- 1500 Okunma
- 8 Yorum
- 3 Beğeni
BİZİM GERÇEK DİN ADAMLARINA, GERÇEK DİNDARLARA SÖZÜMÜZ YOK.(!)
Ülkemizde son yıllarda mı moda oldu yoksa ben mi son zamanlarda farkına varıyorum bilmiyorum ama yeni bir modamız var:
‘’ Bizim gerçek din adamı ve dindarlara bir şey dediğimiz mi var kardeşim?’’
Evet..Yeni, ya da benim yeni yeni farkına vardığım modamız bu.
Vatandaş sayıyor, döküyor. İçindeki tüm safrayı sintineyi boşaltıyor , sonra da ‘’ Bizim gerçek din adamlarına, gerçek dindarlara bir şey dediğimiz mi var kardeşim’’ diyor.
Aslında anlamam bu vatandaşları. Sanırsın gerçek din adamlarına , gerçek dindarlara sövdüler de bunları bir yerlerinden asan oldu. De kardeşim. ‘’Gerçek din adamlarına dedim’’ de ki içinde birikip gaz yapmasın. Rahatla.
Ama diyemez. İki sebepten diyemez 1- Ne yardan geçer ne de serden. O yüzden. Yani güya din ile barışıktır. Dinini sever. Hatta dedesinin dedesinin dedesi bir yerlerde müftü, anne annesinin anne annesi ise beş vakit namazında bir hacı ninedir. 2- Diyemez çünkü onun ‘’Gerçek Müsülüman ‘’ tanımı bambaşkadır ve o gerçek Müslümanlara(!) gerçekten de bir şey demezler.
**************************************
Bundan tam 53 sene önceydi. Erzincan 27 Mayıs Devrim İlkokulunun 3. Sınıf öğrencisiydim. Öğretmenimiz o zamanki Erzincan Valisinin eşiydi.
Bir gün biz dersteyken sınıfın kapısı çalındı ve 19-20 yaşlarında ehramlı bir kız kafasını uzattı içeri. ( Ehram o bölgenin yerel bir baş örtüsü. Atkı yani) Öğretmenimiz için bazı dikiş işleri yapan bir kadının kızıydı bu.
Öğretmenimiz kıza ‘’Derhal o başındakini çıkar. ‘’ Diye emretti. Kız itirazsız çıkardı. Bir başçavuşun bile bir köyü, ilçeyi, hatta ili titrettiği yıllarda bir vali eşine itiraz edilemezdi elbette.
Bu anıyı şunun için anlattım:
Bu gün ‘’ Yahu bizim gerçek din adamına, gerçek dindara bir lafımız mı var?’’ Ya da ‘’ Biz, saf ve masum Anadolumuzda kadınlarımızın başlarına örttükleri örtülere bir şey mi diyoruz kardeşim? Biz, bizimle hiç alakası olmayan türbana karşıyız’’ Diyenler var ya..Hah. İşte onlara ‘’ Gidin başka çayırda otlayın. Biz sizin cemziyelevvelinizi çok iyi biliyoruz’’ Diyebilmek için bu anıyı yıllar sonra kağıda döktüm yine. Bu gün masum bir şekilde ‘’Ay valleyi billeyi bizim Anadolu kadınımızın milli kıyafetine bir şey dediğimiz yok’’ diyenler aslında taş atıp kurbağayı ürkütmek istemiyorlar. Bilmem anlatabildim mi?
*********************
Efendim 21 Haziran 2016 tarihi itibariyle ülkemizin en tanınmış insanlarından biri olan Prof Dr. Yaşar Nuri Öztürk hayatını kaybetti.
