- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hastalık Var Ama Yine de Hasta Değilim
Of ki of! Yaş kemale erdi geldik dayandık neredeyse yetmişli yaşlara, altmışdokuzbuçuk diyeyim de siz de aman da aman, maşallah deyin nazar mazar da değmesin bu Şahabettin Amcanıza. Neler var başımda neler, ama yine de hasta değilim. Şaşırdınız değil mi? Şaşırın, şaşırın zaten, ben de şaşırmış durumdayım en şaşkınından, eşim dostum akrabalarımda şaşırıyor bu benim halime.
Ev de sıkılıyorum, bazen, bunalıyorum, başım dönüyor mönüyor hiç kafaya takmıyorum. Artık dönmesin mi başım yani yaşı yetmişe dayadık. Hanım ’’Bey doktora gitsene diyor, inat ettim gitmiyorum.’’ Ara da kafam bozuluyor, iki kadeh parlatıyorum, üçüncüye ıııh mümkünatı yok. Biraz zaman geçiyor yine başım dönüyor, bazı bazı midem bulanıyor. Ben de ki Laz Damarı usta gitmiyorum işte yine doktora moktora. En son doktora gittiğimde bundan tam on yedi sene sekiz ay yirmi üç gün altı saat öncesinde, doktor neredeyse kafayı yiyecekti beni muayene ederken. ’’Allah’ını seversen sen gelme Şahabettin Amca bir daha benim muayenehaneme. Seni tedavi etmeye çalışır iken ben psikiyatristlik oldum.’’ dedi ’’Senin hiç bir şeyin yok öyle görünüyor ki sen yüzü bile aşarsın bu gidiş ile.’’ Hem vallahi hem de billahi öyle söyledi. ’’Kırmam lazım zaten dedemin dedesinin, dedesinin dedesinin yani dört göbek önce ki dedemin rekorunu, kırmam ya da egale etmem lazım. Süt içer, yoğurt yer, soğanı yumruk ile böler, Hindistan Cevizini tek eliyle kırar, iki koyunu da koltuğunu altına aldı mı hiç durmadan dere tepe götürürmüş.’’
Şekerin var diyorlardı bir ara ’’Eee, ben tatlı adamım tabi’’ diyorum basıyorum hamur işlerinin sütlü tatlıların gözüne gözüne. ’’Aslan gibiyim aslan. Hele o baklavaları, hele o Kemalpaşa tatlılarını, hele o kazandibilerini, keşkülleri, hiç kimse elimden alamaz.’’ Neymiş efendim ’’Çok yersem gıda zehirlenmesi olurmuşum.’’ zehirlenelim de gıdadan olsun havadan sudan olmasın değil mi ama? Millet zamanında radyasyondan, Çernobil’den zehirlenmedi mi?
Merdivenleri çıkarken, bir de yağmur yağdığında dizlerim ağrıyor. Komşular durmadan ’’Şahabettin Bey romatizma var sen de eklem yerlerin zedelenmiş filan deyip moralimi bozmaya çalışıyorlar hiç işim olmaz doktor ile ben bir kere kendi kendimin doktoru, hem de fahri doktoru olmuşum vız gelir tırıs gider.’’
Kalbim de bazen hızlı hızlı atar gibi oluyor. Kızıyorum kalbime ’’Ne ulan bu halin senin şurada güzel kızları gördün gençliğin aklına geldi değil mi kerata yürek seni gidi gidi.’’ diyorum bazı eşim dostum ’’Sen de herhalde kalp rahatsızlığı da var bir kalpçiye git.’’ diyorlar. Ben de onlara ’’Atacak tabi, kalp bu hızlı hızlı atmazsa silerim onu defterden zaten.’’ deyip o eleştiri oklarını da bir şekilde savuşturuyorum. ’’İyiyim iyiyim vallahi iyiyim.’’ Arada da kalbime şarkı söylüyorum, hoşuna da gidiyor kalbimin ’’Kalbe dolan o ilk bakış unutulmaz unutulmaaaaz, sevda ile ilk uynaııııış unutulmaaaaz unutulmaaaaaz.’’
