- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİADI DOLMUŞ BİR TAKVİMİN SON YAPRAĞI...
Hüküm yüklü dünlerde kaybolduğum, güdümlü telaşların derinden nüksettiği kıdemli sırdaş imgelerin çığırtkanlığında sığındığım bir gölgenin esaretinde yol bulmak adına yol verdiğim…
Emsalsiz düşlerin pervasızlığı yaksa da canımı, cansız bir mevsimin himayesindeyim: Aşk’a sırdaş, gönle yoldaş bir ikilem devindikçe ruh, kan revan içinde bahşedilen yürek.
Notalar ahkâm kestikçe, yaralar kanadıkça ve harflere sığındıkça peyda olan tüm yüklemsiz özneler bir başına sırıtmakta sayfanın tam da ortasında. Eklediğim adam ve kadınlı izleklerin belli ki bir maruzatı var belli ki hayli kaygan tutunmaya çalıştıkları ve kayıp verdikçe ömürden, kaybolduğum yıldızsız geceler bile ahkâm kesmekte: hayli yüzsüz ve hayli yorgun hayli amansız bir illet içine düştüğüm.
Günden geceye uzadıkça yarına kol açmış anlık bir zaman dilime içine sığdıramadıklarıma boylu boyunca tam da önümde serili.
Şüphemden şüphe duymaksa o emsalsiz var oluş, yokluğa meyletmek benimki.
Kovaladığım mutluluk ise kaçmakta direnen varlığıma rest çekmek seninki.
Sahte bir yanılsamanın tutarsızlığında, silik o ruhani ve edilgen sanrı yüklü gölgeler: Yıpratan, toz konduramadıkları benlikleri egonun esaretinde çöreklendikleri kuytular: Eremediğim bir nihayet kadar gıybet yüklüler hanidir uzağında kaldığım en azından mecalim tükendikçe tükettiğim nefesimin buharında saklı imge yüklü fısıltılar canhıraş bir edimle vakıf olası bir hükümranlığın iz sürüşü kadar ayan beyan tanık olduğum ne varsa yine de somut olmayan bir dalgalanma peyder pey reva görülen asılsız olsa da ansızın yüreğime yükledikleri…
Kulak astığım hiçbir cümle yok her ne kadar ihbar yüklü söylencelerinde boy verse de onca ahkâm.
Kopuk yaratılar, kaçak göçek devinen karartılar, süklüm püklüm o bağnaz yalnızlık haricinde hiçbir gaye gütmediğim bir teselli benimki sığındığım o ağaç kovuğunda tahtakuruları işgal etse de sessizliği yine de sessiz çığlıklarım kısır bir açılım, döngü rağbet etmese de kırılgan bir yok oluş aslolan.
Dengeler sağaltmakta kayıp rotaları.
İnanç güdülenmekte tanımsız metaforlar tarafınca.
Yürüyen bir yalnızlığın yürüttüğü bir yasa kadar makul bir öngörüde saklı tüm beyanatım: Vasıfsız addedilen o kimliğin izdüşümü meylettiğim her yeni gün beraberinde taşıdığı umut zerrecikleri iken gök kubbeden sızan; ellerimle topladığım meyvelerin özünde saklı o rehavet yüklü kekremsi tat her nasılsa edindiğim bir izlenime rağbet edip gölgelensem de gün ışığında bu yüzden dokunaklı her şarkıda kendimi bulup ardından kaybediyorum rahvan bir gülüşe sakladığım gözyaşlarım aktıkça bir çırpıda kayboluyorum hangi boyut ise sığamadığım…
Marazi bir alışkanlık benimki bir o kadar zararsız ve hüznü soluyup akıttığım bir buhran ne de olsa gelişen hiçbir kurguya müdahil değilim varsıl gösterilerine sığdıramadıkları o maskeler ile peyda oldukça adım başı ve işte yeniden başladı o sahte gülücükler ardına gizlendikleri imkânsızlık yüklü öngörüleri ile cezalandırdıklarına kani oldukları.
