- 679 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MARAŞ AFŞİN İLÇESİ KAŞANLI KÖYÜNDE OZANLAR ANISINA FİDAN DİKME PROGRAMI VE ANI HİKAYESİ
ANI
MARAŞ, AFŞİN İLÇESİNE BAĞLI KAŞANLI KÖYÜN’DE, OZANLAR ANISINA FİDAN DİKMEK İÇİN YAPILAN ETKİNLİK.
İstanbul çevreci çağdaş kadınlar derneği ve Umut Damlası Engelliler Derneği’nin birlikte organize ettikleri K.Maraş, Afşin İlçesi’ne bağlı Kaşanlı köyünde yöre Ozanlarının anısını yaşatacak (Çam) Fidan dikme projesinde yer alarak 19 Nisan 2013 Cuma günü İstanbul’dan başlayan 12-13 saatlik yolculuğumuz sonrası köye ulaştık
Otobüsteki kırk kişinin arasında, bu projeye destek veren şairler, yazarlar, bazı dernek başkanları ve temsilcileri bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları: Sivas Alibaba mahallesine adını veren Alibaba soyundan gelen Pir Feyzullah efendinin yedi göbek torunlarından, sultan zade Pir Feyzullah efendi eğitim, kültür, tanıtma ve araştırma derneğinin kurucu başkanı Yahya Aslandaş Dede, Nur tepe Cem evi yöneticilerinden Mustafa Çelik, Seyran Tepe Cem Evi Dernek Başkanı Mahmut Kurt, Adalar Cem Evi Kadın yöneticileri, araştırmacı yazar, şair, program yapımcısı İsmail Aydoğmuş, Çorumlu Garip mahlaslı şair Yadigâr Hayta. Seyahatimize sazıyla sözüyle eşlik eden Yozgatlı Cemal Elhan ve bu ağaç dikme projesine destek vermek için gelen türkülere ve şiirlere gönül vermiş onlarca kadın erkek, genç kızlar, genç erkekler türküler söyleyerek, şiirler okuyarak aşkı muhabbet eyleyerek Kaşanlı köyüne gittik.
İstanbul çıkışında gurup başkanı ve proje sorumlusu Arzu Kahraman “hoş geldiniz” diyerek program hakkında bilgi vermesinin ardından projenin ortak sorumlularından Canan Çolak ve âşık Meçhuli’nin kızı Selma Yüksel günün anlamı hakkında birer konuşma yaptılar. Yahya Dede yol duası verdi ve ardından kendisine ait “Bir muhabbet ışık tutar bin yıla” adlı şiirini okudu. Gidişte ve dönüşteki yol programının sunuculuğunu yapan şair İsmail Aydoğmuş mikrofonu alarak dernek ve seyahatimiz hakkında yaptığı sunumu özetleyen kısa konuşmasında “ Bu gezinin özünde bir hizmet vardır. Kurulacak orman burada bulunan ozanların, şairlerin aslen özümüzü, kültürümüzü günümüze taşımış olan büyük Ozanların, şairlerin adını yaşatmaktır.” Tarih ve günümüzde yaşanmış çeşitli konulara değinerek sürdürdüğü konuşmasından sonra sırasıyla mikrofonu uzattığı katılımcılar günün anlamı ile ilgili düşüncelerini aktardılar.
Mikrofona gelen âşık Meçhuli’nin kızı Selma Hanım babasını anlatan konuşmasında, hakka yürüyen babasına olan özlemini ve duygu seline dönüşen özel anılarını paylaştı. Daha küçük bir çocuk iken Anadolu turnelerine sık giden babasını yeterince görememesini, onunla mektuplaşarak gidermeye çalıştığı özlemini ve bu mektuplarından birisine, babasının verdiği şu cevabı anlattı: “Ben bir Ozan olarak yalnız senin değil tüm insanlığın babasıyım” Bu sözlerden bir kez daha anlıyoruz ki Anadolu’nun ulu Ozanları aslında birer çilekeştiler.
Selma: “lütfen herkes sağ elini kalbinin üstüne koysun” derken sağ elimizi kalbimizin üstüne koyarak Selma’nın içimizdeki enerjinin sevgiye dönüşmesi ve kâinattaki tüm canlıları sevmemizi anlatan sözlerini ahenk içinde tekrarladık.
