- 706 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AVA GİDEN AVLANIR!
Kadın, kuaförden ayrıldığında kırılan umutları yeniden yeşerdi. Saçlarına fon çektirmiş, rengini değiştirmişti. Dudakları, kaşları, kirpikleri de o biçimdi. Kuaförün koltuğunda kendisini süzmüştü hep. Kendisine âşıktı. Başkasına âşık olamamıştı bu yaşına dek. Onun ne idüğü belirsiz şeylerle işi olmazdı zaten. Kendini bildi bileli tek taptığı şey paraydı. Parasız hayatın bir anlamı yoktu. Onun her şeyi paraydı. Parayla karizmasını ayakta tutuyordu. Değişik mekânlara girip çıktıkça görüntüsüyle erkeklerin yüreklerini hoplatıyordu. İşi gücü oydu zaten: Erkekleri esir alıp yerden yere vurmak. Nasıl olacaktı bu iş. Çok kolaydı. Mesleğinde zorluk çekmemişti. Aileden gelen bir meslek ve alışkanlıktı. Çıraklık, kalfalık, ustalık hep aile fertleriyle deneyim kazanmıştı. Bu yolda çok bedel ödenmişti. Ablası bir serserinin içki masasında kurşunlanmış, küçük kardeşi erkekler arasında pazarlık konusu yapılırken bıçaklanmış, annesi de babası tarafından şişlenmişti. Bu yüzden hayat tecrübesini bedel ödeyerek edinmişti. Ayakta kalabilmesi için dikkatli olmak zorundaydı. Falso vermeyecekti.
Yüksek topuklu ayakkabılarıyla Arnavut kaldırımlarında yürüdükçe ortalığı titretiyordu adeta. Erkek sinek bile dayanamıyordu ihtişamına, etrafında vızıldayarak uçtuktan sonra peşine takılıyordu.Bu sefer başka bir mekânı seçti. Arabasına atlayıp beş kilometre ilerde göle münhasır barlardan birinin terasındaki masalardan birine oturdu. Gözlüklerini tepesine kaldırıp mentollu sigarasını yaktı. Birkaç masa doluydu. Daha zaman vardı. Nasıl olsa iğne atsan yer kalmayacaktı ilerleyen saatlerde. Her zaman markalı yaşamayı tercih ediyordu. O markaların altındaki kişiliklerin ne kadar sahte olduğunu kestirmek zor değildi onun için. Tanıştığı erkeklerden hepsi de öyleydi. Kat, yat, at sahibi olanların haddi hesabı yoktu. Böylelerine keriz diyordu içinden. Benim görevim de bu kerizleri yolmak diye içten içe gülümsüyordu.
Dört gündür işe çıkamamıştı. Regl günlerinde dışarı çıkmazdı. Evinde oturup magazin dünyasını izlerdi. Siyasetten hiç hoşlanmazdı. Ailece parti tutmazlardı. Oy vermeye bile gitmezlerdi. Bu sefer evini en lüks semtten almıştı. Apartmana taşınırken densizin biri ne işle iştigalsiniz hanımefendi, diye sormaz mı. Yurt dışı bağlantılı bir şirkette asistanım, demişti. Diksiyonu da yerindeydi. Özel bir yatkınlığı vardı kelimelerin teleffuzuna. Bazen hangi Üniversiteden mezunsunuz diye soran bile oluyordu. Hâlbuki o lise terkti. Başına aile faciası çöreklenince ayakta kalmak için okuldan ayrılmış, hayat yolunda ekmek parası için kavgaya başlamıştı. Başına gelmedik kalmamıştı. Yerden yere yuvarlandıkça toparlanmasını bilmiş en nihayetinde erkeklerin taptığı kadın oluvermişti. Sesi de fena sayılmazdı. Gazinolarda şarkıcılık yapmış, sarhoşların masalarında tabak çanak kırmıştı.
Binbir çeşit erkek profiliyle tanışmış, iç dünyalarında gezinmişti. Onun için para önemliydi. Kendi ruh hali granitten bile sertti. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. Züğürtlertle takılmazdı. Parası bollar tercihiydi. Parasını alana kadar tam bir dişi, sonrasında ise tam bir şeytandı.
