- 709 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
4 Ağustos 1922
Ortaokul’da sınavlara çalışırken 1.Dünya Harbi’ni işlediğimizi net bir şekilde hatırlıyorum. Tarihe az çok ilgim vardı. Sarıkamış konusuna geldiğimde her kaynakta belli başlı şeyler yazıyordu:Kafkasları aşıp Turanı kurmak, İran petrollerini ele geçirmek... İşte 90.000 ya da 120.000 askerimizin boş hayallere kurban edildiği yalanı dillerde türkü olmuştu. O yaşlarda coğrafi mesafeler ile aram pek iyi olmadığı için küçük zihnimde farklı şeyler canlandırırdım. Sarıkamış ile Moskova’yı komşu iki şehir sanıyordum. Ne bileyim, Sarıkamış’ın Anadolu’ya ait bir yer olduğunu. Sanki Ruslar Anadolu’ya değil de biz Moskova’ya kadar gitmiştik. 3.Ordu’nun askeri nüfusunu bilmeden , arşivlerin açıkladığı rakamları bilmeden bir yalandı, dillerde dolaşıp gidiyordu.Hele Enver... Sarıkamış deyince aklıma gelen tek isim oydu. Enver,Enver,Enver ! O kadar yiğit senin hırsına kurban gitti diye hayıflanırdım. Sarıkamış’tan sorumlu komutan Enver olmalıydı. Rütbesini bilmiyordum,zaten önemli işler yapsa adı unutulur muydu hiç? Sarıkamış’ta Enver kaybetmişti. Peki, Enver nerede kazandı? Enver’in kaybetmesini neye göre yargılıyordum? Bir gün ,Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olduğunu öğrendim. O da neydi ki ? Galiba Sarıkamış’a özgü Enver’e verilmiş bir rütbe olmalıydı. Nasıl da bilemedim: Çanakkale’yi, Kut’ul Amâre’yi, Bakü’de ki Kafkas İslam Orduları’nı. Enver Paşa,yenilgiden hissesine düşen payı, fazlasıyla alırken, zafere edilen payda adı bile geçmezdi. Bunu sorgulama gereği duymazdım. Kaynak kitaplarda "Basmacı" denilen isyan(!)dan bir iki cümle ile bahsedilip geçilirdi. Aklımda tek şekillenen tek şey, Sarıkamış’ın mağlup ismi Enver, Türkistan gibi huzurun vücut bulduğu yerleri de karıştırmıştı. Pardon, Türkistan dedim... Orta Asya olmalıydı; Türkistan’ı bir il olarak bilirdim.Galiba Basmacı İsyanı, Asya’da çıkan ilk ayaklanmaydı; birkaç ay sürmüş olmalıydı. Yoksa kutlu davanın 1917-1924 yılları arasında yoğunlaşıp 1934’e kadar sürdüğünü nereden bilebilirim? 1917’den önce yüzlerce kez bağımsızlık hareketi girişiminin olduğunu nereden bilebilirim? Türkistan’da milyonlarca Türk’ün başlattığı şahlanış hareketini,istiklal mücadelesini saymıyorum. Yakup Han değil miydi, Sultan Abdülaziz adına para bastırıp hutbe okutan? Bunun gibi birçok olayı yok sayıp yüzlerce yıla sığmayacak istiklal davasını isyandan öte göstermeyip birkaç başıboş ayaklanma gibi işleyen bir tarih sisteminin zihnimde yarattığı etki bu kadar olabilirdi.
