlarındaki Derviş Mehmet kendisinin Mehdi olduğunu, Atatürk denen kafirin idaresine son vermek için cihat ilan ettiğini söyledi. Yani o da ‘’ Din elden gidiyor, Şeriat isteriz’’ Diyordu.
Menemen halkı mutluluktan adeta uçmuştu (!) Ne zamandır bekledikleri Mehdi(!) nihayet gelmiş ve ne zamandır bekledikleri(!) şeriatı getireceğini söylüyordu. Alkışlar arş-ı âlaya uzandı. Hatta öyle ki bir Yahudi esnaf olan Hayim oğlu Josef bile gaza gelmiş ‘’ Yaşasın şeriat. Yaşasın din-i mübin-i İslam’’ Diye bağırıyordu(!)
Durum Menemendeki askeri garnizona ulaştığında asıl mesleği öğretmenlik olan asteğmen Kubilay ‘’ Bi bakayım ne oluyor?’’ Diye yanına on asker alıp harekete geçti. Askerlerin tüfeklerinde her ne hikmetse eğitim mermisi vardı. Gerçek mermi koydurmak ne onun ne de üstlerinin aklına gelmişti.
Olay yerine vardı Kubilay… Derviş Mehmet’e iki tokat aşketti. Herkes şaşırmıştı. Bu zabit gavur muydu, neydi böyle? Koskoca Mehdiye nasıl tokat atardı?
Derviş Mehmet tabancasını çekip Kubilay’ı kalçasından vurdu. Millet öylece mal mal olayı seyrediyor, askeri garnizon ise ‘’ Hele du bakali n’oolcek?’’ Diyerek olaya müdahale etmiyordu.
On asker tüfeklerinde eğitim mermisi olduğunu bildikleri halde ‘’Ulan bakarsın ölür. Allah’ın işi. Belli mi olur?’’ Diyerek bir iki el ateş etmişler ama tüfekleri kuru sıkı tabancalar gibi sadece ses çıkarmış ve bizim saf askerler ‘’Ulan adama kurşun da işlemiyor’’ Diye şaşırmışlar(!) sonra da ‘’ Ulan bu essahtan da Mehdi. Adam kurşuna karşı şerbetli’’ Diyerek korkmuşlardı (!) Saf ve salak Menemen halkı(!) da inanmıştı Derviş Mehmet esrarkeşinin Mehdi olduğuna (!) Adam resmen kerameti de aşmış peygamberler gibi mucize gösteriyordu(!)
Daha bir kaç yıl önce Mustafa Kemal’in Çanakkale’de ‘’ Silahınız yoksa süngü takın’’ emriyle düşman gavurunu durduran kahraman Mehmetçiklerin oğulları, torunları olan o on Mehmetçik tabana kuvvet kaçtılar olay yerinden. Bir tekinin bile aklına süngü takıp hücuma geçmek gelmedi.
İki bekçi çıktı meydana ( Şevki ve Hasan.) Mehdiye (!) ve yanındakilere kurşun sıktılar ama bir tane bile isabet ettiremediler tabii ki. Ve tabii ki bu iki bekçi de anında öldürüldü.
Daha bir kaç sene önce ellerine geçirdikleri her türlü vasıta ile ( Kazma, kürek, tırpan, orak, tüfek) Yunan gavurunun anasını bellemiş olan Menemenliler şimdi öylece mal mal olayı seyrediyorlardı. Aslının neslinin Giritli bir Yunan piçi olduğunu çok iyi bildikleri Derviş Mehmet denen bu soysuzu elleri kızarıncaya kadar alkışlıyordu Yunan zulmünden çok çekmiş olan Menemen halkı (!)
Yaralı Kubilay hükumet konağına sığınmaya çalıştı ama konağın kapıları yüzüne kapandı. Döndü, yaralı yaralı camiye sığındı. Öyle ya şeriat isteyen biri ya da birileri cami bahçesinde öldürmezdi onu herhalde. Ama öyle olmadı. Derviş Mehmet denen soysuz alçak, yetmiş santim uzunluğundaki testereli bağ budama bıçağı ile Kubilay’ın kafasını kesti.
Menemen halkı hâla seyrediyordu. Askeri garnizonda da kıpırtı yoktu.
Altı kişi ve dört çakaralmaz tabanca ile ve de devletin resmi kayıtlarına bile ‘’Esrarkeş’’ olarak girmiş mahlukların yapabileceği bir şey değildi koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve onun laik düzenine karşı bir darbe yapmak, ama oldu (!) Hiç kimsenin aklına bu olaya ‘’Tiyatro, oyun’’ Demek gelmedi. ( Yok haksızlık yapmayayım. İşte bu olaya tiyatro denmese de ‘’ Düzmece ihtilal’’ diyen olmuştu ve hâla diyen var.)
