- 462 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Yönü İle Van
Bir şehir ile ilgili ne anlatılabilinir. Tarihi dokusu ve kültürü mü? İnsan yaşantıları ve beklentileri mi? Coğrafi konumu ve Dünyadaki kendisine has, benzersiz özellikleri mi? Ya da bunların hepsi mi? Eğer bahsedeceğimiz şehrin 7000 yıllık bir geçmişi varsa anlatacağımız çok şey var demektir. Ve ne kadar anlatırsak anlatalım yaşanmışlıkları gün yüzüne çıkaramayacağız… İşte bu ihtimale rağmen biz bu şehre belki de farklı noktalardan gelgitlerle bir göz atacağız.
Bahsi geçen şehir Urartulara başkentlik yapmış bir yer. Büyük İskender’in, batıya açıldığında aşmak zorunda kaldığı ve daha sonrasında ise farklı devlet ve beyliklere uğrak yeri olmuş, doğası ve mevsimleri açısından yaşamaya elverişli bir yer ( Kış aylarında biraz sıkıntılar olabilir). Tıpkı benim gibi sizde nereden bahsedildiğini biliyorsunuz. Burası VAN. “Doğunun İncisi” ve Güneşin battığı yere açılan kapısı. Eski adı Tuşba (Urartu’ca)… Uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kalmış şu anki Türkiye’nin İran sınırı.
Hatırlandığı zaman akla gelen ilk üç öğesi sırasıyla; Gölü( Vanlılar göl demez Deniz der), Kedisi (renkli gözleri ile bir istisna) ve tabi ki Kahvaltısı( Rekor sahibi). Yani su, canlı ve ihtiyaç üçlemesi artı Meşhur Van Gölü Canavarı. Üçleme demişken bu üçleme ile ilgili henüz gün yüzü görecek bir olaydan bahsetmek istiyorum.
Şöyle ki;
Van kedisi Gevaş’ta, Akdamar adasının karşısına geçer ve adaya şöyle bi baktıktan sonra; yahu ben yüzerek oraya kadar gidebilirim der. O ana kadar sakin ve durgun olan Van gölü (Denizi) birden bire fırtınalar koparmaya başlar. Adaya yüzmekle gitmek bir tarafa Titanik Gemisi gelse dahi adaya gidilmez. Bizim kedi vira Bismillah der ve göle atlar, dalgalar onu kıyıya vurur. Bir daha vira Bismillah yine kıyı ve… Vira Bismillah kıyı… Dayanamaz benim bunu başarabilmem gerekiyor ( Vanlı inadı). Ben Van Kedisiyim diye dert yanar. Aradan bir süre geçer ve tekrar dener. Oooo bu defa baya bi ilerler. Yolu yarıladığı zaman gölün durgun halini bozan Canavar ortaya çıkar. Ağzından ateşler püskürterek kediyi engellemeye çalışır. Kedi hop bir hareketle canavarın ağzındaki ateşi söndürür ve sonrasında da adaya ulaşır. Bu zamana kadar hiç kimse bunu başaramadı, adaya ulaşamadı diyen Canavar; alay konusu olacağım olııımm… Nasıl başardığını anlat çabuk, terki-i diyar yapacağım. Ve Van Kedisi konuşur; sen ıspanak nedir bilir misin? Bilirim. Heh işte ben kahvaltıda otlu peynir yedim olııımm yavrum hem de sirımli.
Tarihi dokusunun yanında Vanlılar tarafından kendilerine has esprileri ile hikâyelere konu olan, olamaya devam eden ve edecek olan bir şehirdir Van. İnsanının bir zamanlar çoğunun kırsal kesimde yaşadığı, toprağını alın terleri ile suya doyurduğu bir yer. Kışları uzun ve çetin geçer, buna rağmen tıpkı İnci Kefalinin sodalı gölde dahi yaşamayı başardığı gibi Van insanı da çetin kış şartlarına rağmen burada hayatını devam ettirir. Devam ettirir çünkü topraklarına sımsıkı bağlanmış bir insan hikâyesi vardır burada. Tarihin eskitemediği, eskitemeyeceği de aşikârdır. Vanlıdır, Şanlıdır tıpkı dili gibi kalemi de sözü heyecanlıdır…
Van kendisine has felsefesi ile ayakta kalmayı başarmış eşsiz bir şehirdir. Rakımı çok yüksek 1727, gölü (denizi) bilinir, rakımı 1646. Ama buna rağmen donmaz, buz tutmaz kış aylarında çünkü Van’ın bir felsefesi de gölü her daim diri tutmaktır. Hayat ile bağları kopmamış, bir küsur milyon insan yaşar topraklarında. Akan bir şelalesi vardır toprakta, yüzen dört adası vardır suda. Dörtten biri Ah Tamara idi şimdi ise Akdamar.
Gevaş’ta başladı sana olan sevdam,
Yaksalar da beni,
Ben asla durmam.
Hatıran diridir, koynumda sevdan,
Keselerde beni,
İlle de Van, ille de Van.
Dediler ki;
Dünya da Van, Ahirete iman.
Sökemezler seni kalbimden,
Anılarımdasın her an,
Can ile bütünleşik,
Sevdan bir umman,
Aşsız yaşarım ben,
Ölsem de Van, dirilsem de Van.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.