“ Ne emredersiniz hanımefendi? ”
İç dünyasından sıyrıldığında karşısındaki yakışıklı garsonun gözleriyle gözleri çakıştı. Öylece kaldı. İlk kez konuşamadan bir erkeğin gözlerinde odaklanıyordu. Masumiyet abidesi vardı sanki garsonun yüzünde. Ama hiç önemli değildi. Kariyerini bir garsonla yerle bir etmek istemezdi. Garson, müşterilerini az çok tanırdı. Bu hanımefendi ilk kez geliyordu mu mekâna. Arabasını park ettikten sonra yan gözle kadının yürüyüşündeki asaleti süzerken adeta küçük dilini yutacaktı. Analar ne fıstıklar doğuruyor be, diye yutkunmuştu.
Kadın, siparişini verdi. Bir duble de rakı söylemişti. Yavaş yavaş ısınması gerekliydi. Dört gündür de ağzına almamıştı. Çalışmadığı zamanlar, aklına getirmezdi. Dinginliği tercih ederdi.
Birkaç saat sonra beklenen an geldi. Karşı masaya yanındaki bayanla yakışıklı genç bir erkek oturmuştu. Erkeğin gözleri çok geçmeden üzerine çevrilince karşılık vermekte en ufak bir tereddüt dahi göstermedi. Erkekler böyleydi işte. Yanındaki yosması dururken av yapmaktan geri kalmıyorlardı.
Biraz sonra olanlar oldu. Garson, yeni servise hazırlanıyordu:
Karşı masadaki beyefendinin ikramıdır, dedi. Servis tabaklarını masaya koyarken adamın gönderdiği kartviziti uzattı.
Selâmla teşekkür etti adama. Adamın adı soyadı, ne iş yaptığını okuyunca sinsice gülümsedi kadın:
“ Müteahhit bey! Ava giden avlanır! “
YORUMLAR
Öyküde tanrısal anlatıcı var. Her şeyi biliyor. Öyküyü okuduğumda anlatıcının taraflı olduğu hissine kapıldım. Kadının durumuna ara ara kızıyor gibi düşündüm. Sanki öykü bir didaktik dile kayıyordu ara ara. Bu, günümüz öykülerinde pek istenen bir durum değil aslında. Başka bir kalıpta, mesela, post-modern kalıpta olsa belki bu mümkün. Yazarın araya girip görüş bildirmesi anlamında. Hicveden bir dille.
İkna olmadığım bir yer var. Hoşgürünüze sığınıp ona da değineceğim.
"Yüksek topuklu ayakkabılarıyla Arnavut kaldırımlarında yürüdükçe ortalığı titretiyordu adeta." Bu cümlede bir mantık hatası var sanki? Arnavut kaldırımının üstünde yüksek topukla yürümek çok zordur. Topuk granit parke taşlarının yumuşak aralarına saplanır zira. Ortalık zor titrer, anlayacağınız.
Tasvirleri, mekan kurmaları gayet başarılı buldum. Erkek sinek analojisini çok yaratıcı buldum. Öyküye mizah duygusu katmış.
Sağlıcakla,
nitemtran tarafından 5/23/2016 1:49:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ayhan Sarıkaya
Arnavut kaldırımlarında benim kadın kahramanın çok dikkatli yürüdüğü için başına herhangi bir kaza gelmez.
Selam ve saygılar efendim.
Senin insanlığına, dostluğuna her zaman saygı duymuşumdur.
Ama Ayhan senin en güzel yerin (pardon) en güzel yönün,
şu geniş hayal dünyan...
Senin gibi hayatın içinde olan bir çok insan bakıyor ama göremiyor.
Sen öyle misin?
Bakıyor, görüyor ve o kendine has üslubunda dobra dobra yazıyorsun.
Seni senin beni sevdiğinden daha çok seviyorum.
Öperim gözlerinden.
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılarımı gönderiyorum abim, kendine eyce bak.
hayatın başka bir kesiti
madalyonun diğer tarafı
ve
akıcı anlatımını ile Ayhan abi
tebrikler abi,
selam ve saygılar
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılar.