- 3229 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
MADAM BOVARY ROMAN ÖZETİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yazarı : Gustave FLAUBERT (1821-1880) 12 Aralık 1821’ de Fransa’nın Rouen şehrinde doğdu, 8 Mayıs 1880 ‘ de Rouen yakınında Croisset’ de öldü. Realizm akımının önde gelen yazarlarındandır.
Türü : Roman
Kullanılan Dil : Fransızcadan Türkçeye çeviri. 3. Tekil ağzı kullanılmış.
Sayfa Sayısı : 324
Olayların geçtiği meka : Fransa’nın Tostes, Yonville, Rouen şehirleri.
Zaman : 1850 yılları
Roman Kahramanları :
Charles Brovary : Emma Brovey’ in kocası. Kendi halinde, kültürel etkinliklerden uzak, kişiliği oldukça zayıf fakat iyi niyetli pratisyen doktor.
Emma Brovary : Normandiyah’ lı zengin bir çiftçinin kızı olan Emma Rouault, köylü kızı olmasına rağmen iyi bir eğitim almış, hayal dünyası oldukça geniş, Charles Brovary’nin eşidir.
Madame Homais : Yonville kasabasında eczacı, riyakar, fırsatçı, bencil, evli, dört çocuklu.
Madame Leon : Yonville kasabasında noter katibi, yirmi-yirmi beş yaşlarında, Emma ile aşk dedikosuna adı karışan toy biri.
Madame Rodolphe : Şatosu, çiftliği olan otuz beş yaşlarında, bekar, kadınlarla gönül eğlendirmeyi seven, Emma’yı kendine aşık eden yakışıklı bir adam.
ROMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Madam Bovary romanını elime aldığımda çok iyi bir eserin içine dalacağımı tahmin etmiştim zaten. Yanılmamışım. Bitirdiğimde her romanda olduğum gibi notlar almış, bunlar üzerinde kafa yormaya başlamıştım. Bir eserin roman olması için bence her şey vardı içinde. Ben yazdım roman oldu işte mantığının bir kez daha geçersiz olduğunu daha iyi anlamış oldum. Romanla birlikte 1850 yılların Fransa’sında nostaljik uzun bir zaman diliminde dolaşırken, o yıllardaki toplumun çelişkilerine de tanık oldum. Toplum, kilisenin dinsel ağırlığını üstünden atmaya çalışırken hala kilisenin etkisi altında kadercilik kıskacı altında ortaçağ karanlığında yaşamlarına şükretmekte; hep menfaat ekseninde yalan dolan, gerçeklerden uzak hareket etmektedirler. Bürokrasinin çürümüşlüğü, burjuvazi tabakasının kokuşmuşluğu o yılların Fransa’sındaki etkinliğine tanık olurken insanın kendi kendisine sorası geliyor: Acaba Gustave Flaubert, iki bin on beş yıllarının Türkiye’sinin toplumsal yapısını mı dramatize etti, diye.
Romandaki doğa betimlemelerine dalarken kendinizden geçecek, olayların akışından zaman zaman uzaklaşıp ormanlık bir yerde kuşların serenatlarını dinliyor bulacaksınız kendinizi.
O yıllarda trafik sıfır; ne bir hava kirliliği var, ne insan kalabalığı. Gittiğiniz geldiğiniz yerlere atlı arabalarla seyahat ediyorsunuz. En acı tarafı bizde romanlar, tiyatro oyunları yasaklanırken, 150 yıl öncesinin Fransa’sının toplumunda tiyatroya gidildiğine, oyun ve okunan romanlar hakkında tartışmalar yapıldığına, sanat dergilerine abone olunduğuna tanıklık oluyorsunuz.