Ön tarafa davet edilerek mikrofon bana verildi. Önce Kul Nesimi’den iki şiir okuyarak Hz. Hüseyin’in Kerbela katliamı sırasında söylediği sözlerinden bir pasaj sundum. Yürek kıvılcımları adlı şiir kitabımdan Maraş ve Sivas katliamlarını anlatan şiirlerimi okuduktan sonra bu geziye katılmama vesile olan dostum şair Garip Yadigâr’ın bir şiirini okudum. Diğer şairler ve ozanlar tarafından şiirler okunarak, türküler söylenerek gece ilerleyen vaktini uyuma saatine bıraktı.
Uyumak için kıvrandığım bir ara Yahya Dede ile İsmail Aydoğmuş’un sohbetlerine kulak verdim. Dedenin sözlerinden etkilenerek cep telefonumun ışığı altında iki tane şiir yazdım.
Sabah saat 6,45. Birkaç kişi hariç herkes uyuyor. Kafile başkanı Arzu Hanım sorumlu bir anne hissiyatı içinde koridorda dolaşarak uyanık olanlarla tek –tek ilgilenmekte.
Yağmur toplayan bulutların saklandığı gök kubbe gri kurşun gibi ağır çökmüş sabahın tan vaktine.
Mola anonsuyla uyananlar gözlerini ovalıyor, şişmiş ayaklarını gererek bir hareketlenme oluştuğu sıra, Arzu Hanım’ın sesine kulak veriyoruz. Yol yorgunluğunu ve üzerimizde ki uyuşukluğu atmak için Arzu’ya eşlik ederek hep birlikte el ve ayak hareketleriyle, koltuklarımızdan kalkmadan sabah sporu yapıyoruz.
Saat 7,45 de, Kırşehir çıkışında verilen molada yaptığımız kahvaltı sonrası arabadaki yerlerimizi aldık.
Arabanın ön koltuğunda oturan eşi Hüseyin beyden müsaade isteyerek Arzu hanımla sohbet etmek ve dernek hakkında bilgi edinmek için yanındaki koltuğa oturdum.
T-K: Arzu hanım kendinizi ve derneğinizi kısaca tanıtırmısınız?
A-K: Sivas, Zara doğumluyum, evli ve iki çocuk annesiyim… Lions, Ç.Y.D.D, A.D.D gibi birçok STK ların içinde bulunan bir aktivisit olarak çeşitli aktif görevler aldım.
İstanbul Çevreci Çağdaş Kadınlar Derneğimizin merkezi Beşiktaş’tadır. Kuruluş aşamasından günümüze kadar yol arkadaşlarımın arasında yer alan ve Adalar temsilciliğini yapan Arzu Şakar aramızda olup bizimle birlikte Kaşanlı köyüne gelmektedir.
T-K: Derneğiniz ne zaman ve nasıl kuruldu?
A-K: Dernek fikri 2000 yılında oluşup, 2005 yılında faaliyete geçti… Az önce söylediğim gibi çeşitli deneklerde yapmış olduğum çalışmalar sürecinde daha aktif olabilme adına serbest çalışma alanı bulamayınca tüzüğünü kendi yazdığım bu derneği kurdum.
T-K: Bu güne kadar ne tür faaliyetler gerçekleştirdiniz?
A-K: Afyon, Sivas, Malatya, Erzincan, Tokat vilayetlerinin yanı sıra Zile, Divriği başta olmak üzere birçok ilçelerde ve köylerde yerel ahali ile sosyal dayanışma içinde olup, bölge idarecileri ve kurum yöneticilerinin desteğini alarak halkın ihtiyaçlarını gidermeye çalıştık.
Başta giyim, kitap olmak üzere Afyon Sandıklı belediye başkanı Sayın İsmail Elibol ile birlikte evlenme çağında ki kızlarımıza çeyizler hazırladık. Yeni evlenen çiftlere eşyalar aldık. İstanbul Armutlu, Çeliktepe, Yakacık ve Gülsuyu gibi varoş semtlerde kadınların çeşitli ihtiyaçlarını giderirken, kadının hukuksal haklarını yetkili organlara ileterek sonuç alınana kadar takipçisi olduk ve olmaya devam etmekteyiz.
