- 842 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KİMİN YANINDA KİMİN ÇARKINDASIN
Bir zamanlar Ülkemizde gün geçmez mitingler düzenlerler sağdan soldan bir takım adamlar minibüslerle miting alanlarına taşınır belli bir alanda toplanırlar bağırır çağırırlar birileri nutuk atar hızlarını alamayıp televizyonlarda da boy gösterirler bu Ülke bizim bu Cumhuriyet bizim gibi ifadelerle düşünceler dile getirilir, en korkuncu da kendileri gibi düşünmeyen toplumun büyük çoğunluğunu peşinen suçlu ilan ederlerdi.
Bunun bir benzerini de iş adamı sıfatıyla milletten paraları toplayıp soluğu yurt dışına kaçmakta bulan hatta Ürdün vatandaşı olduğunu gazetelerden öğrendiğimiz yurt geneli mitinglerinde insanları toplayabilmek için bir takım sanatçı kimlikli şahısları kullanarak döner partisi düzenleyen ve kolu Türkiye’nin her tarafına uzanan şahısın çalışmalarında görmüştük.
Bu mitingli ama eli ile olmasa da dili ile toplumun güzelliklerine dinamit koymak isteyen zevatlar kendilerini ilerici aydın vatansever ilan eder ve birçok olmadık tehlikeli gidişattan dem vurarak halkı bu mitinglerle uyarmak istediklerini ülkeyi birilerinin elinden kurtarmak istediklerini bağıra çağıra ilan ederlerdi. Ama günler birbirini kovaladı Güneş balçıkla sıvanmadı hatta mızrak bile çuvala sığmayıp yanlış hesap Bağdat’ın kapısından geri döndü. Anlaşıldı ki bu bağırıp çağırmaların altında yatan temel nedenler farklı. Masumane bir şekilde bu telkinlere kulak asarak buralara katılan vatandaşlarımızın bir arada bulunmasından cesaret alan şehzadeler, meğer kendi kişisel menfaat kaygılarının peşinde bunları kullanmaya ve nasırlarına basılmasından duydukları rahatsızlıkları platform adı altında düzenledikleri toplantılarla dile getirmeye ve sözde bu tehlikeli duruma karşı vatandaşlar ı uyanık olma yolunda gayret sarf etmekle kendilerini sorumlu hissediyorlarmış! Ne kadar güzel ve değerli çalışmalar bunlar. Fakat kullandıkları cümleler ileri sürdükleri fikirler konuştukları ölçüde gerçek niyetlerinin iç fotoğraflarını ele veriyor ve söyledikleri ile yapmak istediklerinin aksi olduğunu ispata yetiyordu. Ne diyordu bunlar bir bakalım:” Cumhuriyeti seviyorum, Biz bu ülkeyi sokak ta bulmadık. Onun için bu Ülkeyi yeşil başlıklı şeriatçıların karanlık ellerine asla bırakmayacağız. Bizim kaç kişi olmamız önemli değil. Önemli olan kaç kişinin yürekli olmasıdır. Cumhuriyeti sevmek kendimize güvenmek ve güçlü olmak demektir. Bu Ülke yedi düvele karşı koymuş bir ülkedir, bunun için üç beş pis sakallıya takkeliye meydanı bırakacağımı mızı zannediyorsunuz “…
Özetle böyle denilen ifadeler karşısında insanın kendini tutması ve bu hezeyanlara karşı susması mümkün mü? Resmen Ülkeyi ve insanlarını geren toplumu birbirine düşüren insanlar arasında ayrımcılık yapan inanç ve giyim yakıştırmaları ile bir kesimi öcü gösteren ve bu ülkeyi babasının öz malı gibi kabul ve ilan eden bu düşüncenin ürünlerinin toplumun bütününü kucaklayamadığı gibi resmen kışkırtıcı bir rol üstlendikleri de gözlerden kaçmıyor. Hâlbuki bizler bu ülkenin, kardeşlerin yaşadığı bir Ülke olmasını istiyorduk. Bizler İstiklal Harbinde mallarımızı canlarımızı ortaya koymuştuk, düşmana çiğnetmemek için. Birinci Meclis hiçbir siyasi gaye gütmeksizin araya parti fırka düşünmeksizin tek gaye olarak birlik ve beraberlik içerisinde bir Cuma günü