- 1720 Okunma
- 17 Yorum
- 1 Beğeni
BURUK BİR AŞK HİKAYESİ
Bu şehr-i Sitanbûl ki bi-misl ü behâdır.
Bir sengine yek pâre Acem mülkü behâdır. Demiş NEDİM bir kasidesinde.
Öyledir İSTANBUL;
İyiyi kötüyü, mutluyu mutsuzu, seveni sevmeyeni, kavuşanı kavuşmayanı yüreğinde
saklar...
O yıllarda İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevliydim.Bizim de kaldığımız apartmana genç bir çift taşındı.İkisi de genç terbiyeli, insanlardı.Mesleklerimizin de benzerliği zamanla
kaynaşmamızı sağladı.. Ailece görüşür olduk.Beni ağabey, eşimi abla bildiler.
Eşim eşine ev işleriyle ilgili bilmediklerini öğretiyordu.Beyi alacağı önemli kararlar da ne yapacağını bana sorardı.Üç yaşlarında da sevimli bir kızları vardı. Kucağıma atlar “ benim polit amcam” der, sarılır öper di beni.
Hangi yıldı, şimdi hatırlamıyorum. Polis Bayramı nedeniyle eğlence düzenlendi.Yalnızgitmek istemedim.
"Hadi hanım gidelim"
"Eşli gitmek şart mı?"
"Öyle bir şart yok. Ama yalnız gitmek istemiyorum."
“Genç komşumuz hanımını annesine gönderdi. Onu götür.Gözü, gönlü açılır."
İyi fikirdi. Uğradım.
"Hadi hazırlan gidiyoruz"
"Nereye?" Diye sormadı bile.
Arkadaşlar karşıladılar.Bayan Memur Canan da karşılayanlar arasında.Canan çok güzel, neşeli kültürlü bir kız.Genci tanıştırdım.Tanışırlarken ikisinin de gözlerinin yıldızlandığını fark ettim.
Orkestra coşkulu parçalar çalıyor.
"Ağabey biraz alkol alsam olur mu?"
"Al ama fazla kaçırma."
"Merak etmeyin sizi mahcup etmem ."
Barda biraz içtikten sonra kalktı. Orkestraya yöneldi. Yüklü bir miktar bahşiş verdi. Hemen son günlerin en sevilen oyun havasına geçildi.Gitti Cananı elinden tutarak oyuna kaldırdı. Erkeğe oynamak bu kadar mı yakışır?Canan da öyle, ondan geri kalmıyordu.
Bizler de halka olduk. Alkışlarla onlara tempo tuttuk.Oyundan sonra ikisi baş başa sohbete daldılar.
Beraber geri dönerken huzursuzdu.
Yabancısı olduğu bir ortamda dikkatleri üzerine çektiğinin farkındaydı.
"Ayıp olmadı değil mi ağabey?"
Neşesini bozmak istemedim.
"Olmadı. Hatta iyi bile oldu geceyi şenlendirdiniz"
Daha sonraki günlerde mesaiden çıkar çıkmaz ,kıyafetini dahi değiştirmeden Emniyet Müdürlüğünün önünde beklemelere başladı.Canan la buluşuyorlar beraber bir yerlere gidiyorlardı.Neler oluyor, bir aşk mı başlıyordu?Şüpheleniyor, telaşlanıyordum.
Ne yapmalıydım?
İş bahanesiyle odama Cananı çağırdım. Niyetim bir şeyler öğrenebilmekti. Gözlerindeki ışığı, yüzünde ki mutluluğu gördüm. Soramadım. Odadan çıkarken;
"Amirim sizi çok seviyorum. İzin verirseniz elinizi öpmek istiyorum."
Öptü elimi. Konuşmasak da nedenini o da, bende biliyorduk.
Eşi, eşime;
"Abla kocama bir haller oldu. Konuşmuyor, yemiyor içmiyor. Sadece uzun uzun kızımızı seviyor. Çıkıyor balkona üst üste sigara içiyor. Sonra girip yatıyor. Söyle ağabeyime de ağzını bir arasın ne olur?" demiş.
Hanımı;
"Bakarız. Mesleği zorluklarla dolu. İş stresidir. Diyerek geçiştirdim.Ama, olabileceklerden bende korkuyordum.
Bir gün onu karşıma aldım;
"Seninle konuşmam lazım."
"Biliyorum ağabey ne konuşacağını."
"Peki, ne olacak böyle?"
"Bilmiyorum."
"Ben biliyorum ama."
