- 1403 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MERHAMET AĞIZLARIN ÇİRKİN SAKIZI!
Üstad Necip fazıl ın ’Reis Bey’ adlı eserinden bir vecize:
Sanık: merhamet yok mudur sizde, biraz merhamet.
Reis Bey: merhamet, ağızların iğrenç sakızı...
Ve yine Reis Bey:
’Merhametin öldürdüklerine merhamet etmek, cemiyete karşı merhametsizliktir. »
Reis Bey’in, (Kumar oynayan ve her türlü pis işe bulasmış olanlarla birlikte iken sözleri):
----Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın! Ağzından kemiğini çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala. Hepsinin üstünde insana; buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle gözyaşı döken insana acıyın!
Nasıl öldürürsünüz? göz! renk renk dünyaları, en yakın zerreyi, en uzak yıldızı gören göz... ona nasıl toprak doldurursunuz? kalp dediğimiz, bütün gücümüzü veren esrarlı tulumbayı nasıl kırar, parçalarsınız? bunları yapmayı bırak bir tarafa; bunları yapmak imkanı var ya; işte yalnız imkanı var diye nasıl dövünmez, yırtınmaz, tepinmezsiniz? Gelin çocuklar, kumar masasına dizilip hep beraber ağlayalım! Sebep mi istiyorsunuz? çok! gündüzün bitişinde gece, düzlüğün berisinde ayrılık, ekmeğin ucunda açlık var diye katıla katıla ağlayalım! Çocuklar; dünya bir gözyaşı evinden başka ne olabilir? Ağlayanlardan olmak dururken, üstelik ağlatanlardan olmak reva mı?
-------------
Allak bullak düşüncelerim. Kime ve niye acımalıyım? Merhamete muhtaç kim? Merhametsizce, eziyet edilen mi? Yüreğinde merhameti ölmüş olan mı? Zalimin yerinde olan mı? Asıl acınılacak olan. Yoksa, zulmü gören mi?
Bilemiyorum...
Bu akşam izlediğim bir haber yazmaya itti beni. Ne yazacaktım. Bir kadının, iki çocuğa yaptığı işkencelerdi izlediğim. Oradan oraya savuruyor, saçlarını başlarını çekiştiriyor.
Anlatırken bile zorlandığım saçma sapan hareketler yapıyor işte yazamıyorum bile şu an. İzleyenler olmuştur. Üvey anne; baba şüphelenip kamera yerleştiriyor ve bu şekilde ortaya çIkıyor görüntüler. Ne yazacağım şimdi. İnanın zorlanıyorum, ne demek lazım, ne söylemek gerek.
Evlenmeyin kardeşim. Çocukları varsa analık vasfından bir nebze kısmetlenmemişseniz kabul etmeyin "elin çocuğuna mı bakacağım!" deyin cesurca.
"Ben analık yapamam kendi doğurmadığıma" diyerek elinizin tersiyle itiverin evlilik teklifini.
Gerçi kendiniz doğursanız da analıktan anlamazsınız. Beş yaşında, üç yaşında çocuğa bunları yapandan, ana değil hiç bir ... olmaz esasen.
Ya! Düşünün bir kere bağırsaklarının hasar görmesinden dolayı hastahaneye alınan bu çocuklar nasıl büyüyecekler.
Nasıl sağlıklı bireyler olacaklar. Nasıl ruh sağlığı yerinde baba veya anne olacaklar? Ne halde kimbilir, böyle hırpalanan çocukların iç dünyası. İçlerinde ki çocuklar daha kendileri büyümeden öldüler. Başımız sağ olsun.
Bütün üvey analar elbette böyle değildir. Sözüm meclisten dışarı. Babalar ve analar, ayırmadan söylüyorum. Eğer ki o eve girdinizse, onlar sizin çocuklarınızsa, onların bakımı size aitse artık. Size mahkumlarsa. Size mecburlarsa bu minik melekler. Sevmek zorunda değilsiniz belki.
Ama merhamet etmek zorundasınız. Unutmayın merhamet etmeyene merhamet edilmez. Sen onlardan büyüksün, ezersin döversin, söğersin, asarsın, kesersin.
Ama unutma emi!
Senden de büyük Allah var!
YORUMLAR
Bu gibi olaylara mahal verenlerin sorunu üvey ana-üvey baba sorunu değildir. Sorun insanlık sorunudur.
Bu zaatlar ana- baba olmadan önce insan olmayı öğrenmeli ki çocuk olsun hayvan olsun can taşıyan ne varsa merhamet etmeyi öğrensin önce...
Gerisi teferruat.
Sevgiler.
Suçun tarifi ile suçlunun eylemi birbiri için yaratılmış sanki. Vicdan sahibi olabilmek için ana ya da baba olmak gerekmiyor, vicdanlı olmak gerekiyor.
Heleki Savunmasız insanlara, çocuklara , yaşlılara karşı yapılan bütün siddet eylemleri şeytani davranışın ta kendisidir. Kötülüğün hayalini bile kurmak insanı insafsız bir duruma sokar.
İnsanlar ölebilir fakat vicdanlar asla ölmemeli !
Sevgiler