T-K: Bundan sonraki projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
A-K: Gitmekte olduğumuz ve mezarı Kaşanlı köyünde bulunan Âşık Meçhuli’nin kızı Selma Hanım, babasının ve diğer halk Ozanlarının adını yaşatacak ve bir zamanlar orman olan bölgenin eski günlerine kavuşturulması için Çam fidanları dikmek istediğini bize iletti. Çok anlamlı olan bu isteği projelendirerek köy Muhtarıyla irtibata geçtik, Selma ve Canan Hanımlarla bir olup kolları sıvadık, İlçe kaymakamı, Belediye başkanları, orman işletme müdürü ve ağaç dikme şeflerinin desteklerini alarak sizler gibi değerli sanatçılarımızın, dostlarımızın da destekleriyle hep birlikte fidan dikmeye gidiyoruz. Burada olduğu gibi Anadolu’nun her neresinden talep gelirse biz orada olacağız. İbadet ve inanç yerlerinin yok olmasına, tahrip edilmesine izin vermemek adına her türlü mücadelenin içindeyiz. Ağaçsız köylerimizin ormanlaşmasına vesile olacak fidanlar dikmeye devam edeceğiz.
Bazı bürokratik zorlukları aşarak köyün merası ve hazine arazisi olan kıraç bölgeye dikilmesi için Afşin belediyesi bin tane çam fidanı vererek projeye katkı sağlamıştır.
Burada ki amaçlardan biriside, unutulmaya yüz tutulan Anadolu kültürünün yaşatılmasıdır. Farklı Etnisite lerin, farklı inançtan olanların bir araya gelmelerini sağlamak amacıyla Kaşanlı köyünde bizi bekleyen köylülere gidiyoruz.
T-K: Köyde ki Program hakkında bilgi verirmisiniz?
A-K: Cuma akşamı İstanbul’dan başlayan yolculuğumuzdan sonra cumartesi öğleden sonra köye varmış olacağız. Bizi bekleyen köylüler tarafından evlerinde konuk edileceğiz. Antalya’dan, Mersin Yenice’den, Afyon’dan ve Maraş’ın çeşitli bölgelerinden gelecek olan şairlerle, ozanlarla buluşarak hep birlikte hakka yürümüş âşıkların, Ozanların mezarlarını ziyaret edeceğiz.
Ulusal basından TV 10, Medya TV’nin yanı sıra yerel basının ilgi gösterdiği etkinlik akşam yapılacak çeşitli gösterilerle devam edecek. Halk Ozanlarını şiirlerle, türkülerle anacağız.
Pazar günü saat 11,00 de fidan dikme törenine Kaymakam ve belediye başkanlarının yanı sıra çok sayıda bürokratlar katılacak. Emeği geçenlere plaketler vereceğiz. Lokmamızı yedikten sonra köylülerle vedalaşıp geri döneceğiz.
Arzu hanıma teşekkür ettikten sonra kısa hikâyeler anlattım, iki tane şiirimi okudum ve mikrofonu sevgili sunucumuza bırakarak arka koltukta ki yerime döndüm.
Yolumuzun her iki yakasında yer alan yeşil tarlaların arasından ve sanki üzerimize uzayan, adeta bizi takip eden dağların gölgesinde devam ediyor otobüsümüz.
Geceden yarım kalan program, sunucumuz Aydoğmuş’un davudi sesiyle devam etmeye başladı. Mikrofona davet edilenlerden kimi düşüncelerini aktarırken, kimisi fıkra anlatıyor.
Otobüsün arka beşli koltuğunun tamamını işgal eden Garip Yadigâr sabaha kadar horul horul uyurken sağ olsun köşedeki koltuktan dar bir alanı bana bırakmıştı.
Pınarbaşı’nın alçak dağlarında yer tutmuş yorgan yatak görüntü sergileyen kar örtüsüne selam vererek duldasından geçiyoruz.