"Ne olursun ağabey kulun, kölen olayım. Söyleme evli olduğumu."
"Ama yaptığın çok yanlış"
"Haklısın ağabey yanlış. Eşimden memnunum. Hiçbir suçu yok. Onu anasının dizinin dibinden annem aldı bana. Eşimi bırakamam. Birde çocuğumuz var. Ama ben Cananı sevdim. Canan da beni seviyor. Beraber gittiğimiz bir yer var. Kepini hangi masaya atarsa o masaya oturuyoruz.
Bana “Güzel çocuk seni çok seviyorum” “Ya ben seni?” diye sorduğumda “Sus soruları ben sorarım. Biliyorum sen de beni seviyorsun” diyor. Hiç bir gün evlilikten söz açmadı. Onda tatlı bir külhanilik var. Çok hoşuma gidiyor bu tavırları. Bizi üniformayla görenler;
"Maşallah nasılda yakışmışlar birbirlerine. Allah ayırmasın.Diyorlar.
Bu sözler Cananı mutlu etse de beni kahrediyor.
"Bilmiyorum ne yapacağımı bilemiyorum ağabey. Ama biz çok mutluyuz."
Beyinin nöbette olduğu bir gün eşi bize geldi.
"Ne olur ağabey kocamın başında bir iş var. Biz sizi ana, baba bildik. Bize bir umar, bir çare." Çok ağladı.Çok üzüldük.Çaresizdim. Ne yapmalıydım? Tek çıkar yol Canana gerçeği söylemekti.Söyledim de…
Dondu. Konuşamadı, ağlayamadı.Sessizce kalktı gitti.
Üç gün mesaiye gelmedi.Telaşlıydık.
Dördüncü günün akşamında bir restorantta ölü bulunduğu haberini aldık.Otopsi raporu özetle;
"Fazla miktarda uyuşturucu almaktan eks olmuştur" diyordu.
Cananın uyuşturucuya alışık olduğuna ihtimal veremiyordum. Bence intihar etmek için bu yolu seçmişti.Uyuşturucu bulmakta bizler için zor değildi.
Restorantta çalışanlar;
"Buraya resmi kıyafetli biriyle gelir, sohbet ederlerdi." dediler.
Sonraki günler hep karardı onlar için.Hanımı;
"Çekiliyor odasına devamlı ağlıyor.Ne edeyim,nerelere gideyim?"derdi.
Bir gün bana;
"Ağabey tayin istemiştim çıktı. Gidiyoruz" dedi.
Üzülerek uğurladık onları.Aradan uzun yıllar geçti. Kim bilir nerede, nasıllar?
Yasak bir aşk yaşamış, yaşatmış genç bir kızın ölümüne sebep olmuştu.Suçluydu.
Ama bu na rağmen,sana kızamıyorum -Güzel çocuk-
Aşk bu; ne zaman nasıl geleceği, sonunun nereye varacağı hiç belli olmaz.
YORUMLAR
Sanki kolay bir şey söz anlatmak. Sen Türkçe konuşursun, en duygusalından, en edeplisinden en baskıcı...Heyhat boşuna. O 50 kelime ile anlaşabilen totem dilini tercih eder ve içinde bulunan 3 tane kelime vardır olumsuzluk bildiren, o 3 kelimeyi tekrarlar.Hayır,yok,dinlemem. Ya da Ben onu seviyorum..Gel de çık işin içinden..
Her şehrin yüzlerce aşk hikayesi olurmuştur ' İstanbul ' bu konuda çok keyfe keder ' gün içerisinde ve tarihler boyu kim bilir hangi hazin ve 'ne can acıtan '
aşk hikayelerine ev sahipliği yapmıştır ..
hazin bir aşk hikayesi ' sanırım hikaye olmak için hazin olmak gerekiyor bazen. !!
beğeni ve sevgilerim ile mutlu hafta sonları Sayın Tokul''
saygılar..
Bedri Tokul
Yorumunuz için teşekkür eder saygılar sunarım
Kalemine sağlık bedri, çok ince bir konuyu tüm gerçekleri ile anlatmışsın.
Yaşarken Çevremizde, bu tür olayları duyarız ve bir tarafı suçlar ,diğer tarafa hak verir veya üçüncü kişileri masum addedebiliriz. Bence aslında Aşk var ya Aşk ! yaşayan bilir aşık insanın neler yapabileceğini.
Laf olsun diye sevmek olmaz, görücü usulü evlen; ilerde sever aşık olursun demek, böyle acılı hikayelerin başlangıcıdır. herkesin hayatı kendini ilgilendirir. Dışarıdan maval okumamak lazım.
