- 778 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşler Tarlasıdır Sevda
Dudaklarımdaki alışkanlıkların nikotin sarmalı gibi terk edeceksin bir gün sen de
Mor yüreğimin kirmenlerine geçirerek gözbebeklerinden geçireceksin aşkı özenle
Dalıp hayatın engin denizlerine, avuçlarında biriken şiirleri serpeceksin belki de
Ben unutulmuş bir köşede hıçkırırken, bulutlar gibi geçeceksin düşlerimden yine
İnsanlar yorgun bir günün tortusunu bedenlerine sürerek dönerken evlerine, ben senli umutlar biriktirdim terli cebimde. Kuruşlara böldüm sevdayı, o yosun gözlerine düşler satın aldım korsan tezgâhlarından. Ne çok ağrıdı yüreğim seni sevdikçe onu anladım ve kalabalık duraklarda gelmeyişinden çok, hep gidişine ağladım. Umarsızdım belki, biraz da kaygısız. Ben en çok gecelerin dinmeyen yaşlarıyla sevda mendilimi ıslattım. Aşk çalıyordu fonda, düşledim bunca yıl ne kadar aşkı yaşadım.
Her gün biriken coşkuların savaklarına dudaklarını bastırınca hislerimin kemirgen dürtüleriyle uzaklara kaçarım senden. Yamalı devinimlerin iklimlerine dalar, özgür ülkeleri dörtnala geçerim. Az sonra doğrulursun dizlerinin üzerine sen aralarsın yeniden aşkın perdelerini, dudaklarına özlemi sürerek yolumu gözlersin. Kadın bedenindeki coşkuların kalıntıları kurumadan sesimin çağlayanlarına kendini atmak istersin. Yetmez özlemimi getirmeye saatler gülüm, gece susar birden ve yine bensiz düşlere dalarsın.
Can kırıklarına öfkenin dalları ağınca parçalanır yüreğimizin coşku kapakları. Hazımsız ağrıların bedeliyle hırsa sarılınca beden, dağılır göğsümüze yaşamın cam parçaları. Terli gövdede pişmanlıklar bırakır, kara bir örste döveriz sevgileri. Her suyun yolu denizlere verir yüzünü, gözlerimizdeki acımsı bulutlarla söyleyemedikçe sözümüzü. Saatler yürüdükçe gerçeğimiz yaklaşır, ah gülüm az sonra yine dudaklarına bir hırçın denizin arsız tuzları yapışır.
Daralmış bir göğse sığmaz olur özlem. Terk edilmiş yatakların kırışıklıklarını ütülerken rüzgâr, ruhta sızı artar. Her öfkenin bedelini mutlaka gözyaşı öder. Bunun için tetikte titremez el, kan oturunca damarlarımızdaki saçaklara, alışırız aşk denilen virüsten kaçmalara. Yangının alevi üşür birden, köz alacağını tahsil eder yürekten. Yaşamak gönlümüzdeki ışıksız odalara girince bunun için delice atarız bir nara. Sarılırız yeniden yüreğimizin öte yarısına.
Saatlerin uçarı kollarında yudumlarken seni, tek korkum sorgulu günlerimin kor tetiklerini gövdeme doğrultman olacak. Sonsuz bir yolculukla aşarken dünleri biz, anıların kör lambalarını özlemli insanlara vereceğiz. Kollarım ulu çınarlara rest çekecek, dudaklarım iksirli bir düşün ölümsüzlüğüyle ıslanacak. O gün biz, anların kahırlı şarkılarıyla uzak ülkeleri düşleyecek ve korkulu düşlerimizin korsan gemileriyle okyanuslar geçeceğiz.
Biliyoruz ki, terk edilen bir burukluk tarlası sevda. Umut, tanımsız bir bekleyişin duası. Hayat, var ile yok olmanın garip sehpası. Dudakların kurursa pınar arama, her ıslanmışlığın paslıdır hicran vanası. Düşler tarlasıdır sevda, her yiten günün sağrısından çoğalarak damlayan ölümsüz bir düşünüşün iksir dolu maşrapasıdır. Yudumladıkça gerçeği göğsümüze ağrılar üşüşür. Kapanan kapıların ardında yaralı bir yürekle nefeslenirken dudaklarımız büzüşür. Sevmek, damakta tadı kalan, gülücüklerimizle tamlanan iyileşmez bir yaradır.
Bir günün hikâyesine sığmayan anlattıklarınla bir ömrün düşünüşüne dursam, susar mı içimdeki asi çocuk. Ben gözlerinin diyarlarında kavgaların en delisini senin için verirken, sen geçmeyen saatlerin yaşam çarklarını çevirirsin durmadan. Suskunluğumdan, yıkılası bir dünyanın hesaplarını istersin. Sorarsın, sarsarsın ve susma diyerek göğsümü yumruklarsın. Biliriz ve bilmeliyiz ki, her bekleyişin ödülü sarılmadan geçer ve o olmazsa bu hayat ağır aksak yuvarlanan bir garip çember.
Ben de düşlerimin zembereğini boşalttığımda, ben de göğsümün acılarına gülüp geçtiğimde, ben de bir sarılışın tam orta yerinde kendimi düşündüğümde senli özlemlerin dansını yapıyordum. Sustum, konuştum, sana sunduğum gecelerin kahırlı ilmekleriyle uykulardan alınarak bin yerimden bölündüm. Oysa, adın sular taşırken günlere, sabahlar biçerim ben kendime. Sevincin bütün köprülerinden geçerek tırmanırım ömür gözlerine, tutunurum kadın ellerine. Er olurum o an, seninle yaşanası bir coğrafyada en güçlü adam olurum.
Göğsümüzün derin kulaçlarıyla bir deniz birikir ayaklarımızın tam altında. Onlarca göz, binlerce söz oluruz yarına şiirler karalamak için. Uzakta olmalı ay, ışıkları vurmuş erkenden Ege’ye. Çağrılıdır şölene Akdeniz, buruk bir silkinişle uzanmış şiire ve gülümsemiş dostlukların kaynaştığı geceye. Sevda yankılı bir nida, tabakta meze, kadehten hüzün damlarken içimize. Kaldır sevda, yudumla şimdi hayatı, yokluk gönlümüzün olsa da en onulmaz ilacı.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.