Kesinlikle otuz seneyi geçmiştir onunla tanışalı ( Şahsen değil tv lerden )
Şunu kabul etmek lazım ki müthiş bir bilgi birikimine sahipti. O bakımdan elif’i görse mertek zannedecek adamların ona laf sokmaya, onu eleştirmeye kalkmalarına oldum olsaı kızmışımdır ilk başlarda. Çünkü Yaşar Nuri Öztürk söylediği hiç bir şeyi işkembeden atmıyor, Kur’an ayetleri ile delillendiriyordu. Hele de büyük sahtekar , papucumun mehdisi İskender Evrenesoğlu’nu bir tv programında madara edip stüdyodan kaçmasını sağlayınca gözümde çok daha büyümüştü. Elemtere den aşağısını ancak ezberlemiş insanların onun karşısına çıkıp ‘’ Sen yanlış konuşuyorsun’’ demelerine gıcık olurdum. Onun karşısına çıkacak insanın da en az onun kadar Kur’ana vakıf olması gerektiğini düşünürdüm ve işin doğrusu gözümde böyle biri yoktu.
Yaşar Nuri Hoca zamanla, özellikle kadınların gözbebeği oldu. Zira diğer pek çok hoca ‘’ Güldün haydi cehennem, sokağa çıktın haydi cehennem, sesini erkekler duydu haydi cehennem, saçınının bir tek kılı görüldü haydi cehennem’’ Diyerek kadın milletini korkuturken Yaşar Nuri Hoca bırakın saçının kılını, kıçının kılını gösterse dahi cehenneme gitmeyeceğini söylüyordu.( Tam olarak böyle olmasa da üç aşağı beş yukarı böyle diyordu.)
Kısacası ‘’ Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz’’ Hadis-i şerifinin mücessem ( somut ) bir örneği olmuştu(!) Yaşar Nuri Öztürk. Onunla birlikte İslam dini iyice kolay bir din olacaktı .
İlk başlarda o da ‘’ Hocam sakız çiğnemek orucu bozar mı? Dövme haram mıdır? ‘’ Türünden sorulara cevap verirken (Hatta yanlış hatırlamıyorsam bu tv programlarında ‘’ Tavuktan kurban olur mu?’’ Türü sorular ve cevaplar olayı onunla başlamıştı.) ünü ve şöhreti arttıkça ‘’ Böyle saçma sorularla meşgul etmeyin beni. Alın kitaplarımı, açın okuyun’’ demeye başladı.
Çok kısa süre içinde yediden yetmişe herkesin gönlünde taht kurdu Yaşar Nuri Öztürk. Ancak, sevenleri arttıkça söylemleri farklılaştı. Mesela bir tartışmada peygamberimizden sadece ‘’ Muhammed ‘’Diye bahseden ve onun hiç bir işlevi olmadığnı iddia eden Edip Yüksel’e Muazzez peygamberin basit bir postacı olmadığını söylerken; şanı şöhreti arttıkça ağzından bir daha ‘’ Muazzez Peygamber’’ ifadesini duymadığımız gibi bu sefer artık kendisi peygamberimizin postacıdan başka bir şey olmadığını ifade ediyordu.
Şöhreti arttıkça ifadeleri değişiyor, ifadeleri değiştikçe dostları ona çok daha sıkı yapışırken, daha önce onu sevenlerin bir kısmı, ya da daha önce de zaten gıcık gidenler, onun karşısında bir saf oluşturdular.
Özellikle yukarıda sadece bir örneğini verdiğim ama cemaziyelevvellerini çok iyi bildiğim insanlar ‘’ İşte gerçek din alimi’’ Diyerek Yaşar Nuri’nin etrafında yer aldılar.
Yaşar Nuri Hoca - Kendisini asla kalben benimsemediklerini bildiği halde bir siyasi partinin milletvekili bile oldu ama doku uyuşmazlığı vardı. Hoca henüz onların istediği kıvamda değildi. O bakımdan hep soğuk durdular.
Bu soğukluk daha sonra Hoca’nın partiden ayrılmasına ve yeni bir parti kurmasına sebep oldu.
Bizim ülkemizde bazı insanlar kendilerini alkışlayan iki kişi görünce hemen bir siyasi parti kurarlar ama her seferinde hüsrana uğrarlar . Yaşar Nuri de hüsrana uğradı.
