- 640 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YIKILAN HAYALLER (4.Bölüm)
Rasim Bey her zaman olduğu gibi mesaisini kumar masalarında harcıyordu. Öğleye doğru çıktığı evinden bir patron edasıyla kumarhaneye gidiyor, gecenin bir vakti evine dönüyordu. Loş, havasız, sigara dumanları ve ağır alkol kokuları içindeki salonda saatlerce kumar oynuyor, kaybettikçe daha da hırçınlaşıyor, kazandıkça ağzı kulaklarına varıyor, o sevinçle alkolün de etkisiyle sallana sallana, yıkıla yıkıla ana caddeye çıkıyor, tanıdık taksici durakta ise kendisini arabanın içine zor atıyor, durakta değilse telefon ederek, derhal gelmesini buyuruyor, ulaşamamışsa yoldan bir taksi çevirip evine doğru yol alıyordu. Taksi içindeki halleri de bir garipti. Sıkıştığı zaman şoföre durmasını söylüyor, paldır küldür arabadan inerek,bulabildiği bir ağaç veya duvar dibinde ihtiyacını giderdikten sonra tekrar taksiye biniyor, keyfinden şarkılar söylüyor, şoförü defalarca kereler öpmek istiyor, bu hal ve davranışlarıyla çok da komik oluyordu. Taksi ücretini şoföre bahşiş niyetiyle fazlasıyla veriyor, gecenin bir yarısı kapının ziline uzun uzun basıyor, daha da olmadı, avazı çıktığı kadar kapıyı açması için karısına bağırıp çağırıyordu. Eve girdiği anda kapıda uykulu gözlerle kendisini karşılayan karısına sevgiyle sarılıyor, yanağına bir öpücük kondurduktan sonra bir hazine bulmuşcasına cebindeki paranın bir kısmını veriyor, sonra da sızıp uykuya dalıyordu. Sabahları müthiş bir baş ağrısıyla uyanıyor, keyfi yerindeyse kahvaltısını yapıyor, değilse çay bile içmeden ağzında bir ton küfürle evden çıkıyor, o bilindik adrese uğruyordu. Aynı senaryo üç aşağı beş yukarı bu şekilde devam ediyordu.
Kumarbazlar böyle yaparlar. Alışkanlıklarından kolay kolay kurtulamazlar. Kurtulmak için müthiş bir irade göstermeleri, kararlı olmaları gerekir. En büyük destekçileri aileleri de olsa,akıl ve öğüt almayı sevmedikleri için karılarını duymazdan gelerek dikkate almazlar. Hem kendilerini hem de sevdiklerine maddi ve manevi anlamda büyük eziyetler ve kayıplar yaşatırlar. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Ama kumar alışkanlığını edinenler bu ezik, bu bayağı durumdan kurtulmak için psikiyatri desteği almak istemezlerse bir noktada eşleri de etkisiz kalır ve kaçınılmaz son başlar. Önce eşleri, sonra çocukları kendilerine düşman olurlar. İtilmiş, kakılmış, dışlanmış insanlardır. Ne acıdır ki bu zavallı insanlar, en başta kumarhane sahiplerinin ve o mekanın müdavimlerinin gözünde değerlidirler. Zahiri bir ilgi gösteren, güzel ve etkileyici cümlelerle avlarını ağlarına tutsak eden kumarhane sahipleri aslında kumar oynayanların ceplerindeki paralara gözlerini dikmişlerdir. Kumarbazlar olmasaydı, o mekanlara kilit vurulur, bu durumda kumarhane işletmeleri kendiliğinden kapanır, kumarhane işletmecileri de ekmeklerini alın terleriyle kazanacakları başka bir iş kolu bulabilirlerdi. Bu durumda kim bilir kaç ailenin yuvası kurtulur, kaç bağımlı kişi, topluma kazandırılmış olurdu. Ah, böylesi bir dünya özleminin gerçekleşmesini kim istemez ki, bu zavallı insanlar keşke bu olumsuz durumlardan kurtulmak için mücadele etseler, çok mu zor sanki?
Çocuklarının nafakasını bu karanlık batakhanede tüketenler, borçlarını kredi kartlarına borçlanarak ödemeye çalışanlar aslında ailelerinin yok oluşuna zemin hazırlarlar. Bir ocak işte böyle söner. Böylesi bir durumda eşleri, bir nevi terapi uygulamalı, kocalarına sevgiyle, güvenle bakmalıdır. Kumarbazlar bu bataklığın içinde çırpındıkça çırpınırlar. Bu bataklık günden güne insanı dibe çeker ve genelde de sonu hüsranla biter. Aynı durum alkolikler için de geçerlidir. Hele ki bu kötü alışkanlıklar bir insanda birleşti mi, o insan için kaçınılmaz son başlar.
