- 925 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
EMPERYALİZME KARŞI OMUZ OMUZA
TARİH ASLINDA MATEMATİĞİN TA KENDİSİDİR VE DAHİLİK, GEREKTİĞİNDE KAZIK ATABİLME SANATIDIR.
Tarih okurken en dikkat edilmesi gereken hususlardan biri okuduğunuz bir olayla ilgili olarak bir yargıya varmadan önce kendinize ‘’ Aynı anda başka neler olmuştu?’’ sorusunu sormanızdır.
Mesela ‘’Kurtuluş Savaşımız sırasında Rusya, Türkiye’ye yardım etti mi ‘’Sorusunun cevabını araştırıyorsunuz ve yaptığınız araştırmalar sonucunda bulduğunuz şey ‘’Evet etti ‘’ oluyor. Hatta dahası bu yardımı hiç bir karşılık beklemeksizin sırf Türkler emperyalizme karşı bir mücadeleye girdikleri için yaptığını görüyorsunuz. Çünkü gerçekten de resmi olarak Türkiye’den hiç bir talepte bulunmamıştır Rusya. Ama aynı anda başka olaylara da bakmazsanız bu bilgiler sizi yanlış yargılara ulaştırır.
Madem böyle bir konu seçtik gelin buradan devam edelim. Röportaj gibi bir şey yapmakta bir mahsur yok sanırım.
O-Rusya gerçekten de Kurtuluş Savaşımız sırasında Türkiye’ye silah ve para yardımı yaptı mı?
BEN- Evet yaptı.
O-Fiilen öğretmenlik yaptığınız yıllarda öğrencilerinize bu Rus yardımı konusunu anlattınız mı?
BEN-Bir yardım isteğinin söz konusu olduğunu ama Mustafa Kemal’in –bize yapılacak olan- bu yardım talebini geri çevirdiğini söyledik genel olarak.
O-Niçin yalan söylediniz?
BEN- Bunun çeşitli sebepleri vardı a)Her şeyden önce haftada iki saat olan derslerimiz sebebiyle her konuyu derinliğine anlatma imkanımız yoktu.Ermeni Tehcirini anlatabilmek için bile en fazla on beş dakikamız vardı müfredata göre. b) Anlatmamız gereken oldukça fazla konu vardı ve müfredat bize ‘’ Kısa kes, uzatma’’ diye emrediyordu c) Bir yardımdan bahsetseydik Milli Mücadelemize gölge düşürmüş olacaktık. Hele de böyle bir yardımın Rusya tarafından yapılmış olması ‘’ Taşla, sopayla, I. Dünya savaşından elimizde kalan kırık dökük silahlarla kazandık.’’ Dediğimiz Milli Mücadelemizi küçük düşürürdü d) Zaten mevcut olan komünizm severliği ‘’ Milli mücadelemizi Rus yardımlarıyla kazandık’’ Diyerek daha da sempatik hale getirmek istemiyorduk. e) En önemlisi yüksek öğrenim yıllarımızda bize de öğreten olmamıştı ki. Yani biz de çoğunluk olarak bilmiyorduk. Öğretmenliğe başladığımızda şuradan buradan öğrendik ama ‘’ Müfredatta olmayan bir şeyi anlatıp da başımı ne diye derde sokayım?’’ Endişesi ile anlatmadık. Ama yine de her şeye rağmen anlatanlarımız oldu.
O-Şimdi bildiğinize göre bu yardımın miktarı ne kadardır?
BEN-16 Mart 1921 de imzalan Moskova antlaşmasından sonra Rusya para yardımı olarak toplamda 18 326 800 altın ruble; silah olarak da dört tümeni donatmaya yeterli 37.812 tüfek, 324 makineli tüfek, 66 top ve bunların cephanesini vermiştir. ( Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Malî Kaynakları, sayfa 49, 51.) Bu paralarla mesela 20 adet uçak, 200 adet Kamyon alınmıştır ki Türk ordusunda ilk kez motorlu taşıt kullanılmaya başlanmıştır.)( Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Malî Kaynakları, sayfa 49, 51.)