Göksun girişinde ki beyaz karlı dağlardan esen rüzgârın savurduğu sert yağmur taneleri arabanın camını dövüyor. On dakika sonra yol üstüne kadar inen alçak tepelerden rüzgârın kaldırdığı kar tozu yağmura karışıyor anında doluya dönüşerek arabanın tepesine dökülürken şoförle arasındaki camı didikliyor ve görüş alanını engelliyor. Kısa süren kar fırtınası ve dolu serenadını takiben Âşık Hüdayi’nin memleketi Göksun’dan geçişimiz sırasında İsmail Aydoğmuş, Hüdayi’den anısına şiirler okurken ruhuna selam gönderiyoruz.
Afşin çıkışında yer alan Termik santralinin bacasından tüten buharlı duman ozon tabakasına doğru yol almakta. Gece toz bulutu üfüren santral bacasından çıkan zehir çevre köylerin, ekin tarlalarını, su yataklarını, tabiatın asil sahibi olan börtül böceklerin yaşamını tehdit etmekte. Dere yataklarını kurutan, üzüm bağlarını ve birçok meyve ağaçlarını verimsizleştiren, ülke genelinin enerji ihtiyacını karşıladığı söylenilen Termik Santrallerin yerine bölgenin yüksek Binboğa dağlarından esen rüzgârdan yararlanılarak rüzgâr enerjisi elde edilebilir. Yurdun dört bir tarafında eksik olmayan rüzgâr ve güneşten yeşil enerji sağlanılabilir.
Santralin bacasından tüten dumanı görünce Kangal dernekleri Federasyonu’nun bünyesinde kurulan Bakırtepe Çevre Platformu’nun düzenlediği toplantıda konuşan çevre mühendisi Oktay Konyar ve diğer çevrecilerin doğa’nın, dolayısıyla insanların nasıl zehirlendiklerini ve Kaz dağlarında altın aramak için kullanılan siyanürün su yataklarını nasıl zehirlediğini, benzeri uygulamanın Bakırtepe’de yapılmaya çalışıldığını anlatan sözleri anımsadım. İçimin daraldığı o anı anlatacak kelimeleri bulamıyorum.
Termik Santral’in karşında yer alan dağların eteğine kurulmuş köylerden, Âşık Mahsuni Baba’nın köyü Berçenek’e uzaktan el sallayıp selam gönderiyoruz.
Mahsuni Baba’nın ayak izlerini taşıyan geniş ovanın bereketli toprakları arasında uzayan asfalt yoldan törensel ruh halimizle yirminci yüzyıla damgasını vuran etkili ozanı saygı ile anıp, türkülerinden bir demet okuyarak yâd ediyoruz.
Uzun yolculuğumuzun sonunda Kaşanlı köyüne ulaştığımızda saat 13.30 olmuştu.
Otobüsümüz köy konağının önünde durdu. Köy halkı çevre köylerden gelenlerle birlikte etrafımızı sardılar. Ellerimiz sıkan genç, yaşlı, kadın, erkek, gurbetten bir akrabası gelmiş gibi “hoş geldiniz” diyerek boynumuza sarılıyorlar. Anadolu insanın içten, samimi, riyasız sıcaklığıyla karşılanırken duygusal anlar yaşıyoruz.
Köyün etrafını sarmalayan çıplak boz alçak tepelere dikilecek fidanların ormana dönüşeceğini gözümde bir film gibi kurguluyorum o an.
Üst katı Muhtarlık, alt katı yemekhane olarak kullanılan mekâna sıralanmış plastik masaların önündeki plastik sandalyelere oturduk hep birlikte.
Köy Muhtarı Yusuf Güzel, dernek başkanları ve sanatçıların isimlerini tek tek okudu. “Hoş geldiniz” konuşması yaparak misafirperverliğini gösterdi.
Yerel sanatçılardan Ali Güzel saz eşliğinde söylediği bizlere hoş geldiniz karşılamasını zevkle dinledik. Büyük ozanlarımızdan Âşık Mahsuni’nin kardeşi Salman; sanki uzun zamandır görmediği bir yakının görmüş gibi “hoş geldiniz” diyerek bizlerle tek tek candan kucaklaşıyor. Daha önce hiç görmediğimiz, tanımadığımız bu insanların sıcaklığı ve gözlerinde ki mutluluk bizlere yansıyor.