Gecekondunun Kahvehanesi’nin önündeki sokaktan geçenler, görünürde küçük bir bahçe içinde üç beş masa ve sandalyeden oluşan bir kahvehane görürler. Bahçe içindeki masa ve sandalyeler sabahtan akşama değin yoldan geçen arabaların ve rüzgarın da etkisiyle toz toprak olsa da, nemli bir bezle derhal silinir. Çay bardakları ve kaşıkları her gün çamaşır suyuna yatırılır, bardaklar ve çay kaşıkları deterjanla özene bezene yıkanır, güzelce durulanır. Burada demlenen çaylar günün hangi saatinde olursa olsun asla bayat olmaz. Hile de yapılmaz çaylarda. En azından demliğin içine çayın rengini koyulaştırması için asla karbonat veya bir küp şeker atılmaz. Çünkü buranın müşterileri Rasim Bey gibi özel ve seçkin insanlardır, tertemiz yıkanmış ince belli bardaklarda taze, mis kokulu lezzetli çay içmek isterler. Taze çay, zamanında içilmeyip artmışsa, yenisi derhal demlenir, eskisi ise ocağın sol tarafındaki göze konulur. Yeni demlenen çay, ocağın sağ gözüne konulur ve bu demlikteki çayı kahvehanenin, daha doğrusu kumarhanenin seçkin müşterileri içerler ve kendilerinden asla çay ücreti alınmaz. Eski demlikteki çayı ise, burasının kumarhane olduğunu bilmeyip de, dinlenmek, nefeslenmek isteyip de yolu yanlışlıkla buraya düşen yabancı müşteriler parayla içerler.
Kahvehaneyi, kumar masasının bulunduğu dip köşeden vişne çürüğü renginde kalınca bir örtü ayırır. Bu örtünün iki ucu duvardan duvara tutturulan çiviye geçirilmiş olup, kahvehaneye giren yabancı müşteriler kahvehanenin arka kısmındaki bu zulalı yeri fark etseler bile, içeride ne olduğunu göremezler. Sadece kahve fincanı ve zar seslerini duyarlar. Zarlar burada, hile yapılmaması için kahve fincanlarının içine konularak atılır. Eğer kumar büyükse ve kağıt oyunu oynanacaksa, paketinden yeni çıkartılan gıcır gıcır deste kağıtları açılır ve masaya konulur. Nasıl ki her oyunun bir kuralı varsa, burada da işin raconu bellidir. Hile yapanlar veya hile yapmaya yeltenenler bir daha bu kapıdan içeri adım atamazlar. Aradan aylar da geçse, tekrar bu kapıdan içeri girmeyi göze alanlar en ağır hakaretleri ve küfürleri de yutmak zorundadırlar. Bu durumda eski defterler kapatılır, bir anlamda bir kereye mahsus o kişiler affedilir. Ama her şeyden önce o küfür ve hakaret faslından geçmeleri gerekir. Aynı kişi yanılıp da bir daha hile yaparsa, bu kez cezası kesinleşir : ’ Bazı kemikleri ya yanlışlıkla kırılır, ya da yanlışlıkla kim vurduya gider. ’ Bir daha istese de bu mekandan içeriye adım atamaz.
Bu mekanı küçük ama manevi anlamda günahı büyük işletmenin hemen karşısında, mahalle camii vardır. Camii cemaatinin çoğu burasının görünürde bir kahvehane olduğunu bilirler, camii imamı da öyle bilir. Hatta birkaç kere kahvehanenin bahçesine oturmuş, kahvehane işletmecisi Gecekondu Hasan’ın çay ikramını geri çevirmemiştir. Geleneklerimizde vardır, koşullar ne olursa olsun din adamlarına daima saygı duyulur ve o bir misafirdir, bir nevi şeref konuğudur, davete icabet ederek Gecekondu Hasan’ın çay, kahve içme teklifini geri çevirmemiştir. Keşke orada neler döndüğünü bilebilseydi de, sohbetleriyle o tatlı, hoş, gülen yüzüyle buradaki zavallı insanlara nasihatlerde bulunabilseydi, pek iyi, pek güzel olurdu. İnsanın aklına gelmiyor değil, mesela kumarbazlar veya alkolikler, örneğin vaaz dinlemek için camiye gitmiyorlarsa - ki gitmiş ve bu etkili vaazları dinlemiş olsalar pek çoğu pek tabii ki içinde bulundukları buhranlardan ve kötü alışkanlıklardan kurtulmuş da olacaklardır- din adamlarımız bu tür yerleri zaman zaman ziyaret ederek, oralardaki insanlarla sohbetler ederek toplumun kanayan bu yarasına pek tabii şifa olabilirler. Sonuçta bir tek insanı yanlışlarından döndürmek bile bir ailenin kurtulması demektir. Birey bile tek başına önce ailesi üzerinde sonra da toplum üzerinde bu denli etkili bir güce sahipken, bu mutluluk halkası böylesi kanayan bir yaranın tedavisinde etkili rol oynayabildiğine göre, demek ki her şey insanın kendisine bağlı. Yapan da insan, yıkan da. Bu anlamda demek ki insan, kaderini bir nevi kendisi belirliyor. Demek ki insanın başına örneğin kumar ve alkol illetinden dolayı bir takım kötülükler, sıkıntılar geliyorsa, sorunu önce kendisinde aramalı. Çözümü için de mantıklıca hareket etmeli. Önce nefsiyle savaşmalı, nefsini öldürmeli, doğru ve faydalı işler yapmak için kararlı olmalı. Nefsinin bitmek bilmeyen isteklerini dizginleyebilen insan ilk adımı atmış demektir. Yeter ki bu kıvılcımı insan en önce ruhunda başlatmalı.
