- 1011 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
YADİGAR...
Toz kondurmadığımız asaletin nüksettiği engin bir hazne, yüreklerin çeperinde hangi gölge ise yüz görümü bir isyanı mabet eyleyip, hayallerin peşi sıra tozutan insan ırkı.
Nedamet yüklü gölgelere rehin verdiğimiz dokunuşu belki de halet-i ruhiyenin enkazında bir nebze de olsa yetinmeyi bilmezken.
İndinde ıssızlık, sürgünde yürek ve demlenmek adına peyder pey tükettiğimiz zaman ve de mekânın sancılı yengisine mağlup geldiğimiz hangi düş ise, düşünmekle kalmayıp ihtisas yapıp hayallerin nevrozunda, biteviye yüklenmişken, aralıksız tüketmişken ve ansızın sızıp kalmışken bir düş’ün pervazında yine de yoksunluğa hamd eden kaç kişi ise ıssız bir Mayıs sabahı.
Yalıtılmışlığın merkezine naif bir dokunuş.
Müebbet yemişken ölümlü mizacımın telaffuzuna rehin verdiğim bir imgede takılmışlığımdan öte, esrikli bir gölgeye geçirmişken dişlerini rehavetin sancağında belki de ölüme çeyrek kala, yollara düşmekle kalmayıp yıkımların merkezine bir teğet geçmek kadar da akla zarar.
Döngüye mal etmek ki, yoksunluğun hicap yüklü bekleyişinde olmazları yâd edip hangi çentik ise karalamaktan imtina etmeksizin bir bir rükû ettiğim onca niyaza kaptırmışken ruhumu.
Bir edim, bir övünç belki de yüksünmekle eş değer.
Bir kelam, bir niyaz belki de ruhta kekremsi bir yalıtılmışlıkla hangi düş pazarı ise bir avazda görmekle kalmayı unuttuğum uyku ertesi.
Yorgun bir mihrap.
Solgun bir gökyüzü.
Engin bir asalet.
Ve dilimde tek bir sözcük:’’Anne!’’
Irksız bir tümleç, doğuştan asil bir varlık ve ebedi sürgünde olsa da benliğim kıvanç yüklü bir yürekten sızan gözyaşım.
Öncesiz bir mihrak mı yoksa yok sayıldığım ya da renksiz bir peyzaj mı siyahın nüksettiği o katran karası vicdanlarda tekil bir nüansla dönen kırık plak?
Ve yine dilime pelesenk olmuş ve izafi bir aşkın mabet kıldığı asılı bir isyanda, sevmekten men edemez iken evren hem de en vakur beyazda nakşeden ahenkli bir dokunuş.
Yine lügatimde saklı tek sözcük babamdan yadigâr.
Gün az ölgün değildi hani ve hayli de savruk o çatık kaşlı kara gökyüzü yüklenmiş iken rahmeti…
Rahmetin enginliğinde, aşkın doğurganlığında ve de her buyurgan emir komuta zincirine mal ettiğim bir nüans kadar da kıvraktı aklın zincirlerinde yitip giden özgür ve muaf tutulmuş bir kelamda nakşeden o derbeder ritimde soluksuz kalmışçasına en rahvan duyguyu resmetmiş hangi izlekse, dokunulmazlığın kısır sanrısı kadar yükümlü olmak en kırık yürekte yer edinmekten çok öte…
Kutsal bir rabıta idi gün.
Soluksuz bir var oluştu belki de hicvi o melankoli denen saplantılı duyguda hicaba yenik düşen benliğin efkârı.
Bir milat mı yoksa sakıncalı bir edim miydi de düşmüştüm yola?
Yollar gide gide biteceğine kâiniymişçesine eriyen asfaltta yapışıp kalan bir mahremiyetti ıslak bir mendilin pervasızlığında cebimden düşen sakızın ıslığı kadar da görmekten yoksun iken.
Çalımı kaderin.
Efkârı mı yoksa demeli derbeder bir varlıktan arda kalan?
Yine de mutluluğun peşinde velhasıl kaçan kovalanır misali, yorgun bir terennüm dolanırken çehremde.
Sakıncaları kadar da saplantılı bir tezahür iken özelden güzele nakşeden döngü.