Elbistan’da yaşayan ve Termik Santral’de çalışan Ozan Berçenek’li Ali, bizleri karşılayarak aramıza katıldı. Muhtar tarafında sunuculuk yapmakla görevlendirilmiş Bektaş Bey kendisine ait “bedeli vardır” adlı şiirini okuyarak bizleri selamladı.
Kaşanlı ve diğer köylerden gelen genç, yaşlı herkes saz çalıyor, türkü okuyor, şiir yazıyor. Hangi taşı kaldırsan Kardelen çiçeği gibi topraktan Şair ve Ozan fışkırıyor.
Kaşanlı’ya uzak olmayan köylerden İnci köyünden Bektaş Tat, Örenli köyünde İsmail İpek ve oğlu Mehmet İpek ile yeğeni Hüseyin İpek, Ali İspir (Âşık Perişan), Hatice Pınar köyünden Zeynel Kara (Vicdani), Haydar Levendiz (Emekçi) ve Resul Palo, Kaşanlı’dan ise Hasan Öztürk (Meçhuli) ve Güzel Köse (Perişan) isimleri türkü dünyasına altın harflerle yazılmış, nice etkili Ozan’lar arasında saygın yerini almış bu şahsiyetler aynı kabilenin insanlarıdır.
Uzaktan gelen biz misafirler köylüler tarafından paylaşılarak her birimiz akşam kalacağımız evlere konuk edildik.
İsmail Aydoğmuş, Garip Yadigâr ve ben, Cafer Bozkurt tarafından hanesine konuk edildik.
Cafer; ince, uzun boylu, içten, samimi, konuşkan, yol-yordam bilen bir bilge görüntüsü sunuyor. Çerçilik yaptığı yıllarda Sivas Kangal’ın köyleri dâhil Anadolu’da çok memleket gezdiğini anlatan Cafer; köy, kasaba dolaşarak görgüsünü, bilgisini artırarak yaşamına kattığı becerilerin yanı sıra geliştirmiş olduğu dil ustalığı ile hayatından kesitler sundu. Geç saate kadar muhabbetimizi koyulaştırdık. Siyasetten, ekonomiye ve her zaman her yerde olduğu gibi “Ne olacak bu memleketin hali” diye sanki olumsuzlukların sorumlusu bizmiş gibi duyarlı vatandaş sorumluluğu ile memleketin haline çareler ararken samimiyetimizi artırdık. Çaydanlığın son damla çayını bitirdiğimizde misafir olduğumuzu unutarak Cafer’in evini evimiz gibi hissederek rahat ve derin bir uyku ile üzerimizdeki yol yorgunluğunu atıp geceyi sabaha bağladık.
Ev sahibimiz Cafer’in anlatımından Ozan Perişan’ın yanına sık gelenlerin arasında Mahsuni Baba’nın da olduğunu öğreniyoruz. Büyük bir edebiyatçı, şair ve Ozan olduğu söylenilen Perişan’ın (Güzel Köse) kayıt edilmemiş birçok şiiri “anonim” diyerek emek hırsızları tarafından bestelenerek türkü olup söylenmektedir. Üzülerek belirtmeliyim ki Perişan’ın başına gelen bu olay daha birçok sanatçıyı ciddi anlamda mağdur etmiştir. Var olan engelleyici yasaların bir açığını bulan kötü niyetli çıkarcılar emek soygununa, sanat katliamına devam etmektedirler.
Tarihi üç asır öncesine dayandığı söylenilen köyün çevresini sarmış olan kayalık tepeler ekime müsait değil. Gökten düşmüş bir büyük meteor göktaşının açtığı kuyuyu andıran köyün ilk yerleşim alanı yeni yapılan modern görünümlü binalar ile daha geniş bir alana hızla yayılmaya devam etmekte. Özellikle, adı Almancıya çıkmış “Avrupalı Türk İşçilerin” yazlık niyetine inşa ettikleri villa görünümlü yapılar yerleşkeyi bilindik klasik köy görünümünden uzaklaştırmış. Sert kayalardan oluşan yamaçtaki tepelerin arasına sıkışan arazide tarım ve bahçecilik yapılmaya devam edilmektedir. Santral kurulduktan sonra toprağın kısırlaştığı, ekimlerin azaldığından şikâyet ederken, bir zamanlar üzüm bağlarının coşkulu, verimli günlerini özlemle yâd etmekteler. Başını bulutlara yaslayan Binboğa Dağı’nın zirvesine çökmüş kar, beyaz sise sarılmış gelin gibi suskun, utangaç işvesiyle ressamın fırçasından çizilmiş tabloyu andırır gibi uzaktan süzüm süzüm süzülüyor.