Romantizim, gömülürken realizm bütün çıplaklılığı ile geliyorum diyor bu romanda. Her şeyi olduğu gibi anlatmak, saklamadan gizlemeden doğal olarak. Ve o zamanlar bu roman mahkemede yargılanıyor; toplumun ahlakı hiçe sayılıyor diye ama her roman gibi o da aklanıyor, yazarı kodese girmekten kurtuluyor. ( Darısı bizimkilerin başına)
Bu romanda hayal dünyasında gerçek aşkı arayan evli bir kadın olan Madame Bovary( Emma Bovary) nin başından geçen trajik yaşamına tanık olacaksınız.
ÖZET:
Romanın girişi, Charles Bovary’ ın okul yıllarına dönülmesiyle başlar. Charles, ailesi tarafında Rouen’ de koleje verilir. Başarılı bir öğrenci değildir. Kolejden sonra tıp okuluna gönderilir ama ders çalışmak yerine bohem hayatına dalar. Beş yılın sonunda ailesinin baskısıyla derslerine tekrar asılır, sıradan bir doktor olarak Tostes kasabasında göreve başlar. Charles’in babası, doktor yardımcı olup görevden atılmış, annesi ise varlıklı biridir. Annesi ile babası adeta iki zıt kutuptur. Birisi A derken diğeri B der. Charles, anaerkil bir otorite ile hareket eder. Her ne kadar doktor olmasına rağmen annesinin kararlarından kopamaz. Annesi onu, kendisinden on beş yaş büyük zengin bir dulla evlendirir ama o karısını bir türlü sevemez. Charles, at sırtında hastalarını muayene etmek için dolaşır durur. Bir gün otuzbeş km. uzaklıktaki Bertaux çiftliğinin sahibini tedavi için gittiğinde kızı Mile Emma’yı görür. Ona âşık olur. Çiftlik sahibi, eşi ölmüş, kızı Emma ile yaşamaktadır. Kızını en iyi okullarda okutmuş ona her türlü eğitimi verdirmiştir. Emma, müzikten, resimden, operadan, tiyatrodan, kitap okumaktan hoşlanır.
Charles’in karısı ölünce Emma ile evlenir. Emma, Charles ile balayağı dönemi geçtikten sonra evlilikten ve Tostes kasabasından sıkılmaya başlar. Zaten kocası ile de yıldızları barışmamaktadır. Ortak bir yanları olmadığını anlar. Kocasını yaşam kültüründen kopuk, onun sadece hastalarını düşünen silik bir kişilik olduğunu kabullenir. Halbuki Emma; tiyatroya, operaya gitmek, kitaplar konusunda fikir alış verişinde bulanmak istemektedir. Aradığını bulamayınca içine kapanırken sinir hastası olur. Evde huzursuzluklar çıkarır. Kasabadaki bir şatoda burjuva tabakası arasında tertiplenen baloya katılır. Orkestra eşliğine Vikont adında biriyle valse kaldırılır, teklifi kabul eder. Bu eğlence, Emma’nın evlendikten sonra ilk katıldığı etkinliktir. Vikont’a âşık olurken balo bittiğinde her şey normal hayatına döner yine.
Başka bir kasabaya taşınmaya karar verilir. Emma hamiledir. Neufchatel ilçesinin Yonvillel Abbeye nahiyesine taşınırlar. İlk gün kasabanın hanında Madame Lefroncois( han sahibesi) tarafından hoş geldin yemeği verilir. Yemekte kasabanın ileri gelenleri bulunmaktadır. Leon, noter katibidir, Emma ile okudukları romanlar hakkında konuşmalar yaparlar. İkisi arasında yakınlaşma başlar.
Doğum yaklaşmaktadır. Doğacak çocuğun erkek olması istenmektedir. Toplumun ön yargısı, kızların, kadınların toplumda horlandıkları ve her konuda ezildikleri için ikinci sınıf muamelesi gördükleridir. Bu da toplumun erkek egemen bir yapısı olduğunu göstermektedir. Emma, nihayet kız çocuk dünyaya getir. Adına bir sürü isim yorumlarından sonra Berthe’ de karar kılınır. Bebek, o zamanın ananelerine göre süt anneye verilir. Emma, zaman zaman bebeğini görmeye giderken noter katibi Leon da ona eşlik eder. Bu yakınlaşma, halk arasında dedikoduya neden olur.
