- 656 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ANNE ÖLDÜRÜYOR !
Büyükşehrin varoşlarından, yüksek tepelerinden, ufak bir gecekondudan geliyordu, anne – kızın bağrışmaları.
’ Ölmelisin ! ’ diyordu anne, ’ Yaşaman haram,ölmelisin ! ’
İki göz gecekondunun küçük pencerelerinden birinin önünde kurulu, köyden getirdikleri desenli kilimle örtülü küçük sedirin üzerinde oturmuş onsekiz yaşlarında kız, elini köyden kalma
alışkanlıkla, kendi çeyizi için işlediği tülbentlerinden biri ile örttüğü başına dayamış,
kahverengi, sürmeli gözleriyle bir dışarıdaki güneşin aydınlattığı doğaya, bir içerideki
cehaletin kararttığı katil adayı annesinin yerinden fırlayacakmış gibi olan hiddetli gözlerine bakıyordu.
’ Yaşamak benim de hakkım değil mi ? Sen doğurduysan beni, canımı da sen vermedin ya ! ’ diye isyanını haykırdı kadının yüzüne. Tekrar çevirdi gözlerini güneşine doğru. Bir kez daha seyretti, dışarıda neşe içinde oynayan küçük çocukları. Ne güzel de sek sek oynuyorlardı. Güneş ne güzel
vuruyordu gül yüzlerine.Ağaçlar nasıl da yeşermiş, çiçek açmışlardı. Serçeler nasıl da uçuşuyorlar, yiyecek kokusu aldıkları yerlere, topluca nasıl da konuyorlardı. Aynı Allah
yaratmamış mıydı hepimizi ? Aynı şekilde yaşamaya hakkımız yok muydu hepimizin ?
’ Sen ölümü hak ettin ! ’ diye tekrarladı annesi, kızının başında hiddetle eğilerek. Arada bir açılan başını düzeltiyor, o haliyle bile görülen ak saçlarını saklamaya çalışıyordu. Karşısına oturdu kızının. Daha sakin konuşmaya çalıştı.
’ Biz Anadolu’luyuz kızım. Bizim örf-adet ve törelerimiz var. Bizde namus önemlidir. Sen bizim namusumuzu iki paralık ettin !’ Sözünün sonunda yeniden hiddetlendi kadın. Aynı uslûpla yanıt verdi kızı.
’ Burası Büyükşehir ana. Madem uyum sağlayamayacaktık, ne diye geldik buraya ? Burada kızlar, istedikleriyle gezip tozuyor, her haltı da yiyor ! Kimsenin de bir şey dediği falan yok. Siz tutturmuşsunuz bir namus diye, kendi kendinize utanıyorsunuz ! ’
’ Nasıl utanmayalım ? Daha onsekizindesin. Kırdığın cevizler bini aştı. Daha düne kadar genç bir çocukla beraber olduğunu bütün mahalle biliyor. Sizi sokaklarda, parklarda sarmaş dolaş öpüşürken görenler gelip bana anlattı. Utanıp yerin dibine girdim.Şimdi de evli bir adamla adın çıktı ve hamile kaldın. ’
Güneşine dalan gözlerini yeniden çevirdi annesine. İsyanına devam etti kız.
’ Şöyle gel bir çıkalım seninle de gör. Sokaklar çok daha fazlasını yapan sevgililerle dolu. Hatta bin kat fazlası. Şu ileride ağaçlık yer var ya, orada herkesin gözlerinin
önünde neler neler oluyor. Yanlarından geçiyoruz da oralı bile olmuyorlar. ’
Yeniden ayağa kalktı kadın. Hiddeti kat kat artmıştı. Odanın etrafında dönmeye başladı. Tekrar kızına döndü.
’ Kız, anlattığın şeye bak ! Gösterdiğin örneğe bak ! Sende utanma falan kalmamış. Allah’ım nerden gelmişik biz bu lânet olası şehre ? ’
Devam etti kız, örnekleri saymaya.
’ Televizyonlarda her gün görmüyor musun ? Nikâhsız yaşayanları, nikâhsız çocuk doğuranları, evliyken sevgilisi ile görünenleri, hem karısı hem de sevgilisi ile birlikte olmaktan gururlananları ? Senin dediğin namus kavramıi çok eskilerde kaldı artık. Boş ver sen bunları, kafana takma anne. ’
’ Kızım kendine gelsene sen. Dünyaya bir dön hele.’ Eliyle çenesinden tutup, kendine doğru çekti kızını ve konuşmaya devam etti.
’ Senin evli bir adamla birlikte olduğunu ve hatta ondan hamile kaldığını bütün mahalle biliyor ve dedikodunu yapıyorlar. Senin bundan haberin yok mu şimdi ? ’
Annesinin çenesinden tutan elini ittirip hiddetle ayağa kalktı kız. Öfkesinden başındaki tülbenti de savurup attı yere. Ayağa kalkıp bağırmaya başladı. Odada hızla dönerek konuşuyordu şimdi.
’ Ne yapalım yani ? Ben de gönlümü evli bir adama kaptırdım. Diğer çocuk pısırığın biriydi. Mutlu edemedi beni. Ama o, hayatımın en güzel günlerini yaşattı bana. Bedeli neyse ödemeye razıyım. Hadi kesin cezamı ! ’
Sakinleşmek zorunda hisseti kadın kendini. Konuşma tonunu alçalttı.
’ Kızım, biliyorsun baban kalp hastası. Senin başına gelenleri er geç duyacak. Mutlaka da kalp krizi geçirir,belki de ölür gider. Biz kardeşlerinle bu koca şehirde yalnız kalırız. Sen o zaman
yaşayabilir misin ? Hem zaten baban duyduğunda ya kendisi öldürür ya da kardeşlerinden birine öldürtür seni. ’
’ Yeter anne, yeter ! ’diye bağırdı kadına dönüp. Elleriyle arkaya doğru itti saçlarını. Yerinden fırlamış gözleri ikide bir dışarıdaki güneşe, ağaçlara,kuşlara ve neşeyle oynayan çocuklara
takılmadan da edemiyordu.
’ Söyle anne, ne yapmamı istiyorsun ? Cezam neyse razıyım, söyle artık ! ’ Gözlerini yine dışarıya dikti.Bu defa gözyaşlarına engel olamadı. Güneş de saklanıverdi o an, bulutların ardına.
Bardaktan boşalırmışcasına yağmur yağmaya başladı. Çocuklar koşuşmaya başladı, kuşlar da ötüşmeye..Genç kzın gözyaşları yağmurla yarış edercesine akmaya başladı. Hakem yoktu,
bilinemezdi kimin daha çok ağladığı.
Tekrar karşısına oturttu kızını kadın. Daha da alçak bir sesle konuşurken bu defa elini omzuna dayamıştı kzının.
’ Kızım, senin ölmekten başka çaren yok ! Namus lekesini ancak ölüm temizler. ’
Hemen ayağa kalktı kız. O anda razı oldu cezasına. Ölüm gömleğini giyinmiş hissetti bir anda kendini.
’ Peki anne..Hemen gidip ilerideki uçurumdan kendimi atacağım, söz veriyorum..’
Rahatlamıştı kadın. Önce banyoya götürüp kendi elleriyle son bir defa yıkayıp kızını, abdest aldırdı. Elleriyle severek kuruladıktan sonra, mutfağa giderek içine fare zehiri koyduğu bir bardak çay getirdi. İçirdi kzına ve yatırdı, köyden gelen desenli kilimin örttğü, güneşin içeriye vurduğu pencerenin önündeki sedire.
Yağmur dinmiş, güneş yeniden sıyrılmıştı bulutların arasından. Çocuklar tekrar çıkmışlardı sokağa ve yeniden sek sek oynamaya başlamışlardı. Serçeler yine uçuşuyor ve yiyecek buldukları yerlere
topluca konuyorlardı.