Gölgesini köyün üstüne düşüren Kürtçe adı “Diyarbaba” olan “İt kıran Dağı” Binboğa’nın kucağında bir küçük bebek gibi uyuyor.
Pazar sabahı köy konağına gittik. Az sonra misafirler ve köy halkı bir şuhu içinde alanı doldurmaya başladılar.
Bayrak ve dernek flamalarıyla süslenen “Tak” lar çevreye bayram havasını yansıtmakta.
Protokol için oluşturulan masa ve sandalyelerin karşısına konuklar için oturaklar sıralanmış.
Az sonra protokol heyeti gelerek yerlerini alıyorlar.
Afşin’in genç kaymakamı Faik Arıkan, ilçe Jandarma Komutanı Üsteğmen İdris Tom, Afşin Belediye Başkanı Fazlı Aydoğan, Tatar Belediye Başkanı Ali Bayram, Göksun İşletme Müdürü Osman Hasırcı, Afşin Orman İşletme Şefi Ceyhun Alkan, Maraş Halk Ozanları, Elbistan Ağaç Dikme Şefi Hacı Ahmet Götürlür ve Engelliler Derneği Genel Başkanı Altok Boy protokoldeki yerlerini alırlarken, sırtında Eshab-ı Keyf şehri Afşin yazan beyaz eşofmanlar içinde bir gurup çevreci ellerindeki kırmızı gülleri halka dağıtıyordu.
Programın sunuculuğunu İsmail Aydoğmuş’un yaptığı törenin açılış konuşmasını Arzu Kahraman yaptı ve kendisinden sonra konuşması için mikrofonu Kaymakam Faik Arıkan Bey’e bıraktı. Kaymakam; emeği geçenlere teşekkür ederek başladığı konuşmasında Termik Santral’in çevreye zarar verdiğini itiraf ederken, büyüyen Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılaması için bu tür kuruluşlara ihtiyaç olduğunu vurguladıktan sonra sözlerini tamamladı. Protokol sırasına göre günün anlamını özetleyen çeşitli konuşmalar yapıldı ve Kaymakam’dan başlanılarak katılımcılara ve fidan dikilmesinde hizmeti geçenlere plaketler verildi. Plaket alanlar ve verenler günün anlamına uygun kısa sözler sarf ettiler. Umut damlası derneğinin genç başkanı Altok Boy, konuşmasında Türkiye’nin birçok bölgesindeki engellilere tekerlekli sandalyeler götürdüklerini, Kaşanlı köyünde iki özürlüye tekerlekli araba göndereceklerini müjdeledi. Zorunlu nedenden dolayı katılamayan Orman İşletme Şefi Ceyhun Alkan adına Şef Ahmet Götürler’e plaketi benim vermem uygun görüldü. Dikilen fidanların Ormana dönüşmesi dileğimle plaketi takdim ettim.
Köyün üstünü gölgeleyen dik yamaçta “orman alanı” için ayrılmış bölgeye her yaştan insanlarla birlikte tören ve bayram havasında tepeye tırmanıyoruz. Okunan duaların ardından, toprağa şiirler dökülerek dikilen genç fidanlar insanların mutlu olmasına vesile oluyor. Kamyonla taşınan çam fidanları kepçenin açtığı çukurlara dikiyoruz. İkinci sıranın 7. Çamını Kaşanlı köyünde ailemi temsil etmesi için ellerimle diktim ve can suyunu verdim.
Muhtara bütün köylerde uygulanması gereken bir öneride bulundum: Köyde inşaat yapmak için izin isteyenlere ileride gelenek haline gelebilecek on tane fidan dikmeleri şartını öne sürün dedim.
Bu önergemden memnun kalan Muhtar “iyi bir fikir olduğunu ve bunu mutlak uygulayacağını söyledi. Umarım fikrimiz hayata geçerek dağlar, tepeler kavim zamanda olduğu gibi tekrar Ormana dönüşür.