Neyse konu çok geniş herkes bir şeyler yazabilir. tebrik ederim harika bir konu, nefis bir anlatım .Sağolasın...
Bedri Tokul
Sağ ol Fethi Can...
okurken gözlerim doldu bir nusubet bin nasihattan iyidir.Giden için de kalan içinde çok üzüldüm.
Saygılarımla...
Bedri Tokul
Sağ olun, var olun...
Selamlarımla.
Diyeceğim o ki . . .
Küçük bir aşk hikayesi ile, koskocaman bir kitap bitirmiş gibiyim.
Bilmem farkında mısınız gencin ismi hiç görünmüyor. Çok da gerekli değil zaten. Bedri Ağabey yazıya adeta kendisi de konsantre olmuş gibi.
"Az sonra Canan çıkıp gelecek yazının içine." Der gibi.
Canan gence öyle bir aşık olmalı, sarılmalı ki, adı bile okunmamalı. Tamam böyle yazmalıyım ki, okurlar beğenmeli.
Fakat kaleminin bu kadar ileri gideceğini kendisi bile tahmin etmemiştir Bedri Ağabeyin. Hani insanın gözleri dalar ya uzaklara. . . O da uzaklara dalmış bir an. Canan'da o sıra çıkıp gitmiş kaleminin ucundan.
Yakalayamamış işte.
Sevgi ve Saygılarımla.
Bedri Tokul
Nutkum tutuldu.
Can kardeş;
Bu hikayenin konusu gerçek ve o kadar hazin ve uzun ki.
Ancak bu kadarını yazabildim
Size çok teşekkür ediyor sonsuz saygılarımı gönderiyorum.
Sağ olun.
Günümüzde bu tür olumsuzluklar çoğalmakta, pamuk ipliğine bağlı olmaya başladı evlilikler
yazının bitimine doğru düğümlendi boğazım, belkide kurgudur diye teselli bile ettim kendimi. Ağır roman bu,
şu var ki ; davetsiz gelir yıllar davetsiz gelir sevdalar. Keşke ölümle sonuçlanmasaymış, belkide alın yazısı
denir ya, yada yazılanı mı yaşıyor biz insanlar, hazindi...
Selam ve Saygılarımla...
Bedri Tokul
Maalesef elden bir şey gelmiyor.
Selam ve saygılarımla.
Oya gedik
Slm.lar...
Üzülerek.. Aşk hikayesi demek böyle hazin netice bulan bir aldatmaya, utandırır beni..
Bu kadar kolay, bu kadar basit mi olmalı kirletmek dünyayı, son vermek ya da sebeb olmak yok olmaya..yok olunmalara.. Çok acı.
Sonra gençlere:
"Görecek güzel günleriniz var.."
Demek..
Göreceklerimiz çok mutlaka ama güzel olmadığını hepimiz biliyoruz..
Umalım da mâsum görünmesin böyle hikâyeler.
Hûrmetle.
Bedri Tokul
Abdurrahim KARAKOÇun dediği gibi
"Aşka hudut çizilmiyor..." maalesef.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
aşkın olduğu yerde mantık kaybolurmuş
ölümle bitmeseydi keşke
teşekkürler paylaşıma Bedri Bey
saygılar
Bedri Tokul
Çok haklısınız. Mantık kayboluyor.
Ölüme gelince; maalesef gerçekleri değiştirmeye yetkim yoktu.
Selam ve saygılarımla.
Uğrayıp yorumladığınız için teşekkürler.
Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur
Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır," demiş Nedim... Şiirde aslında yapılan şey/maksat cömert Osmanlı sadrazamı Ali Paşaya övgüdür... Lale devrinin Ali Paşası şair Nedim'i bu nedenle sever, kayırır, ve tabii keselerle altına boğar... Nedim ile girince yazıya içim cızladı be canm komutanım. Babadan yadigar çok eski nüsha bir Nedim Divanım vardı kitaplığımda, Allah belasını versin her kim çaldıysa... Çok sevdiğim şairdir... Biz öykü yazdık, Kemnur budalası şiire takti demeyin. Öyküyü de keyifle okuduk tabii ki... Neler anlatmışsınız neler, daha doğrusu öykü anlatıcısı Emniyet Amiri anlatmış, siz yazmışsınız. Anlatılan kısaca, Emniyet Amirinin oturduğu apartmana (sanırım lojmandır, zira Emniyet Amirleri sivil adreste ve binada oturmaz sanıyorum) görücü usulüyle evlenmiş ve üç yaşında kız çocukları olan genç bir çift taşınır. Babacan Emniyet Amiri genç çifte ilgi gösterince saygı-sevgi çerçevesinde bir dostluk başlar aralarında. Polis değil ama ya Jandarma Subayı/assubayı, ya da MİT çi olduğu tahmin edilebilecek genç erkek bir polis bayramında tanıştığı polis memuresi Canan'la ilişkisini ilerletir. Burada yazara bu kimlik gizliliği/sansürü niçin diye sormak isterdim. Neyse kimliği yazar tarafından gizli tutulan gencin, kimliğinin gizlenmesine gerek duyulmayan polis memuru Canan ile olan aşkı bizim Emniyet Amirini huzursuz etmekte, üzmekte ve görücü usulü evlenilen genç eşe ispiyonculuk yapmıyor, ama polis memuresi Canana ispiyonculuğu yapıyor. Canan öğrendiği bu gerçekle bunalıma düşüyor ve aldığı uyşturucu hap ve alkol ile ölüyor. Tamam yapılan ispiyonculuk aradaki sorunu öldürdü, evlilik kurtuldu, bir de şarka tayin çıkartılırsa o intihar eden kızcağızın acısı küllenir, unutulur, görüxcü usul evlilik de kurtarılmış olur... Allah böyle Emniyet Amirinin de, ölen polis memuresinin de güvencesinden uzak tutsun bizleri, ne arımı ne de malımı emanet etmek istemem öylelerine. Final cümlesi de girişteki Nedim beyiti kadar güzeldi. "Aşk bu ne zaman nasıl geleceği, sonunun ne olacağı hiç belli olmaz." KALEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK CAN KOMUTANIM. Bu yorumu böyle uzun uzun yapmamın nedeni MORA BOYAMAN İÇİNDİ, ONA GÖRE. SELAMLAR, SAYGILAR
Kemnur tarafından 1/10/2016 10:05:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Yorumun uzun olması yazıya verilen önemin bir nişanesidir. Beni ziyadesiyle memnun etti.
Yazıyı cümle cümle özümlemiş sin. Ne mutlu bana.
Hayır oturulan apartman lojman değil. Dışarıda ki dairelerden.
O yıllarda lojmanlar sanıldığı kadar çok değildi. Her emniyet amirine lojman verilemiyordu. Birde istemeyen emniyet mensubu dışarıda oturabiliyordu.
Gence gelince; aynı apartmanda oturan bir ordu mensubuydu.Çünkü Emniyet amirinin gencin evine gelirken ve genci arkadaşlarıyla tanıştırırken söylediği sözler var. "mesleklerimizin benzerliği" ve "bizden değil ama bize yakın bir teşkilattan" gibi sözlerle üniforma giyen birisi olduğu kast edilmişti.
Tam izah edilememiş olabilir. Ancak bu kadar açıklamayla yetinilmek isteniyor. Peki sana özel bir açıklama daha yapayım. Bu yazının yazarı bu yazıyı yazar iken ağladı.
Bunlardan daha fazla açıklama yapmaya yetkim yok. Teşekkür ederim.
Dostum.
Sen akıllı insansın. Ne demek istediğimi anlamışsındır.
Selam ve saygıyla.
Kemnur
Bedri Tokul
Teşekkür ederim.
Bedri Hocam, nüktedan kaleminiz ile yüreklerimizi deşti bu öykü, gerek aktarım gerekse konunun can alıcı vurguları kaleminizin gücüyle de buluştu mu okuması her daim muteber bir yazıdır bizlere sunulan.
Yüreğinize sağlık hocam.
Siz güzel dostları ve kalemlerini okumak bir ayrıcalıktır.
Sonsuz selam ve saygılarımla...
Gülüm Çamlısoy tarafından 1/10/2016 8:29:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Sizin yazılarınız, şiirleriniz de benim için öyle.
O kadar güçlü cümleleriniz var ki o anlamlı cümleler karşısında ne yazacağımı bilemiyorum.
Ama okuyor ve zevkini fazlasıyla çıkarıyorum.
Yazıma yaptığınız değerli yorum için çok teşekkür ederim.
Selam ve Saygıyla.
Gülüm Çamlısoy
Az sorgulamıyor değilim mi hani yazarken ki ömrümün her safhasında yapmışımdır bunu.
Yüreklendirdiniz hocam ve bir o kadar mutlu oldum.
Ömrünüz çok olsun.