Ha bu arada gözlerim de az görmeye başladı, kulaklarımda az duymaya başladı. ’’Olsun ne yapalım şimdiye kadar duydukları ve gördükleri yeter de artar bile.’’ Yaş kemale erdi ya bazen görmek istemediklerim ile karşılaşınca, az gördüğüme seviniyorum. Kulaklarım ile de dedikodulara kulak misafiri olmuyorum, böylece de bir sürü gıybeti duymuyorum ne güzel. ’’Niye gidecekmişim ki doktora gözüm ve kulağım için amaaan boş ver gitsin.’’
Baharlarda alerjim oluyor bu polenler filan uçunca. Çok da şeyimdeydi, yani şeyimdeydi derken umurumdaydı demek istemiştim sadece, yanlış anlamayın, oraya koyacak kelimeyi sonradan buldum da. ’’Ne gerek var ilaç kullanmaya, doktora gidip de bir sürü paralar dökmeye, polenlerden uzak durayım yeter bana.’’ Bu pamukçuklar en çok kavak ağaçlarında oluyor. Mektup yazdım geçen gün belediye başkanına ’’Aman bu kavakları kesin alerjim var benim Sayın Başkanım başka bir şeyler ekin bunun yerine Ankara sokaklarına, ben de aksırıp tıksırmayayım.’’ dedim. Başkan beni sever ’’Emrin olur ağabey ben hemen emir veriyorum çok kısa bir zaman da hepsini keseriz sen hiç merak etme.’’ dedi... ’’Nereden mi tanıyorum Belediye Başkanını?’’ söylemem, söyleyemem, ’’Israr etmeyin çocukluk arkadaşı olduğumuzu ne kadar ısrar ederseniz edin söylemeyeceğim, ağzımdan alamazsınız kesinlikle.’’
Bazen tansiyonum yükseliyor, bazen de düşüyor. ’’Asansör mü bu mübarek tansiyon? Bir iniyor bir de çıkıyor. Ulan kerata tansiyon biraz rahat dursana, otursana oturacağın yerde. ’’Yok, birader yok ölç tür mü yorum tansiyon filan ’’Düştü mü biraz tuzlu, çıktı mı biraz limon filan.’’ Yok, efendim eczaneye filan gidecekmişim de ölçtürecekmişim tansiyonu mu? Eski devirlerde kim kimin tansiyonunu ölçüyormuş da, tansiyon diye bir şeyi kim biliyormuş?’’
Son zamanlarda biraz da unutkanlık başladı alzheimer başlangıcı da olabilir belki. Bir çok şeyi unutuyorum. Geçen apartmana girdim, yanlışlıkla bir üst kata Recai Beylerin evinin kapısına çıkmışım. Anahtarı deliğe sokmaya çalışıyorum bir türlü deliğe girmiyor anahtar. Tam ben kapıyı kurcalarken Recai Beyin Hanımı Makbule Hanım kapıyı açmaz mı, onu görünce birden çok şaşırdım ’’Siz ne arıyorsunuz bizim ev de Makbule hanım?’’ deyince kadın biraz duraksadı, sonra döndü bana ’’Burası zaten bizim ev Şahabettin Bey sizin ev bir alt katta yine karıştırdınız evleri.’’ demesin mi? Başımdan kaynar sular döküldü rezil olduk hem vallahi hem de billahi. İşte böyle biraz unutkanlık oluyor ama, yok yok yine de gitmeyeceğim doktora moktora. ’’Siz de beni hasta filan mı zannettiniz yahu?’’ Devrelerim mi yandı ne? ’’Tahtaları eksik bunun kesin.’’ diyorlar komşularım. Gülüp geçiyorum. Ona da Japon Yapıştırıcı sürdüm mü biraz, her şey yoluna girer. Siz beni takmayın kafanıza. Ben kendimi zaten takmıyorum kafama...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.