- 633 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kelimelerden Bağımsız
Neden seviyorum ben bu kızı? Bir sürü arkadaşım oldu, ama onun gibi dokunamadı bana hiçbiri. Evet, dokunuyor bana bu kız, mesafelere bakmadan. Nefesini yüzümde duyacağım kadar yakınımdayken de; bulutlar kadar uzakta, bir telefonun ucunda usul usul ısıtırken de ruhumu tatlı sesiyle… hep aynı şekilde, acıtmadan ama temasını da güçlü bir şekilde hissettirerek tutuyor beni bir yanımdan… Bedenimi hissettiriyor bana tuttuğu yerden… Onun dokunduğu noktadan başlıyor o ılık akış, geçtiği her yeri uyandırarak…
Gözleriyle dokunuyor en çok da… Yemyeşil bir çift gölde yıkanır buluyorsun ruhunu, onlara bakarken. Bir şeyler anlatıyor mırıl mırıl, ortalarda gezinen minik kedicik gibi kelimelerden bağımsız olarak bambaşka bir dünyadan bir şeyler anlatırmış gibi… Sözcükler o kadar anlamsız kalıyor ki sesiyle söyledikleri yanında… Ama bazen birkaç cümle de çalınmıyor değil kulağıma. Sesinin anlattıklarıyla benzeşen şeyleri ifade edebiliyor kelimeler de çünkü bazen.
Bana birinden söz ediyordu en son görüşmemizde. Yine bana yer vermekten vazgeçmemişti gözlerinde… ama hemen yanıma birini daha iliştirmişti bu kez. Özür diler gibiydi bu sıkışıklık için. Ama gerçekten önemli bir nedeni vardı onu da katmasının aramıza. Fena gönlünü kaptırmıştı arkadaşım.
İçim sızlamadı desem yalan olur. Ama ancak birkaç saniye sürdü bu çocukça kapris. Çiçeğimden gün ışığını kıskanmak gibi bir şeydi bu. Onu karanlığa hapsederek hep o aynı çiçek olmasını beklemek ondan… Solmasını günden güne, bana küsmesini sineye çekerek büyük bir inatla sımsıkı kapamak pencereleri… "Benim çiçeğimsin sen" demek…
“Kim bu şanslı adam?” dedim, ilgili görünmeye zorlayarak kendimi.
Yaşamında her zaman var olan sevginin farklı tezahürlerinden birini yaşıyordu şimdi. Üstelik en kalp çarptıran cinstenini… İlk kez kendini de merkeze koyan, ona güzel bir kadın olduğunu hissettiren… O yüzden utanıyor olmalıydı bu kadar. Aynaya hayran hayran bakarken yakalanmış gibi, ikide bir özür dileyip duruyordu gözleriyle. Başkalarını sevmekten, onlar için bir şeyler yapmaktan kendini o kadar unutmuştu ki; birdenbire önüne tutulan o koca aynada karşılaştığı çekici, güzel kadın afallamasına neden olmuştu.
Bana anlatmaya başladı o adamı. Gözü kaşı, boyu, mesleği… hızlı hızlı geçti. Gülüşünde konakladı uzun uzun… Çok uzakta bir yerlere dalıp giden gözlerinde… “Bazen beni bile unutuyor o anlarda.” dedi. “Orada her ne görüyorsa, karşımdaki beni büyüleyen o adam yapıyor onu. Ruhunu besliyor sanki kaçtığı o yerde. Ne görüyor, ne hissediyor, öyle merak ediyorum ki!”
“Nasıl tanıştınız peki?” dedim, aslında zerre merak etmeden. Ne fark ederdi ki o büyüye neden olan şeyin ne olduğu? Kimin arkadaşıymış, nereye gidilmiş de orada rastlanmış, ya da zaten tanıdık biri miymiş… öyle önemsizdi ki! Arkadaşım da aynı görüşte olmalıydı ki, birkaç cümlede anlattı bunları.
“Ona senden bahsettim. Tanışırsınız yakında.”
“Benim ne işim var yanınızda?” dedim, isteksizliğimi anlamasın diye şakaya vurarak. Çünkü ne kadar istemesem de o adamı deli gibi kıskanıyordum… Arkadaşımın gözlerini çalıyordu benden. Dalıp dalıp gidiyordu bir yerlere. Onun yanında oluyordu muhtemelen o anlarda. Bense oralara gitmesin istiyordum. Hep yanımda kalıp dokunsun bana, bir hayal olmadığımı hatırlatsın…
“Adamı benden nefret ettireceksin.” diye devam ettim, sesimde aynı şakacı ifadeyle. “Seninle birlikte olacağı anları iple çekiyordur. Yanında başkasının olması en son isteyeceği şey… Acele etmene de gerek yok ayrıca. Eninde sonunda tanışırız nasılsa.” Tatlı bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Zihinsel olarak bir yerlere gittiğinde rahatsız olmuyor musun hiç gerçekten?” dedim, aynı duruma bedenimin gösterdiği tatsız tepkiyi hatırlayarak. “Hani bazen dalgınlaştığını söylemiştin.”
“Neden rahatsız olayım ki?!” dedi, az önce kucağına sıçrayan kedim Minnoş’u usul usul okşarken. “Tüm anlarını benle paylaşmasını bekleyemem ki ondan. Zihinsel de bedensel de ayrı vakitler geçirmemiz çok doğal, ayrıca da son derece gerekli bir şey… Sonuçta birbirimizden ibaret değil ki dünyalarımız. Öyle olsa çok boğucu olurdu zaten. Başka insanlar da olmalı, başka şeyler… Bir diğerimiz olmadan da var olabilmemizi sağlayan, bize nefes veren… Nefessiz kalıp can simidine sarılır gibi canhıraş atılmamak için birbirimize; tamamen özgür irademizle, başka seçenekler arasından kararlı bir şekilde seçerek yaklaşmamız için, bir diğerimiz olmadan da var olabilmeyi bilmemiz gerek... Havayı derin derin içimize çekerken çok güzel bir koku duymak gibi bir şey olur o zaman bu. Sadece boğulmaktan kurtarmakla kalmaz… Çiçekleri de katan bir nefes olur, içine… Deniz, yosun, çimen, toprak… Aşk nefesin güzel bir kokuya dönüşmesidir çünkü.”
Boşuna sevmiyordum ben bu kızı.