Genç kız uyuyordu şimdi. Güneşin aydınlattığı dünyanın farkında değildi. Bir ara uyanır gibi oldu.
’ Anne, anneciğim ! Yağmur dindi mi, güneş tekrar göründü mü ? Çocuklar oynuıyorlar mı yine. Ya serçeler, serçeler uçuşuyorlar mı ? Onları bir kez daha seyredebilir miyim anneciğim ? ’ diye yalvararak seslendiğinde kadın paniğe kapıldı. Bir anda tüm çabalarının boşa gideceğini, kızının
ölmeyeceğini ve ölmekten vaz geçeceğini zannedince, eline geçen yastığı kzının yüzüne bastırdı. Kendini kaybetmişti kadın. Gözleri yerinden fırlamıştı adeta. Tülbentinin başından düşmesi, ak saçlarının görünmesi bile umurunda olmadı o an. Bastırdı, bastırdığı yastığı…Kızının
feryatlarına kulaklarını tıkadı…Ta ki güneşin yeniden, utancından doğduğuna, göründüğüne
pişman olup, bulutların arkasına gizlenip, yağmurları göndermeye başlaması, çocukların
evlerine, kuşların yuvalarına kaçışmasına ve kızının sesinin kesilmesine kadar bırakmadı o yastığı.
Neden sonra yağmur damlalarının camları dövermişcesine çıkardığı sesten irkilip kendine geldi kadın. Yastığı çektiğinde kızının öldüğünü gördü. Örttü üzerini, tülbentini başına bağladı ve
kapının önüne çıkıp bağırmaya başladı :
’ Komşular, komşular yetişin ! Kızım canına kıydı, yavrum, bir tanem, kınalı kuzum canına kıydı.’
YORUMLAR
Sevgili Fikret Bey.
Namus ve namus cinayeti kavramı son dönemlerde çokça sorgulamaya başladığımız bir kavram olmaya başladı.
Namus o değildir, namus bu değildir demeye başladık. Peki namus nedir? Ya da böyle kavram hiç olmamalı mı sözlüklerimizde? veyahut da namus dediğimiz zaman sadece hırsızlık yapmamak, dolandırmamak, başkalarının haklarına el uzatmamak, ve benzeri aklımıza gelmeli ama cinsellikle ilgili konuları bu kapsamın dışında mı tutmalıyız?
Yani mesela evli bir erkekle ilişki kurulması durumunu makul ve mantıklı mı kabul etmeyiz? Töre denen kavramı tamamen hayatımızdan silip atmalı mıyız?
Elbette ki yaşanmış bir olaydan bir kesit olan bu yazınızdaki gibi olmamalı. Bir anne kendi öz kızını '' Namus'' diyerek öldürmemeli ama öte taraftan 'Amaaan yahu ne olmuş, alt tarafı evli bir erkekten hamile kalmışsın. Düşündüğün, dert ettiğin şeye bak'' mı demeliyiz?
Yani netice olarak her şeyi kendi akışına bırakıp '' Bu gibi durumlar namus kapsamı içinde olmamalı'' mı demeliyiz?
Ben kendi adıma namus cinayetlerini hiç bir zaman onaylamıyorum elbette ama öte tarafta Türk aile hayatını derinden sarsan bu tip evlilik dışı cinsel ilişkileri de asla onaylamıyorum. Bir hal çaresi bulunmalı buna ama ne? İşte onu da bilemiyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Fikret TEZEL
Anne haklı mı ?
Belirli bir oranda Evet.
Sonu ölüm mü olmalı ?
Kesinlikle Hayır.
Ya öldürülen o zavallı ?
Kandırılmış yüreğinin esini olmuş.
Ama etik kurallara da uymak gerekiyor.
Yazı çok güzel size has bir üslup.
Sonuç;
Acı ama maalesef gerçek.
Selamlarımla sevgili dostum...
Fikret TEZEL
ne kadar acı, ne kadar üzücü
bir evlada kıymak bu kadar kolay olmamalı
saygılar usta kalem