- 310 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Körlenmiş Duyguların Boşluğunda....(DENEME) Gidenin ardından sadece bakarlar, sadece acırlar dibe vuruşlarına
Körlenmiş duyguların boşluğunda beden geçmişin ağır bedellerini öderken kendini ayakta tutma çabasının içinde umarsız kalabilir mi hayata?
Örselenmiş iç dünyasının pencerelerini kapatabilir mi? Nefretin ve kinin acımasız yapılanmaları dururken yüreğinin inlerinde, hayatının neresindeki sevinçleri açığa çıkıp da alır götürür kişiyi çocuksu dünyasına?
Şimdi sakin bir tavırla veya boş vermişlikle geriye baktığımızda yüreğimizde iç yangınları çıkartan, kendimizi durduğumuz yerde hoplatan hangi olayları veya yaşanmışlıkları hatırlamayız?
Şimdi çok geç düşünmek için veya yaşanmışlıkları gözlemek için dediğimiz zaman artık kapıya gelip dayanmışsa suçlanacak hangi duygular kalmıştır bedenimizin kuytularında? En acısı suçlayacak birini bulmak istemeyip kendimize var gücümüzle vurduğumuzda yara bere içinde kalan vücudumuzu tuzlu su ile yıkamış gibi bir acıyla çaresiz bakışlarımızı dolandırmaz mıyız mazi denilen boşlukta…
Hiç istemesek de geriye doğru içimizden bir şeylerin koptuğunu hissederek baktığımızda hangi sebeplerdir ki ıstırap çanlarını çaldıran?
Aşk veya derin sevgi, hangi öksüz çocuğa babalık edebilmiştir? Hangi çocuk anne veya babasından alamadığı bir paket çikolata için hayata küskün kalmamıştır ve yıllarca çikolata paketlerine hasretle bakmamıştır?
Derin sevgilerde ki yürek kıpırtıları, hasreti aklın ucundan geçirmediği zamanlarda yaşanmıştır, ya beraberliklerde ayrılık hiç düşünülmüş müdür, gül yapraklarının üzerine basıldığı zamanlarda?
Sevdayı dibine kadar vurularak çekenler hep bir yerlerde yanlışlarından veya yapamadıklarından bahsederler yürek yıkan ömrü göç ettiren şiirlerinde veya öykülerinde anlatırlar benzer yaşamları olanlar. Hüzün girdabında yaşamayanlar da bir bahane ile dudak bükerler. Ya yaşayanlar, kendilerine göre sebeplere sığındıklarında dar zamanlarda yaşanmış aşklarının altında ezildiklerinde, mutluluğun özlemi, buram, buram genizlerine doğru akar, gider…
Giderler ve kalırlar. Bu ikilemin arasındaki bağın bedelini her zaman her yerde yürek ödememiş midir?
Ve kalırlar… Gidenin ardından sadece bakarlar, sadece acırlar dibe vuruşlarına.
Ve kalırlar…
Yaşanmamış hayatlarını omuzladıklarında dar zamanlarda yaşanmış sevdaların belki de bedelini öderler…
Zamansızlık içinde çalınan zamanlar yıllar sonra da olsa hatırlandıklarında bir paket çikolata bulmuş bir çocuk gibi kıpırtılarla kapatırlar gözlerini.
Ve kalırlar… Gidenin arkasından son cümleleri dahi söyleyemeden, son bir kez olsun göz koyuluklarında kaybolmadan akıldan geçen binlerce cümleden sadece birkaç cümle dökülür dudaklardan “Bunu bana nasıl yaparsın, neyin bedelidir bu ödettiğin, bedelsiz sevginin mi? ” Ve son cümle dökülür dudaklardan, hayretli bakışlar arasından…
“Bir insan bir insana ancak bu kadar çok zarar verebilirdi.”
Ve;
Hangi sevda vardır ki arkasından gözyaşı dökülmemiş?
Ve;
Hangi yaşayan sonunda kendine acımamış?
Şimdi uzun kış gecelerinde yağmur damlaları acımasızca pencere camlarında dağılırken, camdaki izler mazinin son işaretleri değil midir?
08—11—2007 (İzmir-Çandarlı)
Mustafa Yılmaz
Mustafa Yılmaz 4
a
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.