İyi niyet, Sabır, Hoşgörü, Öfke ve Edep Bilmezlik...
Şu dünya üstünde ve dünya için alimlerin ilmi ile belirlenmiş otuzdört yıldır nefes alıp vermekteyim. Yaşadığım topraklar üç tarafı denizlerle çevrili, peygamberimin; fetheden komutanını ve ordusunu övdüğü Costanniyye şehrinin merkez olarak yönettiği, Asya ve Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktası olan Anadolu’dur. Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları ile dört tarafına hükmeden büyük devlet teşkilatlarının oluştuğu bu toprakların kaderi hükmetmek. Bu güzelim vatan topraklarım; hem kuzey, hem güney, hem doğu, hem batı çevresiyle birlikte dünyanın merkezi hükmündedir. Selçuklu ile Konya , Osmanlı ile Bursa, Edirne ve İstanbul, Türkiye ile Ankara merkezli yönettiğim bu topraklar, vatan topraklarım.
1071’de Malazgirt’te doğu kapısını açtığım, 1915’de Çanakkale’de batı kapısını düşmana kapattığım ve 1920’de yenisi bulununcaya kadar en güzel idare şekli olan Cumhuriyet ve Demokrasi ile Türkiye Cumhuriyeti Devletimin ve başat unsuru olan Türk milletim ile birlikte kavim- gardaşım olan, ekserisi Müslüman ve her kesimden ekseri muhafazakar halkım ile yaşadığım bu topraklar canımdan, cananımdan, atam-anam, kardeşim ve evladımdan azizdir, üstündür.
Lakin ben bu toprağım, lakin benim bahtım kan ile yazılmıştır. Hemen her çağda ve devirde, Müslüman Selçuklular-Hristiyan Haçlılar, Müslüman Osmanlılar-Hristiyan Bizans, Sünni-Alevi Osmanlılar ile Rum imparatorluğundan arta kalanlar, Ateşperest Persler, Sünni-Alevi Osmanlılar ile ekseri Alevi olan Akkoyunlular,İran, Sünni ve Alevi Osmanlılar ile Sünni ve Alevi olan Timurlular, Sünni ve Alevi olan Osmanlılar ile Sünni ve Alevi olan Memlüklüler’in defalarca savaşlarına şahit olmuşum. Çağlar ve devirler geçtikçe devamlı değişmiş üzerimde savaşan devletler, Kah Rusya çıkmış karşısına bu topraklarda yaşayanların, Kah Avrupalı devletler. Bu topraklarda savaşmadığım tek millet belki de Araplar. Lakin onlar ile de Ortadoğu’da, Hicaz’da, Yemen’de, Mısır’da, Libya’da, Afrika’da defalarca karşı karşıya gelmişim, savaşmışım.
Ve ben bu topraklarım, hiçbir devirde meydandan kaçmamışım.
Din adına- İman adına savaşmışım, Vatan adına savaşmışım, Millet adına- Devlet adına savaşmışım. Hep savaşmışım.
O kadar çok acılar, kederler, gamlar çekmişim ki yazıya dökülmez, kitaba sığmaz. Ve ben bu topraklarda hep acıyla, dertle, kederle yoğrulmuş olsam da; umudumu-ümidimi asla ve hiçbir zaman kaybetmemişim. Ben bu toprakları Kürşad gibi serden geçerek savunmuşum, ben bu toprakları Tarık Bin Ziyad gibi sahiplenmişim. Ne geriye döner Asya’ya gidebilirim artık, ne de güneye iner Araplara, ne Avrupa’ya boyun büker, ne Rusya ve İran’a, ne Abd’nin boyunduruğunu kabul ederim, ne de Çin’in, ne Birleşmiş Milletler’e hakkımı yediririm, ne de dünyanın diğer devletlerine ve milletlerine.
Evet, ben bu topraklarda, alimlerin ilmi belirlenmiş otuzdört yıldır nefes alıp vermekteyim.