Bir mihrabın ıslığı, bir yaşın yüklendiği yas, bir gölgenin müridi iken evren…
Senkronize olan hangi duygu katmanıydı da alıp başımı gidecektim ya da hangi sekmede rehin verecektim içimdeki gizi ve gizlediğim hangi sırrı ifşa edebilme arzusu muhtemeldi de bir sonraki sapakta bir bozkıra dalacaktım hem de caddenin ortasında vızır vızır geçen arabalardan alacakken gözlerimi.
Kader mi idi yine alacaklıymışçasına yüreği vuran hem de en tok sese müdahil iken evrensel bir öngörüde kayıtsızlığın mihrabı kadar yek o savurduğu kaçıncı zar ise?
Sonlardan muzdarip bir gölgeden nasıl medet umacaktım?
Hangi sol yakamda, hangi kayıp rotamda ve hangi mütereddit müfrezede sayıklayacaktım adını hem de biteviye ve unuttuğum her ayrıntıda kaybolmuşluğuma nazire eden hangi detay kadar savsaklayabilirdi beni boyutsuzluğum üstelik rükû ettiğim her kelime iken nazire eden.
Kayıtsızlığın sarkacı, yoksunluğun mahcup ve müphem o serkeş tınısı.
Gölgelerden kaçıp yakalandığım uzay boşluğu hem de elimle koymuş gibi bulduğum en sefil yordam yine de yeniden deme gafletine düşecekmişçesine en efkârlı siteme sığdırdığım.
Gün evrildikçe yürüdüm.
Yürüdükçe evrildim.
Edimlere mahcup bir tavır yükleyen sakıncalarını da görmezden geldim mabedim ebemkuşağı kadar renklerin alacalı bulacalı neşesine denk düşmüşken.
Kadın mıydı şu köşe başında pazarını açmış yoksa acıların kavurduğu bir ağaç gövdesi miydi?
Adsız bir ıslığın tınısında, rüzgârın fısıltısında ve en debdebeli var oluş sancısıyla gülümsedim siyah gözlü başında yemenisi ve müşfik bir bakışla resmetmişken benliğini. Kanım ısınmıştı.
Isıran kaderden anlık bir rötuşla çözmüştüm dilimin bağını.
Dilsiz bir coğrafyada buluşmuştuk oysa.
Tatlı diliyle nakşetti o buğulu sesi:
‘’Hangisinden vereyim abla?’’
İşte denk düşmüştüm akşam pazarına hem de sabahın erken bir vakti.
‘’Kaçtan başlıyor?’’dememle;
‘’Abla yeter ki sen beğen gerisi kolay’’ dedi.
Oysaki ev çiçek bahçesiydi kaç gündür gerçi solanları dahi atmaya kıyamazken annem ve her niyetimi önceden fark edip bana yemin verdirirken:
‘’Kızım, hiç gerek yok.’’
Ama en güzeli idi elimdeki demedi hoş bir reveransla ona sunmak ve gözlerindeki pırıltıya dokunmak yine her gölgeyi beyaza ve pembeye boyayan.
Dalıp gitmiştim ki:
‘’Sen seç ve emin ol ki en tazesinden vereceğim.’’
Birden bire yanımda oturan o genç irisini fark ettim. Sahi ne zamandır oradaydı da tüm duyarsızlığımla dönmüştüm sırtımı?
Kız ya da erkek, ayırt edememiştim giydiği montta kaybolmuşluğuyla.
Gülümsedim. Tepki vermemişti. Hemen işkillendim:
‘’Kusura bakma canım. Görmedim seni…’’
Lafımı kesti siyah gözlü kadın.
‘’Ablam, o konuşmaz. Alınmayasın üzerine.’’
‘’Neden?’’diyecektim ki anladım ters giden bir şeyler var.
‘’Hem nereden bileceksin ki? Engellidir benim kardeşim.’’
Yeniden göz göze geldik. O da ablası gibi kara gözlü evet, kara gözlü ve billur bakışlı gencecik bir kızdı.’’
Boğazıma takıldı söyleyemediklerim.
‘’Şu ilerdeki demet çok hoş gözüküyor.’’
‘’Yaşşa ablam sen’’ dedi.’’En tazesi ve en gösterişliyi seçtin hem de bir kerede.’’
‘’Bak’’ dedim.’’Hesaplı olsun. Malum anneler günü. Evvelden alıyorum ki bir an evvel kutlayayım.’’
‘’Sahi?’’dedi.’’Anacığına mı alıyorsun?’’
‘’Ayağım alışsın, söz, hep senden alacağım.’’
Kadının gözleri bir anda dolmuştu. Geçti arkaya ve harika bir buket yapmaya doğru yol aldı.