O- Rusya bu yardımı yaparken gerçekten de hiç bir koşul ileri sürmemiş midir?
BEN- Evet. Resmi olarak hiç bir koşul, hiç bir dayatma isteği yoktur Rusya’nın. Ancak şeytan her zaman ayrıntıda gizlidir. Mesela Komünist Enternasyonal’in icra komitesi, ta 1 Mayıs 1919 da yayınladığa bir bildiride, Türkiye’ye önemli bir yer ayırmış, Türkiye’nin işçi, asker ve köylülerine seslenerek, başladıkları ihtilâli başarıya ulaştırmalarını ve kendi “Kızıl Ordu”sunu ve “Işçi, asker ve köylü Sovyetlerini kurmalarını istemiştir.”
Bir başka örnek :’’ Bakü Kongresinde Mutişev adlı bir Kafkas delegesinin “M. Kemal’in hareketi bir millî kurtuluş hareketidir. Biz bunu destekliyoruz, çünkü emperyalizme karşı yaptığımız mücadele sona erer ermez, bu hareketin bir sosyal ihtilâle döneceğine inanıyoruz.’’ Sözleri bu yardımın arkasında başka niyetlerin olduğunun bir göstergesidir. (Prod Dr Fahir Armaoğlu: Siyasi Tarih)
O-Yani Ruslar ileride Türkiye’de bir kızıl devrim yapılsın diye mi verdi o silahları? Yardımlarının gayesi bu muydu?
BEN- Rus yardımlarının ana sebebi bu değildi. Bu, eğer Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşırsa düşünülen plandı. Ama taş atıp kurbağayı ürkütmemek için bu düşünceyi yüksek sesle dile getirmiyorlar onun yerine ‘’ Emperyalizme karşı omuz omuza’’ diyorlardı.
Ana sebep: 1919 yılı başlarında Ingiltere, Fransa, Italya ve Yunanistan’ın Kırım’a 850.000 kişilik kuvvet göndermesiydi. Yani Mustafa Kemal Samsun’a çıkarken İtilaf devletleri- çok kısa süre önce kendilerinden biri olan-Rusya’ya çıkıyordu. Eğer İngilizler Türkiye’yi tamamen ele geçirecek olurlarsa Rusya güneyden de tam bir kuşatma altında olacaktı. Kısaca Rusya Türklerin kara kaşı kara gözünün hatırına, ya da Lenin Hazretleri(!)çok çok insani duygularla mücehhez olduğundan, emperyalizm denen şeye aşırı bir gıcığı olduğundan değil öncelikle kendi makatlarını güvene almak için yapmışlardır o yardımı.
O- Bence yanılıyorsunuz hocam. Bu yardımların tek amacı emperyalizme karşı omuz omuza vermekti. Hatta yeni Türkiye Devleti Rusya’dan gelen bu yardıma duyduğu minnet ve şükranın bir ifadesi olmak üzere Taksim Zafer Anıtına iki tane Komünist Rus Generali yerleştirmiştir. Yani o anıtta iki komünist Rus generalinin figürleri vardır. Bunu biliyor muydunuz?
BEN- İşin doğrusu belki yüz kez gördüğüm o anıtta böyle bir ayrıntı olduğunu yakın zamana kadar bilmiyordum. Yakın zamanda öğrendim. Ama çok önemli bir şeyi biliyordum: O anıtın yapılmasına karar verildiği ve yapılıp Taksim meydanına konduğu yılları…İşte o yılları çok iyi biliyordum.
O-1925-1928 Yılları arası. O yılların bir özelliği mi var?
BEN- Olmaz mı? Türkiye’de ilk anıtlar sırasıyla İstanbul Sarayburnu Atatürk anıtı, Ankara Ulus Atatürk Anıtı, İstanbul Taksim Atatürk( ZAFER) anıtı, her üçünün de yapımına hangi yıl başlandı? 1925.
Şimdi ben bir soru sorayım ama sormadan öce Mustafa Kemal’in Ali Fuat Cebesoy Paşaya 1920 yılında yazdığı bir mektuptan bir pasaj okuyayım.