Camii imamı kahvehanenin arka tarafında bulunan perdeyle örtülü kumar masasına o adımını bir kere atsın,oradaki hasta ruhlu insanların kumar masalarına bıraktıkları yıkılan hayallerini gözleriyle görsün. Bir baba şefkatiyle buradaki insanları rencide etmeden yapacağı etkili konuşmalarıyla kumar illetinin zararlarını anlatsın. İçlerinden belki birkaçı etkilenir ve kendileriyle bir hesaplaşma içine girerler de, akılları başlarına gelir. Kim bilir belki de içlerinden birisi bu bataklıktan kurtulmak için ilk adımı atmış olur. Kim bilir gözlerinden yaşlar boşanır, bir sorgulama içine girer ve ilk kıvılcım da böylece başlamış olur. Yıkılan hayaller üzerine sağlam temeller atmak,her şeye yeniden başlamak kolay değildir. Çürük ve yıkıntı halindeki boş hayalleri temizlemek zaman alır. Kıvılcım için ateş lazım olduğuna göre, bir fırsattır bu. Camii imamı o kıvılcımı elbette ateşleyebilir, elbette bu hasta ruhlu zavallı insanları nasihatleriyle kendilerine getirebilir. Her şey düşüncede başlar. Bir insanın kurtuluşa ermesi aslında tüm insanlığın kurtuluşu demektir. Kumar ve alkol bağımlısı insanların kendilerine, ailelerine ve dolayısıyla topluma yaptıkları tahribatların böylece önüne geçilmiş olur. Kolay değildir bunları gerçekleştirmek. En önce kumarhane işletmecisi buna ne der? İşe acaba kumarhane işletmecisinden mi başlamalıdır. Camii imamı, çekse bir köşeye Gecekondu Hasan’ı... Dese ki, ’ Hasan Bey evladım.. Amacım akıl, öğüt vermek değil. Diyorum ki, taşı sıksan suyunu çıkartırsın. Güçlüsün, istersen başarırsın, kapat bu günah kapısını. Vur kilidi kapısına, sana yapacak başka iş mi yok. Hem bu dünyanı, hem ahiretini ateşlere atma. Kimsenin vebalini alma, buradaki insanların halleri ortada. Kendini de ahiretini de, buradaki insanları da kurtarmış olursun. Aileler zarar görmesin, yuvalar dağılmasın. ’ Gecekondu Hasan ikna olacak mıdır peki? Camii imamı, kumarın ve alkolün zararlarından söz ederken, ilk müdahaleyi ve olumsuz tepkiyi en önce kendisi vermeyecek midir? Kükremiş yaralı bir aslan edasıyla ’Hoca, hoca ! Kendine gel. Burası camii değil. Sen bizi ekmeğimizden mi edeceksin. Konuşma böyle sözler... ’ demeyecek midir? Ne zor bir durum... Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal... Bir tarafta hasta ruhlu kumar ve alkol bağımlısı zavallı insanlar.. Bir tarafta işletme sahibi.. Bir tarafta camii imamı.. Bir taraf uçurum, bir taraf ferah yol. Olmalı,bir çaresi vardır mutlaka, ama nasıl olacak bu gerçekleri dile getirmek?
(Dördüncü bölümün sonu. Devam edecek)
Vecdi Murat SOYDAN
10/07/2016-Isparta
YORUMLAR
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Sağlıcakla kalınız değerli üstadım. Eskişehir'e selamlar...
ilginç ama toplumsal yaraları irdeleyen anlatımı sürükleyici güzel bir hikaye okumaya devam kolay gelsin
Yaşanmamış Aşkların Şairi
Saygılar sunar, işlerinizde kolaylıklar dilerim.