Eczacı Madame Homais, eczanesinin arka bölümünde kanundışı olarak doktor gibi hastaları muayene etmektedir. İlerde şikayet konusu olmaması için Emma’ya sürekli olarak hediyeler göndererek minnet borcuyla duygularını esir almayı başarır.
Charles, Tostes de olduğu gibi Yonvillel’ de de at sırtında hastalarını muayene etmeye gider gelir ama burada işleri pek iyi gitmez. Üstüne üstelik Emma’nın da savurganlığı başlar. Mağazacı Lheureux’ tan yeni elbiseler alır, ona borçlanır. Kilise’nin papazıyla yaptığı sohbetlerde zaman zaman zıtlaşmalar olsa da papaz, onu dine davet eder. Bebeği Berthe’yi süt annesinden alıp kendisi hizmetçisi nezaretinde ilgilenir. Günler böyle monoton halde geçerken, Leon, Emma’dan gerekli ilgiyi bulamadığı gerekçesiyle Rouen’ e hukuk öğrenimine devam etmek için Yonville’ den ayrılır. Emma, onu kafasından silmeye çalışırken yine de döndüğünde hayır diyemeyecek kadar açık kapı bırakır.
Bir gün Charles; hasta tedavisi için şatosu, çiftliği olan otuz beş yaşlarında bekar bir zengin adamın çiftliğine gider. Adamın adı Madame Rodolphe Boulanger’ dir. İleriki günlerde Rodolphe ile Emma’nın tanışması kaçınılmaz olur. Birlikte güzel günler geçirirken Emma, aşığının kollarında beklediği mutluluğu bulur, kendisini ona teslim eder. Rodolphe için Emma, diğer kadınlardan farksız biridir, onun duygularıyla sinsice oynar.
Şehirde Tarım Şenlikleri düzenlenir. Şenliklerde vali yardımcısı, konuşmasında tarımın önemini ve köylülerin cefakar insanlar olduklarını vurgular. Emma, panayır boyunca mutlu saatler geçirir, Rodolphe ile kolkola dolaşır. Panayır bittikten sonra yalnızlığa bürünürken Rodolphe’ den kendisini başka şehirlere götürmesini söyler. Rodolphe, kaçıp gidecekleri günde uşağı ile Emma’ya mektup gönderir. Her şeyin bittiğini, kendisinin de başka bir şehre yerleştiğini mektubunda belirtince Emma yıkılır. Zaten borçlar gittikçe kabarmış zor durumda kalmışlardır.
Leon, üç yıl sonra Yonville’ ye dönünce yarım kalan aşk yeniden alevlenir. Onunla birlikte derbeder yaşamaya devam eder, gittikleri otellerde yatıp kalkarlar.
Charles, karısını sevdiğini söyleyerek onun dünyasına bir türlü girmeyi başaramaz. Bovary ailesinin evine icra gelip eşyalarına el konulur. Emma, kimden borç para istediyse hayır yanıtı alır.
Sevdikleri, aşık oldukları erkekler de bir bir terk etmişlerdir onu.
Emma bunalım geçirir, eczaneden arsenik alıp içer, hayatına son verir. Charles de kısa zaman sonra ölür.
Kızları Berthe, yoksul bir ailesinin yanına gönderilir. O da geçimi sağlamak için iplik fabrikasına yollar.
Romanı okuyup bitirdiğinde insanın içi sızlıyor.
ANAFİKİR : Ortak noktaları olmayan insanların evliliklerinde mutluluğu kandille aramak gerekir diye düşünmekteyim.
AH MADAME(EMMA) BOVARY AH!