Hani Osmanlı’nın son 10 yılında iktidara gelen ihtilâlci bir parti vardı:İttihat ve Terakki. Sanki Osmanlı İmparatorluğu yükselme devrini yaşarken aniden bu parti belirdi ve Osmanlı’yı yıktı. Zaten Tunus(1881), Mısır(1882) ve Kıbrıs’ı da Enver verdi! Osmanlı’nın Afrika’da ki bir çok toprağını da Enver kaybetti! Hele Trablusgarp’ı da kaybedip adaları terk eden de bu mübarek olmuştu! Yeşilköy Antlaşması öncesi Rusları boğazlara kadar da Enver getirdi! 93 Harbi’nde kaybeden Enver’di! Romanya,Karadağ,Sırbistan gibi azınlıkların da bağımsızlığını Enver verdi! Navarin’de donanmayı imha ettiren de Enver’di! Dünyanın en büyük 3.donanması Osmanlı’dayken donanmayı işleyemeyen de Enver’di! Kapitülasyonları da Enver verdi! Osmanlı’da israfı da Enver başlattı! Koskoca imparatorluk, Mısır’ın valisine yeniliyordu; bundan da Enver sorumluydu! İsyancı Şerif Hüseyin’in oğlu Hicaz Kralı Abdullah, kaleme aldığı hatıralarında İttihatçılara olan büyük kinini kusuyordu: Mekke’nin Kralı Hüseyin değil, Kanun-i Esasi’dir dedikleri için.Hiç düşünülecek iş miydi? Hürriyet naraları ile gelen bu parti,Türk’ün,İslam’ın menfaatini düşünecek bir pozisyonda mıydı? İttihatçılar, her azınlığa bağımsızlığını vermeliydi; ümit edilen bu değil miydi? Yüzlerce yıldır itilip kalkılmış bu coğrafyanın özünü düşündükleri için hain oldular...
Savaş yaklaşıyordu...Osmanlı’nın savaşa girmeme gibi şansının olmadığı herkes tarafından peyda olmuş bir gerçekti.Yayılmacı,sömürgeci devletlerin çıkaracağı savaşta, Osmanlı gibi yorgun ve hasta(!) bir imparatorluğun itilaf grubunun yanında savaşa girebileceğini düşünmek bile komediden ibaretti.Savaş öncesinde Cavit Bey ve Cemal Paşa , İngiltere ve Fransa yetkilileriyle görüşmüştü.Bu da olumsuzlukla sonuçlanmamış mıydı? Osmanlı,Almanya yanında savaşa itilmişti! Hâlâ,dünya savaşının çıkış sebebini anlayamayan bir çok zihniyet, Osmanlı’nın savaşa keyfi katıldığını düşünmekte ısrarlı idi.
Şimdi ironiyi bir köşeye bırakıyorum...
27 yaşında "Hürriyet Kahramanı" nidaları ile başlamıştı... Kahramanlığın modeli,bestelenmiş marşların hitabı artık İsmail Enver olmuştu! Bir zamanlar imparatorluğun kalbi olan Edirne, Balkan Harbi’nin aziz hatırasını taşıyan öksüz bir şehirdi. Serhat şehri; genç Türklerin kalesi olan bu şehir, Bulgarlara bırakılmıştı. İsmail Enver, Bâb-ı Ali’nin devamında Edirne’yi aldı...Kır atı ve şehadete susamış neferleri ile Edirne’yi kurtarmıştı. Artık, "Edirne Fatihi" buhranlı yıllarda İslam dünyasına umut aşılamıştı. Naciye Sultan ile evlenip hanedan damadı olmuştu. İttihat ve Terakki ile yıldızı da kısa sürede parlamış , Türk ordularının kumandanı olmuştu.
Harbiye Nazırı olduktan kısa bir sürede ordu da reforma başladı. Riya ve para ile rütbe satın alan kirli üniformalı subaylara karşı tasfiye operasyonu başlattı. "Gençleştirme" politikası ile orduyu dinamikleştirdi. Balkan Savaşları’nda köhneleşmiş savaş sanatını tekrardan şahlandırmıştı da ne kıymeti olmuştu ?
