- 685 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O Küçücük Bulut
Kar yağmasına sevinen çocuklar gibi… Üşümekten korkmuyorum. Sadece kar tanelerinin nazlı nazlı süzülüşüne odaklanıyor gözlerim. Öyle ağır ağır inerken gökyüzünden, üzerine yağdıkları her şeyi yavaşlatıp sükûnete davet ediyorlar sanki. İnsanlar ağır adımlar atıyorlar onlar varken. Adımlarının farkına varıyorlar böylece. Yürüdüklerinin, bir yolda olduklarının, karşı pencerelerin… Gidecekleri yer önceki gibi gözlerine bir perde olmuyor, gitmek bilmeyen hayaliyle.
Elleri üşüyor gitgide, nefesleri buhar olup şekiller çiziyor önlerinde. “Senin nefesinim ben” dercesine salınıp duruyorlar boşlukta. “Biraz hızlansam” diyor o nefeslerin sahipleri, “Bu kadar kendinle baş başa kalmak çok yorucu bir şey… Anlamları sorgular oluyorsun. Mesela ‘nereye gidiyorum ben?’ ”
Hiç düşünmedikleri şeyleri, düşünmeye değer bir şekle sokan bir büyü yaratıyor o beyaz, ilahi dokunuşlar. Yağmayı bıraksalar da etkileri devam ediyor… Yerlerde oluşturdukları beyaz yığınla yavaşlatıyorlar insanları yine, çevrelerine bakmaya zorluyorlar.
Oysa gidecekleri o yerde sıcacık ısınırken elleri, çok tanıdık geliyordu her şey. Dikkatli bakmaya gerek bile duymadan, öylesine süzüyorlardı etraflarını. Birbirinin birer yansımasıymış gibi hep benzer sözler söylüyordu herkes sanki. Karda yürüyen biri gibi nefeslerini görmüyorlardı. Eğer onlar da konuşurken birden buhar olup şekiller çizseydi nefesleri, bu kadar aynı olurlar mıydı? Yoksa karşılarındaki yüzlerde buldukları, onlardan zerre farkı olmayan kendilerini onun içine koyar, onunla birlikte salınıp dururlar mıydı nefese bürünmüş diğer ruhlar arasında?
Nefesleri onlara yeteri kadar kendilerini hatırlatıp görevlerini tamamlamış olmanın huzuruyla görünmez olduğunda, yine bu kadar benzer şeyler söylerler miydi? Yoksa farklı cümleleri mi olurdu, içini nefesleriyle doldurdukları… Az önce gördükleri, diğer nefeslerle karışmadan kendi sınırlarını koruyup kollayan o küçücük bulutta onlar da kendi sınırlarını mı bulurlardı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.