"İçeriden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu akımın (komünizmin) memleketimiz içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması imkan dairesinde görülmüştür..." (31 Ekim 1920, Söylev ve Demeçler, IV. Cilt, s. 360-361)
1920 de bunları söyleyen Atatürk’ün 1925 yılında halktan para toplanarak yaptırılan Taksim Zafer Anıtı için ‘’Taksim Zafer Anıtına Komünist Rus generalleri Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un figürlerini yerleştirin ki onlara duyduğumuz şükran ve minneti ifade edelim.’’ Demiş olması mümkün mü? İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın olduğu ama Kazım Karabekir’in olmadığı bir anıtta Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un ne işi var? ( Taksim Zafer anıtına en fazla bağısı Kigork Berç Keresteciyan/ Türker adlı Ermeni asıllı bir iş adamı yapmıştır. Berç Keresteciyan İstiklal Madalyası sahibi olup 5. 6. Ve 7. Dönem Afyonkarahisar Mebusu olarak TBMM de görev yapmıştır. Soyadı kanunundan sonra Türker soyadını almıştır.)
O- Ama var o figürler heykelde? Bunu nasıl izah edeceğiz?
BEN- Bunu Şeyh Sait İsyanı ile izah edeceğiz.
O-Nasıl yani? Ne alaka.
BEN- Heykel ve anıtların yapılmaya başlandığı, bunun için halktan para toplandığı 1925 yılında Doğu Anadolu’da Şeyh Sait ne diyordu yayınladığı bildiride?
‘’ “Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin (Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin apaçık dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşları, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah (celle celaluhu) ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i Islam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılması bütün Islamlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canları şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye (Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şeriatına) göre helaldir.
Ayrıca Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:
“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek(kurtarmak) gazası niyetiyle susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün Islam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.’’
Yani o heykellerin yapımına başlandığı yıllarda Şeyh Sait İsyanı dediğimiz isyan da başlamıştı.
O- Hâla bağlantı kuramadım.
BEN -Şeyh Sait İsyanını hangi devlet destekliyordu? Hatta kışkırtıyordu?
O- İngiltere elbette.
BEN- Neden peki?
O-Neden?
BEN- Musul Ve Kerkük konusunda Türkiye ile anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Hatta Türkiye Musul ve Kerkük için orduya en üst düzeyde alarm vermişti. Her an bir savaş başlayabilirdi. Ordu kuvvetleri o bölgeye kaydırılıyordu.
O- Bunları biliyorum ve anladım ama hâla Taksim Zafer anıtındaki iki Rus generalini anlayamadım.
BEN-Kur denklemi şimdi. Doğuda isyan var. İsyanın arkasında İngilizler var. Dünya siyaseti oldukça kaygan ve oynak. Ruslara bir mesaj vermek lazım.
O- Ne mesajı?
BEN- ‘’Biz hâla dostuz. Aman gözünü seveyim. Şu karışık durumda bir de sen kımıldanma yerinden. Kımıldayacak isen de bizim lehimize kımılda.’’ Mesajı
O- Yani minnet ve şükranla bir alakası yok.
BEN- Aslında yok ama diplomatik dilde elbette ‘’Değerli dostumuz Ulu Lenin’e duyduğumuz minnet ve şükranın bir ifadesi olarak…’’ Denecekti.
O-‘’Ulu Lenin’’ de mi dendi?
BEN-Denmedi tabii ki ama o anıt günümüzde bir sol iktidar tarafından açılsaydı aynen ‘’Ulu Lenin’e duyduğumuz minnet ve şükranın bir ifadesi olarak’’ da denirdi.
O- Yani ‘’Emperyalizme karşı omuz omuza’’ diye bir şey yok.
BEN-Bak sana iki resim göstereyim. Şu dördücü ve beşinci resimdeki şahısları tanıyor musun?
O- Onları kim tanımaz ki? Dördüncü resim Ernesto Che Guevara, beşinci resim Fidel Castro. Emperyalizme karşı mücadele etmiş en büyük önderler.