Bu arada onun söylemleri başka ilahiyatçıların ya da şalvarlı cübbeli hocaların tepkisine yol açınca ileride ‘’ Yağlı yağlı geçir, Ben yorgunum benim yerime de koy’’ Diyecek olan ve normal şartlarda herhangi bir ilahiyatçının yanında görmeniz asla mümkün olmayan en bi Müslüman(!) kişiler de Yaşar Nuri’nin etrafında yer aldılar.
Yanlış anlaşılmasın. ‘’Yaşar Nuri Hoca şeyh, ya da imam, bunlar da mürid oldular. Yaşar Nuri hocanın arkasında saf tutup namaz kıldılar.’’ anlamında değil. Namaz- niyaz, oruç, hac, zekat gibi işler ile uzak yakın alakası olmayan gerçek Müslümanlar(!) kendi gerçek din adamlarını(!) bulmuşlardı. Evet yanlış okumuyorsunuz. Namaz, oruç, hac, zekat gibi işlerle alakası olmayan, hatta kelime-i şahadeti bildikleri bile şüpheli gerçek Müslümanlar(!) Yaşar Nuri Hoca’nın etrafında toplandılar.
Yaşar Nuri Hoca’nın herşeye rağmen bir ilahiyatçı olması mide bulandıran bir şey olsa da onun arkasına saklanarak ‘’ Biz yobazlara diyoruz. Gerçek Müslümanlara bir şey mi söylüyoruz kardeşim?’’ Diyebilirlerdi. Siz yanılıp da ‘’ Gerçek Müslümanlar kimler?’’ Diye soracak olursanız da ellerinde artık bir prototip vardı.
İşin güzel bir tarafı da Yaşar Nuri Hoca daha da ilerleyen ( Ölümüne yakın ) zamanlarda daha bal kaymak olmuştu. Çünkü ‘’ İslam dininin esası namaz değil okumaktır’’ Diyordu. Eh kendileri de Nietzche’den Engels’e okuyorlardı zaten. Demek ki hakiki Müslüman kendileriydi. Hiç bir zaman bu kimlikle anılmak istemediler ama yine de en hakiki Müslüman onlardı her zaman (!)
Her neyse…Netice itibariyle bazı vatandaşların ‘’ Kardeşim bizim gerçek dindarlara bir şey mi dediğimiz var?’’ İfadelerindeki ‘’Gerçek dindar’’ın ne olduğunu öğrenmeye başladık. Gerçek Müslümanlıkla ilgili kriterleri tanımaya başladık.
Sadece bir kaç tanesini ortaya koyayım:
Mesela : Evli bir gerçek dindar erkek(!) herhangi bir kadınla anlaşır. Onunla cinsel ilişkiye girer. Parasını kadını satan pezevenge değil de doğrudan doğruya kadına verirse bu zina değildir.
Karşılıklı rıza durumunda arada evlilik bağına gerek yoktur. Pezevenge para kaptırırsanız haram, kaptırmazsanız helal olur cinsel ilişki. (.”www.dailymotion.com/video/x3g6yg4 )
Daha da açalım mı?
‘’Abi karı lazım mı’’ şeklinde biri size yanaşır da siz o kişinin getirdiği hatunu ş’aaparsanız asla gerçek mü’min olamıyorsunuz. Ya ne yapmanız gerekiyor? ‘’ Aslanım, gel bu gece seks yapalım seninle parada anlaşırız korkma !’’ Diyen birini ş’aapmanız gerekiyor.
Gerçek Müslüman iseniz size mu’ta nikahı da serbest.
Gerçek müslüman ve gerçek din alimi iseniz burnunuzun müthiş koku alması gerekiyor. Çükü öyle her burun kolay kolay Putin’den mümin kokusu alamaz. Öyle ya adam Taaa anasının gözünde oturuyor. Dünyanın en hassas burunlu av köpeği bile olsanız o uzaklıktan koku almanız mümkün değildir ama siz gerçek Müslüman , hakiki dindar ve hakiki bir din adamı iseniz, oturduğunuz yerden ta Rusya’daki Putinden gelen mümin kokusunu duymanız lazım.