Hacı bayram Veli Camiinden çıkan cemaat la birlikte topluca dua ve kesilen kurbanlarla Meclisini açarak yedi düvele karşı dur demişlerdi. Şimdi ne oldu da daha dün bir arada olan insanlar şimdi birbirlerine karşı inanış şekillerine veya farklı görüşleri doğrultusunda düşman olur hale getirildiler. Aslında bizim sorgulamamız gereken ve cevabını sağlam temellere dayandırıp vermemiz gereken bu olmalıdır. Nasıl oluyor da toplumun bir kesimi bir diğer kesimini suçlu ilan ediyor, geri kafalı işe yaramaz benim oyumla onun oyu bir olamaz deyiveriyor ve ancak ben varsam ben yönetirim kural kaide tanımam demeye getiriyor işi. Yukarıdaki satırlarda ithamlarda bulunduğu sarıklı ve sakallılar Milli mücadele içerisinde yer alarak oğullarını akrabalarını bu vatan uğruna şehit vermediler mi? O başörtülü analar nineler gelinler çocuklarını dualarla ve kına yakarak asker ocağına vatanın kurtuluşu ve selameti için göndermediler mi? Bizler, aç susuz kalarak, neyimiz var neyimiz yok hep beraber cepheye göndermedik mi? Peki şimdi niçin birileri bir diğerini çekiştiriyor kamu düzenini ve toplumsal barışı bozma eyleminden çekinmiyor insanları kamplara ayırmaya çalışıyor ve Ülkenin temeline dinamit koymaya her türlü illegal kuruluşlara destek vermeye ve birtakım yalan yanlış beyanlarıyla halka inandırıcı görünmeye çalışıyor. Bütün bunların altında yatan temel sebeplerin sinsi tuzakların mutlaka ortaya çıkarılması ve oynanan kirli oyunların bozulması gereklidir. Bütün bu kirli oyunların bir açıklaması olmak zorunda. Aslında bu olayların yeni vuku bulmadığını tarihin her döneminde kirli emellerinin karanlık oyunlarına insanları alet edenlerin bulunduğunu ve oyunun gizli yönlerini sezemeyip ileriye yönelik hesaplarını deşifre edemeyenlerin bilmeden bazen bu karanlık oyunların içerisinde yer aldıklarını, perde arkasından bunları seyreden efendilerine hizmet ettiklerini maalesef anlayamadıklarını görmekteyiz. Hâlbuki bu kirli çamaşırları insanlığa giydirmek isteyenlerin arkasında yatan güç mihrakları bellidir. Bunlar çeşitli kılık ve mesleklerde karşına değişik şekilde çıkar günün şartlarına göre dilinden konuşur senin hoşuna giden söylemlerde bulunarak sevmediğin hususlardan dem vurup seni anladığını ilan eder ve gerçek niyetini de seni elde ettikten sonra uygulamaya kor, yani hayata geçirir. Çünkü sen onun artık avucundasın bir güvercin gibi ve artık dediklerini de uygulamak zorundasın. Ülkemizdeki birlik ve kardeşlik dokularını tahrip etmek isteyenlerin niyetleri gayet açık ve sarih bir şekilde ortadadır. Bizim sahip olduğumuz birlik ve beraberliği ortadan kaldırmak ve sağlam temelleri içten dinamitlemek. Bunun en bariz örneği Moskova’nın uçak krizi münasebetiyle bize karşı beslediği duyguları ortada iken, ülkemizde bölücü bir muhalefeti yüklenenlerin Kremlin ziyareti ile ihanetlerini resmen belgelemeleridir. Kim kimin yanında kim artık hangi niyeti taşıyor belli olmuştur. Sözde barış sürecini lehine çevirmek için ve büyük bir güç elde etmek uğruna Doğu ve Güneydoğu’nun belli başlı il ve ilçelerinde resmen savaşa hazırlananların varlığından ve tehdidinden meclis içerisindeki kravatlı temsilcilerinin haberi olmaması mümkün değildir. Peki, bizimkiler bu hazırlıkları görmedi mi? İstihbarat alınmadı mı? Kafama takılan soru bu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.