- 533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖKSÜZ BİR SEVİNÇ...
Öksüz bir sevincin mağlup tınısında saklıyım belli ki…
Belkiler rağbet ediyor belki de hele ki nazenin bir benlik kadar teferruata meyledip, sükûtu yâd etse de gecenin kör vakti…
Gönülsüz bir aşka düşmüşken yolun, mabet bildiğin gönül de mi terk eyledi seni?
İmlerin yol olduğu, sırların giz olmaktan çıktığı ve hükmen yenilmiş bir evrenin çatısında çaldığım o ıssız şarkı.
Söylemlerden ibaret sarkaç, söylenceler peyda olmakta günbegün ve sözüm ona isyan addedilen bir tekerlemede iz sürdüğüm kayıp yolumun kaynağı bitimsiz sevgi zinciri.
Zor olmalı sevmek kiminin meylettiği nefret şıkkına yaptığı bir gönderme kadar yüklü bir eylem hazırlığında iken, düşman ve mağrur yoldan çıkmışlığı bilinmezin indinde, bilindik bir şarkıda dilime doladığımdan öte dilim döndüğü kadar.
Aşkı sırdaş bildim bileli yenilgi addedilen, ne asaletin uzantısı ne de devinimi yoldan çıkmış bir gösterge.
Şimdilerde nifak yüklü söylencelere yüz vermek bir yana yüzü suyu hürmetine aşkın, girdabında bilinmezin ve her ne hikmetse, sonsuz bir tezahürat yüklenmişken ve ağır aksak adımlarken ve belki de seke seke, toz konduramadığım kim varsa yüreğimde saklı.
Sancılı ömürler, sureti kayıp ölümler, devingen mizaçlar ve öksüz yalnızlığın kucağında o tok sesi ile kader asla yüksünmeden tezahür ederken şafak vakti.
Gözlerde nice perde.
Yürekte saklı bir telaş.
Ve belli ki tekeri kayıp bir şehrin kayıp haznesine yüklenmişken iniltiler, ayyuka çıkmışken o rahvan ve şaşkın mizaçların döngüsüne sığdırmaya meyletmişken bir kez kâh hüznü kâh çarpık bir yol haritası, noktalar iken mağlup gelmiş bir tantanada hangi aklı evvel imge ise kelimelerin tekelinde ve sırça kökünde şu sefil yürekten döküldüğü kadarıyla…
Tümden hezeyan yüklü ve pekişen o izafi arzu yüklü bir benlikten, kayıp dirayetine ikrar yükleyen.
Notaların, değil çığırtkanlığı münzevi tınısı bile rahmet yüklemekte kayıp şarkılardan çıkıp da yola, ansızın toslamışken yine kendini arayan bir melodinin kınından çıkardığı o ulvi serzeniş:
Mihrakı fazlasıyla tutarsız, gölgesi hepten yitik ve demlenen ömürlerle mimlediğimiz o devingen ve kayıtsız zaman dilimi. Sarkacın gidip gelmelerine takılı aklımın nazarında, yüreğin solmuşluğundan ziyade sorgulanan mahremiyetine atıfta bulunan hangi imge ise, varsın gelip bulsun beni ve efkârımı yâd edelim günbegün.
Gömülü dünler zuhur ettikçe ben pür-telaş kazıyorum mezarımı.
Taşıma suyuyla mademki dönmüyor değirmen, en aykırı mizacımla çalıyorum karaya hezeyan yüklü atıflarla kesilmiş yolum iken, hangi engebe ise sığınağımdan öte ve hangi sızıntı gölge ise, varlığımı tokatlayan.
Sözüm ona mutluluk, mutsuzluğu devingen ruhun bir başkasına attığı çalımla yığmakta karayı beyazın önüne.
Kısık bir terennüm yine kaderin el sıkıştığı o bildirgede saklı tutulan ismim.
Rağbet etmek değil belki de payıma düşen sadece tevekkül bildiğim bir imgede sır verdiğim en mahrem düşüm, girdiğim düş çukurunda boğulmaktan keyif duyduğum.
Seçmediğim bir hayatın seçimsiz hangi şıkkı ise işaretlemekten imtina ettiğim ve tüm varsayımları yok sayıp, mimlediğim bir sonda, bilendiğim kadarıyla ve bilmediğim ne ise yine bilmekle mükellef olmaktansa bilmediğim bir ömrün sıra dışı kaydında yine sıradan bir aşka düşmüşken yolum, demekten pek haz etmesem de.
Yine de…
Ve yeniden…
Sevildiğimden öte sevdiğimden edindiğim en ulvi coşku belli ki rağbet ettiğim gönüllerde kurduğum otağı ve sevginin telaffuz ettiği her imde saklı tuttuğum benliğime haiz olmaktansa bahşedilen bir ömre meylettiğim tek bir kelime:
Eyvallah hayat.
Sıra dışılığın tezahürü iken kaçkın bir düş ve sıradanlığın gölgesinde, aykırı bir mizaca yenik düşmekse…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.