BEN- Peki şu altıncı resimdekini tanıdın mı?
O- Hımmmm. Tanımıyorum. Bu kim?
BEN- Bu da Şahin Bey. Emperyalist Fransızlara karşı giriştiği savaşta en sonunda ‘’Ben sağ olduğum müddetçe Fransız, Antep’e giremez’’ diyen ve Elmalı Köprüsü üzerinde( Bu günkü adı Şahin Bey Köprüsü ) Fransızlar tarafından önce kurşun, daha sonra süngülerle delik deşik edilerek şehit edilen bir kahraman. Emperyalizme karşı en büyük mücadeleyi vermiş olan, neredeyse hiç kimsenin tanımadığı bir Türk komutan.
Eğer emperyalizme karşı omuz omuza vereceksek önce kendi kahramanlarımızı tanıyalım. Ancak onlarla omuz omuza verirsek emperyalizme karşı bir şeyler yapabiliriz. Aksi takdirde bir gün o emperyalizm topraklarımızı işgal eder ve bizler hâla emperyalizme karşı omuz dayayacağımız bir Che, bir Castro, bir Lenin. Bir Stalin ya da Mao arar dururuz.
O- İyi de hocam ! Bu durumda Mustafa Kemal Rusya’ya kazık atmış olmuyor mu? Adamlardan hem bunca silah ve para al hem de genelde onlara karşı ol.
BEN- Eeeee boşuna mı Mustafa Kemal’e ‘’Dahi’’ diyoruz. Dahilik gerektiğinde kazık atabilme sanatıdır. Rusya’nın - Türkiye’deki Milli Mücadeleye gönderilmek üzere- Buhara Cumhuriyetinden gönderilen 100.000.000 altın rublenin 18.326.800 ünü Türkiye’ye gönderip 81.673.200 altını gasp ettiklerine bakılırsa onların attığı kazığın, Atatürk’ün attığı kazık yanında pek de hükmü yoktur o da işin ayrı bir boyutu.
Ha bir de şu var: O kadar zor şartlar içinde olmamıza rağmen Rusya’nın ihtiyaç duyduğu buğdayın –O yıllarda- Türkiye’den gönderildiğini de unutmamak lazım. Hani bizde bir adet vardır: ‘’Dolu gelen tabak boş gönderilmez.’’ Diye. İşte bu geleneğimiz mucibince Rusya’dan dolu olarak gelen tabağı boş olarak geri vermemişiz. Bunu da söylemek lazım Kurtuluş Savaşındaki Rus yardımlarından bahsederken.
Resimler:
1- Taksim zafer anıtı. Resimde orak-çekiç işaretli olanlardan soldaki Frunze, sağdaki Voroşilov.
2- Şeyh Sait
3- Şeyh Sait’in İsyan bölgelerini gösteren zamanın Cumhuriyet Gazetesi
4- Che
5- Castro
6-Şahin Bey
YORUMLAR
Birinci de anlaştık Sami bey. 1919 yılında İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'ın Kırım çıkarması, ya da Kırım işgali diye bir olay yok tarihte, en azından ben rastlamadım. İkinci konuda ise yine büyük yanlışlıklar mevcut. Sadece bir kaç tanesini yazıp bırakacağım. Osman Kocaoğlu isminde bir cumhurbaşkanı yoktur Buhara Cumhuriyeti'nin. Tabi 1920-1923 yılları arasını inceliyorsak. Usman Hocayev Maliyeden sorumlu Halk Komiseri'dir. 1920 yılından sonra bir dizi olay Buhara siyasetinin yönünü önemli ölçüde değiştirmiştir. Emir'in yönetimi resmen sona ermiş ve Emirlik, Buhara Halk Cumhuriyeti olarak yeniden adlandırımıştır. 'Cumhuriyetçi' yönetim, Devrimci Komite (Revkom) tarafından 2 Eylül 1920'de kabul edilmiştir. Sovyet Halk Komiserliği (Nazırs) oluşturulmuştur. Bu oluşturulan halk komiserliğinin başkanı da, Feyzullah Hocayev'dir. Bırakın 100 milyon altını, 1 milyon altın verecek mali güce sahip değillerdir ve Rusya Federasyonundan, (RSFSR)'den birleşme sağlandıktan sonra ekonomik ve kültürel yardım talep edilmiştir. Bilgileri, Hint asıllı İngiliz araştırmacı Dr. Suchandana Chatterjee'nin makalesinden aldım...
