TUŞLU TELEFON, KADİFE PANTOLONUM, BARDAKTA MISIR
Kebanlı’ların ‘Kapalı’ dedikleri durakta (Elazığ merkezde oturanlar da ‘Kapalı’ diyordu sanki) bekliyordum. Üstüme başıma baktım, çamur filan sıçramamıştı üstüme. Bir kız bana baktı, bardakla satılan mısırını yemeye devam etti, diğer tarafa döndü. Diğer tarafa dönme sebebinin dişinin arasına girmiş olan mısır parçası olduğunu düşündüm. Bu bana çok komik gelmişti. Yüzü bana dönükken dişine girmiş olan mısır parçasını diliyle veya eliyle veya kürdanla temizlemekten utanıyor, çekiniyordu. Pembe diliyle damağını, dişlerinin arasını temizleyen başörtülü bir kız düşündüm. Bu bana tuhaf gelmemişti. Bana dönükken de temizleyebilirdi ama yapmamıştı. Diğer tarafa döndüğünde de birileri görebilirdi. Benden çekinme sebebi neydi?
Baştan aşağı örtülü bir kız ve bardakta mısır hakkında düşünmek istiyordum ama aklım karıştı. Böyle saçma şeylerle meşgul olmamalıydım. Kızın benden çekinmesinin bir anlamı yoktu. İçime girmiş olan küçük bir şeytan beni sürükledi bir yerlere doğru. ‘’İnsan çekindiği insana karşı bir şeyler hisseder!’’ diye bir özlü söz geldi bir yerlerden aklıma. Mesela kendine çok güvenen kızlar bile erkek arkadaşının yanında dişlerinin arasına girmiş olan mısır parçasını temizlemekten hoşlanmazlar… Evet, bu mantıklıydı. Yeşilimsi bir pardösü giyen kızın (fazla dindar olmayan örtülü kızların giydiği cinsten, biraz gösterişli, biraz seksi) bana dönmesini bekledim.
Bana doğru döndüğünde dişlerini filan temizlemiş gibi durmuyordu. Bu beni utandırdı, yanlış düşünmüş, içimde kızı aşağılamıştım. Sanki beni yukarıdan aşağıya süzüyordu gözleri oldukça güzel olan kız. Ben çaktırmadan diğer tarafa döndüm, kendime zaman tanıdım. Üstümde bir tuhaflık olmalıydı. Yoksa öyle bakmazdı. Ansızın durağın arkasına doğru yürüdüm, saklanmak istiyordum.
Bu kızla aramızdaki iletişimin veya sorunun sebebi cinsellik veya ona benzer bir şey değildi. Aşk da olamayacağına göre büyük bir sorun vardı… Doğru ya! Evet, geçen hafta da otobüste birbirimizin farkına varmıştık. Belki önceki hafta da bir şeyler geçmişti aramızda.
Ansızın aklıma onun örtülü bir kız olarak giyim konusundaki hassasiyeti geldi. Geldi ve gitti. O her gün farklı bir pardösü giyiyordu. Bunu nasıl unutmuştum! Dar kesim kot pardösü, serin havalar için pembesi tunik filan. Giydiği elbiseleri hatırlamaya çalıştım. Gerçekten etkiyiciydi. Dolce & Gabbana giydiği kesindi! Ama benim Dolce & Gabbana hakkında bir fikrim yoktu. LCW’nin (leceve diye okudum) kesimleri berbat olan şeylerinden alıyordum yakın zamana kadar. Sorun daha büyüktü son zamanlarda. Elbise almaktan iyice nefret etmiştim.
Evet, geçen hafta karşılaştığımda da bu kadife pantolon üstümdeydi. Başka zamanlarda da karşıma çıktığında kadife pantolon üstümdeydi. Lanet olsun, cebimde para olmasına rağmen elbise almaya gitmemiştim. Kız benim kadife pantolonumla filan dalga geçiyordu… Kesinlikle bu böyleydi! Aşüfte kendisine neden bakmıyordu! İğrenç bir şeydi, sokak ortasında dişine damağına yapışmış olan mısırı temizlemek! Kendimi aşağılanmış hissetmiyordum artık… Çantasında kürdan da taşıyabilirdi pekâlâ!
Hem tesadüfen aynı pantolonu giydiğim gün karşılaşıyordum bu kızla. Yoksa diğer günlerde giydiğim farklı pantolonlarım vardı. Biraz durunca birden fazla montumun olmadığını hatırladım. En azından soğuk günlerde giyeceğim mont tek bir taneydi. Mevsimlik montu hesaba katmıyordum. Bu kadar ahmak olduğuma şaşırmadım. Bir Allah’ın kuluna tek kuruş borcun olmamasına rağmen cebindeki telefon tuşluydu. Aklıma düzenbaz arkadaşımın lafı geldi: ‘’Cumali hala tuşlu telefon mu kullanıyorsun? Valla, ben kız olsam tuşlu telefon kullanan erkeğe çiçek vermem!’’ Allah’tan tuşlu telefonumu çıkarmamıştım. Ama önceki günlerde Philips marka beyaz renkli tuşlu telefonumu (Xenium F511 serisi) görmüştü mutlaka.
Böyle aptalca ve ahmakça fikirler bana göre değildi. Ben şeyden dolayı tuşlu telefon kullanıyordum… Evet, bulmuştum sebebini, orijinal bir ahmak olmak için. Gençliğimi yaşamıyor, dokunmatik telefonla kız arkadaşımın fotoğrafını incelemiyordum. Kibar hareketlerle sevdiğim veya ‘iş’ olsun diye çıktığım kızın yüzünü zoomlamıyordum.