Olay, 1923 den günümüze kadar Türkiye Cumhuriyetini ve laik düzeni yıkmaya yönelik bir darbe olarak anlatıldı durdu.
( Derviş Mehmet’den ( Patrona Halil ayaklanmasında da var bir Derviş Mehmet. Onu kast ediyorum.) Derviş Vahdeti’ye, Derviş Vahdeti’den Derviş Mehmet’e ( Menemen’in Derviş Mehmet’i) Hep derviş, hep ‘’Şeriat İsteriz (!)’’
**********************************************
Yıl 1950-1960-1961
1923 yılından beri devam etmekte olan tek parti iktidarı sona ermiş ve Demokrat Parti tek başına iktidar olmuştur.
Başbakan Adnan Menderes daha önce de vaat ettiği gibi ilk icraatı olarak 1932-1950 yılları arasında Türkçeye çevrilmiş olan ezanı yine Arapçaya döndürür ve Camilerde Türkçe okunan Kur’an da Arapça olarak okunmaya başlanır. Bunlar Adnan Menderes, Celal Bayar ve DP hükumeti için artı puanlar olarak puan hanesine eklenir. Hele bir de o dönem insanlarının dediği gibi çaya bile hasret olan insanlar çay içmeye başlamıştır ki vatandaşın keyfine diyecek yoktur. Ülke ilk kez asfalt yol ile tanışmıştır. Bir taraftan da CHP iktidarının son zamanlarında verilmeye başlanan Marshall yardımları var ki değme hükumetin de vatandaşın da keyfine. ( Marshall Planı 6 Ekim 1948 de CHP iktidarı tarafından imzalandı.)
Türkiye 1948-1949 yılları arasında yirmi sekiz, 1949-1950 Yılları arasında elli dokuz, 1950-1951 Yılları arasında elli milyon dolar yardım almıştı.
Tabiri caizse ‘’İşler ayna, çal çal oyna’’ Vaziyetleri hakimdi.
Uzatmayacağım… Daha sonra herkesin bildiği 27 Mayıs ihtilali…
İhtilal gibi ihtilal, darbe gibi darbe…Akşam mutlu mutlu yatıyorsun, sabah kalkıyorsun her apartmanın, her binanın önünde ‘’Yassah hemşerim ! Bu gün sokağa çıkmak yassah?’’ Diyen bir asker… ‘’ Yahu ekmek alacaktım. Kahvaltı yapacağız ‘’ Deseniz de ‘’Yassah’’ deniyor başka bir şey denmiyor. Yok yok, merak etmeyin, asker daha sonra ekmeğinizi getiriyor kapınıza.
Derken, Yıl 1961. Uzun yargılama sürecinden sonra karar çıkıyor: ‘’Sabık Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Sabık Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamına...Sabık Cumhurbaşkanı yaşlı olduğundan idamından vazgeçilip müebbet hapisle cezalandırılmasına ama diğerlerinin zinhar idamına karar verilmiştir.’’
Memlekette insanların bu kadar sevdiği özellikle Adnan Menderes’in idam edilecek olması üzerine kızılca kıyametin kopması lazım ama hiç kimse kılını dahi kıpırdatmıyor. Sebep: Yine ‘’Din elden gidiyor. Şeriat İsteriz’’ meselesi.
Şaşırdınız değil mi? Adnan Menderes’in idamına halkın tepki göstermemesinin sebebi olarak ‘’Din elden gidiyor. Şeriat isteriz ‘’ Meselesi dememe?
Adnan Menderes bir müddet için ‘’Ezanı ve Kur’anı Türkçeye çeviren kahraman’’ sermayesini bol bol kullandı ama iktidarının sonlarına doğru şeriata aykırı işler yapmaya başlamıştı(!) Hani karısı dışında iki üç metresinin olması, alkolü bulduğunda ( Tabii ki bulmakta bir sıkıntısı yoktu.) kaçırmaması, bazı ufak tefek yolsuzluklar(!) öyle çok göze batmasa da - Bu gün üzerinde yirmi yedi gün Demokrasi Nöbeti tutulan- Vatan Caddesi olarak bildiğimiz ( İstanbul’daki Vatan Caddesinden bahsediyorum.) cadde üzerinde sadece Mimar Sinan’a ait beş camiyi ( başka camiler de var.) - cadde açmak- gibi bir sebeple yıktırmış olması onun yıldızını söndürmüştü. O bakımdan asılsa öyle çok da arkasından ağlanacak biri değildi. Çünkü şeriata mugayir işler yapmaya başlamıştı. Nitekim daha sonra onu demokrasi şehidi ilan edenlerin, arkasından ağlayanların göz yaşları timsah göz yaşları olduğu gibi siyasi malzeme olmaya da oldukça elverişli bir sermaye olarak kullanıldı bu güne kadar ve öyle anlaşılıyor ki daha pek çok yıllar kullanılmaya devam edilecek.