Utku Aksu tarafından 2/3/2016 5:42:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
sami biberoğulları
https://www.facebook.com/tdattrakya/posts/614447058575521
Merhaba Hocam, sizi okumadan önce tarihe dair hiçbir şey bilmediğimi bildim.
Yazı, öyle ayrintılı ve yerli yerinde anlatılmışki geç de olsa bir şeyleri öğrendigim için mutluyum. Okulda bunları öğrenememenin sebeplerini sıralamışsınız zaten.
Hepsini anladım da bizim Ruslara şimdi ne oluyor da iki bir bizim hava sahamızı ihlal ediyor.
Sudan sebeplerle, ekonomilerini göçürmek pahasina bizim ürünlerimizi almıyor.
Bu düşmanlığın sonu nereye varacak gerçekten merak ediyorum.
Yoksa atalarımızın sözünü mü yineleyeceğiz,
'Ayıdan post olmaz, gavurdan dost'
Tebrik ederim hocam, selamlar.
sami biberoğulları
Rusyanın şu anda yapmaya çalıştığı şey her ne kadar bizim çıkarlarımıza ters gibi görünse de geçmişte yapmaya çalıştığı şeyden farksızdır.
Geçmişte İngiltere tarafından güneyinden kuşatılmamak için Türkiyeye yaklaşmıştı bu gün de ABD tarafından yine güneyinden kuşatılma tehlikesine karşı bu sefer Suriyeye yaklaşıyor. Olayın kısa özeti bu.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, bu mesele bu kadar açık, anlaşılır, belgeleriyle ortaya getirilebilirdi...
Demek ki, "Erbabı bilir" diye boşuna söylememişler...
Fakat, acı değil mi, bu memlekette bu kadar tarihçi var ve konjonktür bu kadar canlıyken, daha başkaları da olmaz mı, aynı sorumluluğu gösterecek!...
Havanda su dövenlerin ufkunu açacak gerçekleri hatırlatacak olanlar neredeler?...
Bizim zombiler yine de aynı dolmuşa binmekten utanmazlar ya, neyse...
Varolasın değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Esas itibariyle devletlerin birbirleriyle ilişkilerinde hiç bir zaman ebedi dostluk ya da ebedi düşmanlık diye bir şeyin olmadığını izah etmeye çalışmıştım. Devletler arası ilişkilerde en önemli etken çıkar ilişkileridir. Çıkarın varsa dostsundur, değilse düşman.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bende o altınlardan bahsedecektimki sonunda onunda gerçeğini belirtmişsiniz o altınları asıl rusların göndermediği gibi birde tamamını göndermemişler onlar yardım yaparak Türkiyeyi de kendi saflrına ve kominizme katma umuduyla yapılmış yardımlardır Müslüman olan bir ülkede kominizmin var olması demek sürekli çatışma ve kan demektir Atatürk te bunu bildiği için cumhuriyet rejimini benimsemiştir ve kurmuştur bugün hala kominizm hevesiyle yanıp tutuşanlarsa avuçlarını yalayacaklardır saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
" Ana sebep: 1919 yılı başlarında Ingiltere, Fransa, Italya ve Yunanistan’ın Kırım’a 850.000 kişilik kuvvet göndermesiydi." demişsiniz ama, ben hiç bir yerde böyle yazılı tarihi bir belgeye ulaşamadım. Yani tarihte 1919 yılında İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'ın Kırım çıkarması, ya da Kırım işgali diye bir olay yok. Bunu nereden alıntıladınız öğrenebilir miyim? İngiliz ve Alman tarih kaynaklarından ben bulamadım malesef. İkinci yanlış ise Buhara Cumhuriyeti'nin Sovyet Federasyonuna katılışı 2 Eylül 1920'dir. Öncesinde zaten kendileri Sovyet yönetimiyle anlaşmazlık içindeler. Bu anlaşmazlık içinde Türkiye'ye verilmesi için 100.000.000 gibi büyük mikrat altını aracı olarak Sovyetlere vermesi daha kabul edilemeyecek büyük bir çelişki. Kaynakça yoksa tarihi gerçeklerden yoksun alternatif tarih girişimi mi, onu anlamaya çalışıyorum da.