Hiçbir gazi için, hiçbir şehit için üzülmem. Gözyaşı dökmem, ağlamam. Kalbim bin parça olur şehidimin ardında bıraktıkları için, lakin; hiçbir acı ve keder için kendimden geçmem, firasetimi kaybetmem. Susarım, susarım, konuşmam. Başım öne eğiktir, gözüm, yüzüm toprağa dönük lakin asla utancından değil, başımın devamlı toprağa dönük olması asaletindendir.
Bu topraklarda otuzdört yıldır nefes alıp veririm. Çıkarmışlar yaşadığım yıllar kadar, karşıma pkk denen bir sürü. Çobanı kimin olduğu belli olmayan bir sürü. Ben bu çobana; kah Derin Devlet demişim, kah Almanya, Rusya, İran, Abd, İngiltere, Fransa, İtalya. İpleri kimin elinde olduğu belli olmayan bir kukla terör örgütü. 1071 Malazgirt’ten bu yana et ve tırnak gibi olduğum Kürtlerin hakkı, hukuku diye çullanmışlar otuzdört yıldır üstüme, ne diye?
100 yıldır- 200 yıldır devletimin başındaki basiretsiz idareciler bölmüşler önce beni, şucu-bucu diye, sonra sağcı-solcu, sonra sünni -alevi, sonra türk- kürt- çerkez diye.. Ne diye?
Ve şimdi; tarihten hiç ders almamış birkaç sözüm ona dalkavuk geçmişler siyasi partilerin başına, kah Osmanlıcı olmuşlar, kah Kemalist, kah Türkçü-Ülkücü demişler kendilerine, kah Kürtçü, kah Sosyalist geçinmişler, kah Komünist. Sözüm ona hepsi okumuş koca adamlar. 1970’li ve 1980’li yılların siyasi, politik, ikiyüzlü artıkları doldurmuşlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’mi sanki adam olmuşlar. Ekranlardan, gazetelerden, radyolardan… bana nutuk çekerler ne diye? Bir de onlardan nemalanan dalkavuk, popülist genç yardakçıları… Ne diye?
Şimdi biri var başımızda, bir şiir okudum diye hapse attılar beni deyip, mikrofon elinde kabadayı, hapis yılları ise beş yıldızlı otel gibi konforlu aslında, kendi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini ilan eden..
Şimdi biri var başımızda, kendi genel başkanını ahlaksız kasetler ile devrilmiş görünce, mal bulmuş mağribi gibi nutuk çeken..
Şimdi biri var başımızda, her seçimde yenildikçe, ben yenilmedim diye afra-tafra atan, öfke kusan, meydanları galeyana getirmek için ipler sallayan..
Şimdi biri var başımızda, kah Rusya’dan, kah Abd’den, kah Avrupa’dan bin türlü fitne fesat devşirip, akıl alıp, millete-halkın karşısında ben meleğim, ben garibim diye kırk takla atan…
Ve bunlara bağlı değilim, aslında ben özgürüm diyen; nice işveren-işçi örgütleri, sendikalar, tarikatler-cemaatler, medya örgütleri ve işlerine geldiğini gibi her dini, milleti, halkı, her edebi kullanıp insanımı kendine bağlamaya çalışan…
Şimdi bunlar başımızda..
Verin elime bir kılıç, bunlar ve bunların yardakçıları, bin kelle alayım bunlardan topu topu…
Sonra biriniz de benim kellemi alsın…
Ve sonra sizler, Bu vatan topraklarında gül gibi, kardeş gibi, sevgi dolu, insaniyet dolu kalplerinizle huzurlu bir biçimde hayatınızı sürdürün bir ömür boyu…
Binbir kelle, yetmiş sekiz milyona feda olsun…
Ve sonra hazırlanın üçüncü dünya savaşına...
Bu toprakların kaderi; kandır.