Devam edecek…
RESİMLER:
1- Derviş Mehmetle hiç alakası olmayan bir resim. Hiç alakası yok çünkü Derviş Mehmet Haini Kubilay’ın kafasını kestikten sonra oraya gönderilen ve tüfeklerinde ( Pardon, makineli tüfeklerinde) gerçek kurşun olan askerler tarafından gebertilmiştir. Ama gelin görün ki remin altında’’Kubilay’ın katili Derviş Mehmet ve Diğer yobazlar hükumet kuvvetlerince yakalandıktan sonra’’ Diye yazar.
2- Bu resimdeki üç sarıklıdan birinin Derviş Mehmet olduğu söylenir ( hangisi bilemiyoruz. Daha doğrusu bunlardan biri gerçekten de Derviş Mehmet mi? Bilmiyoruz. Çünkü Derviş Mehmet’e ait başka bir resim de yoktur. Asık suratlı yaşlı bir adamın resmi ise hem Derviş Mehmet hem de bu olaydan hemen sonra idama mahkum edilip hapishanede ölen Şeyh Esat Efendi’ye aittir.)
3- Şehit asteğmen Kubilay.
4- Adnan Menderes idam sehpasında.
5- Hasan Polatkan idam sehpasında
6- Fatin Rüştü Zorlu idam sehpasında
YORUMLAR
Konuya ilgim çok olmuş,
bu nedence epeyce bir araştırma yapmıştım zamanında.
Gerçekten de saçma sapan bir durum bu Menemen olayı.
Ve bize hala gerçekmiş gibi anlatılıyor birilerince.
Geçenlerde Trabzon Boztepe'ye çıktık hanımla.
Toruna bir hava aldıralım dedik.
Hava sıcak olunca, sahilin rutubeti bunaltıyor insanı.
Boztepe birazcık yüksektir, Trabzon'u tepeden seyredersiniz.
Hoş bir mesir yâri.
Ancak,
ne zaman yolum oraya düşse, içim sızlar, gözlerim dolar.
Orada yalnız bir mezar vardır.
Ali Şükrü Bey'in mezarı.
Birileri tarafından vahşice katledilen vatanperver bir memleket evladı.
Onun ki de , Menemen gibi saçma sapan bir hikaye.
Ne demeli?
Tarihe zaman ayırıp, doğrusunu öğrenmeliyiz.
Yazının devamı da ilginç gelecek galiba.
sami biberoğulları
Ali Şükrü'yü de bir seri yazımda yazmıştım. Dediğin gibi o da ilginç bir olaydır.
Selam ve sevgilerimle
Bir anımı anlatarak yoruma devam edeyim!
Rize nin Pazar ilçesinde görevliyken bir Cuma namazı için Cami bahçesine girdim.Belediye Zabıtası olan arkadaşımın yanına gittim. Orada karşısındaki şahsın Socu olduğu açıkça belli olan birisiyle sohbet tarzında tartışmaya şahit oldum. Zabıta arkadaşım gençliğinde hızlı Ülkücülerden, tartıştığı kişide aynı şekilde hızlı Solculardan! Zabıta, Şeriatın kötü bir yönetim olmadığını dili döndüğünce izah etmeye çalışıyordu! Solcu ise olmaz da olmazcıydı! Lafa karışarak Solcuya hitaben dedm ki! Buraya ne için geldin? Cevaben Cuma Namazı kılmaya dedi. Yani Müslümansın dedim. Elhamdülillah tabii ki Müslümanım dedi. O zaman sende Şeriatçısın dedim. Hemen İtiraz etti! Yooookk olmaz, olamaz ben Şeriatçı değilim. Ben Sosyalist'im dedi.Devamında... Dur arkadaş hemen celallenme bir dinle dediysemde o hala itirazına devam ediyor du! Olmaz ben Şeriatçı değilim. Yahu tamam değilsin lafın sonunu dinle hele! Ben de devamında ''' Ben Müslümanım diyen herkes Şeriatçıdır!!!''' Diyerek lafıma devam ettim.Şeriat demek Allah u Tealanın biz Müslümanlara emrettiği Haram-Helal, serbest ve yasak olan davranışlarına koymuş olduğu kanunlara denir!!! Dedim. Bunu da sen ister yaşarsın, ister Devlet yönetiminde uygulamak istersin! Diyerek anlatmaya çalıştım.O zaman Solcu arkadaş. Tamam o zaman bende Şeriatçıyım dedi.