sami biberoğulları
Öncelikle yazıma gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok teşekkür ederim.
Ayrıca sorduğunuz sorular ve yaptığınız eleştirilerde oldukça haklısınız. Zaten bu tür olumlu eleştirilerle gerçeğe daha çabuk ulaşabiliriz..
Önce 1. Sorunuzdan başlayayım:
1919 da Kırım'a çıkan 850.000 kişilik İngiliz, Fransız, İtalya ordusu meselesi: İşin doğrusu o husus benim de midemi bulandırmıştı. Çünkü böyle büyük bir ordu Kırım'a çıkmış olsaydı Beyaz Rusların başlattığı karşı direniş mutlaka başarıya ulaşırdı. Ama öte taraftan İngiltere'nin Kızıl Ruslara karşı Beyaz Rusları desteklediğini bildiğimden dolayı elime geçen şu notu bu yazımda kullanmakta bir mahsur görmedim:
''1919 yılı başlarında, Rusya’da sürmekte olan iç savaşta Çarlık Rusya’sından arta kalan Beyaz Ordunun Generalleri Vrangel, Kolçak ve Denikin komutasındaki Menşeviklere yardım amacıyla İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Kırım’a 850 000 kişilik kuvvet gönderdiler. Beyaz Orduyla savaşan yeni Bolşevik rejimi, o günlerde İngilizlerin hakimiyetinde olan Bakü petrollerini ele geçirmek için Kafkasya’daki Türk halklarının kendilerinin yanında yer almalarını sağlamak istiyorlardı. Batılı devletlerin Anadolu’yu ilk işgale başladıkları dönemde Türk halkı ile ilgilenmeye başlamışlardı. Bolşevikler önce İttihat ve Terakki Örgütü’nün yeraltı teşkilatı olarak anılanKarakol Cemiyeti ile ilişkiye geçtiler ''
Bunun bir belgesi var mI? İşin doğrusu ben de bir belge bulamadım ama Denikin'in İngiliz Generali Fredrech C. poole ile birlikte resimleri filan var. Yani bir ingiliz desteği var. Kırımda Kızıl Ruslarla yapılan bir mücadele var ( Kaybedilen bir mücadele olsa da )
Buhara altınlarına gelince:
Buhara Cumhuriyeti’nin (şimdiki Özbekistan Devleti) ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, Sovyet Yardımının Hikayesini Anlatıyor
Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu 1972 yılında Yakın Tarihimiz Dergisi’ne yaptığı açıklamalarda yardım hadisesini aşağıdaki gibi anlatmıştır.
“1920 yılında Buhara Cumhuriyeti kurulduktan sonra, ben ilk cumhurbaşkanı olarak, yanıma başvekilimiz rahmetli Feyzullah Hoca’yı alarak Sovyet Rusya büyükleri ve bu arada Lenin ile temasta bulunmak üzere Moskova’ya gitmiştim. Bizden bir müddet önce, temmuz ortalarında Türkiye’den de milli hareketi temsil eden ilk heyetin Bekir Sami Bey’in başkanlığında Moskova’ya gelerek Lenin, Çiçerin ve Karahan ile, bilhassa yardım temini konusunda müzakerelerde bulundukları anlaşılıyordu.