‘’Hakan, Z3 ne kadar?’’, ‘’Tamam, sen teknik özelliklerini incele. Bir tane alayım. Ön kamera 8 mp olsun.’’, ‘’olum alacağın ilk dokunmatik telefon! Ne ön kamerası! Arka yeter. Arka da ancak 8 mp olur.’’ Hakan’la telefonda konuşmak istiyordum. Elimi cebime attım, tekrar durağın önüne geldim. Ama kızın elinde telefon görünce vazgeçtim. Artık benimle ilgilenmiyordu.
Kız, son model, kafam kadar dokunmatik telefonunda bir şeyler kurcalıyordu. Erkek arkadaşının yüzünü zoomladığını düşündüm. Zoomlamasına gerek yoktu. Erkek arkadaşı, fotoğrafı internet kafedeki kameradan çekmişti, 250.320 boyutlarındaydı. Zevkle erkek arkadaşının fotoğrafların teknik özelliklerinden anlamadığını düşündüm. Benim dokunmatik telefon kullanmamamdan daha büyük bir sorundu. Şu an kız, o yüzü zoomladığı halde yüzdeki sivilceleri göremiyordu…
Ansızın otobüs geldi. Yeme bırakılan koyunlar nasıl birbirini iterek ilerliyorsa biz de aynı o şekilde otobüse saldırdık. Arkadan biri iri göbeği ile beni iterken kızın son durumunu görmek istiyordum ama göremedim. Ama örtülü olmanın her zaman faydası vardı. Ve güzel ve seksi olmanın. Sürünün içine dalmasına gerek yoktu onun. Mutlaka gençler yer verecekti kendisine.
Yaşlı bir kadının yanına kendimi attım nefes nefese.
Tekerlekli sandalye için ayrılan köşede dikilmişti kızcağız. Şimdi de üzülmüştüm… Örtülü ve güzel olması işe yaramamıştı. Bir gencin yerine geçip otursaydı herhalde kendisine küfür edecektim içimden. Oh ne güzel, hiçbir çaba harcamadan oturarak yolculuk edecek bir koltuk bul! Kulaklığını takmış müzik dinliyor, ayaklarının ucuna, muavinin otobüsü silmek için kullandığı paspas ve kovaya bakıyordu. Hayır, düşündüğünüz şeyi yapmadım. Yani kalkıp kıza yer vermedim. Sebebi de şu: Genelde genç hanımlara bile yer veririm. Ama bu kıza yer verdiğimde kendisi ile özellikle ilgilendiğim sanısına kapılacaktı. Hayır, öyle şeyleri sevmem. Oturmayı hak ediyorsa oturmalıydı kalkan yere.
Düşününce hak ettiğini anladım. Yine de yer veremezdim. Hem belim ağrıyordu. Yaşı da benden küçüktü tabii ki. Ne yapacağım diye debelenirken oturduğum yerde aklıma bir fikir geldi. Keban 30 KM değil miydi? Yolun yarısında kalkıp kıza yer verecektim. Kendim bile demeyecektim. Bir çağaya el işareti yapacaktım kız gelip otursun diye. Böylesi daha karizmatik bir davranış olacaktı. Karizmatik düşüncelerle kendimden geçtim, kulaklığı taktım. Karizma gençlerin dinlemediği müzikler açtım.
Az daha sabret Cumali, dedim kendime. Yer verdikten sonra sana teşekkür ederse bil ki senden hoşlanıyor. Kebanlı kızlara yer verdiğinizde teşekkür etmezlerdi normalde… Teşekkür etmesi, tuşlu telefonlardan hoşlandığının kanıtı olacaktı. Öf, Türkçe acayip bir dil! Anlatamıyorum kafamdakileri. Tuşlu telefon, evet, tuşlu telefondan hoşlandığını anlayacaktım o zaman. Kadife pantolon giyen erkeklerden de hoşlandığının kanıtı olacaktı o teşekkür. Her şeyin ötesinde şekilci olmadığını anlayacaktım. Benim tuşlu telefonum ve montum hakkında bir fikri olmayacaktı. Onun tek ilgilendiği şey kahverengi gözlerimdi…
Çakmak tepesine (yolun 15.KM’si) belediye otobüsü gelmiyordu bir türlü ve ben koltuğuma iyice yayılmıştım. Arada bir kıza bakıyordum çaktırmadan. Dışarıya bakıyordu müzik dinlerken… Ve dünyam yıkıldı. Saçları jöleli, sağlıklı görünen yakışıklı ve efendi tipli bir genç yerinden kalktı, kızın koluna hafiften dokundu ve yerini gösterdi… Kız tebessüm ve teşekkür ederek gösterilen koltuğa (ters koltuk) oturdu. Genç, genç kızın dikildiği yere dikildi bu sefer. Kız tam karşımdaydı, bana bakıyordu… Aşağıya doğru kaymaya başladım. Bu şekilde kendimi gizleyemeyecektim. Hiçbir şey olmamış gibi doğruldum, boynumu oynattım. Dışarıya odaklandım. Şu tabela sola tehlikeli devamlı viraj mıydı? Şu villayı sanki daha önce hiç görmemiştim! Ne kadar puslu bir hava sarmıştı şu tepeyi!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.