Muğlak yetilerimin girizgahında işgal ettiğim o farkındalık sayesinde anlam bulduğum anlamsızlığın seyrinde bir nebze de olsa yansıttığına vakıf olmadığımı asla sanma.
Iskalandığım her güdümlü vuruşta kaybolduğuma kani olup bir çiçeğe dönüştüğüm yıldızsız gecede.
Vakur bir vurdumduymazlık iken peyda olan kıblemi sol yanımda saklıyorum içine tıkıştırdığım hüzün bulutları meyletmişken.
Hazin yüklü bir imgenin sırdaş çaprazında gizlediğim emsalsiz dokunuşun ile var olduğuma dair bir inanç geliştirdim: öyle ya, yoklukla imtihan olduğum bir ömrün ertesinde kırık gölgeler bile istifledikleri ile yol vermişken bir kez aşk’a.
Haznesinde saklı yükümlülük, gıyabımda ne çok tereddüt yüklü sakıncalı ve müphem sanrılar, kıdemliyim ne de olsa hem de kendimi bildim bileli. Bir kıvılcım ise gök kubbede çakılı gök gürültüsüne eşlik eden nicedir tasarrufundayım öznel ve nesnel hükümlerin. Mümkün mertebe yok oluyorum her gün bitiminde ve karıştıkça bağnaz yalnızlığıma görünmez olduğuma kabi bir tahakküm ile eşlik eden donatıda yer veriyorum alaycı pervasızlığına komik yargıları iken düşen payıma.
Aşkın yüzüne hürmet, donanımlıyım bir izlekte saklı iken son görüntün: yokluğa hibeli ve içindeki bin bir yanılsama ile rücu etmiş bir melekmişçesine çalıp çırpıyorum mizansenlerde saklı kırık imgeleri ve seğirtiyorum bir yakadan ulaşılmazlığa yelken açmışken: hüznün coşkusu, gönlün yortusu ve bilinmezliğin mizacında yığılı evrimlerde can bulmaksa fazlasıyla yorgunum yine de pes etmek yok lügatimde tüm beklentileri geri püskürtüp.
Bir eklentide mızrabı kırık bir nüansın tevekkülü iken yüreğe doğan ve tümlenen bir uzantı iken hayat pazarında serdim sereli benliğimi sersem sepelek kıvranıyor sevda okları nokta atışlarına aldırmaksızın yer veriyorum yoldan çıkmış dürtülerin gıyabında can çekişen mısralarda yığdığım anlık tereddütlerimi ve vakıf olmadığım her ne ise sadece O’na havale ediyorum biliyorum ki geri dönümü merhamet ve sevgi yüklü dokunuşlar tahayyül ettiğimin de çok ama çok ötesinde zire yüreğim hayli kırgın ve durgun nüktedanlığı bir marifet bilip için için ağlayıp zaman zaman boğulsam da rehavete.
Teamülü hazin,
Sarnıcı kayıp
Döngü muhtelif
Aşk ne de muzdarip.
Kıvrak bir serzeniş benimki tüm muhalefetimi sakıncaları ile gölgede bıraksa da demli bir yenilgi çoğunun nazarında: Ya nedir senin payına düşen?
İzlemedeyim ve farkında da her ne kadar muğlâk bir öngörü geliştirmiş olsan da.
Çeperinde yığılı iken gök kubbenin nazarında ne ise tekabül ettiğim.
Yılgı bildiğim o yanılgı kadar asılsızsın belki de varlığının güdümlü rehavetinde kaybolduğuma vakıf olduğum sessiz bir şarkının nakaratında gizli bir yoksunluksun yok bildiğin tümcelere kerelerce yığıp sunumunda iken döngüye muktedir bir yalnızlığın sarkaç bildiğim deviniminde bu yüzden ne çok gel-gitten muzdaripim, muğlâk bir sancıya yaslanıp yansıttığım: bil mukabele ey anlamsızlık ve hoş geldin sevaplarım bir ömre yığdığım ve sakındığım nefret yüklü nöbetler her nasılsa mizaçların vazgeçilmezi işte bu yüzden töhmet altındaki vasıfsızlıklar ile asla muhatap değilim bilfiil işgal edilmiş iken varlığım ve yüreksiz dokunuşlara sakladığım acının kırık lehçesi.