Nitekim, Kremlin Sarayı’nda kendisi ile görüştüğümüz gün Lenin, önem verdiğini hissettirdiği “Türkiye”den söz açarak, bana
“- Ankara’dan bir Türk heyeti geldi. Vaziyetlerini anlatarak acele yardım istedi. Bu hususta sizin fikriniz nedir? “ dedi.
Hiç tereddüt etmeden kendisine:
“- Elbette yardım etmek gerek… ve vakit geçirmeden yapılmalıdır.” deyişim üzerine bu işte zaten kararlı olduklarını, fakat bazı zorluklarla karşılaştıklarını belirten bir ifade ile,
“-Yardım meselesi için bizi düşündüren iki zorluk var.” dedi ve devam etti.
”- Birincisi Türklerin istedikleri altın para bizde pek azdır.” deyince sözünü kestim.
“- Bizde altın para vardır! dedim. Verebiliriz de…”
Lenin memnun olduğunu belirten bir baş eğişiyle devam etti.
“- İkincisi, yol meselesidir. Çünkü Türklere yalnız para değil, her türlü harp malzemesi de vermemiz gerekiyor. Bunları emniyetle Ankara’ya ulaştıracak yol lâzım! Halbuki Kafkaslar’daki durum dolayısıyle yollar kapalıdır. Ne zaman açılabileceği malum değildir.”
Biz, bu hususta ayni kanaat ve fikirde olduğumuzu söyleyerek ilave ettim:
“- Kafkaslar’da kurulan cumhuriyetlerle anlaşmak mümkündür. Bu bölgede Müslümanlar çoğunluktadır. Gürcüler de menfaatleri icabı Müslümanlara yakındır. Ermeniler de keza… Çalışılırsa müşterek bir yol bulmak imkanı vardır.“ dedim.
Ayrıca paranın miktarını tespit etmek icap ediyordu. Bunu mütehassıslar tespit etsinler dedik ve bizim -aynı zamanda Hariciye Nazırı olan- Başvekil Feyzullah Hoca ile Rus mütehassıslardan mürekkep bir heyete havale ettik. Bu heyet uzun müzakereler sonunda yardım miktarını en az yüz milyon altın ruble olarak tesbit etti. Tekrar Lenin’le buluştuk. Lenin bu sefer yaptığımız konuşmada sözü tekrar para konusuna getirerek ne kadar verebileceğimizi sordu.
“- Yüz milyon ruble…” dedim.
Lenin tekrar etti:
“-Yüz milyon mu?”
“-Evet… Derhal verebiliriz!”
Çarlık zamanından kalma altın rublelerimiz çoktu. Buhara hazinesindeki bu paraya Ruslar el sürmezler, dokunmazlardı. Buhara bir Çar emâreti olduğu halde, idari ve mali işlerde müstakildi. Bu sebeple bizde altın belegan mâbelâg (haddinden fazla) çoktu.” (Yakın Tarihimiz, Cilt.1, shf.292-293)
Lenin’le bu şekilde mutabık kaldıktan sonra heyet Buhara’ya geri döner. Para yardımı meselesini meclise götürürler. O sırada Buhara’nın nüfusu dört buçuk milyondur. Buhara parlamentosu Türkiye’ye yüz milyon altın ruble yardımını tek itiraz sesi yükselmeden oy birliğiyle alkış ve tezahüratlar altında kabul eder.
Parlamentonun bu kararının hemen ertesi günü gereken muameleleri tamamlayarak parayı, Ankara’ya yetiştirilmek üzere Rus hazinesine teslim ederler.
KAYNAKLAR:
Osman Kocaoğlu, “Rus Yardımının İçyüzü”, Yakın Tarihimiz, Cilt.1, Sayı 10 (Mayıs 1972), shf.292-293, 1972.
Raci Çakırgöz, Çarlık ve Bolşevik Rusya’da 10 Yıl, Belge Yayınları, 1990.
Nabican Bakiyev, Enver Paşa’nın Vasiyeti, Doğu Kütüphanesi,2006
TEKRAR TEŞEKKÜRLERİMLE BİRLİKTE SELAM VE SAYGILARIMI GÖNDERİYORUM.