- 1076 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
KAHROLASICA KÖY ENSTİTÜLERİ(!) - KAHROLASICA İMAM HATİPLER(!) -6-
Köy enstitülerinin kapanması ile ilgili pek çok sebep ileri sürülse de temelde iki husus vardı ki aslında bu iki husus birbiriyle iç içe kavramlar olarak algılanıyordu: 1-Köy enstitüleri dinsizliği aşılıyor 2- Köy enstitüleri CHP nin arka bahçesi hatta daha da ileri giderek komünizme hizmet ediyor.
Mesela bir bayan öğretmenin derslerde ‘’ Din ve devlet olmasa beşeriyet saadete erişir’’ dediği ileri sürülüyor, öğretmenleri bırakın bazı öğrencilerin bile komünizm propagandası yaptığı yönünde şikayetler oluyordu. Şikayetler özellikle Hasanoğlan Köy Enstitüsü üzerinde yoğunlaşmıştı.
İlginç olan bir başka husus da köy enstitülerinde komünizm aşılanıyor dendiği halde mesela Hasanoğlan Köy Enstitüsünde öğrenciler arasında sol- sağ kavgalarının başlamış olmasıydı.( Yani sağ görüş de var okullarda) Hatta zamanın İlköğetim Genel Müdürü İ.Hakkı Tonguç bu okula gelmiş ve şöyle bir konuşma yapmıştı:
‘’Ateşle oynuyorsunuz, kendi yaptığınız binanın temellerini oyuyorsunuz. Yapılamaz sanıyorsunuz, ama bir gün bu enstitüleri kapatırlar. Aklınızı başınıza toplayın.”
Peki köy enstitüleri sadece sağ kesimin karşı çıkış sebepleriyle mi kapatıldı? Yani toplamda dört öğrenci kömünizm suçlamasıyla suçlanmış, bir kaç öğretmen hakkında komünizm ve dinsizlik telkin ediyorlar şikayetleri mi bu okulların sonu olmuştu?
Buraya ufak bir anı sıkıştırayım.
1970 li yıllardan biriydi. Seneyi tam hatırlamıyorum ama olay aynen gözlerimin önünde. Bakırköy Lisesinde Biyoloji dersindeyiz. Bayan öğretmenimiz tahtada sanırım mitoz bölünmeyi filan anlatıyor. Elinde tebeşirle tahtaya şekiller çiziyor. O anda sınıfın zemininde bir hamam böceği dolaşmaya başladı. Bizim haylazlar dersi kaynatmak için başladılar ‘’ Hocam sınıfta hamam böceği var’’ diye yaygaraya. Bazı kızlar da güya korkmuşlardı ve sıraların, masaların üzerine çıkarak çığlık atmaya başladılar. Sınıfta tam bir kargaşa.
Öğretmenimiz oldukça kızdı ve hamam böceğinin üzerine basarak öldürdü; daha sonra da pencereden attı.
Bunun üzerine başladık ‘’ Hocam sizde hiç mi insaf yok? Hiç mi Allah korkusu yok? Nasıl kıydınız minicik bir canlıya’’ demeye.
Öğretmen daha da kızdı : ‘’ Allah yok ki korkusu da olsun’’
Bazı arkadaşlar öğretmeni alkışlarken bazılarımız hayretler içindeydik ve sınıfta bir anda ‘’Allah vardır- yoktur’’ tartışması başladı öğrenciler arasında. Öğretmen artık kontrolü tamamen kaybetmişti.
Ben ‘’Allah vardır’’ diyen grupta olmakla birlikte ‘’Yoktur’’ diyenlerin ileri sürdükleri bazı iddialara ‘’ Bak burada haklısınız.’’ Diyordum.
Teneffüste bir arkadaş yanıma geldi ve ‘’ Sen Allah’a inanıyorsun ama bazı tereddütlerin var. Eğer bizle bir yere gelirsen sana orada Allah’ın varlığını kesin kanıtlayacağız.’’ Dediler.