Ceplerimi yokladım istemsiz. Aklım kız kardeşine takılmıştı. Keşke ona verebileceğim bir şeyler olsaydı da rastlaşsaydı yine gözlerimiz.
Ben dalmışken düşüncelere verdiğim çiçeğin üç misli bir demetle peyda oldu bizimki.
‘’Bunlar da benden anacığına. Hem bilir misin, beni anam göçeli çok oldu. Kaldık iki kardeş bir başımıza.’’
Can evimden vurulmuştum o an ve ilk defa kendimi kötü hissettim anneme çiçek alırken. Hata mı yapmıştım da bahsetmiştim annemden ama nereden bilebilirdim ki kadının yaralı bir yüreği olduğunu?
‘’Hadi, hadi’’ dedi bana usulca.
‘’Sil bakim gözyaşlarını.’’
‘’Sen de ağlama ama.’’ Dedim.
‘’Tek şartla’’dedi.’’Yine benden al çiçeğini.’’
‘’Söz’’dedim.
Aynı anda vuku bulan sessizlikte üçümüzün de gözleri birleşti. Gülümsedim usulca her ikisine de ama tek kelime çıkmadı ağzımdan ta ki…
‘’Biliyor musun abla?’’
‘’Neyi?’’ dedim.
‘’O bana anamdan yadigâr tek varlık yeter ki solmasın günbegün’’ ve gösterdi tezgâhın dibindekini solmuş gülleri.
‘’Bak, nasıl da solup gidiyor her biri vadesi dolunca. Hadi kal sağlıcakla.’’
YORUMLAR
Değerli Arkadaşım.
Ne mutlu ki bu sitede sizin gibi güçlü bir kalem var.
Bu öykünüzü içim burkularak ama aynı zamanda anlatımdaki ustalığa hayran kalarak okudum.
Doğrusunu söylemek gerekirse başlarda nereye varacak bu öykünün sonu diye düşünürken pazara girmenizle birlikte olayın seyri değişti ve adım adım muhteşem bir finale ulaştık
Benim nazarımda günün yazısı.
Bu güne kadar günün yazısı seçtiğim yazılar beni hiç yanıltmadı.Umarım bu sefer de yanılmam.
Selam ve sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Gerçekten de kendimi suçlu hissettim o gün. Bilemezdim yaralarını deşeceğimi. Çok çok içtendi her ikisi de. Keşke yapabileceğim bir şeyler olsaydı, diye de sonraları epey düşündüm.
İnşallah yine yolum düşecek ama bu sefer çiçeği kime aldığımı söylemeyeceğim ki çiçek gördüm mü dayanamıyorum.
Sevgili hocam tüm yüreğimle teşekkür ediyorum ne mutlu bana ki böylesi kıymetli dostlarım var ve çok değerli hocalarım.
Zihnimin bir köşesine yer etmişti bu olay ama en çok da içime işledi.
Yüreğiniz dert görmesin değerli hocam.
Selam ve saygılarımı gönderiyorum en iyi dileklerimin eşliğinde.
Gülüm Çamlısoy
Özel günler çoğumuzun içini de acıtmakta diğer yandan tıpkı olayı yaşadığım gün tanık olduğum o derin düşünceli halini görmem gibi.
Hayat çok çetrefilli ve neyin bizi beklediğini asla kestiremiyoruz sanırım en güzeli, her şeyin hayırlısı dilemek.
Tüm yüreğimle teşekkür ediyorum kıymetli hocam.
Var olun.
Selamlar, saygılar Kemal Hocam...
Ömrünüz çok olsun.
Yine çok güzel bir yazıydı Gülüm Hanımcığım, okurken çok duygulandım; yorum yazdım yazdım sildim çünkü bu güzel yazının altında gereksiz konuşmak istemedim.
Yüreğinize, emeğinize sağlık
Sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
Güzel yüreğiniz dert görmesin asil dostum.
Çok çok teşekkür ediyorum.
Tüm güzellikler sizinle olsun.
Yürek dolusu sevgilerimle...
İpekyildiz
Sevgiler ve şimdiden iyi hafta sonları
Gülüm Çamlısoy
Sevgilerimle...
o çok kutsal bir emaneti koruyor
okurken yaşadım pazardaki her sahneyi
kutlarım Gülüm Hanım
sevgilerimle
Gülüm Çamlısoy
Çok çok kutsal hem de.
Çok teşekkür ediyorum değerli hocam.
Sevgilerimle...