Adamdan öylesine bir mü’min kokusu geliyor ki(!) işte sırf bu sebepten koskoca İslam dünyasında onun tırnağı bile olabilecek bir tane mü’min yok) www.youtube.com/watch?v=pk13Cj0AM5Q
Daha da açalım:
Gerçek mü’min yani gerçek dindar aynen Putin gibi olmalıdır.
Başka?
Gerçek Müslüman olmak için insanlığın kurtuluşunu deizmde görmek gerekir (!)www.youtube.com/watch?v=78AJ6COn0xk
Deizm ne peki?
TDK nın açıklaması:
Deizm: Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüş.
Vahyi redden görüş???
Yani?
Yani ‘’La ilahe illallah var ama Muhammeden Resulullah yok’’ Diyen görüş.
Şimdi bunu da açalım mı?
Gerçek müslüman, gerçek bir dindar olmanız için, yani yobaz olmamanız için ‘’ La ilahe İllallah ‘’ deseniz bile ‘’ Muhammeden Resulullah’’ demeyeceksiniz (!) Hatta en iyisi siz bu Arapça şeyleri hiç söylemeyin. Ne diye namussuz Arabın sözlerini söyleyeceksiniz ki?
Hele de Atatürkçü iseniz mutlaka deist olmalısınız. Çünkü Atatürk de bir deisttir.(!) Yani desit olarak aslında bir taşla iki kuş vuruyorsunuz. Hem size ‘’ Bravo Mustafa Kemal’in askeri’’ deniliyor hem de Hakiki dindar oluyorsunuz ki sapına kadar hem de.
Hakiki bir dindar, gerçek bir Müslüman zât ya da din adamı olabilmek için aynı zamanda namaz denen ve sahte Müslümanların dört elle sarıldığı(!) o acayip şeyi toptan kaldırıp müslümanlar üzerinde bir külfet olan o acayip jimnastik hareketlerinden kurtarıyorsunuz hakiki Müslüman olanları.(!) Namaz Müslümanların başına bela edilmiştir çünkü. www.youtube.com/watch?v=xg20taZ3V6g
Yani adamlar/ kadınlar ‘’ Biz gerçek Müslümanlara bir şey mi söylüyoruz kardeşim. Bizim gerçek müslümanlara, dindarlara, din adamlarına bir sözümüz yok’’ derken doğru söylüyorlar(!) Allah için, yukarıda bahsettiğim özelliklere sahip olanlara kesinlikle dil uzatmıyorlar. .
Evet…
Her şeye rağmen bir dönem kendisinden çok şeyler öğrendiğim, Hz. Ali’nin ‘’ Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’ Sözü mucibince ondan öğrendiğim pek çok doğru ve güzel şeylerin hatırına ve üzerimdeki hakkına binaen Sayın Yaşar Nuri Öztürk’ün ruhuna onu çok sevenlerin ve kendisinin de hoşlanacağını umduğum bir dua gönderiyorum
‘’ Tanrı taksiratını affeylesin Sayın Yaşar Nuri Öztürk. Işıklar içinde uyu. Üzerine yıldızlar yağsın.’’
Son söz: Gerçek Müslümanlığı sakın ola kantara koymaya çalışmayın. Onun ne olduğunu anlamaya ne sizin ne benim kıt beynim müsait değildir. O bambaşka bir şeydir.
RESİM :
1- Yaşar Nuri Hocamız ebedi aleme irtihal eylediği için artık elimizde halis, saf, katışıksız, buram buram kokan mümin örneği olarak kala kala tek kişi kaldı. Onun resmini koymayıp da kendi resmimi mi koyacaktım?
2- Bu da Grigori RasPUTİN..İleride ondan da mümin kokuları almamız mümkün. )))))) [ Bizim Müslim Gündüz’e oldukça benziyor değil mi? ]
YORUMLAR
Değerli hocam, başta kanser, obezite, şeker vs. ile makineleşme ve kentleşme arasındaki ilişki bilinir...