Ertesi gün onların dediği yere gittim ve hayatımda ilk kez- daha önce sadece adını duyduğum- Said-i Nursi’nin Risale-i Nur denen kitaplarıyla karşılaştım. Yani ‘’Allah- vardır-yoktur’’ tartışması CHP li bir babanın oğlu olan beni ilk kez Nurcularla tanıştırmış, bir müddet Nurcu olarak takılmama sebep olmuştu.
Şunu demeye çalışıyorum: Okullarda her zaman böyle tartışmalar olur. O yıllarda bir öğretmen, ya da bazı öğretmenler ‘’Allah yoktur’’ dese de bizim okulumuz kapatılmamıştı. O halde Köy enstitülerinin kapatılmasını sadece böyle bir sebebe bağlamak doğru değildir.
Komünizm olayına bağlamak da doğru değildir. Çünkü bizim dönemimizde de pek çok öğretmen ve arkadaşımız ‘’ Sen komünist misin?’’ diye sorduğumuzda ‘’ Keşke olabilsem. Komünist olmak bir şereftir.’’ Diyorlardı ama okullarımızı kapatan olmuyordu. Ya da tam tersi söylemlerde olanlar yüzünden de okullar kapatılmıyordu.
Şunu unutmamak lazım ki köy enstitülerinde ders veren ve çoğu, hatta neredeyse tamamı sol görüşlü olan öğretmenler şehir ve ilçelerdeki yüksek okullarda, liselerde de ders veriyorlardı ama hiç bir şehir ya da ilçe okulunun kapatılması düşünülmüyordu.
O halde işin içinde başka bir iş vardı.
Mesela 1940 da Köy enstitülerinin açılmasını büyük bir bayram olarak sayfalarına taşıyan Cumhuriyet gazetesi 1945 de niçin ‘’ Komünist Köy Enstitüsü öğretmeni mahkum oldu’’ diye başlık atmıştı? ( Resim 1 ) Neden böyle yargısız infaza gidip ‘’Komünist olduğu iddia edilen’’ değil de direkt’’ Kominst’’ ifadesini kullanmıştı?
Mesela köy enstitüsü öğrencileri Nazım Hikmet şiirleri yüzünden komünist olarak yaftalanırlen başta köy enstitülerini destekleyen Cumhuriyet Gazetesi 17 Haziran 1951 de yani köy enstitüleri henüz kapanmadan önce niçin Nazım Hikmet’in bir resmini yayınlayıp ‘’ Resmi de geldi. Bu tavsiye, resmi teksir ettirip dağıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün’’ diyordu. Ve aynı gazete yıllar sonra tekrar Nazım Hikmetçi oluyordu?
Gelin bir başka şeye daha bakalım. Daha doğrusu bir kronoloji yapalım.
1936 yılında Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı görevi sırasında, köy halkına pratik bilgi vermek amacı ile KÖY EĞİTMENİ PROJESİ’ne başlanır. Bu, Köy Enstitüleri’nin temelidir.
17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri Kanunu kabul edilir.
1943 yılında yapılan 2. Milli Eğitim Şûrası’nda Köy Enstitüleri aleyhinde yaygın bir kulis faaliyeti yapılmış ve Köy Enstitüleri bir "İptidailiğe dönüş" olarak( İlkelliğe yani ) kabul edilmiştir.
1946 yılında Bakan Hasan Áli Yücel ve Köy Enstitüleri’nin mimarı İ.Hakkı Tonguç görevlerinden alınmışlardır. Milli Eğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer getirilmiştir.
1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlar ile öğretmene toprak verilmesi güçleştirilmiş, dağıtılmış kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemenin geri alınmasına karar verilmiştir. Öğretmen, yeni Türk köyünün yapıcısı değil, sadece okuma yazmayı öğreten tutucu bir bürokrat haline getirilmiştir.
1947 ve 1948 yıllarında çıkarılan 5012 ve 5210 sayılı kanunlar ile köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkarılmıştır.