Seni çok sevmiştim
Herkeslerden çok sana
Tapmıştım.
Hem de delicesine.
Ama sen bir kez olsun
Dönüp bakmadın
Gözlerime.
Aradığın gerçek sevgi
Bende var diye haykıracaktım
Ardından.
Es geçtin beni
Atınla şaha kalkıp
Rodolphe’ye koştun
Ben ızdırap çekerken
Sensizliğinle
Sen ise o zengin züppenin
Şatosunda kendinden geçiyordun.
Ondan darbeyi yiyince
Noter katibi Leon’ un kollarına
Atıldın.
Bir de valscı Vikont’u
Hiç unutamadın.
Ah Madame Bovary ah,
Benim o ikiyüzlülerden neyim eksikti,
Seni bütün benliğimle
Mutlu ederdim
Ve de sen arsenik içip
Hayattan kopmazdın
Senin için daha ne hayaller kurmuştum
Ne hayaller
Ya ben 150 yıl önce doğsaydım
Ya da sen 150 yıl sonra
İşte o zaman kimse yıkamazdı bizi…
YORUMLAR
Unutulmaz romanlardan biri. TV de dizi olarak da yayınlanmış ve takip etmiştik. Ama romanı
eline alıp okumak, sayfa sayfa olacakları izlemek bir başka keyif.
O günlere geri gitmiş olduk. Eğer bildiğim bir konu olmasaydı özet deyince, okumak istemezdim filim ise kendim göreyim, roman ise kendim okuyayım diye..
Sevgiler,
Daha önce de yorum köşelerinde paylaştığım bir alıntıdır gerçi
Tolstoy'un "Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." deyişi ilgimi çeker hep
1975-76'ların pazartesi akşamları siyah beyaz ekranda klasik roman uyarlaması diziler gösterilirdi
O dönem dizi olarak izledim de ne kaldı aklımda o ayrı bir konu elbette
Ancak romanı okumak için zaptedilmez bir istek duyuyorum şu an
Güne gelen yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selam ve saygılarımla hocam...
madam bovary'de kadın olmanın sancısını en hazin biçimiyle görürüz. zamanında yasaklanmış bir kitp olduğunu hatırlıyorum. oysa aşkı uğruna ölümü bile göze alan bir kadını yasaklamak yerine ona merhamet duymalı değil mi?
aşk ise, hem kırılgan hem acımasız. o tarihlerde bir kadın aşka nasıl savaş açabilir ki? sonuç kaçınılmaz olarak kayboluş.
bir anna karanina, bir madam bovary... ikisi de hayatlarına kıydılar. biri arsenikle, diğeri trenin altına atlayarak kıydı canına. ama aşık oldukları adamlar lekesiz yaşamaya devam ettiler.
bence edebi değeri yüksek bir kitaptır bu..ancak hazin bir kitap aynı zamnda..
tebriklerimle..
Bir yazarın adını duyuran kalemidir.
Belki sanal bir alemdeyiz ama yine de her hangi bir raftaki onlarca kitap arasındaki elimi ilk uzatacağım isim olacaktır "Ayhan Sarıkaya" ismi. Bunun da tek sebebi tabi ki okuyup yazmanızdır. Ne mutlu size, ne mutlu bizlere. . .
Paylaşımınızı okudum, çok da beğendim. En azından bu kitabı hiç okumamış birisine "hadi bakalım ben sana bu kadarını anlatabildim, devamını da sen oku." Diyebilmişsiniz. Sayenizde bir kişi bile alıp okusa o bile kârdır. Sağ olun efendim.
Saygılarımla.
