Sen ki gerçek, Bizler sahte...
Cümbüş, kalabalık... Sesler ve nidalar... İçimi acıtan çocuk bağırışları ve ağlayışları. Daracık sokaklara eşlik eden körpe dilenciler ve onların vicdanları titreten bakışları... Hiçlik ile varlık arasında kalmış cambazlık yapan mütevazi insancıklar ve ellerinde mütemadiyen gezdirdikleri rengarenk poşetler. Rüzgar ile dans eden elbiseler ve içlerinde kimliksiz bedenler...
Ah o bedenler...
Sanki yürüyen heykel,
Can bulan elbiseler...
Ah o eller,
Sanki soğuk bir yel
İçimi ısıtan eldivenler...
Ah o gözler
Sanki bak der bak!
Bakabildiğim gözlükler...
Bugünün Cuma konusu "iyilik ve kötülük" idi. Dinlemedim. Belki de dinleyemedim... Allah affetsin. Sebebi vardı elbet. Önümde tespih taneleri gibi dizilmiş minik yürekler saf tutuyordu! Öyleydi; tespih taneleri gibiydiler ama birbirine hiç benzemeyen tanelerdi bunlar! Kimisi yerinde duramayan hınzır, kimisi uykuya dalmasına ramak kalan bezgin, kimisi konuşmayı ilke edinmiş geveze... Biri daha vardı; liderleri gibi onları yola getirmeye çalışıyordu "Susun! diyordu. Çok sesiniz çıkıyor!"
Dinlemiyorlardı onu. Ama tedirgin bir bakış da atmıyor değillerdi. İçlerindeki hınzırlık ve gevezelik ateşini söndürmeye hiç niyetleri yoktu. Cami salonu neşe ile coşuyordu. Hayır hayır susturmasındı kimse:
Susma! bağır, çağır, cami inlesin...
Diller şişirsin başı, herkes seni dinlesin...
Biz suskunuz; kalbimiz hasta, aklımız zehir...
Dinleme sen onu çocuk sen böyle güzelsin...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.