Enver Paşa, Teşkilat-ı Mahsusa gibi mükemmelliği temsil eden bir teşkilatı vücut haline getirdi.Kendi kabına sığmayan bu teşkilat,Türkistan’a kadar kök salmıştı. Kuşçubaşı Eşref Bey’in kardeşi Hacı Sami Bey’in başında bulunduğu beş kişilik bir ekip Türkistan’a gönderildi.1916 yılında Kırgızların başlattığı Yedisu ayaklanmalarında kilit nokta oluşturan beş Türk,Ruslara büyük kayıplar verdirdi. Adil Hikmet Bey’in anılarında bahsettiği bir elinde kılıç bir elinde meşale taşıyan ihtilâlciler,kendileri oluyordu. Daha sonra Türkistan’dan ayrılmayan Hacı Sami Bey, Enver Paşa’nın Türkistan’da davaya katılmasına yardımcı olmuş,orada teşkilatlanmıştı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın tanıdık simalarından olan Süleyman Askeri Bey, İngilizlere karşı savaşırken evlatlarının şehit düştüğüne dayanamayıp hayatına son vermişti. Enver Paşa’nın emri ile cepheye giden bu teşkilatçı ismin hayatını kaybetmesi, Sarıkamış’ta 3.Ordu Kumandanı Hafız Hakkı Paşa’nın sözlerini hatırlatıyordu: "Şereften başka her şey mahvoldu..." Çağın değiştiği o yıllarda Basra’dan Bağdat’a ilerleyen İngilizler, teknolojinin gücünü gösteriyordu. Dikenli tellere askerlerimiz kurban edilirken tarihte ilk kez uçak ikmal denemeleri bu cephede oluyordu.Tel makasının neye benzediği toprağın kanla sulanmasında beliyordu. Zırhlı İngiliz gemileri dünyaya kafa tutarak ilerlerken Fatih’in torunları Dicle’nin iki yakasına zincir çekip engel oluyordu. Bütün zorluklara rağmen Britanya’nın yenilgisi ile sonuçlanan muharebenin ismi Kut’ul Amâre’ydi...Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa, Kut Kahramanı olmuştu !
1.Dünya Harbi’nin devam ettiği yıllarda Kafkasları aşıp Bakü’yü Ermeni ve Rus işgalcilerden temizleyen ordunun başında Enver Paşa’nın kardeşi Nuri(Çilligil) Paşa vardı. Bunun devamında bir eylül akşamında İngilizler de Bakü’yü terk edecekti. Kafkas İslam Orduları adı altında toplanan bu ordu büyük başarılar elde ederek kıyımın önüne geçmişti. Osmanlı’nın savaştan çekilmesi ile birlikte askerlerimiz de gözyaşları Bakü’den ayrılmıştı. Azerbaycan,bu orduyu hep hatırlayacaktı...
Türkistan’a geçen Enver Paşa, artık bir Korbaşı’ydı. Büyük hayallerle gittiği ata topraklarında milletine umut oldu. Korbaşı’lar onu Batı’dan gelmiş bir subay olarak görüyordu. Halifenin ordusunun kumandanlığını yapmış Enver, İstiklal için Türkistan’daydı. Sabık Harbiye Nazırı,Rusların bütün dikkatini Türkistan’a yoğunlaştırmış,dünyanın gözü oralara dikilip kalmıştı.
Tarihin tozlu sayfalarına bir not düşüldü:Enver Paşa,4 Ağustos 1922’de Kurban Bayramı’nın birinci gününde Tacikistan sınırları içinde bulunan Âbırderyâ köyü civarında Cegan Tepesi’nde şehit oldu. Kahbe kurşunların hedefi olan Enver Paşa’nın dilinde kanayan "ALLAH" nidası, Türkistan’ın istiklal haykırışlarına yankı bulacaktı. İstiklal kokan hatıralar, Paşa’nın ardına devrilmişti. Çekilecek bir yer, kazanılacak bir savaş kalmamıştı. Buhara’nın sadık beylerinden Devletmend Bek’te şehit olmuştu. Enver Paşa’nın şehadete ermesiyle çarpışmayı bırakıp kaçanlar oldu.Yanındaki mücahitler ile şehit olan Paşa’nın atı Derviş bile cansız bir şekilde efendisinin başında son vazifesini yerine getirmişti . Uzun bir süre Paşa ve Devletmend’in cansız bedenleri meçhul bir şekilde kaldı.
Enver Paşa’nın daha önce 13 defa şehadet haberi çıkmıştı. Kimse inanamıyordu. Asıl gerçek sonradan anlaşıldı. 5 Ağustos sabahı, Çegan Köyü’nde on binlerce insan toplanmış, şehitlerin naaşlarının başında bekliyordu.Tekbirler,mersiyeler,ağıtlar sıra sıra sel olmuş akıyordu. Enver Paşa ebediyete uğurlanıyordu... Korbaşılar,son umudunu kaybetmişti. Makedonya’da Türkistan’a kadar 41 yıllık bir hayata sığmış bu büyük şahsiyetin hayalleri yüzyıllara sığamamıştı. Türklerin harp sanatının bütünleştiği kılıç, modern çağın makinelerine mağlup olmuştu. O yıllarda Türkistan’da yeni doğan bebeklere Enver ismi verilmişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.