ÇIKMAZ SOKAK
Az önce kendime düşündüğüm sokağımın öyküsünü buraya da yazayım istedim. O çıkmazından çıkacak yerler arayanların
bizlerin sokağı. O seslerin hiç eksilmediği. İlle de bir evin kapısından bir kadının çıkıp çocuğuna seslendiği. O ahşap evli
zamanlarını anlatacağım. O tek tük beton evlerin ilçede boy göstermeye başladığı. Hemen herkes eskiden kapı önlerinde
kurulan dostluklardan, arkadaşlıklardan söz eder. Bizim Çıkmaz sokakta da durum değişmezdi. Annem, Ayşenim abla ve
diğerleri. Yasemin, Kezban, Halime, Fikriye ablalar. Buraya abla yazdığıma bakmayın aba derdik. Sadece Halime ablaya
annemler de dahil Halim’ala derdik nedense. Halim’ala ilçenin ana caddesi sayılan Çıkmaz sokağa dönülen yerinde en
başdaki tek katlı mı, iki katlı mı olduğu anlaşılmayan toprak evde otururdu. Burası hem de Çubuk’un hanlarından biriydi.
Alt kat ahır, üst kat ise hayvanlarını ahıra bağlayan köylüler Halim’alaya ücretini ödeyerek yatarlardı. Halim’ala gelen
köylülere hangi köyden olduklarını sorardı önce başını sallayarak. Bazılarını ise önceden tanırdı. Gelenleri iyice tanıdıktan
sonra ücretini alır kalacakları yeri gösterirdi. Hanı öyle büyük bir yer sanmayın. İki kapıdan girilirdi ayrı ayrı yerlerdeki
bir kaç odalık yere. Kapının bir ahırın üstünde caddede. Diğeri Çıkmaz sokakta bizim evin girişindeki tahta bir merdivenle
çıkılırdı.
Çıkmaz sokağımızda bir han daha vardı. O da bizim evin tam karşısındaydı. Orada da başka bir Halime otururdu. Ona
Halime teyze derdik biz çocuklar. Annemden küçük olduğu için annem Halime derdi. Onun hanı da yine evi olan yerdi.
yalnız bir odası vardı köylüleri yatıracağı. Ahır geniş tahta kapıyla girilen girişte yan tarafta tek katlı bir yerdi. Ev- han ise
iki katlı ahşap bir evdi. Burası sonradan yapıldığı için çatılıydı. Bu hana gelenleri de evimizin balkonundan görürdük. Bir
kez sanıyorum yeni evli bir çift gelmişti. Onların güpegündüz sevişmelerini ekimizde olmadan izledik. Çünkü dar bir sokaktı
sokağımız ve pencere tam karşımızdaydı. Yanımızda ahraz dediğimiz asıl adı Şahinde olan ahrazla izledik. O ağzını tutarak
bize çapkınca gülüyor. Bazen de kahkahalar atıyordu.. Bu hana kara peçeli gelinler de gelirdi. Sanıyorum uzak köylerden. O
zamanlar bu tür giyimleri görmediğimiz için ilgiyle geline bakar, ata binip inişini izlerdik.
Çıkmaz sokağın kıyısından, bucağından arka sokaklara geçilirdi kıvrılarak geçilen dar yerlerden.Buradan bahçemize yada kan
kardeşim Nazifegilin evine gidebilirdim.Nazife’nin annesinin öküz helvası dedikleri pekmezli helvanın tadını daha unutmadım.
Onlar ın asıl sokağı Karanfil sokağıydı. Bizim evin arkasındaydı. Bu iki katlı beton evimiz yapılmadan önce toprak evimizin bir
kapısı da Karanfil sokağına açılırdı. Burada yine hemen eşik bir komşumuz Kezban ablalar otururdu. Kapılarının önünde diğer
komşu kadınlarla birlikte otururlardı. Biz çocuklar orada ip atlar, dalye, istop oynardık. Bize bez bebekleri orada dikerlerdi
annelerimiz. Herkes birbirinden bir şeyler öğrenirdi. O zaman şimdiki gibi öyle fazla ayıp sayıp yoktu. herkesin hayatı ortada
idi. Evlerde ne olup bitiyor gülüşerek konuşulurdu. Samimi bir ortam vardı.Öyle erkekten kaçmaklar,iyice kapanmaklar yoktu.
Kapılar kilitli değil açıktı. Telefon yoktu. Herkes birbirine istediği zaman gidebilirdi. Bir kez gittiğimiz bir komşu evinde komşu
teyzemiz çocuklarını yanımızda yıkadı. Şimdiki gibi banyolarımız yoktu. Odanın içinde veya giriş koridorda falan yapardık
banyomuzu.
O günler güzel günlerdi. Çıkmaz sokaklar çıkacak bir yolu mutlaka bulur sevgiye çıkardı.
18. 04. 2016 / Nazik Gülünay