Lakin unutmayın, asla birbirinizin hakkını-hukukunu çiğnemeyin bir daha..
Yoksa; acı üstüne acı, keder üstüne keder, gam üstüne gam, edepsizlik ve ahlaksızlık üstüne edepsizlik ve ahlaksızlık eksilmez bu vatan topraklarından…
Vesselam.
YORUMLAR
2 tane husus söyleyecegim yazi içerisinde gözüme çarpan.
1-Malazgirt Zaferine birkac yerde vurgu yapiyorsun, elinde kaynak yoksa aç google'dan oku, Pasinler Savasi'ni oku.
Türkler Emevilerden evvel, daha peygamber hayatta iken Istanbul'u kusattilar, kale içine kapanan o dönemin yapisiyla, donanmasiz alinamazdi, alinamadi da.
Emeviler 2 defa kusatti, ikisinde de anormal derecede yüksek kayiplar verdiler.
Selçuklular dahi Malazgirt Savasindan önce Anadolu'ya geldiler, iste Pasinler Savasi. Kaldi ki, Selçuklular'dan 800 sene önce de Anadolu'ya onlarca akinlar yapan Türkler var, birakmali artik bu Malazgirt ile geldikleri, ezberleri bozmanin zamani gelmedi, çoktan geçiyor.
2- Akkoyunlu'lardan bahsederken alevi demissin, çok yanlis bir bilgi.
Öncelikle Akkoyunlular döneminde "alevi" sözcügü dahi muhtemelen yoktu.
Akkoyunlu hanedan ailesi, sünnidir. Senden daha sünnidir büyük ihtimalle.
Uzun Hasan'in Otlukbeli savasinda Fatih Sultan Mehmet'e karsi çikardigi ve Osmanli ordusundan daha kalabalik olan ordu içinde evet farkli ekollerin mensuplari vardi, fakat Akkoyunlu'larin nasil kuruldugunu dahi iyi okumamissin galiba, çünkü Akkoyun'lularin baskenti Diyarbakir'dir ve Diyarbakir'i Timur Devleti hediye etmistir kendisine, Akkoyunlularin ilk ahalisinde de hep sünniler hatta hristiyanlar dahi var iken, bilinen bir kizilbas nüfus yok.
Fakat biliyorsun ya da bilmiyorsan ögrenmelisin ki, Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyun'lu Uzun Hasan arasindaki mücadele sadece Otlukbeli Savasi degildir, bu iki Türk hükümdar 6 sene çok siddetli mücadele içerisinde olmuslardir, bu mücadeleler esnasinda Osmanli'ya karsi, iste o bahsetmek istedigin ama "alevi" dedigin Anadolu'daki Türkler destek vermistir. Bunlar içerisinde, bektasi, kalender'i, haydar'i, kizilbas ve daha onlarca aslinda birbirinden farkli ekolün mensubu vardir.
Safevi Hanedan'inin Akkoyunlu, karakoyunlu miraslari üzerinde kurulmus olmasindan dolayi sen Akkoyunlulari alevi sanmissin, fakat Akkoyunlu hanedani senin alevi dedigin Túrklerden destek görmústür, kendileri alevi degildi. Ki Akkoyun'lular yikildiktan sonra daha doguda kurulan Safevi dahi ilk etapta sia degildi.
Bu iki belirttigim konuda biraz ezberden yazmissin ve yanilmissin. Fakat normaldir. Çünkü kolay kolay hiçkimse, Türklerin birbirini öldürdügü en büyük Savas'in Otlukbeli oldugunu ve Otlukbeli haricinde Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyunlu Uzun Hasan arasindaki 6 senelik mücadelede ölen Türk'lerin, tarihin baska hiçbir döneminde olmadigini anlatmaz yazmaz. Evet malesef ki, Fatih Sultan Mehmet - Uzun Hasan, Türk tarihinin en çok Türk ölmesine sebebiyet vermeyi basarmis iki büyük Türk hükümdaridirlar.