1947-48 ders yılında, Köy Enstitüleri’nin beyin kadrosunu üreten YÜKSEK KÖY ENSTİTÜLERİ kapatılmıştır. (Bu kurum 1942-43 öğretim yılında açılmıştı.)
29.04.1947’de çıkarılan yönetmelikle öğrencilerin okul yönetimine etkin olarak katılmaları engellenmiştir.
09.05.1947 tarihli genelge ile, KIZ VE ERKEK ÖĞRENCİLER, BİRBİRLERİNDEN AYRILMIŞTIR.
20.05.1947 tarihli genelge ile, dünya klasiklerinden yapılmış çeviriler toplattırılmış ve yakılmıştır.
1948’de öğretim programı değiştirilmiş, iş eğitimi ilkeleri kaldırılarak, enstitüler klasik okullara dönüştürülmüştür."
"Bütün bunlar yapılırken iktidarda tek başına CHP vardı. Tek başına kelimesinin altını çizmek lazım. Tek başına iktidarsın ama köy enstitülerinin yaşaması ve devamı için değil yavaş yavaş kapanması için çalışıyorsun. Neden?
Ve 1954 yılında gerçek işlevinden uzaklaştırılmış olan Köy Enstitüleri DP iktidarı tarafından öğretmen okullarına dönüştürülüyor ama sen kalkıp ‘’ Köy enstitülerini DP kapattı’’ diyorsun. Ne hakla?
DP aslında köy enstitülerini kapatmadı. CHP tarafından zaten Öğretmen Okullarına dönüştürülmüş ama adı konmamış olan bu kuruma bir ad verdi ve Köy Enstitüleri yerine bu okullara ‘’ Öğretmen Okulları’’ dedi.
Değişen de aslında bir kaç husustu: 1- Artık öğretmen okullarına sadece köy çocukları değil kasaba çocukları da alınmaya başladı ( ¼ Oranında )[Bu uygulama aslında DP nin baskılarıyla 1949 da başlamıştı.] 2- Artık bu okullardan ziraatçı, sağlıkçı, marangoz, demirci, inşaat işçisi değil sadece ve sadece öğretmen yetişecekti. Öğretmenlik dışındaki branşlar için o branşlarla ilgili okullar açılmaya başlandı. 3- Öğretmen okulları mezunu öğretmenler ile yüksek okul mezunu öğretmenler arasındaki o büyük maaş farklılığı kaldırıldı.
Hani bir fıkra vardır. İki Karadenizli oturmuş kahvaltı yapıyorlar ama biri bir türlü çatalını zeytine saplayamıyor. Bayağı bir uğraşıyor ama başaramıyor. Bunun üzerine öteki Karadenizli alıyor çatalı, zeytine saplıyor ve arkadaşına uzatıyor. Bunun üzerine o beceriksiz şöyle diyor ‘’ Ula ben o kadar yormasaydım, sen zor yakalardın’’ Evet. Aslında zeytini bayağı yoran CHP dir. DP sadece çatalı saplamıştır o kadar.
Neden peki? Neden İsmet Paşa’nın medar-ı İftiharı olan köy enstitüleri onun için bile artık ‘’Tü kaka’’ olmuştu?
Şimdi kimse bana ‘’ Yok yahu.İsmet Paşa bu kadar sevdiği köy enstitülerine daha sonra karşı olamazdı’’ Demesin. Köy enstitülüler bu olayı oldukça yumuşatsalar da onlar da bunun farkındalardı aslında. Nasıl mı?
Buyurun.
TALİP APAYDIN ANLATIYOR:
“İnönü’ye çok kırıldık tabii o zamanlar. Nasıl göz yumdu bunlara, nasıl olur, ‘cumhuriyetin eserleri içinde en sevgilisi’ dediği, ‘haklarını ömrüm boyunca takip edeceğim’ dediği halde, nasıl böyle unuttu diye içimizden kırıldık. İsmail Hakkı Tonguç bir defa olsun gitmedi İnönü’yü ziyarete...”