Yılgısında cesaretlendiğim söz öbekleri iken ahkâm kesmenin çok ötesinde, payidar bir hüzün telkin etmekte o durağan kıtalarda kaybolmuşluğuma mahal vermez iken rötuşlu insan suretleri.
Kıyama durdukça ve mesken edindikçe rabıtası ulaşılmaz mahremiyet yüklü tüm gölgelere atıfta bulunmaksa yoksun kılındığım son bir izlek kadar berhudar sayısız safsata.
Bir edimde yitik tüm söylence, bir rehavet çökerken istimlâk edilmiş metnin yüreğin ellerimin titremesiyle boca ediyorum mürekkebi: Durağan satırlara gizlediğim öfkeli beyanatları bilinmezliğe mahal verip de tedirgin yüklemleri ayrı tutuyorum olur da kaybederse yolunu. Bir çocuk kadar masum tüm yetileri zamanın bizler kirlettiğine kani olup bol bol sayıp sövdükçe. Lehçesi anlaşılmaz iken kural dışı tüm bağnazlıklar el veriyor yüksünlüğe ve pervasızlığa. Anlık nüanslar kadar karmaşık ve bir o kadar çetrefilli söz yumakları sırıtan imgeler devingen ruhun bir girizgâhı iken kıdemli bir var oluş evrenin tahakkümünde yine de ıssızlığın meziyet bildiği kuytularda saklanmak payıma düşen tüm kemirgen ve hülasa aykırılıklar tabi olsa da anlaşılmazlığın çeperinde beyanat verdikçe kader.
Demli satırlar nemli kâğıtlarda can buluyor, kırık aynalar yokluğa nazire edercesine çoğaltıyor tüm yansımaları belki de aşkı tutuklu ve tutkulu kılan bir meziyet bizlerin tabi olduğu evren: Rücu etmekse döngüye, dönencenin tabi olduğu ne çok evrede gizli o tahakküm. Yerli yersiz yoran ve yordayan sahipsiz cümleler bir kıbleyi yön tayin etmiş yeri geldi mi gıybeti. Mühimmat deposu o infilak eden ve kemiren bağnazlık. Öznel bir rakıma ulaşmışken evren, irdelenen her dokunuş ayrı anlam yüklüyor. Ve eklentili cümleleri zar zor zapt ediyorum olmadı dönüyorum sırtımı ama geçemediğim bir aşkın tılsımı iken yüreği esir alan bin bir aldanış yüklüyorlar dolgun ve rahvan yarım kalmışlıklara sığdıramadıkları öfkeyi.
Kâh bir vasıf kâh kemirgen bir mizaç kâh bir dokunuş kâh bir yok oluş ve kaybolmaksa marifet yüksünmüyorum nizamı kayıp çehrelerden ve saklı kıldığım sakıncaları göz ardı edip defalarca düşüyorum yola düşkün yılgıları bir maharetmişçesine soyup soğana çeviriyorum sızan ne ise gönül çeperimden hele ki ah ettiğim sükûtu ikrardan sayanlara nazire edercesine o tutanağa istifliyorum hitabetleri yıkık dökük şehirlerin saklı coğrafyasında hüküm süren yoksun ve batıl itikatları ile solunan havayı rahvan bir çöle dönüştüren ne varsa.
İsraf edilen yeri geldi mi pay edilen fazlasıyla tahammülsüz ve edilgen bir hüküm iken sonunu getiremediğim bir cümleye mal ediyorum üzünç yüklü imgeleri tüm sırıtkanlığı ile rest çekmişken kâinata ne de olsa yerli yersiz bir dokunuş tahayyül ettiğimden de öte.
Miadı dolmuş bir takvimin son yaprağında ıstırap yüklü gizlediğim yine de aşikâr kıldığım ve muvaffak olamadığım söylenceleri serpiştiriyorum yürüdükçe ve gözden kaybolan her acıyı gömüyorum en derine biteviye örselensem de yok sayılsam da.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.