- 385 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İletişim Fakültesinin Bahçesinde
O büyük ve yurdun sayılı üniversiteleri arasında olan üniversitenin tam on dört tane fakültesi ve bunlara bağlı sekiz adet de meslek yüksek okulu vardı. Nisan ayı sonları mayıs ayı başlarına doğru zaman hızla akıp gidiyordu. Vizeler neredeyse bitmiş finaller başlamak üzereydi. İletişim Fakültesi’de bünyesinde barındığı üniversitenin önde gelen fakültelerinden birisiydi o gün için. Öğle tatilinde İletişim Fakültesinin her sınıfından öğrenciler yemekhane de yemeklerini yedikten sonra, bahçede ki çimlerin üstünde gruplar halinde yayılmışlardı. Önlerinde uzun bir öğle tatili vardı...
İletişim Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Hikmet, yanında yine ikinci sınıf öğrencisi Nejad, yanlarında sınıf arkadaşları Necla olduğu halde ellerinde cep telefonları bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Hikmet kız arkadaşına mesaj yazarken, Nejad akıllı telefon ile oyun oynuyordu, Necla da yine erkek arkadaşı ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Onların beş on metre kadar ilerisinde aynı fakültenin dördüncü sınıf öğrencisi Furkan, yanında aynı sınıftan Ayşegül ile Esma ve diğer tarafta İbrahim. Hepsinin elinde akıllı telefon dedikleri alet, bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Aralarında çok fazla konuşma olmadığı gün gibi ortadaydı. Sadece çok mecbur kalıp da birbirlerine soru sorduklarında gelen cevap nadiren evet, hayır ya da çoğunlukla baş sallamaktan, kaş göz oynatmaktan ibaretti... Aralarında beş on metre mesafe olmasına rağmen birbirleri ile konuşmak yerine mesaj atıyorlardı...
İletişim fakültesinde başka başka öğrencilerde vardı haliyle yine sayalım bunlardan bir kaçının adını. Burhan ile Yasemin aynı sınıfta olup birbirleri ile okulun başladığından beri de çıkıyorlardı, aynı şekilde yine Meltem ile Cem de beraberliklerini pekiştirmiş ve çimlerde yan yana oturuyorlardı... Hemen anladınız tabi ki hepsinin elinde yine son model cep telefonları, hani şu aklı olanlardan vardı. Burhan cepten İnternet’e girmiş maillerine bakıyordu. Aynı şekilde Yasemin de maillerine baktıktan sonra bir arkadaşı ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Meltem ile Cem de yan yana oturmalarına rağmen farklı arkadaşları ile mesaj yağmuru altında sıkıntılarını, düşüncelerini ve duygularını karşı tarafa aktarma uğraşı içindeydiler...
Burası iletişimin bilimsel olarak anlatıldığı tanınmış bir üniversitenin İletişim Fakültesiydi. Tabi ki öğrencilerin dinlenme saatlerinde bahçe de stres ve sıkıntı atmaları gayet yerinde ve güzeldi. Bahçe de ki öğrencilerden Hikmet karşıda ki ağaca yaslanmış olan Burhan’a eliyle ve kaş göz işareti ile ’’nasılsın birader?’’ der gibi bir hareket yaptı. Burhan da yine eliyle hiç konuşmadan sağa sola sallayınca elini o da ’’Ne olsun işte sallan yuvarlan gidiyoruz.’’ manasına geliyordu... Daha sonra Burhan eli ile Hikmete iki üç rakamını gösterip, eli ile de yazı yazıyormuş gibi yaparak, saat 15.30’da sınav olduğunu anımsatmaya çalışıyordu. Hikmet de baş parmağını aşağı doğru göstererek, az çalıştığını ve kendisi için sınavın zor geçeceğini işaret dili ile anlatmaya çalışıyordu...
Tablet bilgisayarında bir ağacın dibinde tek başına satranç oynamaya çalışan üçüncü sınıf öğrencilerinden Tunç vardır. Hamle sırası Tunç’dadır. Biraz düşündükten sonra, hamlesini yapar ve tablet bilgisayarına bakarak. ’’Hadi bakalım bu hamleye nasıl cevap vereceksin tablet efendi.’’ diyerek, karşı hamleyi beklemeye koyulur. Tablet Bilgisayar yapılan her karşı hamleye en fazla beş saniye içinde karşı hamle ile cevap vermektedir. Tabi ki bu durum Tunç’u haliyle strese sokmakta ve kızdırmaktadır. Yine hamlesini yapar. Karşılaşma kırk dakika kadar sürer ve Tablet Bilgisayar Tunç’u bir sefer daha alt etmiştir. Karşı ağacın dibinde ki arkadaşı Mehmet’de Tunç’a eliyle ’’Nasıl gitti oyun.’’ der gibi hareket yapar. Tunç’un cevabı kısa ve net olacaktır. Baş parmak aşağıya doğru gösterilip maçın kaybedildiği bir şekilde anlatılacaktır...
Öğle teneffüsü sınavı yapacak profesörün toleranslı davranması nedeni ile biraz daha uzayacaktır. Bölümün diğer hocalarından Doçent Dr. Nurcan hanım ile Yardımcı Doçent arkadaşı Gülizar hanım da öğrencilerin oturmakta olduğu çimenlerin ve ağaçların yanına gelerek bir köşeye ilişirler. Tabi ki ellerinde ki akıllı telefonlar hemen çantadan çıkar. Nurcan hanım bir arkadaşı ile Gülizar hanım da eşi ile mesajlaşmaya başlarlar. Aradan kırk beş dakika geçtiği halde aralarında tek kelime konuşma olmadığı gibi ellerinden telefon düşmeyip mesajlaşmayı da kesmemişlerdir. Bir ara Gülizar hanım Nurcan hanıma kendisine gelen ilginç mesajları Nurcan hanıma gösterir, Nurcan hanım da bakar ve eli ile güzel manasında işaret yapar...
Bir müddet sonra çimenlerin ve ağaçların olduğu yer alt sınıflardan diğer öğrencilerinde bahçeye çıkması ile epeyce kalabalıklaşır. Bir köşede öğretim üyeleri, bir köşede her sınıftan beş on tane öğrenci. Ellerinde cep telefonlarının en akıllıları makineler ile bütünleşmenin, makineler ile iletişim kurup da birbirleri ile bir türlü kaynaşamamanın, iletişim kuramamanın en belirgin örneklerini sergilemektedirler. Olsun fakültenin adı İletişim Fakültesi değil miydi? Ha burada insanlar birbirleri ile iletişim kurmuş, yok olmamış insanlar makineler ile bütünleşmiş iletişim kurmuş. Sonuçta bir iletişim kurulmuş mu kurulmamış mı? Önemli olan da bu değil miydi?