Kısacası ağabey acaba yaşam tarzımızda ve Dünyevi - Uhrevi hayatımızda Allah u Tealanın Emir ve Yasaklarını uygulamak bizleri kurtuluşa mı erdirir yoksa insanlıktan uzaklaşarak, maddi bakımdan batmamıza mı sebep olur???
Senaryo olayına gelince Allah u Teala akıl vermiş, izan vermiş! Senaryoyu yazanlar nasıl yazmışlar ki Ülkeyi bataklığa sürüklemek ve zararını yıllarca çekeceğimiz acıları oynayanlar da bu rolü kabul etmişler?
Yani kısacası Senaryo diyen güruh bu oyunda rol almayan alamayan figuran kısmıdır.
Devamını bekleyeceğim.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Aslında pek çok insan şeriatın İslam dininin kuralları, emir ve yasaları olduğunu biliyor. İlle velakin İşte o emir ve yasaklar neler? Bu noktada ilahiyat proflarından tarikat şıhlarına, tarikat şıhlarından cami hocalarına herkes kendi kafasına göre kurallar koyuyor. Öyle olunca da şeriat " Dünya işlerine karışmayan bir din'' de olabiliyor, Elinden tutacağımız bir şıhın bizi cennete götüreceği bir din de...Ve hatta şeriat her köşe başında insan kafasının kesildiği bir yönetim şekli olarak da karşımıza çıkabiliyor.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Sami Bey...
Tarihimizin en netameli ve oldukça geride kalan iki olayına yer vermeniz iyi olmuş.Aradan geçen zamana rağmen halen "canlı" tutulmaları,olayların bize "öğretildiği" gibi olduğu anlamına gelmez bilirsiniz!
Menemen'in üzerine bir "kabus "gibi çöken bu melun olayın "müsebbilerinin" aslında burasıyla ilgisi yoktur.Manisalı 7 kişinin - ki biri Çakıroğlu Ramazan'dır,yoldan kaçarak geri döner-10-15 gün kadar Bozalan köyünde kalmasını da konuşmak gerekir.
Tarihçi Mete Tunçay da bu olaya "nakşiliğin" ciddi bir tarikat olduğunu anlatan ve "serseri" kılıklı 6 kişinin irtibatının daha sakin değerlendirilmesi gerektiğini söyler...Başka bir tarihçi de "7 kişilik "şeriat ordusu" nitelemesi de vardır!Buna şöyle derim ben de:4 Mehmet,2 Hasan,1 Ramazan...
Bu olay hemen hemen küllenmişti ama 2007'deki mitingler sonunda yine canlandırıldı denebilir.Kübilay'ın katledilmesi bir vahşettir ama olay sadece bu kadarla sınırlı da değildir.
Biraz yukardan bakmak gerek bu olaya yıllar sonra:Bir Belçika atasözünde olduğu gibi..."Gördüğümüz alanın genişliği bulunduğumuz tepenin yüksekliğine bağlıdır."
Ben bu çevrede yaşıyorum..neredeyse 20 yıldır üzerinde okumalar yaptığım bir konudur Menemen olayı...Biraz "analitik tarih" derinliğine ihtiyaç var bu konuda.
Ezanın aslına dönmesi ise...kısaca şöyle:
1932 de başlayan uygulama,1939 da TCK'nun 526.maddesine "ezanı Arapça okuyanlar" ibaresi eklenmişti.6 ay hapis için.Yapılan bu eklemenin Haziran / 1950 de ilgili maddeden çıkarılması olmuştur.Burada ilginç olan 68 CHP milletvekilinden,28 'inin de bunda imzası vardır.Bir 27 Mayıs darbecisinin de "devrimin tekerliği ezanın Arapça okunmaya başlanmasıyla dönmeye başlamıştır".sözünü de akılda tutmak gerek.Cemal Madanoğlunun sözü olduğu basında yer almıştı da.
Siz de bilirsiniz ki "şeriat isteriz "sözü 31 Mart vakasında,öldürülen gazeteci Hasan Fehmi Beyin katili bulunsun anlamındadır da...
Fazla uzatmadan teşekkürlerimle diyeyim.Zihin açıklığınız daim olsun diyorum !
sami biberoğulları
Yorumunuzla yaptığınız katkıdan dolayı çok teşekkür ederim
Selam ve sevgilerimle.