“Biz bunu sonradan Tonguç’a sorduk. ‘Neden böyle yaptı?’ dedik, yani neden engelleyemedi?. ‘İnönü her şeyden evvel politikacı’ dedi, ve bir partinin bunca yıllık genel başkanı. O genel başkanlığını sürdürebilmesi için hangi kanat ağırlıkta ise o yandan olabilir.’
Tekrar aynı soruyu soralım: İsmet İnönü ‘’Cumhuriyetin eserleri içinde en sevgilisi’’ dediği ‘’Haklarını ömrüm boyunca savunacağım’’ dediği Köy Enstitülerinden niçin vazgeçmişti?
Sebep aslında gayet açıktı ve o sebebin adı her zaman olduğu gibi ABD idi.
II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin’in Türkiye’den Kars, Artvin ve Ardahan’ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef de( İsmet İnönü) ABD’den askeri destek istemişti.Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye’de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
İşte asıl sebep buydu.
Bir taraftan ABD nin istekleri, öte taraftan 1946 seçimlerini ‘’Açık oy- gizli sayım’’ esası ile kazanmış olsa da bundan sonraki seçimler için işinin zor olduğunu gören İnönü ve CHP hükümeti de canla başla köy enstitülerini savunmak yerine sürekli onları köy öğretmen okullarına dönüştürecek düzenlemeler yapıyorlardı. Yani bir taraftan tamamen kapatmayarak köy enstitüleri taraftarlarına mavi boncuk dağıtırken, öte taraftan devamlı yeni düzenlemelerle köy enstitülerine karşı olanlara mavi boncuk dağıtmaya çalışıyordu.Ne şiş yansın ne kebap olayı…
Her ne kadar ‘’Arka bahçe’’ tabiri henüz icat edilmemiş olsa da her zaman CHP nin arka bahçesi olduğu düşünülen köy enstitüleri zalim politikanın bir eseri olarak kurulmuş ve yine zalim politikaya kurban verilmişti.
Köy enstitüleri aslında neydi? Ya da Köy Enstitüsü ruhu denen şey aslında neydi? Sorusunun cevabı ile yazının Köy Enstitüleri bölümüne noktayı koyalım.
Köy Enstitüleri aslında neydi?
Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü mezunu Ahmet Usta, konuşuyor:
“Köy Enstitüleri çağdaş düşünen, üreten, özgürlükten ve bilimden yana, toplumu geliştirecek bir insan yetiştiriyordu. Aslında Köy Enstitüleri bir devrimdi. Enstitülerle kalkınma, aydınlanma köyden başlatılmıştı. Enstitüler yeni kurulmuş cumhuriyetin niteliklerini özümseyen insanlar yetiştiriyordu. Bu devrim başarıya ulaşmış olsaydı bugünkü dinci, bağnaz zihniyet olmazdı
Enstitüleri kapattılar ama o ruhu yok edemediler. Bir bakıyorsunuz Gezi’de, bir bakıyorsunuz derelerine, doğasına sahip çıkan bir köyde ortaya çıkıyor. Köy Enstitüleri kapandı ama Köy Enstitüsü ruhu ölmedi, yok olmadı. Bu ruh bilimin ışığında devrim ruhudur, özgürleşme ruhudur. Köy Enstitülerinin devrim ruhu yaşamaya devam edecek ve asla yok olmayacaktır’’.
Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü mezunu Hüsamettin Çıtır ise şunları söylüyor:
“Köy Enstitülerinde üreten, düşünen, sorgulayan, eleştiren insan yetiştirmeyi hedeflemişti. Bu durum ağaları ve iktidarları korkuttu. Köy Enstitülerine dine karşı, komünist yuvaları olarak iftira attılar. Ben enstitü mezunu olarak üç defa Kuranıkerim’i hatmettim, on iki yaşımda camide müezzinlik yaptım. Köy Enstitüsünde okuyan hiç kimse dine karşı değildi”
Hem Gezinin Ruhu olup hem de dine karşı olmamak nasıl bir şeydir orasını pek anlamasam da neticede Köy Enstitülerinin ruhunu bize en güzel şekilde ifade etmiştir eski bir köy enstitülü olan Ahmet Usta... Köy Enstitüsü Ruhu= Gezi Ruhu
Hüsamettin Çıtır’a bakacak olursanız da Gezi Eylemcileri için ‘’ Hepsi daha 12 yaşında hafız olmuş çocuklardı. O yaşlarda müezzinlik yapıyorlardı camilerde. Biraz daha büyüyüp delikanlı olduklarında da Allah yolunda devrim yapmaya çalıştılar.’’ Diyesiniz gelir. Öyle ya madem Köy Enstitüsü Ruhu= Gezi Ruhudur; madem ki köy enstitülüler kur’anı üç defa hatmedip 12 yaşında camilerde müzeezzinlik yaparlar o halde bu denklemden çıkan sonuç Gezi eylemcileri= Dine karşı olmayan hafız çocuklardı olmaz mı?
Ve en son olarak
Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden 1944 yılında mezun olan Nedim Menekşe’yi dinleyelim:
“Köy Enstitülerini kapatan, Cumhuriyete karşı zihniyettir. O zihniyet bugün iktidardadır.Yeni Türkiye diye bir şey yok. Atatürk’ün Türkiye’si duruyor. Yeni Türkiye dedikleri Atatürk’ün, cumhuriyet kazanımlarının, laikliğin, hukuk devletinin olmadığı bir Türkiye’dir”
Köy Enstitülerini kapatan zihniyet Cumhuriyete karşı olan AKP zihniyeti ! Peki CHP zihniyeti? O neden yok.? Bu okulların kapatılmasında ( Ki avaz avaz bağırıyorum. Ka-pan-ma-dı-lar. Öğretmen okulları olarak devam ettiler.) DP kadar ( Yani AKP zihniyeti diyelim) CHP nin de , hatta DP den daha fazla CHP nin rolü yok mu?
Şu anda tek başına iktidarda olan AKP ye bir tek imam-hatip lisesini kapattırabilir misiniz?
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha gece gündüz ‘’ Gerici, yobaz, çağ dışı eğitim veriyorlar’’ deyin.( Ki deniyor zaten) Hatta ‘’ Semtimizde İmam- hatip İstemiyoruz’’ Deyin tek bir imam-hatip lisesi ya da orta okulunu kapattırabilir misiniz? ( Bakın tüm İmam-Hatipler de demiyorum. Sadece bir tane diyorum)Bir tek imam hatip okulunda muhalefetin de beğenebileceği tek bir yeni düzenleme yaptırtabilir misiniz? Hayır. Peki CHP 27 Kasım 1947 de, hâla tek başına iktidarken Hasanoğlan Köy Enstitüsünü niçin kapattı? Bunu getirip de tek başına ‘’ Bize komünist dediler, bize dinsiz dediler.’’ Sebebine bağlayamazsınız.
Ve bu sayın ağabeylerim, sanırım hepsi öğretmen emeklisidirler. Bu ellerinden öptüğüm( Ben öğretmenim. Siyasi görüşü ne olursa olsun öğretmenimin elini öperim.) değerli hocalarım neden hâla böyle bir röportajı Nazım Hikmet’in suratına tüküren ve milleti de tükürmeye davet eden Cumhuriyet gazetesine verirler?
Oldum olası ben bu tezatı anlayabilmiş değilim.Sırf adı Cumhuriyet diye - bukalemun gibi devamlı renk değiştiren bir gazete- nasıl hâla bu kadar sevilir anlayamıyorum.
Evet…Köy enstitüleri ile ilgili daha pek çok şey yazmak, konuşmak mümkün elbette ama ben bu kısmı noktalıyorum. Gelecek bölümlerde İmam-Hatipleri ele alacağız.