Cımbızla çekip çıkarıyorsun böyle gizli kalmış konuları. Helal sana Bedrosky abim. Sosyolog olmadığım için kim haklı kim haksız bilemem, hem benim işim de değil. Acıyı yudum yudum iştim bu yazınızda kutlarım sizi gomutanım...Uzun ömürler diliyom size. Saygı selamlar benden...
Bedri Tokul
Bende sana bol, hayırlı kazançlar diliyorum canım dostum.
Hikayeye gelince;
Yaşanacağı varmış yaşanmış.
Öptüm gözlerinden can dost.
Sevgili Abim.
Aynen buna benzer ama sonu kötü bitmeyen bir olay da be yaşamıştım fakülte yıllarımızda.
Sevil adlı, otuz-otuz beş yaşlarında bir bayan arkadaş vardı. Oldukça çirkin fakat kalbi tertemiz bir insandı Sevil. Bir de Reşat adlı arkadaş vardı. Reşat da iyiydi ama çok zamparaydı.
Reşat Sevil'e asılmaya başladı. Sevil havalara uçuyordu zira oldukça yakışıklı biriydi Reşat.
Bir müddet çifte kumru oldu bunlar. Bu arada bir gün Reşat beni evine davet etti. Gittim baktım ki dünyalar güzeli bir eşi ve iki üç yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Şaşırdım. Böyle bir eşi olan bir insan Sevil'de ne arardı?
Bu arada Sevil de fakültede o kadar genç ve güzel kız varken Reşat'ın neden kendisiyle ilgilendiğinden şüphelenmeye başlamıştı. Bir gün şüphelerini bana açtı. Bir kafede Seville baş başa çay içerken anlattım durumu: ''Reşat Evli'' dedim.
Sonrasında aralarında şiddetli bir kavga olsa da Sevil de Reşat da daha sonra bana teşekkür etti.
Aslında asıl teşekkür etmesi gereken Reşat'ın eşiydi ama onun hiç bir şeyden haberi yoktu )))))))))
Benimki de böyle işte.
Selam ve sevgilerimle.
Bedri Tokul
Demek ki böyle şeyler hep oluyormuş.
Ama bu hikayede ki olaylar aynıyla vaki.
Selamlarımla hocam.
sami biberoğulları
Aslında gereken ne ise onu yapmışsın aynen benim yaptığım gibi. O bakımdan üzülmen gerekmiyor.
Haa..Bu akşamki yazımda oldukça değişik bir karakter olarak sen de yer alıyorsun ))))))))))))
Kemnur
sami biberoğulları
Kim demiş yok?
Sadece Ayvalıkta bir tanesini anlattık diye ötekileri bilmediğimizi mi sanıyorsun?
Daha dur bakalım. O fasla başlamadık bile )))))))))))))))))
yine yaptın yapacağını .......Cengiz Aymatov al yazmalımda derki..... sevgi emek ister..... bende buna yürek isteri ekliyorum....kaleminden öpüyorum güzel adam saygılarımla
Bedri Tokul
Böyle övgüleri yazan ustaya,
saygının en yücesini duymak gerek.
Saygılarımla Mirim
Selamlarımla Ustam.
Aşk kalbe girince mantık devre dışı olurmuş ya o misal. Bir avuç mutluluğa hazin bir son. Değer miydi? Bu sorunun muhatabı o tutkulu aşkı yaşayanda saklı.
Acıklı bir aşk hikayesini çok güzel anlatmışsın komutanim
Tebrik ederim.
Bedri Tokul
Muhatabı ne der bilmiyorum ama , sonu böyle olmasaydı bence değerdi.
Aşkın okuma yazması yok ki. Ne bilsin evlilere yasak olduğunu.
"Bir avuç mutluluğa hazin son" çok haklısınız.
Selam ve Saygılarımla.
Feleğin bir kuşu var, demirdendir pençesi...
Üzülsek de boş...
J. L. Borges, Juan Lopez ile John Ward şiirinde, cephede karşı karşıya gelen ve birbirini öldüren iki kişiyi tanıtır kısaca ve sonunda "Anlayamayacağımız bir zamanda geçti/Burada anlattığım öykü" der...
Anlayamayacağımız bir zaman...
Bu zamanın öznelerini, üstadım, yine okuyucunun kendinden bir şeyler bulacağı somutlukta canlandırmışsınız ki, insanca bir hassasiyetin paylaşılmasına imkan yaratmışsınız...
Bence yine usta işi olmuş...
Tebrikler üstadım...
Saygı, sevgi ve selamlarımla.
Bedri Tokul
Teşekkürler Ustam...