- 327 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kaliteli yaşamda dilencilik üzerine
KALİTELİ YAŞAMDA DİLENCİLİK ÜZERİNE
Dilenmek, yasalarımıza göre suçtur (kabahat). Yüce dinimize göre de sevimsiz bir davranıştır. Birçok hadis-i Şerifte Efendimiz dilenciliğin olumsuz bir davranış olduğunu belirtmiştir.
Esasen yüce dinimiz çalışmayı, üretmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, destek olmayı öğütlemektedir. Kendi çalışmasının ve alın terinin meyvesini yemek kadar güzel bir eylem olmasa gerek. Hazırcılık, insanı tembelliğe, pasifliğe, sömürmeye, emeğin değerini anlamamaya doğru götürür. Halbuki emek kutsaldır, alın teridir ve getirisi anamızın ak sütü gibi helaldir.
Hani bildik dini hikayedir. “Efendimiz bir gün eshablarıyla birlikte giderken bomboş oturan birinin önünden geçerken ona selam vermez. Gelirken ise ona selam verir. Eshab sorar: Ya Muhammed (sav), dönerken selam verdiniz ama giderken vermediniz neden acaba?
Efendimizin cevabı manidardır ve çalışma ve hareketin önemini vurgular: “Giderken hiçbir iş yapmıyor, boş boş oturuyordu. Gelirken birşeylerle meşguldü”.
Dilencilik ülkemiz için sosyal bir yaradır. Yufka yürekli insanların iyi niyetlerini suiistimal eder. Derin manevi donanımı olmayanları, “iyilik yaptım”, “yardım ettim”, “sadaka verdim”, “günahlarımdan affedildim”, “kazancımın kirlerini temizledim”, gibi temelsiz avuntulara ve düşüncelere sürükler.
Bazı insanlar dilencilerin canhıraş bağırışlarından ve ettikleri dualardan etkilenerek, yardım etmezlerse işlerinin iyi gitmeyeceğine veya merhametsiz sayılacağına inanarak dilencilere para verirler.
Ne hazindir ki, dilenenlerin çoğu birileri tarafından dilendirilmekte ve topladıkları paralar ellerinden alınmaktadır. Dilenenlerin çoğunun topladıkları paraları harcamaya güç ve takatları dahi yoktur. Hatta dilenme yerine birileri tarafından getirilmekte ve akşamleyin aynı kişilerce götürülmektedir.
Bazı dilenciler özürlü veya yaralı organlarını, adeta milletin gözüne sokarak dilenmektedirler. Bazıları ellerinde bir reçete ilaçlarını alamadıklarını söylemekte, bazıları ağızlarına bir lokma koymadıklarına yemin etmektedirler.
Halbuki bütün hastanelerimizin acilleri ücretsizdir. Belediyelerimizin sığınma evleri ve aş evleri vardır. Gerçek bir muhtaç veya aç kişi, hangi restorana haline arz etse mutlaka onun karnını doyuracak nitelikte, necip bir millete sahibiz.
Verilen parayı küçük diye beğenmeyip geriye fırlatan, “abi bi iki lira versene diyen sarhoşa; vereceğim ama gidip yine içki içeceksin diyen kişiye; ne yani iki lira ile San Fransısco’da tatile mi gidecektim” diyen isteyicileri Allah’a (cc) havale etmekten başka çaremiz yok mu diye düşünüyorum.
Dilenenler insanlarımızın yüce ve nazik duygularına iyi işleyebilmek için, canı gönülden, yırtınarak, ağlayarak, enfes güzelliklerde dualar etmektedirler. Bunlara itibar edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü, önce o güzel duaları kendilerine etsinler ve bu rezilliklerden kurtularak, toplum içerisinde başı dik, karnı tok, üreten, çalışan, paylaşan, onurlu ve gururlu bir birey olarak yerlerini alsınlar.
Bu konuda belediyelerimize çok iş düşmektedir. Zabıta dilenen her kimseye mani olmalıdır. Yaşlıları belediyenin bakım evlerine, hasta ve yaralıları hastahanelerin aciline, genç olanları ise önce adliyeye, sonrada işkura vaya rehabilitasyon merkezlerine teslim etmelidirler. Ama asla dilenmeye izin verilmemelidir.
Gerçek mümin karakterlidir, onurludur, şereflidir, çalışkandır, üretkendir, yardımseverdir, merhametlidir ve ekmeğini taştan çıkarır. Apartmanların merdivenlerini silerek, fırında ekmek satarak, tarlalara yevmiyeye giderek, hallerde sandık taşıyarak, inşaatlarda malzeme taşıyarak, hasta ve çocuk bakarak geçimini rahatlıkla sağlayabilir.
Dilenenlerin çoğunun kötü niyetli olduklarını düşünüyorum. Zabıta ile celallenip kavgalaşanları görünce, “çalışsana dediğimizde, akıl verme para ver” diyenlere rastlayınca, belediyeye, kaymakamlığa veya acile gitsene dediğimizde; gittim almadılar, bakmadılar dediklerini duyunca bu sonuca vardım.
Piyasada dengeler arz ve talebe göre oluşur. Onlara para vermeye devam edildiği sürece, onlar dilenmeye devam edeceklerdir. Üç gün hiç para toplayamasın bakalım bir daha dilenecek mi? Televizyon proğramlarında çok gördük. 10 dakikada 10 lira topluyorlar. O kadar çok kazanıyorlar ki, bu sevinç ve kazanç; zabıta korkusundan da, hapis korkusundan da, toplumsal aşağılanma korkusundan da üstün geliyor maalesef.
Bazıları arından mıdır, yoksa zekasını kullanarak yön saptırmasından mıdır, mendil satarak dileniyorlar. Gerçekten mendil satıcı olsalardı. Uygun bir yere mendillerini dizerler ve üzerine 1 lira yazarlar ve usluca müşteri beklerlerdi. Ama mendili alıp gözümüze sokarak, çok aç ve muhtaç olduğunu ağlamaklı sözlerle inleyerek, verilen paranın üstünü vermeyerek, gerçekten dilenci olduklarını kendileri ifşa etmektedirler. Haa onlara para vererek mendil almayanların davranışları ise, dilenciliği özendirmek ve mükafatlandırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
Eğer onların içerisinde hiç çaresiz kalarak, aç ve susuz olan, hasta ve bakıma muhtaç olan, arlı, duyarlı olup da son çare dilenmek zorunda kalanları yakından tanıyanlar; onları o zelil hale düşürenler ve yardım elini uzatmayanların hallerini ise düşünmesi bile zor.
G 20 içerisinde yer alan, Avrupa’nın gelişmiş 8 ülkesi içine giren, GSMH’dan kişi başına düşen payın 20-30 bin dolara çıktığı günümüzde, yüce dinimizin dünyadaki en iyi temsilcisi olmakla öğündüğümüz ülkemizde; dilenmek, dilencilik ve dilenciye para vererek arındığımızı zannetmek bizlere gerçekten hiç yakışmıyor.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…
11 Şubat 2016 Saat: 07.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.