Ağaç dikimi sonrası topluca Âşık Meçhuli’nin (Hasan Öztürk) 10.04.946-27.08.2011 mezarını ziyaret ettik. Ozanın mezarı başında kendisiyle ilgili anılar anlatıldı. Ozana ait türküler saz eşliğinde okundu. Buraya Meçhuli Baba’nın anısına bir dörtlük düşürerek saygı ile anmış olalım.
Meçhuli ne eyler dünya’yı sensiz
İnsaf eyle bana dinsiz vicdansız
Garibim gurbette kaldım kimsesiz
Kapım çalan yok rüzgârdan başka
Âşık Meçhuli; ozanların, âşıkların, şairlerin kısaca aydınların ne kadar zor koşullarda yaşadığını ve ne kadar sahipsiz olduklarını bu kadar doğru ve bu kadar güzel anlatmıştır.
Meçhuli’nin eşi ve kızları bu anma ve ağaç dikme etkinliğine katılmışlarken neden oğlu Âşık Şirazi’den bahsetmediğimiz dikkatlerinizi çekmiş olabilir. Çünkü Âşık Şirazi, mide kanseri hastalığından dolayı hastanede yaşam mücadelesi veriyor.
“Türkülerin Aşığıyız” ve son olarak “Ele Düşdüm” isimli albümleri bulunan Şirazi’nin eserleri halen birçok sanatçı tarafından okunuyor.
Şirazi; 200’den fazla şiirinin yarıdan fazlasını besteleyerek babası Meçhuli gibi türkü dünyasına büyük eserler bırakmıştır.
“Ozanların görevi derdini sıkıntısını dile getirmek, bunların sorumlularını halka şikâyet etmektir. Bende kendi çabam ve yeteneğimle bu görevi yerine getirmeye çalışıyorum” diyen Şirazi, bu yazı yazıldıktan dört ay sonra 18 Ağustos 2013 günü Hakka yürürken, ardında kederli ve emekçi ailesinin yanı sıra sevenlerini yalnız bırakmıştır.
Halkın öncü gücü olan türküleri dillendirenler, sazın telini konuşturanlar, kelimelerden taç yapan şairler, gökyüzünden dünyamızın çevresinde özgürce devriâlem yapan birer yıldız olup karanlığı aydınlatmaktadırlar.
TV 10 programcılarından Ali Sizer gün boyu etkinliğin her bir karesini görüntüledi ve başta Meçhuli ailesi olmak üzere onu yakından tanıyanlarla röportaj yaptı. Meçhuli Baba ile sohbet edildi, türküler söylenildi, şiirler okundu ve anı resimleri çekildikten sonra muhtarlık binasına döndük.
Yapılan törenler, dikilen fidanlar, okunan türküler, şiirlerle geçen zamanın nasıl akıp gittiğini anlamadan ayrılık vakti gelip çattı. Köye geldiğimiz sıra yaşanılan sevinç ve neşe yerini hüzne bırakmıştı. İnsanlar sanki aileden birisini gurbete gönderir gibi sarılıyor, yanaklar öpülüyor, nemli gözlerin ıslaklığını elinin tersiyle silenler bir kenara çekilip burukluk içinde el sallıyorlar otobüsün arkasından. Babasına benzettiği bir amcaya sarılan Garip Yadigâr gözlerinden boşalan yağmur suyuna hâkim olamıyor.
Gerek yol yorgunluğundan, gerek ayrılık hüznünün verdiği duygu ile dönüş yolculuğumuzun büyük bir bölümü sessiz ve uykuda geçti.
Gurbetten memlekete gidiyormuş hissiyatıyla gidilen Kaşanlı yolu türküler, şiirler söylenilip sohbet edilerek eritilmişti. Dönüş ise tam tersine evinden uzak diyara giden acemi gurbetçi ameleler gibi gözlerine hüzün yüklenmiş ve sessizliğe bürünmüşlerdi. Arabadakilerin birçoğu dönüş sırasında birbirlerine telefon numaralarını vererek yeni dostluklar kurmak ve yeniden görüşmek dileği ile başladığımız noktaya vardık ve vedalaştık.
22 Nisan 2013 / İstanbul
Turan Karatepe
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.