İnsana devamlı daha çok hareketlilik önerilir, en başta gelen çözüm olarak...
Diğer yandan, bu zamanın 'bireysel özgürlükler'e de açılımlar, anlayışlar getirdiği, yani bireyin daha çok imkana kavuştuğu bir gerçektir...
İşte kaos, kakafoni bu noktada ortaya çıkıyor...
Bu kaosu en basit şekliyle tanımlayacak olursak; boş vakti çoğalan birey, yemeye, içmeye ve cinselliğe daha rahat, kolay yöneliyor... Yeme içmenin, cinselliğin hazları içinde mutluluğa kavuştuğuna, hatta gerçek cennetin bu dünyada olduğu yanılsamasına varıyor...
[Sanat anlayışının, medyanın, tüketim kültürünün bunda başrol oynadığını, ontolojisini bu duruma göre kurguladığını da hep göz önünde bulundurmalı...]
Yani, birey geleneklerin ve dinin kısıtlayıcılığına karşı direnme durumunda olduğuna da inanmaya başlıyor: Bunun bir 'inanç' haline gelmediğini sanmak saflık olur...
Tabii, bu inanma biçiminin diğer yüzüne, bütün kazanımlarına rağmen bireyin önemsizleşmesine, sayılardan, istatistiklerden ibaret hale gelmesine, daha somut olarak kendisinin savaşların, deneylerin nesnesi haline gelmesine de bakmak lazım...
İşte, Allah korkusu nedir bilmeyen bu birey tipolojisi, yeme içme, cinsellik tutkusundan gözü dönmüş haldeyken, kendisine tebliğ edilmiş olan ilahi mesajı duymayacak, dünyasına tutulmuş olan ışığı göremeyecek halde, gerçek özgürlüğün, gerçekten özne olmanın imkanını ıskalayıp gidiyor...
Bu eşiği aşmasına meydan verilmeyen milyonlar, milyarlar, kendisine sunulan ab-ı hayatı bir acı ilaç gibi algılıyor, yemesine, içmesine, cinselliğine engel olan...
Oysa mesaj çok açık: Açgözlülük yapmayın, çılgın bir sürü gibi birbirinizi ezmeyin diyor mesaj, bir tutam ot için... Yardımlaşın, yüreklendirin, moral bozmayın, hak gasp etmeyin, siz insansınız! diyor kısacası...
Bu birey tipolojisinin 'din adamı' nasıl olur, varın siz düşünün...
Selam ve saygılarımla.
Kıymetli Hocam Merhaba
‘’ Tanrı taksiratını affeylesin Sayın Yaşar Nuri Öztürk. Işıklar içinde uyu. Üzerine yıldızlar yağsın.’’ şeklindeki duanız beni Engin Ardıç'ın, uzun yıllar sosyalist olup da sonradan müslüman olmuş bir batılı düşünür hakkında "O kadar oradan oraya gitti geldi ki, arkasından "Allah rahmet eylesin" mi, yoksa "toprağı bol olsun" mu demek gerekir, vallahi bilemiyorum." demesini aklıma getirmedi değil hani!
