- 217 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kerim’ce Güzellemeler -40–
Kerim’ce Güzellemeler -40–
Acaba, iyi insan ile kötü insanı birbirinden ayıran bir mekanizma, bir cihaz var mıdır?
Sahtekâr olan ile sahtekâr olmayanı birbirinden ayıran bir mekanizma var mıdır?
Öyle bir garabet içerisindeyiz ki kimin sahtekâr, kimin başarısız, kimin iyi ve başarılı olduğunu asla birbirinden ayıramazsınız ya da bu çok zor olur.
Mesele çok çalışan ile çalışmayan birbirinden zor ayırt edilir. Hep yorulan, ezilen, sıkıntı çeken, hep çok çalışandır.
Para üzerine kurulu bir takım işverenler nezdinde, zamanında borcunu ödeyen değil, sahtekârlık yapan, sürekli borçlu olan makbuldür, itibarlıdır, çünkü ondan para kazanılıyordur.
Karakola hayatında gitmemiş, hasbelkader düşen biri, en çok sıkıntıyı yaşayan olur.
Kırımızı ışıkta ilk defa geçen biri, geçmişine bakılmadan, ilk defa oldu diye idare edilmeden cezalandırılır.
Elektrik düzenli borçlarını ödersin, bir gün, bir ay, hasbelkader faturanı geciktirirsin, ilk defa oldu diyerek asla idare edilmezsin.
Belediye, Tapu, Vergi de, Hastaneler de GSM şirketleri… Birçok yerde, kimin iyi olup olmadığı anlaşılmaz ve faklı bir muamele ile ayırım yapılmaz. Çoğu zaman söylentiler üzerinden bir takım düzenlemeler ve ayrımlar ancak yapılır. Bu da yetersiz olur ve güvenilir olmaz
Birçok konuda bu böyledir. Her zaman dürüst, sahtekâr olmayan, iyi olan insan ezilir, işleri ters gider, idare edilmez,
Ne yazık ki insanları birbirinden ayıran bir mekanizma yoktur. Eden ettiğiyle, yapan yaptığıyla kalıyor
***
Bir arkadaş der ki: Eğer yaptığınız eleştirilerinizin inandırıcı olmasını istiyorsanız; Söze “sakın yanlış anlamayın ama diye başlayın ve yine ondan kurtulmak için, onunla konuşurken, sürekli maddi sıkıntılarınızı anlatın, beraberken sürekli telefonla konuşuyor gibi yapın!”
***
Yaşlılarımız hep anlatırlar. Adamın birinin gönlü bir tezeğe düşmüş. Kırk yıl kendisiyle gezdirmiş, yetmemiş, yüreği soğumamış, tezeği suda eritip içmiş ki yüreği soğusun. Demek gönül bu ya! Güle de kayar, âşık olur, tezeğe (b...) de...
Nihayet, “KERİM’CE GÜZELLEMELER” in 40’nı (Kırkını) çıkardık.
***
Bence bir sefer deneyin. Köyde öğretmenlik yaptığım esnada, Mehmet isminde gariban, fukara, maddi durumu iyi olmayan köylü bir amcamız vardı. Bir gün evlerine gittim. Odanın ortasında bağdaş kurmuş, önünde ekmek sofrası, üzerinde ekmek kırıntıları ve sulanmış birkaç ekmek vardı. Selam verip “Mehmet amca ne yapıyorsun, ne yiyorsun?” dedim. “Ekmekle ekmek yiyorum” dedi. Şaşırmıştım, “nasıl yani, nasıl ekmekle ekmek yiyorsun, hele bir yede görelim” dedim.
Mehmet amca, önce sulanmış yufka ekmeği yere serdi, içerisine de küçük ekmek kırıntılarını yağa batırıp, içerisine yaydı. Sonra kebap dürümü gibi sararak, yemeye başladı. Gülüştük. Siz hiç ekmekle ekmek yediniz mi? Bence bir sefer deneyin, malzemeleri veriyorum. Bir yufka ekmek, biraz somun veya yufka ekmek kırıntıları, yeteri kadar yağ. Tabi ekonomik durumunuz nispetinde, farklı varyasyonlarla, malzemelerle süsleyebilirsiniz.
Deneyin, ne kaybedersiniz!!
***
Bazı insanlar acaba aynanın karşısına geçerek; “ ben kimim, neyim, neler diyorum, neler istiyorum, neler yapıyorum?” diyerek, kendilerine hiç sorular soruyorlar mıdır? Konuştukları dilin vicdanî gereklerini yerine getiriyorlar mıdır? Kin, nefret, tenkit, eleştirinin dozunda; hırçınlık, hazımsızlık… kıvamında yapılması gerekir.
***
Bilip de söylememek, görüp de görmezden gelmek, duyup da kulak tıkamak, ne kadar da alenileşti. İnsanlar 3 maymunu oynamayı iyi beceriyorlar.
***
Bazı insanlar çok mu uyanıklar ya da çok mu kurnazlar veya çok mu sahtekâr ve düzenbazlar. Aynen bulmaca gibi, karar vermek çok zor oluyor.
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.