Dün demiştim şiirde 'monsieur Flaubert bu zamanda madamı pek garip bulup yazmazdı.' rüyamda gördüğüm bir kadın vardı dün. kadının sağ tarafını anımsıyorum. yanında bir kadın daha vardı ama onu hiç hatırlamıyorum. o sağ tarafındaki parça, 19. yy kadınlarının kıyafetlerine de benziyordu. insan işte rüya da görüyor, rüyalara göre tarifler yapıyor ama rüyaların gerçek olmamasına da üzülebiliyor gariptir.
o değil de özetleri hiç sevmiyorum. kişisel bir durum değil, genel mana da özete karşıyım. 'edebiyatın bolca spoiler içeren kısmı', beni kitaptan oldum olası soğutmuştur. kişisel algılamadığınızı biliyorum, bu yüzden sinemaya gitmekten de nefret ettim. arkada biri kesin spoiler takılır, içerikleri 'a, dur kız, bak şimdi gelecek sahnede adam ölecek, gör bak' deyip insanı izlediği şeye karşı uzaklaştırır.
tabi, burada yazarlarımızın %99'u madamı okuduğu için sorun olmaz sanırım. hepimiz bir şey olduğunda %99 takılmayı seviyoruz ne de olsa.
özet konusunu lütfen kişisel algılamayın. öyle konuşuyorum işte.
Kim kadar insan olmak, kimin kadar ve ne için yaşamak ? Romanda yaşayan karakterleri insanların içine sürdüğümüzde ,kendimizde görmediğimiz yaraları görme şansımız olabilir mi? Her çağın duygusu ayrı değil...İnsanları farklı olsa da duygularımız evrenselliğini korumaya devam edecek. Ta ki son insana kadar !
Madam Bovary’nin sadakat yemininden sonra geçen zaman, kendine karşı direnişini kırmaya değil, tam tersine dünyasını yaşadığı dünyaya karşı savunmaya çalışmasıydı. Her gün yüzüne düşen ve gözlerini kamaştıran gün ışığı, onu kendi içinde başkalaştırması ve Aşk-ı Memnu’nun Bihterine sanki vasiyetiydi. Aşkın uğruna varlık tavrını değiştirmiş , aşk insan karşısında ilk kez yenilgi almaya başlamıştı. Uyuyan görselliğin, uyandırdığı iki göz ve akıl çıplaklığı ve iki insan arasında yaralanmaya başlayan aşk…
Her şeyin çıplak olduğuna inanıyoruz , lakin tek çıplak olmayan ve gizini koruyan aşk, devlerin devi olarak insan hayatında dev'liğini sürdürmeye devam edecek...
Dünya edebiyatında okunması gereken ilk on kitap arasında ''
MADAM BOVARY'' koyuyorum .
saygılar
Yıllar önce okuduğum bu kitabı sayenizde yeniden hatırlama imkanım oldu . Teşekkürler ...
ayhansarıkaya
Selamlar.
Zoraki bitirebildiğim bir kitaptı. Sanırım bunda küçük yaşta okumamın etkisi büyük. Yazını okuyunca yeniden romanı elime alma isteği duydum.
Roman kritiği senin işin Ayhan Abi.
Saygı ve selamlar.
ayhansarıkaya
Roman kritiği konusunda kendimi yetiştirmeye çalışıyorum, bir de yazmaktan ziyade okumaya yöneldim dersem yalan olmaz.
Yazılarına fazla ara verme derim.
Teşekkürler aynur gardeş, selamlar.
Romanı okumuş olmamla beraber bir kez daha hafızamı tazeledim sayenizde.
Yüreğinize, kaleminize sağlık Ayhan bey.
Gerçekten de çok güzel kurgulanmış bir romandı ve ne güzel sunmuşsunuz muhteviyatını.
Saygılarımla hocam...
ayhansarıkaya
Selamlar...
Merhaba Ayhan Bey, roman özetin çok güzel. Romani okumuş kadar oldum.
Hele roman hakkindaki fikrini beyan ettiğin nottaki söz daha da guzel.
İllaki insanlar fikir birliği edecek birini ariyor.
Tebrik ederim, selamlar...
ayhansarıkaya
Selamlar.