Yaşar Nuri Öztürk Merhumun Putin'den İslam adına müspet bahsetmesi sanırım Putin'in birkaç sene önce İslamı öven bazı sözler sarf etmesinden kaynaklandı, bizim toplumumuzun genel bir zaafı var kanımca, duygusal bakıyoruz ve bundan dolayı da yabancıların bizimle ilgili sözlerini çok fazla önemsiyoruz, bizi överlerse gaza geliyoruz, yererlerse kızıyoruz, esip gürlemeye kalkıyoruz, kuşkusuz fert olarak herkes böyledir demiyorum ya da insandan insana derecesi değişebilir elbet
Sözgelimi, 1990'ların başlarında Güney Afrikalı meşhur Mandela ülkemiz tarafından "Atatürk Barış Ödülü" ne layık görüldü, kabul etmedi kendisi, gündelik hayatta vay efendim sen nasıl almazsın Atatürk ödülünü muhabbetleri, oysa Atatürk Barış ödülü 12 Eylül darbecilerinin koyduğu ve ilk, Kenan Evren Paşaya verilmiş bir ödüldü ve Mandela ben darbe yönetiminin ödülünü almam dedi, işin ilginç yanı bizde de en çok 12 Eylüle kızan Atatürkçüyüm diyen insanlar Mandela'ya kızmaya kalkıyordu o dem, Adamın Atatürk'e bir şey dediği yok bile, oysa kimilerinin Mandela için; hayatının çoğu hapiste geçmiş, kafası paslanmış bakalım Atatürk'ü bildiği mi var dediklerini gördüm, daha ötesini varın hesap edin siz
Yine övgü bağlamında da Napolyon ve MacArthur gelir aklıma hocam, bilirsiniz ya! Napolyon'un Türk ve Müslümanları öven çok sözü vardır, oysa İslam dünyasına dönük seferleri de vardır, Napolyon'u Yahudi bankerler finanse eder, o da Ortadoğu seferine çıkıyor, Mısır ve Filistin harekâtı düzenliyor, meşhur Akka bozgunuyla birlikte ölülerini ve ağırlıklarını da bırakarak kaçarcasına Mısır'a dönüyor, Napolyon Sina'yı geçerken kurmaylarına buralar büyük Türk hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han'ın geçtiği diyarlar derken bana göre iletişim tekniklerini uyguluyor, Fransız subaylara söylediği sözün rüzgârlarla Osmanlı ülkesine ulaşacağını hesaplıyor, hani Osmanlı elçisine Türk'ü övse anlamı yok, üçüncü şahıslar kanalıyla söylediğinde övgünün karşı tarafı gaza getireceğini, rehavet uyandıracağını hesaplıyor olmalı, nitekim iki asırdır da Napolyon bizim psikolojimizde bir olumsuzluk uyandırmaz, halbuki adam Yahudi bankerlerle yaptığı anlaşma gereği Ortadoğu'ya dönük erken bir siyonist projenin zeminini hazırlamak istiyor, Filistin'i Osmanlı'dan alabilse belki de bölgede bir Yahudi devleti 19'uncu asırda kurulacak, bu maksatla sefer düzenliyor, Müslüman Türk varlığını, Türk kadınının iffetini öve öve bitiremiyor, oysa masonik bir atılımın temsilcisi bir zat
Yine Amerikalı MacArthur Türkler kadar kahraman asker görmedim der, tamam dediği doğru da bu doğruya bizim ihtiyacımız mı var acep? Kore'de Türk askerinin silahının gölgesinde Amerikan askeri hayat buldu, artı Kore soğuk savaş dönemi konjonktüründe Amerikan emperyalizmine hizmet ettiğimiz bir evredir nihai kertede, Allahsızlar, kitapsızlar nidalarıyla kertenkele mi olduk kertilenkele mi olduk belli değil, hayatını kaybeden şehitlerimize Allah'tan gani gani rahmet dilerim o ayrıdır elbet, uluslararası sistemin kumpasları bağlamında diyorum, bizim Kore'de şehitliğimiz vardır, Amerika bir tek askerini orada bırakmadı, bizim kadar Kore ile gönül bağı kuran ülke mi var dünyada? Ben Türk kahramanlığını batılıların sözlerine bırakmam, dünya sisteminin satranç hamlelerini de ayrı ölçerim