YORUMLAR
Hocam zaten belirtmişsiniz nedenini onlar işine geldiği zaman bukelemun gibi renk değiştirirler ve samimiyetlerinide böylelikle belli ederler Benim anlamadığım bu kominizim akımı Türkiyede bu kadar neden ilgi odağı olmuş ve niye olmuş anlamış değilim saygılarımla
sami biberoğulları
Komünizmin Türkiye'de ilgi odağı olmasının iki sebebi vardır?
1- Türkiye fakir bir ülkedir. Daha doğrusu fakiri bol olan bir ülkedir. Komunizm ise insanlara servet dağılımında eşitlik vaat etmektedir. İşin doğrusu komünist düşüncede olanlar da bilir bizim ülkeye komünizm gelse bile refahta değil de açlıkta eşit olacağımızı ama düşünce şu: Madem ben açım herkes aç olsun.Kmünizm aslında evet bir eşitlik sağlıyor ama bu '' Ben geberiyorum sen de geber'' eşitliği yoksa '' ben yaşıyorum sen de yaşa '' eşitliği değil.
2- Komünizm aslında bir dini inanç değildir ama bizim ülkemizde hep dinsizlik olarak kabul edilmiş, bu yüzden de din denen kavrama karşı olanların sığındığı, ya da toplandığı bir şemsiye olmuştur. Komünizm sayesinde din baskısından kurtulacaklar en azından farz edelim caddede, sokakta, parkta bahçede, vapurda, belediye otobüsünde serbestçe kafa çekerken hiç kimse onları ''Vay ayyaş vay '' diye ayıplamayacaktır.
Kısaca bu iki sebep işte.
Selam ve sevgilerimle.
Selâmünaleyküm!
Sami Hocam,
Bugüne kadarki yazıları topluca okudum.
Serinin devamını da gene son bölümde topluca okuyacağım.
Bugüne kadar yazdıklarınız için yürekten tebrik ve teşekkürlerimi kabul buyrun lütfen.
Sıhhat ve huzur dileklerimle..
sami biberoğulları
Bundan sonraki bölümde inşallah İmam-Hatipleri ele alacağım.
İlginize tekrar teşekkür ediyor selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Allah'a ( C.C) Emanet olasın.
Sami Bey...
Eğitim tarihinin oldukça "netameli" bir konusunu "objektif" olarak sunduğunuzu söylemek isterim.Her makaleyi birkaç defa okudum,zaten uzun dönemdir üzerinde "okumalar" yaptığım bir alandır Köy Enstitüleri...
Gayretinizden dolayı teşekkür ederim.
Yine de bu konuda merakları olup,okumak isteyenlere de şu 3 kitabı tavsiye ederim.
1-Bozkırdaki Çekirdek...Kemal Tahir.
2-Alla Turca'nın Sonu.......Necdet Uğur.(Bir öz eleştiriye davet gibi.Kitapta da var bu cümle...)
3-Orada Bir Köy Var Uzakta...Asım Karaömerlioğlu.
sabri ayçiçek tarafından 1/24/2016 11:44:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
ışığınız olsun bilginiz olsun hele ki aktarımdaki sürükleyiciliğe de nazara aldık mı...
emeğinize, kaleminize sağlık Sami Hocam.
selam ve saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
İnşallah bunu köy enstitülerinin savunucusu bizim dinsizler okur da solun ve CHP nin nasıl bir çıkmazda olduğunu anlarlar.TEŞEKKÜRLER Sami Hocam.Güzel bir makale olmuş.Selamlarımla..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, yakın tarihe bundan daha güçlü bir ışık tutulamazdı!...
'İlle de odunumun parası' anlayışsızlığı, riyakarlığı, tutarsızlığı ve kötü niyeti bütün açıklığı ile karşımızda!...
Daha ne denebilir ki!...
Sevgi, saygı ve selamlarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Hocam, Köy Enstütileri'ni irdeleyip yazarken ülkemizdeki çarpıklığı da gözler önüne serdin.
İnsanlar, görmek istemediklerine gözlerini, duymak istemediklerine kulaklarını kapatmayı iyi biliyor.
Emeğine saygı duyarak kutluyorum.
Selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.