Bu anlamda hocam, Putin'de birkaç sene önce İslamı övdü, sonrası peki? Suriye'de Rus girişimleri, ülkemizle Rusya arasında sınır sorunları, it dalaşı, demek adam iki üç yıl önce babasının hayrına İslamı övmüyor, o dönemde bir Osmanlı tarihçimiz bile televizyonda Rusların batılı güçler kadar kötü olmadığından bahsediyor, aslında Rus bizim komşumuz, iyi ilişkiler geliştirebiliriz, İslamın Rusya'da yayılabileceği bir potansiyel görüyorum diyebiliyor, gaza geliyor hani
Sanırım hocam
Yaşar Nuri'de Putin'in bu İslamı öven söyleminden etkilendi
Ağır hastalık sürecinde de uzun boylu tartamadı, anlamına varamadı vesselam
Yine hocam ünlü ilahiyatçımız çeyrek asırdır gözlediğim kadarıyla dinsel konularda yer yer zig zag çizdi hep, hani zaman zaman sansasyonel sözler sarf etti, halkı eleştirdiği kadar sosyeteyi, aydınları eleştirmedi, bunda taassup, cehalet, dinsel bağnazlık ögelerini öne alan bir vizyona sahip olması da etkili oldu sanırım, kim bilir aydın kesime yakın gibi dururken Türkiye gerçekleri içerisinde hareket etti belki de, devletçi seçkinci yapıları karşısına alarak bir ilahiyatçı olarak başarılı olamayacağını erken dönemlerde gözlemiş de olabilir, metodunu buna göre ayarlamış olabilir de, halkdan yana ama halka faydalı olmayı isteyen bir idealist bakış, dost acı söyler formatını mı kullandı acaba? Popülizmle halka faydalı olunamayacağını mı düşündü?
Aslında hoca Atatürk'e değer vermekle beraber Kemalist yapıları hiçbir dem tutmadı bence, CHP konusunda söylediği bir söz vardır onun; Halk partisinde siyaset yaparken,bazı partililerin kendisine Atatürk var ya hocam dine ne gerek var dediklerinden söz etmesi de manidardır
Son zamanlarda sergilediği Deizm çıkışını da tasvip etmemekle beraber felsefi bir boyut geliştirmekten ibaret olmasını diliyorum, hani İslam dünyasındaki dinsel bağnazlığa, taassup ve cehalete karşı felsefi bir panzehir imkânı aramaktan ibaret olmasını umuyorum, bir insanın deist olmasını olumsuzlamam ama yıllarca Kur'an-ı Peygamberi anlatan, yad eden bir insanın son anda sapıtmasına üzülürüm neme gerek
Nihayet kıymetli hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam ve saygılarımla
Hayırlı Cumalar dilerim...
levent taner tarafından 6/24/2016 12:34:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu yorumları yazanların bir kısmı belli ki yazıyı ya okumamış, ya da anlamamış.
Erol URAZ.
Neyse
Rabbim herkese hidayet nasibetsin.
Yolda yürürken bozuk şivesi ile "Allah'ı tanıdığını sanan(ki tanısa inansa o cümleyi kullanmaz) bir adamın başörtülü bir bayana "Allah topunuzun belasını versin" sözleri ile karşılaştım. Gerçek niyetini gizlemeyen bu adamı kutlamak gerekiyordu. Zira gizleyenler ve zaten bizim din adamları ile dinle işimiz yok diyenler daha tehlikeli diye düşünüyorum. Gerçek niyetlerini belli edenleri zaten Allah şaşırtıp bir şekilde söylettiriyor.Darısı niyetini gizleyenlerin başına. Yaşar Nuri de ameline göre muamele görecektir.O zaman kimin neyle ne derdi var ortaya çıkar. Her zamanki gibi gerçekleri yazan kaleminize saygım selamımla.
Jale Keskin (Karadurmuş) tarafından 6/24/2016 11:02:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
Başlığı görünce önyargı oluştu bende. Çoğu konuda yazdıklarını, düşüncelerini helal olsun hocam be diyerek okuduğum Sami hoca yaşar nuri hayranı çıkacak iyi mi dedim. Dedim lakin yine geniş çerçeveden baktığınızı, bir şeylerin gerçekten artısıyla eksisiyle, neyse odur diyerek anlatılabileceğini gösterdiniz. Çok sağolun